sözlüğe ilk girdiğim zamanlarda (2007 olması lazım) sol tarafta akan başlıklardan ziyade tanım "entry"leri girmekle meşgul oldum. çünkü sözlüğün bir misyonu olduğunu düşünüyordum. böylece okumak istediğim kitabı, gitmek istediğim şehri, bilmek istediğim bir olayı farklı düşünceden, etnik kökenden ve siyasi fraksiyondan olan insanlardan okuyup kendim bir temele oturtabilecektim/oturtabilecektik tıpkı ekşi sözlükte olduğu gibi. yani bir şekilde sözlüğün içinin doldurulması gerekiyordu. he o zamanlar sözlükçülerin tabiriyle sol frame'de akan başlıklar da kaliteliydi yalan yok. sonuçta bazı kişisel sebeplerden sözlükten uzaklaşmak zorunda kaldım.
sonrasında 2013'te tekrar aklıma geldi sözlük. bir gireyim bakalım ne kadar dolmuş dedim. birkaç başlık açıp, birkaç entry girerek sürece dahil olmaya çalıştım. lakin bahsettiğim konularda yine çok az entry olduğunu görüp biraz daha katkı yapmaya çalıştım. sol frame'de akan başlıklardaki kalite düşüşünü de bariz bir şekilde gözlemledim.
en sonunda birkaç ay önce bir daha geldim. bazı kitaplara, yazarlara vs. entry girdim umutsuzca. ama pek bir değişiklik olmadığını da farkettim. sol frame zaten hepten rezalet durumda. sanırım bunu belirtmeme gerek yok.
peyami safa'nın yalnızız romanına sadece 4 sayfa entry girilmiş. ekşide bu rakam 12. bulgakov'un kült eseri usta ile margarita ile ilgili yalnızca 3 entry girilmiş inanabiliyor musunuz yalnızca 3. ekşide 12 sayfa entry var bu kitapla ilgili. daha çok örnek verilerek arttırılabilir bunlar.
sol frame zaten rezalet onu kale bile almıyorum. ancak aradığım o entellektüel kaynağı burada bulamadım a dostlar. belki birgün tekrar gelirim bakarsınız önemli başlıkların altı bir nebze dolmuş olur şaşırırım ne dersiniz?
ondokuz yaşındayken amerika'ya gittim. ben öyle araştırmalara girip, önceden planlar yapmam. gideceğim yerin adresini biliyorum, bir de oraya benden önce giden bir türk kızın numarasını. yirmiüç saat süren uzun bir uçak yolculuğundan sonra havalimanına vardım. ilk defa uçağa binmişim, olaylara zaten yabancıyım, aktarmalarda nasıl yusuf oldum anlatamam sonraki uçağı kaçıracam diye. diğer insanları takip edip, bavulu aldığımız yere gittim. herkes tek tek bavulunu alıp uzaklaşıyor, benim emektar bir türlü gelmiyor. ulan dedim dakka bir gol bir sersefil olduk ecnebi memlekette. herkes aldı bavulunu, bir ben kaldım bir de 25 yaşlarında güzel bir kız. bir yandan nasıl muhabbet kurarım diye düşünüp, diğer yandan bavulların geldiği bantı dikizliyorum. 3-5 dakika bekledikten sonra hatunun bavulu da geldi ve kız yürüdü gitti. hem kızla muhabbet kurma hayalim gitti, hem de bavulum yok ortalıkta. baktım oralarda bir adam var görevliye benzer. gittim sordum benim bavul nerde bro, diye. neyse benim bavul benden önce gelmiş nasıl olduysa, aldım bavulu hemen dışarı çıktım otobüsü minibüsü kaçırmayayım diye. ama çıkar çıkmaz hemen içeri kaçtım, inanılmaz bir sıcak dört bir yanımdan saldırıyor. florida çok güzel demişlerdi, ibneler sıcağından bahsetmemiş. neyse dedim ecnebi çık dışarı, yapcak bir şey yok. ne bir otobüs, ne bir tren hiçbir bok yok. sadece taksi var. gideceğim yer 50 mil nerdeyse 90 km. dikerler adamı. hay sıçayım kafama nerden geldim buraya derken, türk kız aradı nerdesin falan diye. 1 dakika konuştuk, 96 kontör gitti. onun şokunu yaşarken gittim taksicilerin yanına, la dedim bu destin'e kaça gideriz. 150 doları duyunca kontörün acısını unuttum. dedim ulan pazarlık sünnettir. falan filan derken uzun uğraşlar sonucu 100 dolara anlaştık. 1 saatten fazla süren yolculuğun ardından, adam adresi bulamadı. orada bilinen bir yerde bıraktı gitti beni. kızı arayamıyorum kontör yok, hava sıcak, memleket ecnebi. aha dedim 25 saat olmuş hiçbir yerdesin. neyse kız akıllı çıktı da geldi buldu beni. o rahatlıkla ona nasıl sarıldım anlatamam, anlatmam da zaten. konu saptı, velhasıl kız sabah işe gitcekmiş, denizi tarif etti bana sen gidersin dedi. tamam dedik, yattık, yattım.
sabah kalktım bir heyecanla denize gidiyorum şortum ve havlumla. sokaklarda kimse yok. heryerde araba var bi tane yürüyen insan yok. derken karşıdan asya asıllı olduğunu düşündüğüm bir çıtır geliyor, geliyor, geldi ve "hi" dedi. ulaaaan dedim hayallerim gerçek oldu, daha ilk günden turnayı gözünden vurdum. hemen aksansız bir "hi" ile selamladım kızı. ama bir dakika noluyor, kız gitti. başka bir şey de demedi. noldu la şimdi diye düşünüp yoluma devam ederken, kalın bir "hi" sesiyle irkildim. yaşlı bir amca selam veriyor, vay aq. demekki burda herkse selamlaşıyor diye düşünüp, sonunda bembeyaz kumsalı olan, gulf of mexico kıyısındaki plaja ulaştım. bütün gerginlikleri, hayal kırıklıklarını unutup kendimi denize saldım. karadeniz çocuğuyuz, du bi açılalım dedik. 3-5 dakika yüzdüm, baktım etrafımda kimse yok. öyle çok da açılmadım hani 100-150 metre filan. bunlar ne korkak adamlar diye, düşünürken sahilde bir kalabalığın toplandığını farkettim. 'lifeguard' filan benim olduğum tarafı işaret ediyorlar. baktım etrafta bir şey yok beni gösterdiklerine kanaat getirip. çıktım sahile. la niye bu kadar korktunuz, o kadar da açılmadım derken, kalabalıktan 'shark' gibi bir şey duydum. meğer daha dün o plajda köpekbalığı saldırısı yaşanmış, bugün de alarm hali varmış da herkes o yüzden kıyıya yakın duruyormuş. sağolsun bizim türk hatunun bilmesine rağmen beni uyarmayı unutmasıyla az daha totoyu kaptırıyorduk. bu kadar aksiyon, 19 yaşıma, ecnebi bir memlekette daha 24 saattir bulunuyor olmama ağır gelmiş olacak ki, eve gidip akşama kadar zıbardım.
brandon bays'in the journey (yolculuk) adlı kitabından esinlenerek, bilinçaltına yoluculuk uzmanı olan (türkiye'de bu konuda ilk ve tek sertifikalı uzmanmış) kişi. insan beyninin nelere kadir olduğunu anlatıyor kendileri. psikologdan farkı anladığım kadarıyla sorunların çözülmesinde psikologdan daha aktif rol alması. meraktan sitesini de inceledim işte bu da linki: http://seldasoyturk.com/
bu yazar; cinsel başlıklar yazan ergenlerden, birilerinin namuslarıyla kendi namuslarından daha fazla ilgilenen yobazlardan sıkılmış be hatta iğrenmiştir. artık sözlüğün cılkının çıktığını düşünmektedir lakin hala niye sözlüğe girmektedir? cevabı basittir: geçmişte sözlüğün entelektüel birikiminden bir şeyler öğrenmiştir. ve o günlerin geri gelme umudu onu sözlükte tutar.
sözlüğe ilginç mekanlarda, akıl almaz ortamlarda giren yazardır. bu yazar cinsi bir derste, bir sınavda ya da çalışıyorsa bir toplantıda sözlüğe girer. örnekler çoğaltılabilir.
devletin dayattığı inanma biçimidir:
1- müslüman-sünni olmak
2- bayram namazlarına gitmek(mutlaka)
3- cumaya gitmek( isteğe bağlı)
4- oruç tutmak( çok zorlanmamakla birlikte tutulması iyidir)
5- beş vakit namaz kılmamak ( p kadar da abartmamak lazım)
bunlar 12 eylül döneminin şartlarıdır.