çaresizlik içinde kıvranmaktır.ufacık bile olsa güzel bişeyler olması için bir köşede içinden çığlık çığlığa bağırmak, o güzellikleri bulduğunda da ertesi güne izlerinin silinmemesi için nereye olduğunu bile bilmeden yalvarmaktır.ellerin bomboş beklerken çıldırmaktır.yetinememek, daha fazlasını bulamayınca da dibe vurmaktır.
gitmeyip bir de yol üstünde basıldığım ; katılmayı isteyip gidemesem de, ne kadar işim var deyip(gerçekten öyleydi) dil döksem de sözlük ahalisini inandıramadığım zirvedir.yolda yaptıkları psikolojik baskılar yetmemiş gibi bir de telefonda tehdit yağmuruna tutmuşlardır.
onun kendi acısı içinde boğulurken, aslında kaybedecek bir şeylere sahip olmanın yaydığı pembeliğe karşı körelmektir.kaybediş aslında beklenendir, muhtemeldir.çünkü incecik bileklerimizle, kocaman yüreklerimizle ipince bir ip üstünde yürürken hepimiz risklerle boğuşmak değil midir aslolan?
"kendimi kazanmanın ruhumu kamçıladığı zamanlardaki kadar aciz hissettiğim başka bir an daha yoktur" der yazar.çünkü oyunlar ciddiye biner.risk alıp denemenin ötesinde, zafer için savaşan renge boyanır cambazlar.
kaybedişi gözümde büyütmem artık eskisi kadar.çünkü kazanmanın hazzı değil,kaybettiğimde doğrulup tekrar ayağa kalktığımda, daha zor olanı başardığımda gururla insanların yüzüne bakabilmemdir beni hayata bağlayan.
belki bir avuntu gibi gelir çoğuna, ama kaybediş bir son değil; arkasından yepyeni yolları sürükleyen bir başlangıçtır.
bana göre özgürlük tamamen bağımsızlıktır diye düşünenlerin bile, özgürlüğe bağımlı olduklarını anlatan söz. tüm ilk adımlarımız onun içindir; bir şeylerden kaçışlar, kopuşlar hep onun içindir. başka bir sürü yörüngeden çıkmaya çalışırken aslında özgürlüğün yörüngesine gireriz- ki bu belki de en çok keyif veren yörüngedir.*
erkeklerin bebek taklidi yapabilecek kadar sanata yatkın, bıcır bıcır ortalıkta dolaşabilecek kadar hayat dolu(!) kız sevdasından hiç bir farkı olmayan genellemedir. olgunluk denen kavramı meyvelerde değil, insanlar üzerinde incelediğimiz için yaşla doğru orantılı olduğunu söylemek saçmalıktır.kızlar olgun erkek sever diye bir genelleme yapmak da sözü geçen saçmalığın daniskasıdır. bu tamamen kişiyle ilgili bir tercihtir. ablamız biraz daha kendini bulmuş, ayakları yere basar hale gelmişse o saatten sonra tabiki de çocuk büyütecek hali yoktur, olgun insanlarla takılmayı tercih edebilir. yok o olmaz dersen, lolita türü insanların birçoğu burna pıt yapan erkeklerin hastasıdır.
zaman zaman insanın ihtiyacı olan sıfırdan başlama durumunu sağlayan, kişinin kendi ayakları üzerinde daha sağlam durabilmesini sağlayan durum.
olay özlemek ya da özlemek değil, alışılagelmiş insanlardan ve koşulsuz destekten kurtulup; her şeyi yeniden inşa etmektir.
nitekim zordur, cesaret ister. her bünye kaldıramaz.
aslında sözlük yazarının kapsadığı kavramdır. nitekim yazar olmak başlığın altına iki satır döşemek değil, bunu okuyacak insanları da düşünerek olaya yeni bir boyut getirmektir. bunu yapan insanların ne kadar az olduğunu da bir başlığın altına girilmiş entrylerin birbirinin aynısı olmaya yakınsayan vahim durumlarından anlayabiliriz.
ilk haliyle insanı delirten bu başlık, sanki altına döşenen entry lersaldırganmışçasına değiştirilmiş; ilk entry den çok daha fazla okunması gereken birçok entry silinmiştir.
şimdi bu nasıl iştir."insan istediği kadar saçmalayabilir biz alttakileri siler olayı çözeriz" nasıl bir mantıktır.
asıl silinmesi gereken entry sayfanın başından hepimize el sallarken, ayrımcılığa karşı olan insanlarınki siliniyor. ayakta alkışlıyorum!
hakkında girdiğim entry "Diğer sözlük yazarları ile polemik/tartışma konusu olabilecek entryler silinir." şeklinde bir cümleyle göz önünden kaldırılmış yazardır.
cümlelerimi hafifletip aynı içerikte bir entry girmek isterdim.ama bu kadar uğraşmaya değmeyeceğini düşünüyorum.
bir emile zolayapıtıdır.maden işçilerinin daha insanca çalışabilmek için verdikleri mücadeleyi ( bu mücadelenin etrafında dönen aslında tüm emekçilerin derdini) anlatmaktadır.
kürtçe başlığındaki enrylerinde ırkçılıkla milliyetçiliği ayıramayanları harika bir şekilde anlatmış;bana keşke insanlar önüne koyanı yemese de düşünebilse, dediklerini anlayabilse dedirtmiştir.
az önce türk yarışmacılardan birinin "yunanlıların kazandığını görünce çıldırıyorum,dayanamıyorum buna" demesiyle bana amacına ulaştığını düşündürten yarışma. ırkçılık, düşmanlık da millete malzeme oldu bakalım daha neler görücez.
bir piramit gibi aşağıdan yukarıya doğru tırmandıkça şansımızın daha da azaldığının en büyük kanıtı.
bir sürü şey yapabilecek beceriye sahipken işe yaramaz konuma gelmektir.
sen yıllarca uğraş, kafa patlat; emeğinin karşılığını alamadıktan sonra içine edeyim öyle üniversitenin.
sohbetiyle zirveye renk katan, oturup saatlerce konuşulası, gülünesi, eğlenilesi şen yazar.
anlattıklarıyla başına gelmeyen kalmamışizlenimi uyandıran bir insandır kendisi aynı zamanda.
masanın en alakasız yerinde oturup muhabbeti dudak okuyarak anlamaya çalışsam da gayet güzel geçen ilk zirvemdir.insanları duyabildiğim nice zirvelere...
gerçeklerin üstüne perde çekilip hızlı bir toparlanma sürecinde gibi gösterilen çilekeş yurdumda her sokağa çıktığınızda, her haberleri izlediğinizde, her yuh artık denilen hadiseler duyduğunuzda, aslında ne kadar ilkel bir yerde yaşadığınızı fark ettiğinizde aklınıza gelebilecek tek yol(terk etmek) için uydurulabilecek bahanelerdir.
ancak bunlar sadece birer bahane olmakla kalır.çünkü gitmek her zaman en kolay olanıdır.
pislikten kurtulmak için her zaman kıyısından köşesinden ona bulaşmak gerekir.
ne olursa olsun ülke terk edilmez, emek vererek yaşanır bir yer haline getirilir.
savaşmaya değil, savaşın yaralarını sarmaya gönderildiği iddia edilen askerlerin çoktan gözden çıkarılmış olması durumudur.
hükümet her zaman olduğu gibi yine çıkarlarına çok güzel kılıflar uydurmuştur. "biz oraya sermayenin bekçiliğini yapmak için asker gönderiyoruz" demeyi bi tarafları yemediği için kendilerini barış yanlısı olarak göstermeye çalışmaktadırlar bu ağzından kan damlayan yaratıklar. madem oraya halka el uzatmaya gidiyosun, asker yerine bilim adamı, sağlık görevlisi , mühendis gönder. güce tapan fahişe kılıklı kadınlar gibi iki kuruşa sömürgeci devletlerin yatağına girme o zaman. o devletlerin önüne attığı kurşunla topla tüfekle barışa gidilmez!