tüm engellemelere rağmen iyi niyetle yapılan ve yapılacak olan demokratik açılım, asıl kardeşlerimiz olan arap ülkeleri ve türki cumhuriyetler ile kısmi birleşme, vize ve sınırların kaldırılması, dünyayı iyice çökerten krize rağmen enflasyonun yüzde 5 civarında kalabilmesi, yeni memur alımları, hemen her şehirdeki türkiye'ye senede bir iki kere gelenlerin çıplak gözle görebileceği urbanistik gelişmeler, gün geçtikçe islamlaşan türkiye, bölgesinde süper güç olma yolunda hızla ilerleyen bir ülke haline gelen, çağdaş ve laiklere vurulan üstüste darbeler ile iyice göze giren, daha önce oy vermeyen ya da kararsız olan halkın da büyük kısmının gönlünü fetheden akp nin başarısıdır.
geçen seçimden önce de (belediye seçimini kıyaslamayın partilerin etkisi sadece yüzde 60 civarında) tahmin edilen oy artırma oranı bu seçimde daha da yüksek öngörülüyor. bugün seçim olsa akp nin alacağı en düşük oy oranı yüzde 53.
internette ve televizyonda sürekli sonsuz bir rotasyon ile akp karşıtı konuşmalar yapan çağdaşlar tüm türkiye'nin kendileri gibi olduğunu düşünerek bir kez daha büyük ve komik bir hata yapıyorlar.
unutmayın siz türkiye'nin yüzde 3 üsünüz. ama tüm medya ve üniversiteler sizin elinizde o yüzden kendinizi çok kişi sanıyorsunuz. ama türk halkının hiçbir gerçeğini yansıtmıyorsunuz.
her şey o ilk seçime kadar. o seçimden sonra yaklaşık bir 500 bin çağdaş türkiye'den gitmek zorunda kalabilir.
icki icmekten son anda vazgecmeleri durumunda allaha isyan etmeyecekleri haberidir. asagidaki ayetler kuran-i kerim`dendir.
onlarin orada oldugunu ve sizi kimin yarattigini bildiginiz halde hala icebiliyorsaniz buyrun.
1- hurma ağaçlarının meyvesinden ve üzümlerden hem bir içki yapıyor, hem de güzel rızk ediniyorsunuz. bunda aklı eren kavim için elbette ibret vardır.
(bkz: nahl sûresi, 67) bu ayette içkinin güzel rızk olmadığı açıklanmıştır. bu ayetin nüzulü ile, içkinin dinen tasvip edilmeyen bir madde olduğu anlaşıldığından, bazı sahabeler içkiyi terk etmişlerdi. aslında bu ayetin inzali ile, içkinin ileride haram olacağı da anlaşılmıştı.
2- sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. de ki: onlarda hem günah, hem insanlar için faydalar vardır. günahları ise faydalarından daha büyüktür.
(bkz: bakara sûresi, 219)
3- ey iman edenler! siz sarhoşken, ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.
(bkz: nisa sûresi, 43) bu ayet-i kerime, sarhoşken namaz kılmayı men etmiştir. bu durumda, beş vakit namazını hiç geçirmeksizin kılan bir sahabenin, gündüz iki namaz arasında içki içmemesi gerekiyordu. aksi takdirde, yani gündüz iki namaz arasında içki içecek olsa, alkollü içkinin sarhoşluk edici tesiri geçmeyeceği için namazı kılamayacaktı. belki yatsı namazından sonra içki içebilecekti. bu durumda büyük bir sahabe kitlesi daha içkiden tamamen vazgeçmişlerdi. çünkü alkole alışmış olan vücutlar, artık yavaş yavaş ondan uzaklaşıyordu.
4 -ey iman edenler! içki, kumar, tapmaya mahsus dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. onun için bunlardan kaçının ki, murada eresiniz.
(bkz: maide sûresi, 90)
5- şeytan, içkide ve kumarda aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi allahı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. artık siz hepiniz vazgeçtiniz değil mi?
(bkz: maide sûresi, 91)
allah indinde tek hak din olan islâma göre, hal, tavır ve sözlerimizle kâfirlere benzememek, hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamamız gereken mühim bir husus.
henüz ezan meşrû kılınmadan önce, peygamberimizin başkanlığında insanların namaza nasıl çağırılacağı konuşulmuştu. namaz vaktinin bildirilmesi için çan çalınması, boru öttürülmesi veya ateş yakılması gibi şeyler teklif edildiyse de hepsi kâfirlerin âdeti olduğu için hiçbiri kabul edilmedi.
güneşin doğduğu, battığı vakitlerde ve öğle vaktinden önce tam ortadayken namaz kılınmamasının sebebi o vakitlerde güneşe tapanların tapınmalarıdır.
sevgili peygamberimiz sallallâhü aleyhi ve sellem, saç ve sakal boyamada bile kâfirlerin kullandığı renklerden kaçınmamızı emir buyurmuşlardır.
ibni ömer radıyallâhü anh hazretleri, kâfirlere benzememek hakkında peygamber efendimizin şöyle buyurduğunu rivâyet ediyor:
bir kimse, müşriklerin yaşadığı yerde ev yapıp (onlara karışıp) bayramlarına katılmak suretiyle onlara benzerse, kıyâmet günü onlarla beraber haşrolunur. (beyhakî, essünenül-kübrâ)
bu durumda akla şöyle bir soru gelebilir:
bugün, birçok kâfir ülkesinde ağırlıklı olarak da avrupada birçok müslüman yaşıyor. dolayısıyla onlarla iç içedirler. bu müslümanlar da aynı tehlike içinde midirler?
tabii ki hayır. çünkü, yasaklanan ve kaçınılması gereken tehlike, söz ve tavırlarıyla kâfirlere benzemektir.
hem zamanımızda hayat şartlarının getirdiği mecbûriyetlerden hem de onlarla diyalog yapmak için, müslümanlar kâfirlerle zaman zaman bir arada bulunuyorlar. bu sebepten, az da olsa bazı kimselerin kalblerinin onların inançlarına karşı yumuşadığı görülüyor. azın azı da olsa, onların da dini var. onlar da allaha ve bir peygambere inanıyorlar. onlar da doğru yolda diyenler oluyor. bu, tehlikeli bir sözdür.
böyle diyenler, onların inanıyoruz dedikleri kitapların değiştirilip, allah tarafından gönderilen hak kitap olmaktan çıktığını unutmamalılar. kâfirlerin lehine söyledikleri böyle sözlerin kendilerini tehlikeye attığını da unutmamaları icap ediyor. bu meselenin hafife alınacak cinsten olmadığına şöyle izah getirmeye çalışalım:
bediuzzamanın, üstadım diyerek hürmetini ifade ettiği ikinci binin yenileyicisi imam-ı rabbânî kuddise sirruh hazretleri şöyle buyuruyor:
iki dini tasdik eden (ikisinin de hak olduğunu kabul eden) müşriktir. islâm hükümleri ile küfrü bir araya getirmeye çalışan da müşriktir. halbuki küfürden (islâma zıt şeylerden) uzaklaşmak islâmın şartıdır. şirk tehlikesinden sakınmak, tevhiddir, (allahı bir kabul etmekle olur).
allahı bir kabul etmek de, allahın dininin -çeşit çeşit değil- tek olduğunu kabul etmekle olur.
2000 senesi nisan ayında güneydoğudaki bir vilayetimizde yapılan dinlerarası diyalog toplantısında, amerikalı bir hıristiyan sözde kelime-i şehadet getirip müslüman olmuş ve oracıkta haham, papaz ve müftünün huzurunda müslüman bir hanımla nikahları kıyılmıştı.
bu haber, bu bir devrim. diyalogtan düğüne diyerek gazetede büyük başlıklarla duyurularak, bütün dünya müslüman olmuşçasına sevinç gösterisi yapılmıştı. oysa aynı haberde, sözde müslüman olan adamın, kendisini hem hıristiyan hem müslüman ilan ettiği bildiriliyordu. yani adam iki dini de aynı anda hak kabul etmekle, kendisini -imam-ı rabbânî hazretlerinin tarif ettiği- müşriklerden olduğunu ilan etmiş oluyordu.
demek ki ortada sevinilecek bir şey yok üstelik bir felaket vardı. müslüman olduğu ilan edilen kişi, müslüman olmak şöyle dursun, eski hali olan hıristiyanlıktan daha kötü bir felâkete düşmüş hem hıristiyan hem müslüman olduğunu söyleyerek müşrik olmuştu. çünkü, bediuzzamanın asırlar öncesi üstadı imam-ı rabbânî hazretleri, iki dini tasdik edenin müşrik olduğunu beyan ediyordu.
hadiseyi tersine çevirip, bir insanın müşrikliğini allayıp pullayarak sunmanın vebal olduğu ise ortadaydı.
imam-ı rabbânî hazretleri, hindistanda yaşamış olan ve kaç asırda bir gelen büyük bir islâm büyüğü. oradaki müslümanları, hindûların islâm dışı faaliyetlerine karışmamaları için çok çalıştı. bu konuda şöyle buyuruyor:
hindûların önem verdikleri belli günlere hürmet ve yahudilerin âdetlerine uymak, küfrü gerektirir (insanı küfre düşürür). müslümanların câhilleri bilhassa kadınlar, kâfirlerin belli günlerdeki merasimlerine katılmaktadırlar. bunları kendileri için bir bayram kabul edip, kızlarının ve kardeşlerinin evlerine onların yaptığı gibi hediyeler gönderiyorlar. böylelikle o merasime tam mânâsıyla ilgi ve alâka gösterip benimsiyorlar. (mektûbât, 3/41)
meseleyi bu şekilde ortaya koyan mübârek zat, bunun sonunun şirk ve küfür olduğuna işaret ediyor.
bu satırları kaleme almamızdaki gaye, din kardeşlerimizi yılbaşı denilen hıristiyan âdetine karışıp katılmamaları için uyarmaktır. yılbaşı, sadece bir takvimin bitip diğerinin kullanılmaya başlanmasından ibarettir.
araştırmacı yazar mevlüt özcan'ın kaliteli yazısının başlığı. kiminin ibretle kiminin de hayretle okuması dileğiyle.
--spoiler--
hıristiyan mezheplerden çoğunun kabul ettikleri "dini" bayramlardan biri olan hz. isa (a.s.)'nın doğum günü, en eski âlemşumül müşrik bayramlarından biridir.
hıristiyanlık zafer kazandıktan sonra saturnali bayramı, hz. isa (a.s.)'nın doğum günü bayramı olarak kilise tarafından kabul edilmiştir. bu mevlid-i isa bayramı hz. isa (a.s.)'nın doğum günü) ilk defa roma'da tes'id edilmiş (bayram olarak kutlanmış)'dır.
hıristiyanlığın ilk üç asrında bu tür dini bir bayram yoktur. ilk hıristiyanlar ikinci asra kadar sâdece rûhu'l-kuds zuhuru ve hz. isa (a.s.)'nın vaftizi hâtırasını anmak için ocak ayının ilk haftasında âyin yapmışlardır. hz. isa (a.s.)'nın tâlim ettiği hıristiyanlığa inananlar, takriben aradan üç asır geçtikten sonra, dinlerinin asli hüviyetini koruyamamışlar, eski roma ve yunan paganizminin hıristiyanlığa müdahalesini önleyememişlerdir. hıristiyan din bilginleri, bu paganizm âfetiyle mücadelede acze düşünce, paganizmi hıristiyanlık açısından izah etme zorunda kalmışlardır; hattâ paganizm unsurlarının inanç konusundaki kitaplara girmesine bile göz yummuşlardır. böylece hz. isa (a.s.)'nın tebilğ ettiği saf hıristiyanlık'tan her geçen gün biraz daha uzaklaşmışlardır." (abdülkadir inan. hurafeler ve menşeleri sf: 5, ankara-1962)
bu, müşrik bayramı'nın 2008 yılı başındaki eğlencelerinde türkiye'de harcanan paranın miktarının 8 milyon lirayı bulduğu yılın ilk günlerinde açıklanmıştı.
istanbul defterdarı, istanbul'da yılbaşı gecesi'nde eğlence harcamalarının boyutunun 5 milyon lira civarında gerçekleştiğini yılın ilk üçüncü günü açıklamıştı.
bu ülke halkının çoğu geçim sıkıntısı çekerken ve ülkenin binlerce ekonomik sıkıntısı varken yılbaşı israfı ile yalnız mânevi yönden değil maddî yönden de çok şey kaybetmekteyiz.
yılbaşlarında ev ve çevreyi ilk def'a 1521'de fransa'da süslemişlerdir.
doğu roma imparatoru konstantin m.s. 321 yılında hıristiyanlığı bozdu. putperest âdetleri soktu. teslis (üçlü tanrı) sapık itikadını koydu. m.s. 325'te iznik'te din konseyinde güneşe tapan putperestlerin âdetlerinin kabulü ile noel ve yılbaşı m.s. 354'de roma'da başlamış oldu.
yılbaşı, global (evrensel) kültür kandırmacası ile aşağılayıcı bir teslimiyet ile içimize sızmış bir habis urdur. türkiye'de kel keleş bir grubun ısrarla hıristiyan geleneğini yılbaşı yutturmacası ile kutlaması milletimizi tehlikeli uçurumlara itelemektedir. asırlardır sinsice yürütülen kültür emperyalizmi ile dinini yaşayanlara "sakıncalı personel", islâmiyet ise "irtica" maskesi ile ülkenin bir numaralı tehlikesi gibi göstermektedirler. bu acıyı müslümanların duyarlı olanları iliklerine kadar duyuyor.
sünnet çocuklarına hokkabaz oynatırlar, acısını duymasınlar diye. aynen bunun gibi egemen güçler de, aman millet islâmi yaşantıya sarılmasın diye hokkabazlıklar üretiyor. millî piyango, kumar, zina, sapık televizyon programları hep birer hokkabazlıktır.
ey müslümanlar! yetmez mi bu hokkabazlar tarafından aldatıldığımız. izanımızı kullanalım artık!!!
--spoiler--
yılın 15. günü olup gayet de sıradan bir gündür. bugündür. hiçbir özelliği yoktur. yatsı namazından sonra cuma gecesidir. cuma geceleri gusül abdesti almak sünnetdir, çok sevapdır.
ilerleyen, çağdaş, müreffeh türkiye'nin artık gelmesi gereken noktadır. ne o öyle latin alfabesi falan.
porto rikolu muyuz kosta rikalımıyız biz kardeşim?
stratejik ortağımız ve dolaylı komşumuz, tarih boyunca beraber olduğumuz israillilerin alfabesinin neyi eksik?
antisemitik diye adımız çıkar bak...
zaten ibrani alfabesi de güzel türkçemizin en iyi ifade edilebildiği alfabeymiş.
uludağ sözlüğün sürekli sağ tarafındaki google reklamlarında boy gösteren web sayfası reklamı.
hangi kilise ne kadar para yatırdı bu işe bilmiyorum ama senelerdir her yerde görüyorum bu siteyi.
amaç şu: müslüman gençlere önyargılı olmamaları için ilk başta islami terimlerle hıristiyanlığın ne kadar eğlenceli ve supersonic bir din olduğunu anlatmaya çalışıp sonra kiliseye davet etmek vs. yoluyla misyonerlik yapmak.
ama yer mi türk gençliği?
vallaha buralarda gördüğüm kadarıyla yer. sonra bir tabak daha ister...
mehmet talu hocaefendi'nin yılbaşı ile ilgili gerçekleri anlattığı değerli yazının başlığıdır.
eğer bu konu ile ilgili sadece ayet ve hadislere dayanarak konuşan 1400 yıllık tüm islam alimlerinin ortak görüşü hakkında ciddi bir fikir sahibi olunmak isteniyorsa okunmak zorunda olan bir yazıdır.
yoksa sağdan soldan duyulan kulaktan dolma bilgilerle fetva veya karar vermek kimseye yakışmıyor. bakalım ulema ne diyormuş bu herkesin tartıştığı ama kimsenin ne dediğini bilmediği yılbaşı konusu hakkında:
not: uzun muzun ama kafadaki soru işaretlerini tamamen bitirir.
31 aralık perşembe gününü, 1 ocak cuma gününe bağlayan gece yılbaşı gecesidir. yılbaşı kutlamaları denilince de eski yılın sona erip yeni yıla geçildiği 31 aralık/1 ocak gecesi yapılan eğlence ve faaliyetler anlaşılır. ancak yılbaşı eğlenceleri, ilk bakışta yeni yıla girişin kutlamaları gibi gözükmekle birlikte bunun hıristiyan batının noel bayramıyla da yakın ilgisi bulunmaktadır.
25 aralık'ta başlayan ve yaklaşık bir hafta süreyle kutlanan noel ve yılbaşı, başta avrupa ve amerika kıtası ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok yöresindeki hıristiyan topluluklarca kutlanmaktır. l ocak tarihindeki yılbaşı kutlamalarının türkiye'de de özellikle son dönemlerde gittikçe artan bir ilgiyle kutlanmakta olduğu dikkati çekmektedir. ancak batıda farklı anlamlar ifade eden noel ve yılbaşı kutlamalarının türkiye'de yılbaşı bağlamında genellikle birbirine karıştırılarak birleştirildiği ve bu sebeple kamuoyunda bir spekülasyon ve devam ede gelen bir tartışma ortamı bulunduğu bilinmektedir.
hıristiyan batıda milâdî takvimin başlangıcına esas olarak hz. isa (a.s.)'ın doğum tarihi alınmış ve bu giderek diğer ülkelerde de benimsenmiştir. bu bakımdan bütün hıristiyan alemi, aralık ayının son haftasını, doğumun arefesini teşkil etmesi bakımından, en önemli dinî bayramları olarak kabul etmişler ve bu geceyi hz. isa (a.s.)'ın doğum yıl dönümü olarak kutlamaktadır. halbuki hz. isa (a.s.)'ın 1 ocak'ta doğup doğmadığı kesin olarak belli değildir. 25 aralık-6 ocak tarihleri arasında doğduğu kabul edilmektedir. bu tarihler arasında hıristiyanlar noel adı altında yılbaşı eğlencelerine başlarlar. görülüyor ki, aslından uzaklaştırılmış ve tahrif edilmiş hıristiyanlık, peygamberinin doğum gününde bile bir kesinlik ve bir açıklık getirmekten uzaktır.
noel yortusu ya da batıdaki yaygın isimlendirilmesiyle christmas (kristmas), hz. isa (a.s.)'ın doğumu anısına 25 aralık'ta kutlanan tamamıyla dinsel bir bayramdır. batı hıristiyanları tarafından 25 aralık olarak hesaplanan hz. isa (a.s.)'ın doğum günü, doğu hıristiyanlarca 6 ocak olarak hesaplanmakta, dolayısıyla doğu kiliseleri 6 ocak tarihinin kristmas bayramı olarak kutlamaktadır. esasen hz isa (a.s.)'ın doğum gününün ne zamana denk düştüğü konusunda erken dönemlerden itibaren yoğun bir tartışmanın olduğu ve yukarıdaki tarihlerden başka bu günün nisan ayındaki bir zamana denk düştüğü yönünde görüşlerin de ileri sürüldüğü bilinmektedir. batı hristiyanlarınca belirlenen 25 aralık tarihinin eski roma'da güneşle ilgili kutsal bir gün olduğu ve bunun sonradan hz. isa (a.s.)'ın doğum günü olarak adapte edildiği ileri sürülmektedir hatta bazı erken dönem hıristiyan yazarların, kendi dönemlerinde, 25 aralık kutlamalarında güneşi selâmlayan batı hıristiyanları uyardıkları da bilinmektedir.
noel yortusu, nisanda kutlanan easter (paskalya) bayramıyla birlikte hıristiyanlığın en önemli bayramları arasındadır. noel kutlamalarının vazgeçilmez folklorik unsurları arasında çam ağacı süslemeleri ve noel baba inancı bağlamındaki gelenekler önemli yer tutar. her ikisi de kuzey avrupa kökenli olan bu folklorik unsurların, sonraki dönemlerde hıristiyanlığa girdiği bilinmektedir.
noel'de çam ağacı süslemeleri ilk kez 16. yüzyılda kuzey avrupa'da ortaya çıkmıştır. bu âdetin, eski cermen ve kelt dinsel geleneklerinden adapte edildiği büyük ihtimaldir. orta doğu'dan uzak doğuya kadar birçok dinsel gelenekte olduğu gibi eski kuzey avrupa halkları arasında da yeşil ağaç verimlilik, bereket ve üretkenliğin sembolü olarak kabul edilmiş ve dinsel bayramlarında meydanlara dikilen veya evlerde bulundurulan bir yeşil ağaç bu inancı sembolize etmiştir. kuzey avrupa halklarının hıristiyan olmasıyla birlikte, hıristiyan geleceğindeki "hayat ağacı"nı temsilen hz. isa (a.s.)'ın doğum gününde yeşil bir ağaç, kuzey avrupa'da doğal olarak çam ağacı süslemek ve bunun dallarına çeşitli hediyeler asmak âdeti ortaya çıkmıştır. 18. yüzyıldan itibaren çam ağacı âdeti güney avrupa hıristiyanları arasında yayılmaya başlamış; kısa bir zaman sonra ise evrensel olarak hıristiyanlarca benimsenen bir folklorik törene dönüşmüştür
her yıl, hırıstiyan âleminde 25 aralık hz. isa (a.s.)'ın doğumunun yıl dönümü kabul edilerek bir hafta boyunca çeşitli etkinliklere yer verilmektedir. katolik ve ortodoks kiliseleri de bu olayı sahiplenmek suretiyle hz. isa (a.s.)'ın doğumunun hatırasına bu süre içinde üç dinî ayin gerçekleştirmektedir. aynı hafta içinde noel yortusu dolayısıyle çam ağaçları kesilip cadde, balkon ve evler süslendirilip ışıklandırılmaktadır. ilk defa almanya'da 1605 yılında ortaya konulmuş, daha sonra da bütün hıristiyanlık alemine sirayet eden "noel baba" efsanesi de yaygın bir biçimde işlenmiştir. noel baba aslı ve mesnedi olmayan, ancak sözde iyiliği temsil eden ve bu gecelerde çocuklara oyuncak, şeker vb. hediyeler dağıtan, genellikle karla örtülü, kırmızı başlıklı paltosu ve kocaman beyaz sakalı ile temsil edilen efsanevî bir kişidir. bu efsaneye yüklenen haksız bir güç, iyiliksever ve hoşgörü ile çocukların hatta yetişkinlerin dikkatleri ve inançları boş bir zemine çekilmektedir.
noel gecesi çocuklara hediyeler dağıttığına inanılan beyaz sakallı, kırmızı cüppeli, papaz kukulatalı şahıs, kuzey avrupa ülkelerinin efsanevî bir kişisidir. ilk defa 17. yüzyılda almanyai'da ortaya çıkmıştır.
noel âyininde kitâb-ı mukaddes'ten bölümler okunur ve evharistiya, ekmek-şarap âyini yapılır. yıllık bir ibadet olan noel cemaatle kutlanır. 24 aralık akşamı kilise âyini ve kutsal gece eğlenceleriyle başlar. 25 aralık sabahı kiliselerde şenlikler yapılır. 26 aralık'ta misafirler ağırlanır, ziyafetler verilir, hastahaneler ve kimsesiz çocuklar ziyaret edilerek noel ibadeti tamamlanır.
bu gün için ticari hüviyeti ön plana çıkmış olsa da bütün âdet ve törenleriyle noel kutlamaları, yukarıda ifade edildiği gibi kökeni itibariyle tamamıyla dinsel bir bayramdır. bu bayramın ve bayramla ilgili olarak yapılan âdet ve törenlerin müslümanlarca benimsenip uygulanması ise dinsel ve kültürel bir yozlaşma olarak görülmeli; böylesi bir tutumun; kendi dinî inançlarımızdan, değerlerimizden uzaklaşma ve başkalaşma sürecini hızlandırdığı, halkımıza-ülkemize yönelik hıristiyan misyonerliği için de oldukça elverişli bir durum oluşturacağı gözden uzak tutulmamalıdır.
dünyanın her yerinde yaşayan katolik; protestan bütün hıristiyanlar aynı tarihte mahalli gelenekleri doğrultusunda bu kutlamalara katılırlar. bu kutlamalar onlar için çok önemlidir. küsleri ve dargınları barıştırırlar, birbirlerine hediye alır, yaşlıları, sakatları, hastaları ziyaret ederler. o geceyi neşeli geçirmek için herşeyi unutup, kendilerini zevk ve sefaya verirler. çam ağaçlarını süsleyip püsleyerek dükkan vitrinlerine, evlerinin en değerli köşelerine yerleştirirler. birbirleriyle tebrikleşirler. dinî bir atmosfer içinde geçen noel bayramı akabinde ise, yeni yıla giriş büyük bir çılgınlıkla, lüks ve israfla kutlanır. hıristiyan ülkelerdeki dinden kaynaklanan bu eğlenceler, 31 aralık günü en yüksek seviyeye ulaşır. insanlar adeta çılgınlaşarak kendilerinden geçerler. kumar, içki, dans partileri düzenlerler.
kökeni itibarı ile dinsel bir tören olan noel, yunanistan ve özellikle hıristiyan ülkelerinde şenlikler ile kutlanırken maalesef yurdumuzda da büyük meydanlarda şenliklere dönüştürülüyor.
halbuki, bu günde yapılan içkili, kumarlı eğlencelerin gerçek hıristiyanlıkla hiçbir alakası yoktur. beşeriyetin ıslahı için allah teâlâ tarafından gönderilmiş ilahi bir din, tebliğcisi olan peygamberin doğum yıl dönümünün bu şekilde kutlanmasına müsaade eder mi? içkili, kumarlı ve insanı küçük düşüren zevklerin terennüm edildiği kutlama törenleri, ilahi bir dinin esaslarıyla bağdaşabilir mi?
biz müslümanlar da hz. peygamber (s.a.v.) efendimizin doğum yıldönümünü kutluyoruz. amma mübarek bir gece olarak, mevlid kandili olarak...
bu yüzden aslında yılbaşı ve noel'in hıristiyanlıkla da hz. isa (a.s.) ile de hiçbir alakası yoktur. eğer olsa idi; yılbaşı gecelerinde kiliselerde ayinler yapılır, bu gece bir çılgınlık havası içinde değil, bir takdis havası içinde kutlanırdı. ama gerek yurtiçinde, gerekse yurt dışında bulunan kiliselere bakıldığında bu gecenin zulmete bürünmüş ve içlerinden en küçük bir hareketin olmadığı görülecektir. hz. isa (a.s.) ile bu gecenin sefahatının, israfının ve çılgınlığının ne alakası olabilir ?
evet yılbaşı eğlenceleri sadece islâm dini tarafından değil, aynı zamanda yahudilik ve hıristiyanlık tarafından da kötülenir, asla hoş görülmez. aslında kendi dinlerince dindar hiçbir yahudi ve dindar hıristiyan böyle günahları meşru eğlence olarak kabul etmez.
hz. isa (a.s.)'ı biz de severiz. o'nun ve diğer bütün peygamberlerin peygamberliğine inanmak islâmiyetin iman esaslarından birisidir. çünkü, islâm akidesine göre:
"...allah teâlâ'nın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız..." (bak. bakara sûresi: 285, 136) ancak, bir peygambere saygı, o'nun doğum yıl dönümüne hürmet de allah teâlâ'nın emirleri ve dinî ölçüler içinde olmalıdır.
dinimizde ise; noel ve yılbaşı kutlamalarının yeri yoktur. bu yılbaşının biz müslümanlar için, resmî ve milletlerarası bir takvim başlangıcı olmak ilgi ve alâkasından başka hiçbir kıymet ve değeri asla yoktur. biz müslümanlar için muharrem ayının birinci gecesi: yılbaşı gecesidir. islâm'da yeni yıl, muharrem ayının birinci günü ile başlar. fakat, maalesef müslümanların büyük bir kısmının haberi bile olmaz.
bu bakımdan toplumumuzda ve diğer müslüman toplumlarda "yılbaşı kutlaması" adı altında düzenlenen eğlence toplantıları ise, hiçbir kültürel ve geleneksel temele sahip değildir. bu bakımdan hıristiyan olmayan ülkelerde yılbaşı kutlamaları, batı'nın körü körüne taklit edilmesinin veya hıristiyan batı'nın kültür ihracının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. ülkemizde öteden beri yılbaşı kutlamalarıyla ilgili olarak yapılan tenkitler ve gösterilen hassasiyet de buradan kaynaklanır.
hz. peygamber (s.a.v.) efendimizin müslümanlara; diğer dinî topluluklara göre farklı bir kimlik bilinci ve kültür değerleri manzumesi kazandırmak için gayret ettiği, bu uğurda saç-sakal, kılık-kıyafet, yeme-içme âdabı da dahil pek çok konuda tavsiyede bulunduğu düşünülürse, yılbaşı kutlamalarının, sıradan bir kutlama olarak kabul edilmesi ve tabiî karşılanması mümkün olamaz. aksine, yılbaşı kutlaması, noel ağacı süslemesi, noel babanın hediye bırakması gibi âdetler toplumumuzda kültürel tahribata ve kimlik bunalımına yol açmakta, yeni yetişen kuşakları kendi öz değerlerinden koparıp, batının hayat tarzına alıştırmakta, sonra da onların değer ve inanç esaslarına sıcak bakmaya ve giderek onları benimsemeye götürebilmektedir. böyle olunca, müslüman toplumların bu tür âdetler yerine kendi kültür ve değerlerinden kaynaklanan alternatif program ve faaliyetler geliştirmesi ve yaşatması ayrı bir önem kazanmıştır.
günümüzde toplumların kültürel değerlerini, hatta itikadî ve ahlâkî eğilimlerini; sahip oldukları hayat tarzı, ekonomik yapı, yerleşim ve ulaşım imkânı, iklim ve çevre, eğitim, folklor, örf ve âdet gibi ilk bakışta konuyla ilgisiz gözüken birçok husus derinden etkilemekte ve sonuçta mekanizma kendi değerlerini üretmektedir. avrupa'daki müslüman-türk işçilerimizin çocukları ve torunlarının bugün batı'nın kültür ve gelenekleri altında nasıl değiştiği ve giderek o toplumla bütünleşmeye başladığı iyi izlenirse toplumumuza yabancı kültürlerden taşınan veya yabancı toplumlara özenti şeklinde başlayan örf ve âdetlere karşı duyarlı olunmasının önemi daha iyi anlaşılır. bunun için alınabilecek bir önlem de: kendi kültürel mirasımızdan ve dini anlayış ve heyecanımızdan kaynaklanan değerleri, gelenek ve âdetleri iyileştirerek yaşatmaya ve geliştirmeye çalışmak olabilir.
hiç şüphe yok ki, milletler, millî örf ve adetleriyle tanınırlar ve onlarla yaşarlar. millî örf ve adetleriyle tarih sinesindeki şerefli mevkilerini korurlar. çünkü, millî örf ve adetler, bir milletin millî kültürünün ve dinî inancının aynasıdır. millî örf ve adetler, bir milletin şahsiyeti ve tanıtıcı vasfıdır. sağlam millî örf ve adetlere sahip milletler, dinî bağları kuvvetli ve millî kültürü yüksek olan milletlerdir. milletlerin örf ve adetlerine, millî kültürleri ve dinî inançları güç verir ve şekil kazandırır. hatta dinden de kuvvetli olur. bu sebeple hiçbir müslüman milli kültüründe olmayan, dinî akidesine ters düşen özentilere hayatında yer vermez. çünkü, o bilir ki, rabbi kendisinden olmayanlara özenmeyi ve onlar gibi sefih hayat yaşamayı yasaklamıştır.
dinimiz; kâfirlere, munafıklara, batıl din ve ideoloji mensuplarına muhalefet etmeyi emretmiş ve onlara benzemeyi kesin bir şekilde haram kılmıştır. çünkü dış görünüş itibarıyla onlara benzemek, neticede ahlâkî değerlerde, kötü ve çirkin işlerde ve hatta inançta onlara benzemeye sebep olur. gerçekten giyimde, sözde, davranışta ve işlerdeki benzeşmeler kalplere tesir ederek onlara karşı sevgi ve saygı meydana getirir. kısacası gayrimüslimlere benzemenin haram olduğunda icma vardır. (iskilipli mehmet atıf, frenk mukallitliği ve şapka, 4)
islâm dininin inanç, ahlâk, ibadet ve muamelât alanında getirdiği hükümler, öngördüğü kural ve tavsiyeler müslümanlarca öteden beri bir bütün olarak kabul edilmekte, günlük ve sosyal hayatla ilgili şekil ve muhteva bile çoğu defa bu bütünün bir parçası olarak mütalaa edilmektedir. öte yandan kur'an-ı kerim âyet-i kerimelerinin ve risâleti boyunca hz. peygamber (s.a.v.) efendimizin sıkça üzerinde durduğu konulardan birisi de, müslümanların fert ve toplum olarak belli bir kimlik kazanmaları, kendi şahsiyetlerini korumaları ve kendilerine güven duymaları olmuştur. çünkü bu, müslümanların bütünleşmesi, belli bir siyasal organizasyona gidip devlet kurması ve millet olması kadar, kendi inanç ve ibadetlerini, değer ve özelliklerini korumaları açısından da önemlidir. bu itibarla kur'an-ı kerim, müslümanlara ısrarla birlik ve bütünlük içinde olmalarını, müşrik ve gayri müslimleri dost edinmemelerini, onlarla gayriislâmi bir kültürün etkisi altında kalmayı kaçınılmaz kılacak şekilde sıkı bir ilişkiye girmemelerini emretmektedir. cenab-ı hak şöyle buyuruyor:
"ey iman edenler! yahudileri ve hıristiyanları dost ve idareci edinmeyin. zira onlar birbirlerinin dostudurlar, birbirinin tarafını tutarlar. sizden kim onları dost ve idareci edinirse, o da onlardandır. şüphesiz allah, zalimler topluluğuna yol göstermez, onları hidayete erdirmez." (mâide sûresi:51)
"yahudiler de hıristiyanlar da; sen onların dinlerine uymadıkça asla senden razı olmayacaklardır. de ki: allah teâlâ'nın yolu, doğru yolun tâ kendisidir. yemin olsunki, sana ilim geldikten sonra, eğer sen onların arzularına uyacak olursan, senin için allah teâlâ'dan ne bir dost ve ne de bir yardımcı vardır." (bakara sûresi: 120)
ayet-i kerimelerde ifade edildiği gibi: başka dinden olanlar, özellikle yahudiler ve hıristiyanlar müslümanların dostu olmazlar; onlar ancak birbirinin dostu olur, birbirini desteklerler. zaman zaman müslümanlara yaklaşmaları, kendi menfaatleri bunu gerektirdiği içindir. müslümanların bunu unutmamaları ve kendi aralarındaki dostluğu güçlendirmeleri zaruridir. müslümanların arasına sızan iki yüzlüler, felâket tellâllığı yaparak onları, mü'minleri bırakıp kâfirlere yöneltmek isterler; iman ehlinin bunlardan da sakınması gerekmektedir. cenab-ı hak şöyle buyuruyor:
"ey iman edenler! mü'minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmeyin. bunu yaparak allah teâlâ'ya, kendi aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?" (nisa sûresi:144)
"mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet, güç ve şeref mi arıyorlar. bilsinler ki gerçekten bütün izzet ve şeref yalnızca allah teâlâ'ya aittir." (nisa sûresi:139)
ayet-i kerimelerde açıkça ifade ediliyor ki: gerek milletler arası münasebetlerde ve gerekse fertler ve topluluklar arası münasebetlerde mü'minler, daima mü'minlerin yanında yer alacak; güç, kuvvet ve şerefi bu beraberlikte arayacaklardır. kendilerini korumak veya güçlenmek için kâfirlere başvuran milletler küçüldükleri gibi fertler de manevi değerlerinden kayıp verirler.
kâfirleri ve müşrikleri dost edinmeme konusu, kur'an-ı kerim'de sık sık zikredilen ve üzerinde durulan bir konudur. yahudi ve hıristiyanların mü'minlere dost olamayacağı, müslümanların da onları dost edinmemeleri gerektiği ısrarla belirtilmiştir. mü'minler, küfür ehlini veli, dost ve idareci edinemez. ancak zaruret sebebi ile işbirliği ve dayanışma, ülkeler arası ilişkilerin gerektirdiği ticarî, ekonomik sağlık ve sosyal alanlarda karşılıklı çıkar ilişkisi çerçevesinde antlaşmalar yapılması mümkün ve caizdir. fakat bu dostluktan farklı bir ilişkidir. bir müslümanın yahûdi veya hristiyan gayr-ı müslim bir komşusu olabilir. komşuluk münasebetleri elbette olacaktır. amma müslüman müslüman kalmalı, gayr-ı müslim de gayr-ı müslim kalmalıdır. müslüman, cenab-ı hakk'ın:
"sizin dininiz size, benim dinim de banadır." (kafirun sûresi:6)
buyurduğu gibi demelidir. herkes kendi yoluna gitmelidir.
"zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur, cehennemde yanarsınız. sizin allah teâlâ'dan başka dostlarınız yoktur. sonra o'ndan da yardım göremezsiniz!" (hud sûresi:113)
bu ayet-i kerimelerin yanı sıra hz. peygamber (s.a.v.) efendimiz de müslümanları, itikadî ve ahlâkî alanda olduğu gibi kılık ve kıyafet, şekil ve merasim yönünden de müşriklere, gayri müslimlere benzememeye davet ve teşvik etmiştir. hz. peygamber (s.a.v.) efendimiz, müslüman olmayanlara benzememeye o derece dikkat ederlerdi ki, aslında yaptığı halde sonradan onlarda gördüğü hareketlerde bile değişiklik yaparlardı. bunlar, çevredeki kültür ve medeniyetlerle, din ve kavimlerle iç içe yaşayan o dönem müslümanlarına ayrı bir kimlik ve özellik kazandırıp, onların kendi içerisinde bütünleşmelerini sağlamaya yönelik önlemlerdir. meselâ: henüz hicret etmeden evvel muharrem ayının onuncu, aşûre günü oruç tutmayı adet edinmişlerdi. hicretten sonra medineli yahudilerin de bu günü takdis ettiklerini görünce onlara benzememek için muharrem ayının dokuz ve on veya on ve onbirinci günlerinde oruç tutmaya başlamışlardır. (geniş bilgi için bak. m. talu, üç aylar, mübarek gün ve geceler, 460) yine müşriklere benzememek için ashabına; sakallarını uzun, bıyıklarını kısa kesmelerini emretmişlerdir. (10 geniş bilgi için bak. sh: 656)
edit2: bu uyarılar müslümanlara kötü niyetle yapılmamaktadır. kabul edilmelidir ki hiçkimsenin yılbaşı kutlamaması sonucu hiçkimse bir çıkar elde edemez. ama kutlaması sonucu çok çıkar sahibi olanlar vardır. yılbaşı gecesini eğlenerek (hele bir de içki içerek) geçirmek direkt olarak şirke, dinden çıkmaya sebep olur. bu geceyi gavurlar gibi kutlayanların, bir daha yapmamak üzere tövbe etmedikçe hiçbir duaları kabul olmaz. bunları yazıp müslümanları uyarmak, müslümanların görevidir.
son zamanlarda başlarına gelmeyen kalmamasının bir sebebidir. ergenekon operasyonu yardımı ile güç zayıfladıkça, sermaye el değiştirmeye başlıyor. koca bir sektör iki üç tane yahudi firmasının elinde.
(bkz: abdi ibrahim)
görülüyorki tek tek her sektör müslümanlara geri döndürülecek ve durum tersine çevrilecek.
iki kuruşluk aklıyla müslümanlara ayar vermeye çalışan meydanı boş bulmuş bir abdurrahman çelebi türü olan neyzen tevfik kişisine uzun zamandır vermek istediğim cevaptır. ateşlerin arasından okuyabiliyorsa pek hoşuna gideceğini umuyorum.
not: aşırı dozda kemalin alanlar okumasın. yan etki yaratabilir. o yüzden spoil ediyorum ben bunu.
rakını da iç şarabını da hakkaten banane.
sen vereceksin allah'a* hesabını ben değil.
kıldan köprüden geçersin inşaallah ama.
rakıları saklaman mümkün değil.
ben esir değilsem şu an kimdir esir.
allah'tan başkasına etmem ben dua.
dürzü senin babandır.
bir de dinden bahsediyor bak sen lavuğa.
işgal bittimi ki unutayım.
hür müyüm ki sebepsiz olmadığını sana anlatabileyim.
anaların adını bu şekilde ağzına alma.
o kıldan köprüden ogs ile geçiliyor sanma kitapsız.
imza: hak ve özgürlüklerin olmadığı bir ülkede, yazma hakkının tamamı elinden alınabilir çekincesiyle yazabileceğinin ancak yüzde 20 sini yazabilen kalel.
verildiği andan çok kısa bir süre sonra kemalist sistemi çökertecek aslında en doğal haktır.
kim kurmuşsa kurmuş tc devletinde düşünce özgürlüğü yoktur. olsaydı ben buraya bildiklerimi, düşüncelerimi özgürce yazabilirdim. benim inançlarıma bırak muhalefet edilmeyi hakaret ediliyor, ama ben tamamı bilgi olan ve en ufak bir hakaret dahi içermeyen görüşlerimi yazamıyorum.
bu mu getirdiğiniz çağdaşlık?
bu mu modern türkiye?
peki bu mu özgürlük?
daha düşüncesini bile özgürce ifade ettirtmiyorsunuz insana. neyse ki yolun sonuna gelindi. tünelin sonundaki ışık iyice görünüyor ve herkes de bunun farkında.
itiraz edecek birinin olduğunu sanmadığım realite.
son günlerde gavurca olmasından dolayı daha havalı olduğu için kendilerine ateist dedirtmekten hoşlanan aslında bildiğin kafir olan kişiler çokça görülmektedir. bu, her şeyden önce ahir zamana çok az kaldığının en büyük kanıtıdır.
kendisini, anasını, babasını, tüm sevdiklerini yaratan, her nefes alıp vermesinin sebebi, mülkün sahibi yüce allah'ı * reddetmek, materyalizm in peydah olmasından bu yana yani son 3-4 yüzyıldır çıkmıştır. ondan önce kafir denilen şeyler, allah'ın varlığını değil birliğini yok sayan bir şeyler idi.
kendisine verilen bu kadar nimeti, sırf bir gurur uğruna reddeden, hatta reddetmeyen ama öyle göstermeye çalışan bir kişinin nasıl olur da iyi insan olduğu düşünülebilir?
özetlemek gerekirse şöyle söylenebilir. "iyi ateist yoktur, içindeki kötülüğü dışarı çıkaracak cesareti olmayan ateist vardır."
allah sevgisi olmayan insanda (her ne kadar inkar edilecek olsa da gerçeği değiştirmez) anne, baba, kardeş, eş, dost sevgisi olamaz. diğer tüm sevgileri veren yine allah'tır. ateistlerin, ölen akrabaları için üzülmeleri de sahtedir, doğanlara sevinmeleri de. hiçbir düşünceleri gerçek ve sağlam bir mantık düzlemi üzerine olmadığından allah'ın ibret için yaşattığı olayları algılayamamakta, içlerindeki ateşi körüklemekten başka işe yaramamaktadırlar.
yüce allah'ın tahrif olmadan günümüze gelen ve kıyamete kadar da baki kalacak tek kitabı kur'an azimüşşan'ının tur suresinde kendisine ateist diyen bu yoldan çıkmış sapkınlara en güzel cevaplar ard arda veriliyor.
29. ey resulüm, sen irşad ve nasihatına devam et. sen rabbinin ihsanı sayesinde kâfirlerin iddia ettikleri gibi kâhin de değilsin, deli de değilsin.
30. ne o, yoksa onlar senin hakkında: "ne olacak? şairin biri! feleğin onun başına neler getireceğini göreceğiz" mi diyorlar?
31. de ki: "bekleyin bakalım! ben de sizin fecî âkıbetinizi bekliyorum."
32. akılları mı kendilerinden bunu istiyor, yoksa onlar azgın bir toplum olduklarından mı böyle yapıyorlar?
33. yahut kur'ân'ı "kendi uydurdu" mu diyorlar? hayır! onlar bu iddialarında samimî değiller. onların inanmaya niyetleri yok da onun için bu kabîl sözler sarfediyorlar. (vicdanları ağızlarından çıkan bu iddiayı kabul etmez. zira araplardan bir ferdin bütün arapları âciz bırakacak bir eser ortaya koyamayacağını kesin bilirler.)
34. o halde bu iddialarında tutarlı iseler kur'ân gibi bir söz getirsinler bakalım!
35. onlar bir yaratan olmaksızın mı yaratıldılar? yoksa kendi kendilerini mi yarattılar?
36. yoksa, gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? hayır, onlar kesin bilgiye ulaşmaya gitmezler.
37. yoksa rabbinin hazineleri onların mı yanında? yoksa kâinatı onlar mı yönetiyorlar?
38. yoksa onların yükselmelerini sağlayan bir merdivenleri, kuleleri var da o sayede mi göklerin haberlerini dinliyorlar? öyleyse o haber dinleyenleri kim ise, meleklerin sözlerini dinlediğine dair kesin bir delil getirsin!
39. yoksa kız çocukları o'nun da, erkekler sizin mi?
40. yoksa onlardan vahyi tebliğ, risalet ve irşad hizmetlerinden ötürü bir ücret istiyorsun da, onlar ağır bir borç yükü altında eziliyorlar mı?
41. yoksa gayba dair bilgiler kendilerinin elinin altındadır da, onlar oradan istedikleri tarzda yazıp kopyalıyorlar mı?
42. yoksa onlar bir tuzak mı kurmak istiyorlar? şunu bilsinler ki: asıl kapana kısılacak olanlar, o kâfirler olacaklar.
43. yoksa onların allah'tan başka bir tanrıları mı var? allah onların iddia ettikleri ortaklardan münezzeh ve yücedir.
44. şayet kendilerinin kötü bir maksatla istedikleri gibi gökten bir parçanın düştüğünü görseler, inatlarından ötürü "bunlar üst üste yığılmış bulutlardır" derler.
45. o halde sen onları, darbe yiyip çarpılacakları güne kadar kendi hallerine bırak! (bu âyetin işaret ettiği hadiselerin birincisi, bedir zaferidir.)
46. o gün hile ve tuzakları kendilerine asla fayda sağlamaz ve yardım da görmezler.
47. muhakkak ki o zalimlere bundan başka azap da vardır; fakat onların çoğu bunu bilmezler.
48-49. rabbinin hükmü yerine gelinceye kadar sabret. çünkü sen bizim himayemiz altındasın. namaza kalktığında rabbini hamd ile tenzih et. geceleyin de, gecenin sonunda yıldızların batışının ardından da o'na ibadet edip tenzih et. (namaza kalktığında:"subhanekellahümme ve bi hamdike" demek, mânası mümkün olduğu gibi, "uykudan kalktığında" veya "herhangi bir meclisten, bir yerden kalktığında" mânasına da gelebilir.)
evet madem ki noel değil de sadece yılbaşı kutluyorsunuz noel baba ne?
neden ben her sene sonunda o sidikli şarapçıyı görüyorum nereye baksam?
kendisini sözde attınız da babası başınıza kaldı değil mi?
yılbaşı kutlayan ex müslümanlara sorulabilecek sorulardan biridir.
yılbaşı kutlamak allah'a * isyan, peygambere de * ihanettir. "biz sadece eski bir yılın bitmesini ve yeni yılın gelmesini kutluyoruz" diyen kafir özentilerine de adı dahi üstünde olan noel baba ile yılbaşı ağacının yeni yıl ile ne alakası olduğunu sormak ister bu deli gönül.
gavur takviminde 26 aralık mı ne onun gibi bir güne denk gelen mübarek gündür. aşure günüdür. muharrem ayı orucunun tutulacağı gündür.
10 ve 11 muharremde oruç tutan bir sene oruç tutmuş gibi sevap kazanır. tc islamını bırakıp allah'ın * dinine dönmek isteyenler için güzel bir başlangıçtır.
ibni abbas radiyallâhu anhümâ rivayet ediyor:
peygamberimiz sallallâhu aleyhi vesellem medineye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.
bu ne orucudur? diye sordu.
yahudiler, bugün allahın musayı düşmanlarından kurtardığı, firavunu boğdurduğu gündür. hz. musa aleyhisselâm şükür olarak bugün oruç tutmuştur dediler.
bunun üzerine resulullah sallallâhu aleyhi vesellem da, biz, musanın sünnetini ihyâya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti. (ebû dâvud, savm: 64)
gecen 2000 yillik zaman icerisinde milyarlarca insanin icine dustugu, daha dogrusu allah tarafindan dusuruldugu yanilgidir.
onemli not: bu entry hiristiyan olup da kendisini okuyanlar acisindan spoiler icermektedir. alahin * hazreti isa aleyhisselam da dahil tum peygamberleri ile gonderdigi tek din olan islam dininin hazreti isa konusunda yanilan yahudi ve hiristiyanlarin durumunu kuran-i kerim`den bir ayeti kerime ile acikliga kavusturma cabasindadir.
ve `biz allah'ın resulü meryemoğlu isa-mesihi öldürdük' demelerinden ötürü. oysa o'nu ne öldürdüler ne de çarmıha gerdiler. fakat kendilerine öyle göründü. onun hakkında anlaşmazlığa düşenler bu konuda tam bir kuşku içindedirler, bu konudaki bilgileri sadece sanıya uymaktan ibarettir. yoksa onu kesinlikle öldürmediler.
tersine allah, o'nu kendi katına çıkardı. hiç şüphesiz allah üstün iradeli ve hikmet sahibidir.
iste bu ayet, konuya o hocanin, bu efendinin degil hepimizi yaratan yuce allah in getirdigi acikliktir. musluman oldugunu soyleyen bir kisinin hazreti isa nin carniha gerildigi veya oldugunu dusunmesi imkanlar disindadir.
tartisma cabasina girerek dinden cikacak arkadaslardan sorumlu ben degilimdir.
allah * birdir. hazreti muhammed * onun kulu ve elcisidir.
toptan yanmış insan evladıdır. olduğu gibi gavurların alışkanlık, adet ve özelliklerini kopyalamış, iyice işi çığrından çıkarmıştır.
bir kere yılbaşı nedir?
hangi yılın başıdır?
o yıl dediğiniz zaman dilimleri kaç senedir bizim yılımızdır?
miladi takvimi bulan gregorian papazının hayatı ne ile savaşarak geçmiştir?
sonra piyango nedir?
kumar islamdaki en büyük haramlardan birisi değil midir? allah'ın * emir ve yasaklarına toplu olarak bu kadar isyan etmek bir topluluğu nerelere sürükler?
hesap verilecek gün o kadar mı uzaktır?
80 yaşına gelmiş adama sorsan daha 25 yaşındaki olayı dün gibi hatırlamaz mı?
nedir bu kendine güven, kibir?
ey iman edenler, şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. bunlardan uzuk durun ki kurtuluşa eresiniz.
(bkz: maide suresi 90)
edit: elli kere anlattık hala fırsat bilinip aleyhte kullanılıyor. günah işlemek dinden çıkarmaz. yapılan işin günah olduğunu kabul etmemek, rahatsız olmadan yapmak çıkarır. boşuna uğraşıyorsunuz.
aynı anda imkanlı olmayan, başka bir deyişle imkansız bir olgudur.
çağdaş ne yapar?
kadın olanları kısa etekler giyer, erkek olanları sinekkaydı traşlıdır, din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması rezilliğini savunur, italyan veya yunanlılara benzetilince çok memnun olurlar ama " aa aynı ürdünlülere benziyorsun" denilince çok sinirlenirler, hafta sonları bir arkadaşlarıyla en sevdikleri pub da şekerli mojito içer, iki lafın belini kırarlar, arada bir kaçamak yapar, hiçbir şey olmamış gibi çoluk çocuklarının yüzüne bakarlar.
oysa bir müslüman bunların hiçbirisini yapamaz. allah'a * nasıl hesap vereceğinin hesabını yapar. çağdaşlarla ilişkisini de minimum dozda limitler, yerine göre freeze eder.
türkiye'de her yaştan insanın sabah akşam tartışmayla vakit geçirmesinin asıl nedenleridir.
kısaca sıralamak gerekirse:
kemalist sistemin tamamen allah'ın * emir ve yasaklarını hiçe sayarak hükmediyor olması,
türkçülük, milliyetçilik gibi saçma kavramlarını çağdaşların akıllarına sokanların yüzyıllardır cizye ödeyen gayrimüslimler olması,
allah'ın emir ve yasaklarının modern hayattaki gibi tatlı, keyifli ve zevk verici olmaması, nefis kontrolünün ön planda olması,
gaibe inanmayı küçük görme, aşağılama duygusu,
tüm bu maddelerin ilkokul birden itibaren tertemiz müslüman çocuklarının kafasına enjekte edilerek beyinlerinin yıkanması ve sistemin her vatandaşı standart birer islam düşmanı haline getirmesi...
bunun gibi daha çok sebep sayılabilir çağdaşlardaki islam nefreti adına. ama fazla da gereği yok.
herkes bilinçaltında da olsa farkında bunların zaten.
deli oğlandır, bir garip oğlandır. bu yollarda divane olmuş biçare oğlandır.
her müslüman sanılanın aksine fethullahçı veya fetocu değildir. o cemaat ayrıdır, başka cemaatler ayrıdır. başımızdaki halifenin öldürülmesi veya lağvedilmesi nedeniyle hepsinin iyi veya kötü yönleri maalesef vardır.
ama sıradan bir müslüman fethullah gülen'e hakaret edilince asla sinirlenmez. hani söyleyeyim de boşuna uğraşmasın 18- 23 yaş arası prime time A grubu.
bazi siyasi ve dini cevreler tarafindan sikca telafuz edilen bir sacmalik turudur.
kavmiyetcilik, irkcilik, milliyetcilik adina ne derseniz deyin kafatasciliktir ve din-i islamda yeri yoktur. devlet-i aliye-i osmaniyye, bir turk islam devleti degil islam devletiydi. sahibi tum islam ummeti, yoneticisi ise hazreti muhammed * in yeryuzundeki golgesi (halifesi), muminlerin emiri halife idi. padisahlarin amaci turklerin yonettigi bir bolgesel guc kurmak degil farz olan cihad gorevini yerine getirmek idi.
tabii ki insan ailesini, akrabasını, komşularını sevdiği gibi, kendi milletini de sevecektir. fakat bu sevgi "fanatikliğe" dönüşüp, islam kardeşliği anlayışının üzerine çıkmamalı ve adalet dengemizi bozmamalıdır.
son zamanlarda surekli yanyana getirilerek diger muslumanlari rencide eden, bizden iyice sogutan bu kelimeleri gercekci ve samimi bir musluman asla yanyana getirerek kullanmamali, kullanani uyarmali, kullanmaya devam ediyorsa da onun imanindan suphe edip uzak durmalidir.
muslumanin amaci allah'in * emir ve yasaklarina riayet ederek, islam seriatine en uygun sekilde yonetilmek ve canini da islam uzere teslim etmektir.
bu gibi batil ve suni fikir akimlari sadece muslumanlari yolundan sasirtip sapitmak amaciyla cikarilmaktadir.
oyle ya da boyle sonucta imani saglam hicbir turk, hicbir bosnak, hicbir arap, hicbir afgan, hicbir tacik, hicbir kirgiz veya herhangi baska bir kavimden hicbir musluman bu tip fikirlere kapilmaz, kapilip da bunun pesinde suruklenenlerden de razi olmaz.
allah hepimizi dogru yola ulastiracak hayirli aracilarla karsilastirsin.
gavurlarda olan her şeyin bir benzerinin bizde de olduğunu sanan şaşırmış müslümandır. eski bir seneyi tamamlayıp yeni bir seneye girmek, gittikçe bozulan günümüz dünyasında bir seneyi daha sevdiklerimizin acı haberlerini duymadan, sağ salim sağlıklı ve tek parça olarak tamamlamak hep yüce yaradana * şükr ve hamd etme sebebidir.
hz. isa aleyhisselam'a tebelleş olmuş 1 milyardan fazla kıristiyanın dini bayramlarını doyasıya kutlayan (evet onu kutluyorlar), sanki o güne çıkacağı garantiymiş gibi aylar öncesinden plan ve programlar yapan ve sonra da soranlara müslüman olduğunu söyleyen yüzbinlerce insan tam olarak ve maalesef günümüz kafirlerindendirler.
hiçbir müslüman 31 aralık gecesi yılbaşı kutlamaz. işin burası kesindir.
onlar gibi görünmeye çalışmak, onların hayata bakış açılarıyla bakmak, onların duygularını paylaşmak sadece ve sadece onlar gibi olma isteği sebebiyledir.
hz. muhammed mustafa*, hadis-i şerifinde hz. isa ile ilgili şunları söylemiştir:
ruhum yed-i kudretinde olan allah'a yemin ederim ki, meryemin oğlu isa, adil bir hakem olarak aranıza inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, islamdan başka şeyi kabul etmeyecektir.
(bkz: imam buhari)
isa inecek, islamiyet yolunda savaşacaktır. onun zamanında allahü teâlâ, müslümanlardan başka herkesi helak edecektir. deccal da helak olacaktır. isa, kırk yıl yeryüzünde yaşayacak, sonra ölecektir. cenazesini müslümanlar kaldıracaktır.
(bkz: ebu davud)
her şeyden önce kesinlikle müslüman değildir. ha kendini müslüman sanar sanmaz onu bilemiyorum ama islam allah * katında, o'nun bize peygamberleri ve yüce kitabı kur'an-ı kerim yolu ile öğrettiği dine göre müslüman değildir.
1400 yıllık ehl-i sünnet alimlerine göre müslüman değildir.
peki kısa süre önce türeyen bu olayın açıklaması ne midir?
mağlupların, galipleri taklit etme psikolojisidir.
eve veya bahçeye miladi takvimin sene sonunda çam ağacı kurmak, süslemek hıristiyan adetidir. tarihin hiçbir döneminde müslümanlar böyle bir şey yapacak kadar düşmemişlerdir.
o ağacı oraya koymak tam anlamıyla allah'a isyandır.
bunun dışında başka hiçbir niyet olamaz.
ama eve ağaç kuran tek bir kimse dahi bırakın sözlükte "evet ben isyan için kuruyorum" demeyi, kendine dahi itiraf edemez bu gerçeği.
peşinen not: garip, çirkin ve terbiyesizce olan eve ağaç kurup da müslüman olduğunu iddia edenleri ifşa etmek değil, o ağacı kurma gafletine düşmektir.
"kim herhangi bir gruba benzeşirse o da onlardandır."
(bkz: ebu davud, libas 4)
bu hadis-i şerif'te peygamber efendimiz * , şekil, uygulama benzeşmesinin zamanla itikadi benzeşmeye yol açacağını işaret ediyor.
"o (allah) size kitapta : "allah`ın ayetlerine küfredildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze geçip dalıncaya dek onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. doğrusu allah münafıkların da, kâfirlerin de tümünü cehennemde toplayacaktır".
(bkz: nisa suresi, 140)
bugün unpack ettiğim harika alet. insanın hem laptop hem de desktop ihtiyacını karşılayabilme özelliğine sahip neredeyse.
iphone killer diye bir şey varsa bu olmalı.
kim ne derse desin tamamen iyi niyetle başlamış olan demokratik kürt açılımını bilinçli olarak istismar edip akp yi indirmeye çalışan ordu mensupları, laik medya ve çağdaşların elbirliğiyle türkiye'yi götürdüğü savaşın ileride alacağı isimdir.
savaşın tarafları şunlar olacaktır: tsk, çağdaş-laik türkler vs. müslüman türkler, pkk karşıtı kürtler
apo'nun hücresinin ve kaldığı yerin kondüsyonunun sürekli bir kısım basın tarafından gündeme getirilip kürt vatandaşların tahrik edilmesi,
aynı basın tarafından sürekli kullanılan, türkler dışındakileri öteki ilan edici vurgular ve sloganlar,
ordunun hiçbir mensubunun bu kadar gelişme ile ilgili olumlu ya da olumsuz hiçbir açıklama yapmamasının verdiği güvensizlik duygusu,
türklükle gurur duymak gibi saçma bir kavramı islama uygun olmadığı için kabul etmeyen sıradan müslümanlara karşı artan zulümler,
sırf ortalığı karıştırmak amacıyla batı-doğu her yerden destekli yüzlerce dernek, kurum ve işyerlerinin girdiği aşırı teyakkuz hali,
30 senedir süren ve binlerce cana mal olan terör saldırılarının tamamının ihalesinin ak partiye kalması (mükemmel uygulanmış bir taktik),
aslında kim olduğu hakkında hiçbir fikri olmayan, dili, dini, kıyafetleri, aile ilişkileri, yemesi, oturması, kalkması, kısaca insanı bireylikten çıkarıp topluluk yapan her şeyi unutturulmuş, desinforme edilmiş dünyadan bihaber türkiye sakinleri...
muhtemelen çok sayıda müslümanın ve kürdün katli ile ak parti yönetiminin iktidardan indirilip askerin yönetime el koyması şeklinde sonuçlandırılacak bu hareketin başladığını görmek hiç de zor değil artık bugün.
unutulmaması gereken en önemli nokta şu: allah * , bunların hepsinin hesabını sorar. düşünmemek, düşündüğünü sanıp da en büyük düşmanının arkasından gitmek yani kısaca gerizekalılık en büyük günahtır. hangi milleten olursa olsun bir insan müslümansa o kişi müslümanın kardeşidir. en safkan müslüman kürdü, dinsiz bir milyon türke tercih eder müslüman kişi.
bunları bilmek zorundadır her müslüman türk genci. ahiret günü "ama bunları kimse bana anlatmadı" gibi bir cevap söz konusu olamaz.
allah hepimizin yardımcısı olsun bu ikinci kurtuluş savaşında. geçen sefer müslümanlar kaybetmişti kurtuluş savaşını, bu sefer çok sayıda şehid verecek olsalar da kazanacaklar allah'ın izniyle...