yakın zamanda tüm kamu kurumlarında başlayacak olan şey.
haa karşı mıyım, siyaseti bir kenara bırakırsak asla değilim, orası ayrı. zaten bekir bozdağ'ın açıklamasından sonra da gördük ki, artık kim ne derse desin hayata geçecek olan olaydır..
gerçekte amacın ''demokratikleşme'' olduğuna inanabilsem, canı gönülden destekleyeceğim bir uygulamadır ama bu hükümetin bu konudaki objektivitesine inanamıyorum bir türlü, üzgünüm.
sadece bayana özgü olan bu sorunu, bayanlardan çok erkeklerin gündeme getirmesini malesef samimi bulmuyorum, işte bu sebeple de, bu serbestliğin ileride başımıza bir takım işler açacağını düşünüyorum.
ki baş örtüsü yasağının da yıllarca karşısında olan biri olaraktan, bu hükümet yüzünden bu konuda endişeliyim malesef.
götümüzden anladığımız insanlar olarak tanımlanabilir.
ne çok var..
mübalağa sanatını üzerinde kullandığımız, ellerimizle ilgi kokonası haline getirip, kendilerini bulundukları yerden hopp 15 feet yükseklikte görebilmelerine olanak sağladıklarımızdandır bu tipler.
baktım öğretmenlik falan diyorlar, dedim bu işe bir müdahale edeyim.
hatta şöyle bile yapabiliriz, zor mesleklerin en başına bankacılığı oturtmak diye de revize edebiliriz bu başlığı. bu işi yapanlar bilir, uzun uzun anlatmaya gerek yok..
şöyle ki; bendeniz bir özel bankanın bu arada ( (bkz: özel sektörün köküne kibrit suyu)), x şubesinde çalışan bir çalışanım. haa bir de yönetmen kadrosunda falanım da yani onu da belirteyim ama yine de işimden nefret ediyorum, zerre sevmiyorum, herkesi bir kaşık suda boğabilirim falan.
neyse özetle, tamam yaptığın iş öyle çok kutsal bir iş değil, orası kesin de, ama şunu anlamıyorum malesef. sen çalışan olarak o bankanın sahibi misin, alınan o komisyonları cebine mi atıyorsun? hayır. ama üzülerek bazı fikri olup beyni olmayanlar, seni öyle zannediyor olmalı ki böyle bir cümle ile karşı karşıya kalabiliyorsun.
velhasıl, alınan komisyona itiraz etmek için üstelik ücreti bile bile ve de aynı sektörde çalışan bir meslektaşın, bir banka şubesinde sanki sen sadece orada üç kuruşa çalışan bir çalışan değilmişsin gibi, sanki o komisyonu sen alıp, cebine atıyormuşsun gibi sana böyle bir cümle kuruyorsa, yazık insanlığın haline..
yalnız o değil de, o sinir harbiyle monitör demek nerden aklına gelmiş ona çok güldüm, hadi bilgisayar falan dese anlarım da, monitör komik oldu yani..
sonuç olarak, başıma monitöri geçirmedi tabi bu erkekten bozma oluşum, bendeniz kendisini gayet soğuk kanlılıkla karşılayıp dava falan diyince, tırstı bizim öküz.
ertesi gün çiçek gönderip, notta da, bir bayana karşı yakışmayacak davranış bulunduğum için özür dilerim falan yazmış.
neyse demem o ki, allahım sen bizi böyle embesillerden koru yarabbim, amin!!
şimdi biliyorsunuz böyle bir dizi var karadayı diye, uzun mu uzun boylu poslu yakışıklı bir yağız deüanlı olan kenan imirzalıoğlu abimiz oynuyor falan. ok tamam reytingide var, ona da eyvallah.
iyi de arkadaş bu hepsini anlıyorum da, adamın reytingi var diye, giydiği şeyin de reytingi olacak diye bir şey mi var allasen.
neden mi?
şöyle ki, dün bir alışveriş merkezinde gereksinim olaraktan bir arkadaşımıza siyah, klasik, düz bir yelek var mı diye bakınıp dururken, satış danışmanlarının ''maleseeeff ondan yok, ama karadayı yeleği var isterseniz'' demesiyle karşı karşıya bulunduk. o nesi ki lan diye sorarken biz içimizden, bir gördük ki, heh tamam işte bizde bunu arıyorduk dedik malum mağaza çalışanına. adamın tepkisini ibretle anlatıyorum ''yoook bu karadayı yeleği, sizin istediğinizden değil'' demez mi.. neyse tartışmaya gerek yok diyerekten, tamam dostum buna da eyvallah dedik. neyse kasaya geldik, ve işte o an. 225 tl imiş yelegin fiyatı. işte satış danışmanının bize ısrarla anlatmaya çalıştığı şey tam olarak buymuş meğersem. yelek yelek değil, karadayı yeleği!!
o an bağyaann halimle adamlara senin dayını ........., diyesim geldi.
yapamayacağımı bile bile..
bir galatasaray taraftarı olarak ve de üstelik bağyaaan olmama rağmen şu kadarcıktan bile gayet iyi anlıyorum ki, aykut kocamanın şu korkak futboluyla bu takımdan bir halt olmaz.
hatta daha da ileri giderek, aykut kocaman bence koca bir amatör.
alex le olan çekişmesinde aykut kocamanı destekleyen tüm taraftar güruhuna sesleniyorum;
yani arkadaş, zaten sadece iki günden oluşan bir haftasonundan birinde şöyle içeyim, eğleneyim dağıtayım diyosun iyi hoş güzel de, diğer gününün niye içine edilir ki böyle hiç anlamam..
alt tarafı içtiğin üç beş biradır, azıcıkda gürültü.
bu insanoğlu bünyesi bunu kaldıramıyor mu şimdi ??
neyse demem o ki gençler, gece hayatı tecrübesi olan arkadaşlardan şu mideme iyi gelecek bir çözüm önerisi istiyorum mümkünse..
bu arada peşin edit: başlıkta sabah geçiyor, ama ikinde vaktinde olduğumuzu biliyorum ancak yeni kalkmış bulunduğumdan sabah diye şey ettim, belirteyim.
arkadaş zaten hafta içi erken kalkıyorsun, bütün gün yoruluyorsun, ölüyorsun, bitiyorsun falan hafta sonu erken kalkmakta neyin nesi sevgili bünyem sana sesleniyorum.
karganın bokunu mu yemek istiyorsun sabah sabah, anlamıyorum ki!!
kendisini sevmem, saymam, chp'ye hiç yakıştırmam orası ayrı ama bu tespit son derece doğru bir tespittir arkadaşlar.
türkiye'nin giderek yargının üstünlüğünü kaybettiği, bu kayboluş sürecinin kimilerine çok iyi geldiği, kimilerine ise çok kötü geldiği aşikardır. son bir kaç yılda hala ne olduğu bilinmeyen sebeplerden kaç kişi tutuklandı, kaç kişi mahkum giydi ben takip bile edemiyorum artık..
ilker başbuğ sadece bunlardan biri..
şahsen ben (ister cahilliğime verin, ister objektif olamamama artık neye verirseniz verin) bu tutuklanma kararının arkasında yatan gerekçeyi hiç bir şekilde bilmiyorum.. çünkü duymadım, çünkü konuşulmadı, çünkü tartışılmadı sadece tutuklatıldı..
yapılan tek şey bu.
size de ironik gelmiyor mu, tsk'nın bir dönem boyunca en üst düzeyi olan bir mensubunun terör örgütü kurma suçundan tutuklanması..
trajikomik!!
gerçi biz ülke olarak yirmi altı konulu bir anayasa paketine ''yetmez ama evet'' derken kaybettik bir çok şeyi aslında, özelliklede üç şeyi..
yaklaşık üç buçuk yıldır anamı rahatsız eden sektördür efendim bu sektör.. yeminlen bıktım. tamam her sektörün kendine göre zorlukları vardır eyvallah, ama allahını seven bana bu sektörün çalışanlarından tam olarak ne istediğini açıklasın..
malum hükümet babanın bu sektöre karşı yürüttüğü negatif tutumundan beri zaten küçülme adı altında insan gibi çalışmak bizlere hayal olmuştur.
bir de bunun üstüne hedef baskıları, aynı şeyi otuz beş kere tekrarlattıran sözüm ona ''müşteriler'', insanların tahammülsüzlükleri, mesleki hiç bir saygınlığın kalmamış olması falan eklenince, işte o vakit sizleri bir banka şubesine hele hele bir de bir cuma günü namazdan sonra mümkünse garanti, iş bankası gibi insanın eksilmediği bankalardan birine davet ediyorum..
geliniz görünüz, ama lütfen sıra almayınız ve çok bekleyince küfür etmeyiniz.
haa bu arada bu sektörde bir bayan olarak çalışıyorsanız kafadan bir sıfır geriden başlıyorsunuz onu da belirtmek isterim..
dün bizzat gördüm, denedim, uyguladım ve çok şaşkınım..
hatta sizlere adres bilem verebilirim ki o da şöyle, istanbul'umuzun nadide semtlerinden biri olan kadıköy'ün bir o kadar boktan alışveriş merkezi olan tepe nautilusta karşılaştım bu ilginç tabi bir o kadar da gerekli (!) icatla.
ee tabi yani gerçekten çok gerekliydi insanoğlu için.. şimdi sen o kadar oturcan, boşaltcan, sonrada dönüp o düğmeye basıcan ya da yularıdaki ipi çekicen!! tövbe bismillah ne zor işş..
bak teknoloji baba bunu da düşünmüş.. sıçıyon, kalkıyon, başkada bir şey yapmıyon.. bir dönüp bakıyon tertemiz.
yani demem o ki şaşkınlığımı maruz görün sevgili romalılar, önceden vardı benimde yeni haberim olduysada kültürsüzlüğüme verin.. ama hala etkisindeyim ve gülmekten kendimi alamıyorum *
önceleri kendisinin hasta olduğunu düşündüğüm için çok uğraştığım şimdilerde ise ugraşmayı tamamen bıraktığım eylem..
zaten zor iş gerçekten bu adamın kafasını anlamak/anlamaya çalışmak.
çünkü artık sorunun, onda değil onun bu şekilde sosyal medyadan insanları kine, nefrete, şiddete yönlendirmesine seyirci kalan hatta iştirak edenlerde olduğunu düşünüyorum..
gayet net, adam twitter teröristliği yapıyor.
çok ciddiyim bu adama dava açılmalı, hastaneye kaldırılmalı falan..
hatta bu adamı tıp fakültesinden mezun eden hocalara sesleniyorum; doktorluğu bence hemen bırakın!!
15 mayıs 2011 sansüre karşı yürüyüşte bu durum daha da çok anlaşılmıştır.
çoğunu tanımamakla birlikte konuştuğum yüzlerce insana ilk yönelttiğim sorudan edindiğim izlenimdir bu.
tecrübeyle sabittir yani.
''nerdensin''..
ortalama olarak 15 kişiden biri ''uludağ sözlük'' yanıtını vermiştir.
anlaşılmştır ki çoğu kolpadır.
twitter daki durum ise içler acısı zaten.
burdaki yazarların çoğunun twitter gibi istediğine giydirebilmek konusunda son derece özgür olduğun oluşumu kullanmadıklarını düşünürsek, sivil toplum hareketlerinden bir haber olduklarıda kaçınılmaz olur elbette.
diyeceğim o ki; klavye başından sallanmaz ayten, element uydurulmaz netten*
kendisi biliyorsunuz ne idüğü belirsiz medyatik bir insan.
bir de twitter fatihi.
önceleri twitter da http://twitter.com/duzenliyazarim sayfamdan kendisine sağlamca giydirmeme rağmen, beni takip etmeye başlamış ve bana bir garip insan olduğu burdan belli etmiş idi. bende önce bir sevindirik olup, ''haha adama giydiriyoruz, yine de beni takip ediyor'' diyerek dalgamı geçer idim. ama bir şekilde geçinip giderdik kendisiyle..
amma velakin dün kendisi öylesine bir anda öylesine bir tweet pırtlamıştır ki anlatılmaz yaşanır.
deprem sırasında ''tüh.. depremi yine kaçırdım'' diyerek saçmalamakla kalmayıp özürünü de ''bir anda, şehven oldu, bin özür.. isterseniz twitter'dan istifa edeyim'' gibi bilumum kendini bilmez cümlelerle ifade etmiştir.
bendeniz de kensisine twitter da ''allah kimseyi şaşıtmasın'' diyerek acınası halini gözler önüne sermiş bulundum.
aaa bir de kalktım baktım ki; beni takip etmekten vazgeçmekle kalmamış bir de blocklayıvermiş.
işte o vakitten beri kendisi aklımdan bir an olsun çıkmıyor, onu anlamaya çalışıyor çalışıyor bir kere daha çalışıyorum. *
benim için çok büyük bir kayıp gerçekten.
başlığın sonu bir ünlem işareti ile bitiyor aslına bakılırsa..
şöyle ki; sol, din karşıtı değildir!!
''bu böyle biline'' gibisinden..
amma velakin, biz ister cümlenin sonuna ünlem işareti koyalım, ister cümleyi küfürle bitirelim bir kere etiketlendi mi, aman yarabbi bitmiş demektir o mevzu.
işte bu noktada bazı şakirtlere sesleniyorum ''sol'' görüşe (ki sağ/sol görüşler tamamen siyasi niteliği olan görüşlerdir, dinle uzaktan yakından alakası yoktur) din karşıtı, ateist, imansız diye bakmayı bırakın artık.
eğer siz dini bütün insanlarsanız, o zaman şunu da gayet iyi bilirsiniz ki; hiç bir insanı ve insan topluluğunu ''dinsiz, imansız'' diye yargılayamazsınız.
sol=dinsizlik saptaması suni bir kaygıdan ibarettir sadece.
bir siyasi görüş olarak tanımlanan solu, kaldı ki gerçek solunda 70 lerde 80 lerde kaldığını düşünürsek, günümüzde savunulan ''sol''u dinsizlik olarak etiketlemek manifestodan başka bir şey olamaz.
mevcut ikitardan ötürü gelinen bir nokta var ki, bir takım siyasi partilere oy kullanan, siyasi olarak solu destekleyen ya da ekonomik sistem olarak sosyalizmi benimseyen insanların diğerlerine göre dinen vecibelerini yerine getirmediği zırvalığı.
işte bu tam bir zırvalık.
şimdi bana türban karşıtı olmakla, sol görüşü din karşıtı olarak görmek arasındaki farkı bulun desem, bulamazsınız, çünkü ikiside marksistçilik oynamaktan ibaret bir şey.
çok sağlam bir bunalımdır. öylesine sağlamdır ki pazarın ilk saatlerinde başlar ve bir dahada bitmek bilmez. her haftada kendini yeniler cinstendir geberesi.
ayrıca da an itibariylede içinde bulunduğum ruh halidir.
hatta daha da ileri giderek yobazlık seviyesinde dindar olmaları..
şöyle ki, sümeyye olanın erkeğe el uzatmaması, talha olanın da konuşurken karşısındaki kadınsa eğer bakmaması gibi bir yobazlık..
yalnız arkadaş ben şunu anlamıyorum.. siz şimdi abdest falan bozulur diye bu saçma davranışlarda bulunuyorsunuz ya, bunları aklınızdan geçirdiğiniz için günaha girmiyor musunuz sanıyorsunuz?
ahh ahh insanın zikri neyse fikride odur diye boşuna dememişler.