üniversite 2.sınıftaydım. bahar yarıyılı yeni başlamıştı. mutfak tabiri caizse ''tam takır, kuru bakır.''mutfakta cebimizdeki olmayan parayla ne yiyeceğimizi,ne yapacağımızı, günü nasıl kurtaracağımızı konuşuyorduk.aç olduğumuzdan mütevellit karnımız doyar diye, yemeklerden bahsetmeye başlamıştık. fatih demiştim bir taze fasulye olsa ne güzel giderdi şimdi değil mi?evet demişti evet hem de ne güzel gider be!bu konuşmayı midemizin karnımıza yapıştığı bir anda yapmıştık. gurbette olmanın hüznü de vardı içimizde bir hayli. aradan 10 dakika kadar geçti, geçmedi kapımız çalındı. kapıyı açtığımda karşımda güldüğünü asla göremediğim, bundan dolayı da bizden pek de haz duymadığını zannettiğim karşı komşumuz vardı. elinde bir tencere yemekle çıkagelmişti komşu teyze. teşekkür ettim tencereyi aldım, kapıyı kapadım. mutfağa gidip, tencerenin kapağını açtığımda bir şok daha yaşadım. taze fasulye üzerinde dumanıyla bana bakıyordu.o an için en kalbi duygularla istenen halis niyetlerin gerçekleşmesi vukusu can bulmuştu adeta.o teyzeye ne kadar dua etsek,ne kadar teşekkür etsek azdı. bize gurbette sevgisiyle yapılmış yemekler yedirdi dönem boyu. teyzecim allah senden ebeden razı olsun!
hazır ramazan'da gelmişken gazetelerin yeni kitap kampanyası olsa gerek:
''kavramlar nasıl akraba olur?'' sorusuna cevap arayanların başvuracağı kaynak kitap.
böyle bir sıfatı almak kolay olmamış olsa gerek. nice masumların canına kıyılmıştır kim bilir? akif'in ''medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar'' benzetmesindeki gibi huzurun hakim olduğu ülkelere medeniyetin(!) gelmesi ile sonun başlangıcı gösterime girmiştir oralarda.ve bu tamlamayı her duyuduğumuzda içimiz ürperir. bunun sebebi belki de medeniyete(!) çok sonraları kavuşmuş ülkelerin vatandaşlarıyla fazlaca empati kurmuş olmamızdandır.
yardımcı erkek oyuncu misali olmaktır. oscar'a aday olursunuz, belki alırsınız da; ama asla en iyi erkek oyuncu ödülünü alamazsınız.o ödül esas oğlanın hakkıdır.
ing. toplam maliyet
ekonomi terminolojisine yabancı olmayanlar yakinen tanımaktadırlar bu arkadaşı. kendisini formüle edersek;
total cost= total fixed costs+ total variable costs
''Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda, devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda, karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum.''
(bkz: adnan menderes)
bu arkadaşlar genellikle kaleciye göre kalenin solunda, ekran başındaki futbolseverlere göre ise kalenin sağında yer alırlar. amaçları twigy'nin fanatik terliklerinin reklamını yaparak hem firmaya,hem kulübe kazanç sağlamaktır. oldukça şanslıdırlar da aslına bakılırsa. yalnız 4 büyükler bu maskotlara sahiptirler.*
üzerilerindeki renklere sahip takım gol attığında ya da yediğinde bir hayli komik mizansenler ortaya çıkar.*takımları gol attığında zıplarlar, hoplarlar,birbirlerini öpmeye çalışırlar, kimi zaman yere düştükleri de olur. aslında maskot olmasalar çok da dikkat çekmez bu hareketleri.gol yediklerinde ise, boyunlarını bükerler, yani o terlik maskotu yere paralel hale gelir neredeyse.bir burukluk çöker üstlerine.o hissi verirler onları görenlere. şüphesiz ki taraftarların hepsi gol atılınca sevinir, yenilince üzülür;ama bu maskotlar ayrı bir seviniyor, ayrı bir üzülüyor.*
bir çok defa durup, düşünmeme sebebiyet veren ayettir. zincirlikuyu mezarlığının ana kapısında da yazılıdır.
meali;
''her can ölümü tadacaktır. sonunda bize döndürüleceksiniz.''
türk medyası bekliyor ki;devletin üst kademelerinden biri bir açıklamada bulunsun. ardından da bu açıklamanın ne anlama geldiğini, aslında sayın x'in ne demek istediğini, cümleye binbir takla attırmak suretiyle halka aktaralım. sonuç olarak da ortaya, daha gergin bir ülke, daha uzlaşmacı(!) siyasiler, daha fazla kutuplaşmış bir ülke, daha fazla para kazanmaya başlayan bir medya patronu, kişilik haklarına tecavüzü bir borç bilen yazarlar ve uuserler çıkmakta. medyamız çankaya sınavında maalesef sınıfta kalmıştır.ne sayın abdullah gül,ne sayın bekir coşkun ve pek kıymetdar eşi,ne sayın recep tayyip erdoğan,ne sayın hayrunnisa gül bu ülkeden çekip gitsin,ne de bu ülkenin vatandaşlığından çıksınlar. tehlike altında olan ne laiklik,ne cumhuriyet ne de diğer ilke ve inkılablarımız. tehlike altında olan;insanlığımız, değerlerimiz,ikili ilişkilerimiz, anneannelerimizden,dedelerimizden öğrendiğimiz umumi adab.gün geçtikçe bitiyoruz;ama suni gündemlerin yalancı çöl fırtınasında önümüzü göremiyoruz.
allah kelamı.''insan yazması'' iftirasını atanların kuran-ı kerim'i ellerine bile almadıkları ise aşikardır.4 büyük kitaptan, bozulmadan bugünlere gelebilen tek kitaptır.**
(bkz: ikra)
daha peygamberlikle şereflendirilmeden önce ''muhammedül emin'' sıfatını alabilen bir insan.iki cihan serveri. ismi semada ahmet, yerde muhammed olan!
edit:ulan bu entry'me eksi veren şeref mağduru parazit sözüm sana!
28 şubat sürecinde bir anda çıkıvermişlerdi ortaya ne oldu onlara? şeriat'tı,islam'dı,yakıp yıkıyorlardı 6 tane oku, cumhuriyet'in temellerini sarsıyorlardı tartışmaları vardı refah-yol döneminde.her cuma çıkışı beyazıt camii önünde çevik kuvvetler beklerdi,her çıkışta ''ya allah bismillah allahu ekber'' derlerdi. nuh mete yüksel vardı dgm savcısı, iddianame hazırlar dururdu sürekli.bir anda 80 öncesi dönemde bulmuştuk kendimizi. işte tamda o hengamenin arasında çıktı bu aczimendiler.bir ani baskın,bir kukla;müslüm gündüz! mahkemede benim suçum rejim karşıtı olmak demişti. sonra sincan'da tanklar yürüdü. sonra refah-yol arazisinin üstünden tsk yol geçirmiş, hükümet istimlak edilmişti. işte böyle, şimdi ne aczimendiler var,ne de 80 öncesi dönemin dinamiği. tabii bu olayların yaşanmasında refah partisinin, şiddetli siyasetinin etkisi oldukça fazla idi.
turgut özal türk siyasi hayatının renklerinden biridir.* o meşhur ''satarım,sattırmam'' meselesi hala hafızalarımızda.tekrar seyretmek isteyenler,seyretmemiş olanlar için*;
kokusu oldukça keskin, tadı muazzam, final gecelerinin can yoldaşı kahve çeşitlemesi. kendisini makine aparatı olmadan da içebilirsiniz. oldukça orijinal olur. şöyle ki;kupanızın yaklaşık 1/5'ini filtre kahve ile doldurursunuz, ardından 95c suyu ilave edersiniz. tabi filtre kahve suyu yeyince şahlanır adeta.1 2 dakika bekledikten sonra dibine çöker ve afiyetle yudumlarsınız.**
bakkalın kapısında sinekler girmesin diye rüzgardan salınan tül, içerisinde ise havayı serinleten pervane, yanyana kutularda petibör, çeşitli lokumlar ve neşe gazozu* bulunurdu. tonton bakkal amcamız bize gülümserdi ve avucumuzdaki parayla alabileceklerimizi söylerdi. samimi bir hoşçakal ile de bizi yolculardı.*
oldukça başarılı fransız aktör. oynadığı her rolü özümseyip benimseyen, işinin hakkını fazlasıyla veren kişilik. fransız yapımı filmlerin de olmazsa olmazlarındandır.
nam-ı diğer kapadokya ismiyle arz-ı aleme nam salan, turizmin anadolu'da ki lokomotifi olan, peri bacaları adlı tüf oluşumlarıyla yerli, yabancı turisti mıknatıs gibi çeken, türkiye haritasının tam ortasında bulunan, içinden kızıl bir ırmak geçen *,eagle adlı yazarın da memleketi olan 81 vilayetimizden plaka kodu 50 olan güzide il.
her ne hikmetse iett'de görev yapan tamir otobüslerinin hepsinde en kral botanikte olmayan binbir çeşit çiçek ve malumatları bulunur. özene bezene cam köşelerine yerleştirilir. tamir otobüsünden çok gezici botanik tadında seyrederler karayolunda. şoförleri diğer otobüs şoförlerinden yaşca büyüktürler, bu sebepten olsa gerek kendilerini çiceğe böceğe vermişlerdir. hızları da şehiriçi hız limiti olan 50km/saat'i asla geçmez.