kurtuluş savaşı gibi bir ortam mı var kardeş? ülkenin dört bir yanı ateş altında mı?
savaşlar artık tankla tüfekle değil ekonomi ile dönüyor.. ekonomi yoksa istediğin yerde top koştur sonra çekersin derdini..
milliyetçiyiz, türk'üz ya anasını satem hilal bıyıklı bozkurtlar bizden yüreklisi yok herkesin a. koyarız(adını).
edit : başlığı açan arkadaşıda alın o da gitsin libyaya, belli ki savaşa girmeyi nargileli ortamlara girmek gibi sanıyor.
gerçek milliyetçiliğin ne olduğuna dair kısa bir video:
10 sene önce birileri çözüm süreci diye kucak açtı diye "ne var tiyatroda? bak sizde yapmıştınız şimdi bize mi laf atıyorsunuz?" demek sizi haklı, masum ya da onları haklı, masum yapmaz.
asalak milliyetçi ya da islamcılardan değilim bilhassa nefret ederim. ama atatürkçülük arkasında demokratik terör sevicilği yapacak son adamım.
kundakta ki bebekler, yeni atanmış öğretmenler, molotoflanan otobüste can veren gençler...
mesele parti meselesi değil, siyaset çok çirkin bir şey.
benim inandığım son parti ismet inönü chp'siydi.
edit akbayram: seri eksi almış, bence anlamadan yorumlama problemimiz var muhtemelen aktroll sandınız, merak etmeyin inönüyü seven tek bir aktroll bulamazsınız.. merak ediyorum neden eksi verdiniz?
baktım sıfatına; önlüğün tek yakası sökük, kolu sümüklü, çanta filan taşıyo bide..
acıdım ibneye..
sen nereye gidiyon dedi
işe gidiyorum dedim ..
20 yıl sonra mutlu musun dedi.
senin şimdiki hayalini yaşıyorum, cebimde param var, irade sahibiyim, hayatımı değiştirecek kararlar alabiliyorum, askerlik evlilik vs. vs. saydım
gel benle dedi..
takıldım peşine
atari salonuna gittik..
ibne güzel oynuyodu harbiden.
jetonum bitti..
baktım önce etrafı kolaçan ettim bi, sonra uçak oyunun arkasına kolumu sokup jeton aşırdım bir kaç tane, hiç bişey yokmuş gibi arkalarda dolandım 2 tur, sonra geri gelip haggar oynadım..
derken bi baktım kapıdan en samimi arkadaşım girdi atariye...
aaa dedim.. sevindirik oldum bi an.. o da okuldan kaçmış, bir süre beraber oynadık.
sonra çıktık, önce caminin oralarda boş boş dolandık, daha erkendi ve güneş yeni doğuyordu.
gökyüzü ne kadar güzeldi..
bizim arsaya gittik, yere üçgen çizip misketleri koyduk köşelere, 3-4 metre ileriye de kale çizgimizi çektik..
yerlere yatıyoduk, üst baş çamur içindeydi..
bir süre sonra misketi bıraktık, gafliğim kayboldu amk.. sonra bi taşın üstünde toto oynamaya başladık.. metin, ali, feyyaz, oktay, rıdvan,tanju.. havada uçuşuyorlardı..
arkadaşı üttüm, mızıkcılık yaptı bir süre birbirimizle dalaştık sonra sarmaş dolaş gidip boş eti puf kabı bulduk 2 tane..
arsanın duvarına güneş yeni yeni çarpıyor, vakit öğlene geliyordu..
tam sinek saati..
duvara konan sinekleri itina ile boş eti puf kabıyla yakalayıp, aşağıdaki örümcek yuvalarının olduğu yere gittik.
sinekleri örümceklere atıp, kaçmak isteyen sineğin çabaladıkça ağı sarsması, sarsılan ağın örümceğin dikkatini çekmesi, 1 saniyede gelip sineği alıp yuvanın derinliğe götürüşünü izlerken orgazm oluyoduk resmen..
öğlen güneşi açmış, ezan okunuyordu..
eve gitmek istemiyorduk.. arkadaş beslenme çantasını açtı..
2 yumurta, biraz peynir, domates, çokokrem vardı..
fırından 1 tane tava ekmek alıp sahile indik hemen. çimlere oturup elimizde ne varsa yedik..
uzaktan boğuk boğuk gelen öğrenci sesleri, kuş sesleri, dalga sesleri, börtü böcek seslerinden başka bir ses yoktu..
gökyüzü ne kadar güzeldi..
arasıra geçen kızların yüzüne bakıyoduk, platonik aşık oluyorduk.
am'ın ne olduğunu bilmiyorduk, meğer ne saf bi duyguymuş..
gidip mahalleden diğer arkadaşı da çağıralım, gülhane parkına gideriz dedik.
o arkadaş öğlenciydi, gidip evinin altından bağırdık 'memeeet, memeeeet' diye.
ne de olsa cep telefonu diye bişey yoktu..
tam da okula çıkıyomuş, kaptık kolundan.. memet de geldi, bir süre sokakta yılan oynadık. hani yere yılan şekli çizersin, gazoz kapağının içine kum çamur doldurur, fiske atarak ilerleyip yılanı tamamlarsın..
mahalle cıvıl cıvıldı oynayan çocukların seslerinden.. turşucu geçiyordu, elinde turşu kovasıyla.. memedin cebindeki harçlıkla birer tane hıyar aldık..
yiye yiye arsaya gittik tekrar, bir süre alman kale oynadık, sonra maç ettik, sonra saklambaç oynadık..
ne de olsa internet diye bişey yoktu..
kan ter içinde kalmıştık, camiye gidip ağzımızı çeşmeye dayayıp su içtik. orada oturan kızlara sataştık.. apartman kapısının önünde oturduk, murat abi eve gidiyodu, yolu araladık geçsin diye..
gene fırça attı burada oturmayın diye ama kimse siklemedi.
he deyip geçtik.. akşam üzeri olmuştu, acıkmıştık memet beslenme çantası almamıştı.. bizim evin aşşasına geldim anneee anneee diye bağırdım. annem çıktı ne bu hal filan. dedim bize ekmek arası bişeyler yap..
biraz sonra sepet salındı salçalı ekmekler indi.. arsaya gidip akasya ağacının altında ekmeklerimizi yedik.. güneş batıyordu..
gökyüzü ne kadar güzeldi..
gün batımını izledim
çocukluğum geçti karşıma..
şimdi bana mı acıyosun sen? dedi..
boğazım düğümlendi konuşamadım..
ben her gün buradayım, ama sen günden güne yok olacaksın..
her gün bir önceki günü arayacaksın..
hayatın gitgide anlamsızlaşacak..
şu gördüğün güneşi çok arayacaksın..
güzel günler göreceğiz, güneşli günler diyerek avutacaksın kendini..
sahip olduğun şeyler sana sahip olmaya başladı..
bak 30 una geliyosun..
adına geçim derdi diyorsun ama bomboş yaşıyorsun be koçum..
benim en büyük derdim ise demin oyunda kaybettiğim gaflik..
yeter sus amına koyim!
diyerek hıçkıra hıçkıra ağladım..
yıllardır internette forumlarda tarifi aranan ama bulunamayan, bir nesilin memleket meselesi haline getirdiği, dozu kaçtığında bağımlılık yapan 3ü 1 aradanın tarifini veriyorum.
öncelikle gerçek kahvenin ne olduğunu bilen biri olarak "3ü 1 arada kahvemi yiaaa kahve dediğin filtre olur hojam" diyen kankito adayları bi çekilsin, evet bekliyorum.
çekildiniz mi? tamamdır..
tüketimini çok tavsiye etmeyip, tüketmekle beraber yakaladığım reçeteyi veriyorum;
tadı en yakın şekilde yakalamak/güzel bir tat yakalamak için 3 harfli marketlerde satılan yarım kilosu 2,95 TL olan kahve beyazlatıcısı değil coffee mate(kahve kreması simülatör) kullanacağız. evet süt tozu dediğiniz icat zararlı ama ucuz olan her zaman ki gibi ultra zararlı ve kötü.
kahve olarakta parasını basıp nescafe gold alıyoruz. bir rivayete göre 3ü 1 arada içinde ki kahve gold gibi iri taneli olmadığından kullanılan classic kahve deniliyor sallamasyon olabilir bana göre de üretimde kazanın sonunda kalan kahve tozlarından yapılıyor tek kullanımlık paketler. sonuçta tez sunmak beleş. migrosun gold kahvesini denemedim tat olarak fark vardır belki ama fiyat/performans olarak cazip olabilir, denemedim bilmiyorum ama 3 harfli marketlerden uzak olun.
şekeri de küp değil toz kullanıyoruz, 3ü 1 arada paketinin içinde ki kahve ve süt tozuna lafım yok ama şeker bizim kullandığımız şeker değil eşantiyon glikoz toz. ve paketin içinde ki onca zararlı zımbırtıyı daha saymazsak karışımı kendimizin oluşturması bir ölçü daha az zararlı. gerçi o zımbırtıların bir kısmı süt tozunun içinde de yer alıyorda mevzu bu değil.
3ü 1 arada'yı kupada yapan adam en fazla şekerli su tadı alır. Tavsiyem kupaya(330ml) 2 adet 3ü 1 arada dökmesi ya da çoklu poşet çay alımı yaptığınızda firmaların yanında hediye verdiği bardaklara(175-180ml) tek kullanımlık poşet(kişisel tercihim).
ufak infolar verdikten sonra 180 ml için tarifi açıklıyorum ;
1 tepeleme tatlı kaşığı(2-2,5 gr) gold kahve, 3 normal tatlı kaşığı coffe mate, 3/4 tatlı kaşığı toz şeker. tarif 1e 3 gibi bir şey değil gaza gelip yarım kiloluk karışım yapmayın, oranları detaylı yazdım okuyun. bu arkadaşları bardağa döktükten sonra kaşıkla bir güzel karıştırıp sonra su ekliyoruz.
sonuç: 3ü1 aradaya göre kahve tadı yoğun(daha çok demiyorum), kahve kreması yerinde ve şeker oranı kararlı.
2 gr gold kahve ile paketteki 2 gr toz kahve aynı yoğunlukta olmadığından kahve hazzı daha hissedilir düzeyde. şeker miktarı gramaj olarak daha az olmasına rağmen daha hissedilir ve yerinde. ayrıca yapay şekerimsi tat yok.
%90 oranında birebir tarif budur, bununla başlayarak zevkinize göre dilediğinizi arttırıp, eksiltebilirsiniz.
not: %5 süt tozu eksiltmekle, %5 kahve arttırmak aynı sonucu vermez.
