eageans
404 (örnek şahsiyet)
dördüncü nesil yazar 1 takipçi 21.30 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    zemin katta oturmak

    5.
  1. yeraltı dünyasına adım adım yaklaşmak.
    0 ...
  2. dalgakiran

    16.
  3. dalgakıran
    deniz hırçındı, dalgalar ise; asi...
    ansızın yakaladılar küçük kayığı...
    sinsice yaklaştılarve bir anda saldırdılar...
    acımasızdılar.

    ne istiyor olabilirlerdi ki küçük kayıktan?

    oysa;küçük kayık için ne güzel bir sabahtı...
    günün ışıklarla dansı henüz başlamışken, onunda denizle dansı başlamıştı.
    saatlerce, hiç durmadan dans ettiler.

    ama ne olduysa, bir anda hırçınlaştı deniz,
    belki de rüzgarlı havanın, yağmurun etkisiyle...
    asi dalgalart hırpalamaya başladı...

    şimdi küçük kayığın aklında tek şey vardı.
    o da bir an önce dalgakırana sığınabilmek.
    bir ulaşabilseydi,ah bir başarsaydı, dalgakıranı korurdu onu.
    kimse bir şey yapamazdı küçük kayığa orda.
    ne deniz, ne dalgalar...

    bunları düşünürken biraz daha hızlandı ve ufukta kayboldu...

    siz en son ne zaman
    bir dalgakırana sığınmak istediniz?

    siz, en son ne zaman
    bir dalgakırana ulaşmak umuduyla çırpındınız hırçın denizde?

    siz en son ne zaman
    bir dost elinin size uzanmasını istediniz ya da
    elinizi uzattınız bir dostunuza?

    dostlarımız...

    fırtınadaki dalgakıranlarımız...

    hırçın denizden, asi dalgalardan kaçarken gözümüz
    hep uzaktaki dalgakıranı aramaz mı?
    koşulsuzca, sorgusuzca, sınırsızca sığınabileceğimiz,
    bizi koruyacak biri mutlaka vardır, dalgakıran misali...

    ulaşabilmişsek oraya, bir de atabilmişsek halatlarımızı limana,
    korkmayız artık fırtınalardan...

    dışarıdaki korkunç fırtınanın gölgesi bile giremez içeri...

    herkesin bir dalgakıranı olmalı fırtınalı günlerde sığınabileceği ve
    herkes bir dalgakıran olmalı koşulsuzca, sorgusuzca, sınırsızca...

    dostlukların ve sevginin bile yozlaştırılmaya çalışıldığı günümüzde,
    ne mutlu bir dalgakıranı olanlara,
    ne mutlu bir dalgakıran olmayı başarabilenlere

    yazarını bilmiyorum.
    1 ...
  4. mustafa kemal atatürk ün sevilmeme sebepleri

    32.
  5. düş

    11.
  6. nur bulum'un şiiri

    düş

    seni yarınlarda bulacağım
    emanet durmayan ışıltısında gözlerinin
    tanık rüzgarların jarmanladığı saçlarında
    öylesine yalın
    hüzün böceklerinden uzak
    seni çimlerden toplayacağım
    toprakta yeni biten yanıtlar
    patlarken dudaklarından
    seni türkülerde duyacağım
    inanmış çığlığında özgürlüğün
    kanayan ezgileri,
    dağlayan sesinle
    durulmamış bir kavganın
    izlerini barındıran çizgilerinde
    seni
    mısraya durmadık
    şiirlerde bulacağım
    yaşayıp,
    söylenmemiş.

    nur bulum 1994.
    0 ...
  7. bahar gelme ustume

    1.
  8. bir can dündar yazısı.
    bahar,yalvarırım çek git işine!..
    salam üstüme çiçeklerini, aklımı çelme!..
    her sabah çimenlerin çiğden ürpererek uyanıyor bahçemde;sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor.
    ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek...
    kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem...
    kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü böcek...
    yapma bunu bana bahar,
    böyle üstüme gelme!...

    zaten damarlarımda zor zaptediyorum kanımı...
    çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime...
    kalbimin buzları erimiş.
    göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir...
    bir de sen çıldırtma beni...
    krizdeyim ben...tembelliğin sırası değil,uyamam sana...
    al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim ol.
    meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni...
    bulutların üşüşmesin başıma...
    girme kanıma benim...
    yoldan çıkarma!...

    sen ki en cilvelisisin mevsimlerin,
    afrodizyakların en etkilisi,
    sevdanın suç ortağısın.
    kıyma bana!...
    biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin.
    tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın ortasında terkedeceksin...
    o iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman...
    ne o delişmen sabahlar kalacak ne günaha çağıran çapkın eteklerin uçuştuğu günbatımları...
    tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan...
    buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgaarlarında...
    yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak; damar damar çatlayacak ruhumuz...
    hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden...yüreğim viraneye...
    her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da...
    ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.

    iyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar...
    iş açma başıma...
    git işine!
    yoldan çıkarma beni!...
    can dündar.
    2 ...
  9. kitap okumayi aliskanliga donusturen kitaplar

    16.
  10. vedat türkali'nin kitapları.
    0 ...
  11. sevgili

    196.
  12. yanağında gülün al rengidir solmayan
    ve sevgili
    kuşun ufka kanat vuruşudur
    süzülürken özgürlüğün renginde
    umutlarımızı taşıyan.

    fadıl öztürk.
    1 ...
  13. sevgilinin hasta olmasi

    22.
  14. sizin hemşire ve anne rolünü üstlenmenize neden olacak durum.
    0 ...
  15. gitmek ihtiyaci

    6.
  16. seni seviyorum

    278.
  17. tayfun talipoğlu'nun şiiridir.

    SENi SEViYORUM

    Herkes "ilk kendi yaşıyor"
    sanmasa,
    sevdalar da tükenirdi
    masalları da...
    sonsuza kadar
    sürdüğü bilinsin diye mi nedir,
    bittiği anlar ve ihanetler
    yazılmıyor kitaplara.
    Zümrüt-ü Anka kuşu da yalan aslında,
    kendini külünden yarattığı da...
    Ferhat'ın Şirin,
    Aslı'nın Kerem için öldüğünü
    kim gördü Allah aşkına?
    "sonsuza kadar sürsün" diyorsan
    "bu sevda",
    o zaman sevgili
    o zaman vuslat yaşanmaya!

    Sana yazacak bir sen bırak bana!
    öfkelerin orada kalsın!
    kaçamaklar hanesinde değil ismin
    anlasana!
    ömrümün tam ortasına
    kocaman harflerle yazmışım
    SENi SEViYORUM...
    SENi SEViYORUM...

    "Herkese söylediğini
    bana söyleme " diyorsun...
    ama ne varsa sevdaya dair
    bizden önce söylenmiş biliyorsun
    bize düşen, aşkı yalansız yaşamak...
    hadi uzatmada uzat ellerini,
    seni seviyorum...
    seni seviyorum...
    seni seviyorum...

    TAYFUN TALiPOĞLU
    2 ...
  18. kadınım

    65.
  19. can dündar'ın şiir gibi yazısıdır.
    Kadınım....!
    Köhne bir yük katarı gibi ayak parmaklarımızı ezerek önümüzsıra geçen yorgun asır, bizim asrımız değildi. Korkarım, tozu dumana katarak pürtelaş gelen yenisi de, o imanla beklediğimiz ahengin asrı olmayacak. Raylar üstünde alelade bir tımarhane bu...

    ...tıklım tıkış vagonlarında vahşi bir itiş kakış; dumanında genzi yakan bir ihtiras kokusu...

    Şüphesiz zamanla bu cinnet de ufukta yitip gidecek; lakin bizim için başka katar yok ömrümüzün içinden geçecek.

    Görünen o ki kadınım, seninle biz, "hayat" denen bu metruk peronda, üzerinde adres yazmayan mektuplar gibi bekleşip, aşkımızı acılardan damıtarak yaşlanacağız.

    Öyle bir çağdayız ki, insanoğlu geçen asır düşünü gördüğü "denizler altında 20 bin fersah" yolu katedip, "arzın merkezine" yaklaştıkça, uzaklaştı insanlığından...

    Kalabalıklaştıkça arttı kayıtsızlığın ıssızlığı...

    Her bineni ise bulayan sefil bir trenle onun borsadan başka tapınak, paradan başka tanrı tanımayan son yolcuları, kainatın raylarındaki şiiri, ilhamı, aşkı ezip geçti.

    "Ah o gönül şarkıları" sustu önce...

    Sonra, sevdaların ömrü kısaldı; tadı kaçtı hasretin, şehvetin harı söndü.

    Sanal posta kutusu, mektubu öldürdü; bak, bir tek satır yok kalemimden sana kalacak.

    Silinip gidiyor telefondaki aşk mesajları; "seni seviyorum", -ki amentüsüdür itiraf gecelerinin- parfüm sıkılmış plastik bir gül dalının teybinde tutsak...

    Korkuyorum gülüm; "Seni seviyorum" desem sana, plastik kokacak.

    A kadınım, A hüznümün bahçesi...!

    Görmem mi sanırsın; sesi kısık gözlerinin nicedir... dudakların buselere sağır... Oysa ben, haykırmak için sesine, solumak için nefesine muhtacım.

    Bilsen neler verirdim bakışlarından o kederi silebilmek, sana itimadın hazzını yeniden verebilmek için... Lakin öyle bir tufana yakalandık ki, birbirimize kavuşmak için çekiştirdiğimiz kement boğuyor bizi... Mübadele garında saadet ülkesine kesilmiş iki "açık" biletle mecalsiz bekleşiyoruz. Kudretim olsa, seni bu harabe istasyondan kapar, koştukça yelelerinden takvim sayfaları uçuşan bir kısrağın terkisine attığım gibi, o çok sevdiğin ihtişam romanlarının mağrur asrına taşırdım. Soyunurduk bütün o delik deşik kostümlerimizden, boyası akmış maskelerimizden... mecburi rollerimizden...

    "Devamsızlık yüzünden" tarihten kovulmuş iki muzip çocuk gibi, azad olurduk kendimizden... Benim boynumda alıçtan kolyeler, senin tebessümünde sümbülden gamzeler; çözüp dudaklarımızın mührünü, iç çekişlerimizi toprağa gömer, her akşam ilk sana gülümseyen yıldızına ip dolayıp keyifle ayaklarımızı sallandırırdık dünyaya....

    Dilimizde, "kavuşmanın tadını/ ayrılık feryadını" taşıyan bir şarkıyla... Uşşak makamında...
    Can Dündar
    0 ...
  20. ne coktular ne kadar cocuktular

    1.
  21. tayfun talipoğlu şiiri.

    ne çoktular ne kadar çocuktular

    hiç göze gelmediler
    gözdesi de olmadılar kimsenin
    kimse farkına varmadı yalansız gözlerinin
    göz oldu mu yüreklerinin
    hiç anlamadılar
    oysa ne çoktular ne kadar çocuktular.

    çözülemedi bakışlarındaki tarifsiz sevdalar
    kim dedi sevgimi
    büyüyünceye kadar cevapsızdılar
    oysa ne çoktular ne kadar çocuktular

    sarıydılar ya da soluk benizli
    çoğunlukla karaya yakın bir esmer
    ve onlar genellikle burularını hiç silmezler
    derin iç çekişleri bundandır
    dünyanın kahrından değil
    çünkü umurlarında değil
    onların farkında olmayanlar
    oysa ne çoktular ne kadar çocuktular

    onlar çok ve çocuklar
    büyüyecek adam olacaklar
    önceleri öğretmen, ebe
    sonra doktor olmak isteyecekler
    bildiklerinden değil
    en yakınlarında onları gördüler
    hep onlar olmak istediler
    çalınmış geleceklerinden habersiz
    yarım yamalak düşlerde eridiler
    oysa ne çoktular ne kadar çocuktular

    o güzelim yürekleri
    delikanlılık edebiyatıyla körelttiler
    okumanın erdeminden
    insan gibi yaşamanın bilimden geçtiğinden
    haberleri olsun istemediler
    ne kadar parlarsa parlasın
    hep suskun kaldı o gözler
    oysa ne çoktular ne kadar çocuktular

    ahmed arif'ten bu yana
    yolunu gözleyenlerin adı değişti
    hepsi o kadar
    kuşpalazı,boğmaca,karaçiçek, sıtma
    belki azaldı ama
    yeni nedenleriyle yürek enfaktı
    kanser filan hala kapıda
    çaresizlik dağlar aşırmakta
    yer yurt terk edildi
    gurbet artık sıla
    çalansa bildik değil başka bir hava
    kırıldılar farkında olmasanız da
    oysa ne çoktular ne kadar çocuktular

    onlar çok ve çocuklar
    gözlerinden dillerine dökülürse
    bir gün sorular
    sürdürebilecek miyiz aynı yalanı
    yoksa yine susturacak mıyız onları
    küçüldü dünya
    çoğu gitti azı kaldı
    geçici demişlerdi körlüğümüze
    biraz fazla uzadı
    oysa ne çoktular ne kadar çocuktular

    onlar çok ve çocuklar
    sessiz de kalsalar bizi bağışlamayacaklar
    mazeretlerimize inanmayacaklar
    yaşamımızda görünmedikleri her karenin
    hesabını soracaklar
    hazırlıklı olmak gerek
    çünkü onlar şimdi
    çok ve çocuklar.

    tayfun talipoğlu.
    1 ...
  22. yasami ertelemeyin

    1.
  23. şiir gibi bir can dündar yazısı.

    yaşamı ertelemeyin

    ben en güzel eşyalarımı kendim için, hiç bekletmeden kullanırım. siz de öyle yapın. çünkü yarın hayatta olmayabiliriz. ya da sevdiğinizi söyleyeceğiniz kimse olmayabilir. hani gardrobunuzda küflenen o en sevdiğiniz elbiseniz var ya, o çok güzel gün için beklettiğiniz, giymelere kıyamadığınız o alımlı tuvalet, o cakalı takım, o göz alıcı kazak... bugün giyin onu!...beklediğiniz o güzel gün hiç gelmeyebilir çünkü...
    değerli misafirleriniz için sakladığınız çay takımlarınızı çıkartın dolaptan; en yakınlarınızla için çayınızı; kimseniz yoksa kendiniz çıkarın hoş bir takımdan çay yudumlamanın keyfini...
    haydi açın nicedir kapalı duran misafir odanızın kapısını. yıpranır diye korktuğunuz koltuklara serilin gönlünüzce. çalın, çalmak için önemli! bir konuk beklediğiniz eski plakları bu gece...
    çalmaya vesile beklerken salondaki büfede yıllandırdığınız şarabı geciktirmeden açın ve kana kana için. sakladığınıza değecek biri hiç gelmeyebilir; sizden değerlisi bulunamayabilir.
    çimlerle buluşmak için düzgün havayı, kırda öpüşmek için doğru sevdayı beklemeyin. hep ertelediğiniz pikniğin günü bugün..."haftaya giderim" dediklerinizi ziyarete gidin acilen. haftaya orada olmayabilirler. babanızın elini öpecekseniz, oğlunuzu lunaparka götürecekseniz, aşkınızı ilan edecekseniz;...şimdi yapın!
    ve, ne olur, söylemek için özel bir an beklediğiniz o sihirli sözcükleri hemen söyleyin sevdiğinize. söylemeye niyetlendiğinizde çok geç olabilir. daha kaç bahar olacak ki hayatınızda?
    yaşamı ertelemeyin, belediğiniz "o gün" işte "bugün!"

    can dündar.
    1 ...
  24. temmuza karsi

    1.
  25. bir türkan ildeniz şiiri.

    temmuza karşı

    acının ağzından öpüyorsun yine
    yine cehennem yürek
    yine hüzne gönüllü devriye.

    turaçlar amansız iklimde kanat açmadı ama
    ağaçlar zamansız açtı çiçek
    kar vurdu birden, pusudaymış fırtına
    ardından bir yağmur, bir yağmur ki
    yağmur değil sank, kezzap...
    heba oldu onca heves, onca emek,
    onca kitap.

    söylemeye gerek yok zaten herkes farkında.

    ey nice cendereden süzülen direnç
    hangi acı denenmediki bizde
    kitap yakılan yıldan,
    insan yakılan yıla vardık
    katliam katladık, çağ atladık.

    gel de içlenme.

    bu şiir bir büyük vah- temmuza karşı
    ağustos kapısı nerde, nereye çıkar bu çarşı
    nereye çıkar bu çarşı
    ki...
    hem kalabalık, hem karanlık.

    tehlikeden geçiyoruz-belli etme-ilerle.

    türkan ildeniz.
    1 ...
  26. medusa

    20.
  27. medusa, yaşamına çok güzel bir genç kız olarak başlamıştır. o kadar güzeldir ki tanrıçaların kıskançlığını üzerinde toplamış, tanrıları da peşinde koşturmuştur. tanrıça athena(zeus'un en sevdiği kızı) onu çok kıskanmaktadır özellikle. denizlerin tanrısı poseidon ise medusa'ya hayrandır. başı öylesine dönmüştür ki bir gün athena'nın tapınağında medusa'ya zorla sahip olur.
    bu durumu kendisi için aşağılayıcı bulan athena, medusa'yı gorgon yaparak cezalandırır. çok çirkinleşmiş, saçları yılana dönmüştür, yüzüne bakanlar taş kesilmektedir. medusa insan olduğu için ölümlüdür.gorgon yapma cezasını az bulan athena, parseus'la işbirliği yaparak medusa'nın başını kestirir. başı kesildiği anda medusa'nın poseidon'dan olma çocukları pegasus ve chrysar gövdesinden dışarı fırlarlar. medusa'dan sıçrayan kan damlaları libya çöllerine düşer ve birer yılana dönüşürler.
    perseus medusa'nın kesik kafasını alı gider.athene ise medusa'nın derisini yüzüp aegis'in markası yapar. iki damla kanını kral erichthonius'a hediye eder. bu iki damla kandan biri öldürücü zehirdir, diğeri ise panzehirdir, tüm hastalıklara deva olmaktadır.
    3 ...
  28. özdemir asaf

    141.
  29. noktasız

    biri sana sorarsa;
    sana, beni sorarsa;
    gitti, der misin?
    gittiğimi söyler misin?
    gidiyorum ben sana
    benimle gider misin?

    can

    bir türkü söylediler, duydunuz mu
    bir kuşu vurdular duydunuz mu
    böyle neden susuyorsunuz böyle
    güzelliğiniz çoğalıyor, öldünüz mü

    şiir

    sana bu güzellikler bizden kalsın,
    bu günlerden bir şeyler bizden kalsın...
    senden almak isterler, bizi söyle;
    geleni bize gönder, bizden alsın...
    4 ...
  30. sobali ev

    3.
  31. sadece tek odası ısınan ev.
    1 ...
  32. global isinma yuzunden anlamini yitirecek sarkilar

    1.
  33. beni köyümün yağmurlarıyla yıkasınlar.
    0 ...
  34. yogurtsuzcacik

    3.
  35. tanım: salatalık, sarımsak ve tuz karışımı.
    yeni yazar hoşgelmiş.
    1 ...
  36. eski sevgili ile dertleşmek

    12.
  37. eski sevgiliyi kaybedip yeni bir dost kazanmaktır.
    1 ...
  38. eski sevgilinin arayıp düğününe davet etmesi

    15.
  39. eski sevgilinin kesinlikle çok takıya ihtiyacı olması durumudur.
    0 ...
  40. deniz gezmis in devrim yaptigini sanmak

    16.
  41. sunay akın'ın bu entryi çok iyi tanımladığını düşünüyorum.

    devrim

    temiz kalan tek yerdir devrim
    bütün bir yıl
    kirlenen duvarda
    ama görebilmek için
    asıldığı çividen indirilmelidir
    yaprakları biten takvim

    zorbalara direnmektir devrim
    bir çocuğun
    annesinin çantasından aldığı paraları
    altına gizlediğini
    söylememiştir dövülen
    hiçbir hali

    içinde yaşamaktır devrim
    dikiş kutusunun
    ve toplu iğneler gibi
    bir arada olmayı gerektirir
    karşı koyabilmek için zulmüne
    makas denilen patronun

    gece ışıkları arasında koşmaktır devrim
    ateş böceklerini
    yakalamak isteyen çocukların
    peşine takılır gün gelir
    yanıp sönen mavi ışıkları
    polis arabalarının

    kağıt bir gemidir devrim
    bütün gemiler
    hurdaya çıksa da sonunda
    taşıdığı özgürlük şiiriyle
    batmadan yüzer nicedir
    dünya sularında

    kimbilir kaç yunus görmüş
    kaç DENiZ GEZMiŞ...
    1 ...
  42. ağrı nın derinliği

    2.
  43. ece temelkuran'ın kitabı.
    bu kitabın şu bölümü mutlaka okunmalı. okunmalı ki en azından çocuklarımız kanlı hikayeler anlatmasınlar çocuklarına.
    "hikaye, toprağın hikayesidir. evvelin ve ahirin, kanla karılan toprağın, kanlı toprakla karılan insanın hikayesi. buğdaylar gibi çoğalan, buğdaylar gibi biçilen, hep aynı hikaye ile biçilen insanların hikayesi. belki de gerçeği bir tek bu toprağı binyıllardır boydan boya geçen kuşlar biliyor. hakikat bir tek kuşların gözlerinde birikiyor. bize sadece birbirimizi öldürmeye yarayan hikayeleri ezberletiyorlar. o yüzden bu toprağın başına kan revan hikayeler geldiğinde sakın sorma,"daha kaç kurban gerek? diye. sakın sorma,"daha kaç kişi ölmeli?" sorusunu.çünkü ezberlediğimiz bir hikeye var ve bu hikaye kana doymuyor.
    bu yüzden yeniden kurulmalı hikaye. bu ülkeyi sevmek yeniden tanımlanmalı. yapmazsak bunları, kırılacak, kırılıp duracak çocuklar. hep kan nehirleri çatlayacak toprakta. ezberlediğimiz hikayeler insanları yenecek.
    sen artık hikayenin kendisisin.artık soru sormuş olan seni sormuş olur.etine saldırdığını sanırsın. hikaye değiştirilirse, yeni hikayede seni anlatmazlar diye korkarsın. öyle sarsar insanı, bildiğin hikayelerin bozulması.korkutur. ve insanlar ancak birbirlerinden korktuğunda birbirini öldürür....
    peki bir insanı öldürmesini gerektirecek kadar korkun. yapan nedir?
    hikayelerin en çok korktuğu insan kimdir?"
    0 ...
  44. how doctors think

    1.
  45. kitabın ilk bölümünde anlatılan "anne"nin yaşadıklarını okuyunca hepimizin okuması gerektiğini düşünüyorum.
    0 ...
  46. güzel sözler

    2.
  47. "bir çok güzel söz duydum ama hiç biri yapılamadı, güzel sözler uzun sürmedikçe hiç bir şey ifade etmezler.sözler benim ölülerimi geri getiremez.beyaz adamın istila ettiği ülkemde karşılığını ödemez.onlar babalarımızın mezarlarını korumaz.atlarımız ve hayvanlarımızın değerini ödemez.güzel sözler bana çocuklarımı geri veremez.güzel sözler bize sağlık vermeyecek ve onlar ölümleri durdurmayacak.güzel sözler halkıma istedikleri yerlerde özgür ve mutlu yaşamları için bir vatan vermeyecek.konuşmaktan yoruldum ve bunlar kalbimi yaraladı, bir çok güzel söz ve yerine getirilmeyem söz hatırlıyorum.bunlar konuşmaya layık olmadıkları halde konuşanların sözleriydi."

    reis joseph
    "hin-mah-tu-yah-lat-keh"
    "dağlarda gümbürdeyen gökgürültüsü"
    (nez perche ulusunun büyük reisi 1840-1904).
    5 ...
  48. profesyonelce sevisen amator kiz

    1.
  49. çok porno filmi seyretmiş kız.
    2 ...
  50. yanlis bilinen genellemeler

    7.
  51. icip icip sozlugun icine

    1.
  52. gulecek halimiz mi kaldi

    1.
  53. 17.06.2008 tarihinde radikal gazetesindeki hakkı devrim'in köşe yazısı.

    siyasi partiler arası kavgaya alışığız. o kadar ki, kazara kavga bilmeyen bir parti olsa ona oy vermeyeceğiz. partiler, siyasi eleştirileri ve projeleri dile getiren kuruluşlardır.ama görevleri, daha doğrusu onlardan beklenen bundan ibaret değil. futbol gibi partilerden de beklediğimiz bir şey var:toplumsal şiddet ihtiyacımızı kurallar içinde kalarak, etrafa bulaştırmadan karşılamaları.
    görevlerinin bu son işlevden ibaret olduğunu sanmak, bizim siyasetçilerimize mahsus büyük yanlışlardan biridir, ama benim niyetim bugün burda siyaseti konuşmak değil.
    mevcut ve faal partilerimiz arasında yüksek dozda bir kavgada söz konusu değil zaten. tehlikeli olan, siyaset dışı kalması gereken kurumlarımızın da, aralarında cingar çıkarmayı maarifet sanacak bir anlayış ve alışkanlığa sürüklenmiş olması.
    parlamento ile yargı, yargı ile ordu, ordu ile siyasi partiler,siyasi partiler ile üniversiteler/basın yayın/iş dünyası/tarikat ve cemaatler... bir hal ki, ellerine kasten yanlış adresler verilmiş ziyaretçilerin ev arayışını alaya alan bir pandomim seyreder gibiyiz. bir temsil ki, oyuncuları hallerinden memnun.
    biz perişan!
    1 ...
  54. gitme

    90.
  55. gitme gitme gittiğin yollardan dönülmez geri
    gitme gitme el olursun sevdiğim incitir beni.

    ezginin günlüğü 1980.
    2 ...
  56. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük