kimse kusura bakmasında tercihine saygı falan duymadığım kişidir.
böyle bir şey tercih falan da değildir ayrıca, bu benim nazarımda sadece abukluktur. yirmi küsür yaşlarına kadar gelip, en deli ergenlik çağını tehlikesiz atlatıp, en olgun çağında durduk yere böylesine bir hemde son derece radikal bir değişikliğe gitmek, dikkat çekmekten başka hiç bir şey değil.
şimdi o erkek olunca ne değişecek hayatında, bir şeyi uzayacak mı, kadnlar ona uvvv ne yakışıklı çocuk diyebilecek mi, erkek haliyle daha mı mutlu hissedicek kendini..
kısaca saygı falan duymuyorum, beni de ilgilendirmiyor tabi orası ayrı.
ama özetle ve gayet net olarak son derece anlamsız buluyorum, nokta
yakın zamanda tüm kamu kurumlarında başlayacak olan şey.
haa karşı mıyım, siyaseti bir kenara bırakırsak asla değilim, orası ayrı. zaten bekir bozdağ'ın açıklamasından sonra da gördük ki, artık kim ne derse desin hayata geçecek olan olaydır..
gerçekte amacın ''demokratikleşme'' olduğuna inanabilsem, canı gönülden destekleyeceğim bir uygulamadır ama bu hükümetin bu konudaki objektivitesine inanamıyorum bir türlü, üzgünüm.
sadece bayana özgü olan bu sorunu, bayanlardan çok erkeklerin gündeme getirmesini malesef samimi bulmuyorum, işte bu sebeple de, bu serbestliğin ileride başımıza bir takım işler açacağını düşünüyorum.
ki baş örtüsü yasağının da yıllarca karşısında olan biri olaraktan, bu hükümet yüzünden bu konuda endişeliyim malesef.
ayrıca inanıyorum başaracağım, inanmak başarmanın yarısı neticede. ee bu durumda yüzde ellisi cepte zaten, diğer yüzde elli içinse hayırlısı artık bakalım..
götümüzden anladığımız insanlar olarak tanımlanabilir.
ne çok var..
mübalağa sanatını üzerinde kullandığımız, ellerimizle ilgi kokonası haline getirip, kendilerini bulundukları yerden hopp 15 feet yükseklikte görebilmelerine olanak sağladıklarımızdandır bu tipler.
baktım öğretmenlik falan diyorlar, dedim bu işe bir müdahale edeyim.
hatta şöyle bile yapabiliriz, zor mesleklerin en başına bankacılığı oturtmak diye de revize edebiliriz bu başlığı. bu işi yapanlar bilir, uzun uzun anlatmaya gerek yok..
her takıldığımda, ahanda şimdi bu sunucu, kesin ziyaya dalıcak diye bekliyorum yeminlen. ya da ermana, kaya girecek diye.
biri birinin üstüne atlayacak ama orası kesin.
yaa o değilde ben hep sunucu adama takılıyorum, sunucu dediğin adı üstünde sunar, oranın moderatörlüğünü yapar.. yok anam bu, bildiğin kavga çıkarmaya çalışıyor.
upsss..
neyse ben gidip ben bir çay koyayım, burada cinayet çıkmadan.
şöyle ki; bendeniz bir özel bankanın bu arada ( (bkz: özel sektörün köküne kibrit suyu)), x şubesinde çalışan bir çalışanım. haa bir de yönetmen kadrosunda falanım da yani onu da belirteyim ama yine de işimden nefret ediyorum, zerre sevmiyorum, herkesi bir kaşık suda boğabilirim falan.
neyse özetle, tamam yaptığın iş öyle çok kutsal bir iş değil, orası kesin de, ama şunu anlamıyorum malesef. sen çalışan olarak o bankanın sahibi misin, alınan o komisyonları cebine mi atıyorsun? hayır. ama üzülerek bazı fikri olup beyni olmayanlar, seni öyle zannediyor olmalı ki böyle bir cümle ile karşı karşıya kalabiliyorsun.
velhasıl, alınan komisyona itiraz etmek için üstelik ücreti bile bile ve de aynı sektörde çalışan bir meslektaşın, bir banka şubesinde sanki sen sadece orada üç kuruşa çalışan bir çalışan değilmişsin gibi, sanki o komisyonu sen alıp, cebine atıyormuşsun gibi sana böyle bir cümle kuruyorsa, yazık insanlığın haline..
yalnız o değil de, o sinir harbiyle monitör demek nerden aklına gelmiş ona çok güldüm, hadi bilgisayar falan dese anlarım da, monitör komik oldu yani..
sonuç olarak, başıma monitöri geçirmedi tabi bu erkekten bozma oluşum, bendeniz kendisini gayet soğuk kanlılıkla karşılayıp dava falan diyince, tırstı bizim öküz.
ertesi gün çiçek gönderip, notta da, bir bayana karşı yakışmayacak davranış bulunduğum için özür dilerim falan yazmış.
neyse demem o ki, allahım sen bizi böyle embesillerden koru yarabbim, amin!!
şimdi biliyorsunuz böyle bir dizi var karadayı diye, uzun mu uzun boylu poslu yakışıklı bir yağız deüanlı olan kenan imirzalıoğlu abimiz oynuyor falan. ok tamam reytingide var, ona da eyvallah.
iyi de arkadaş bu hepsini anlıyorum da, adamın reytingi var diye, giydiği şeyin de reytingi olacak diye bir şey mi var allasen.
neden mi?
şöyle ki, dün bir alışveriş merkezinde gereksinim olaraktan bir arkadaşımıza siyah, klasik, düz bir yelek var mı diye bakınıp dururken, satış danışmanlarının ''maleseeeff ondan yok, ama karadayı yeleği var isterseniz'' demesiyle karşı karşıya bulunduk. o nesi ki lan diye sorarken biz içimizden, bir gördük ki, heh tamam işte bizde bunu arıyorduk dedik malum mağaza çalışanına. adamın tepkisini ibretle anlatıyorum ''yoook bu karadayı yeleği, sizin istediğinizden değil'' demez mi.. neyse tartışmaya gerek yok diyerekten, tamam dostum buna da eyvallah dedik. neyse kasaya geldik, ve işte o an. 225 tl imiş yelegin fiyatı. işte satış danışmanının bize ısrarla anlatmaya çalıştığı şey tam olarak buymuş meğersem. yelek yelek değil, karadayı yeleği!!
o an bağyaann halimle adamlara senin dayını ........., diyesim geldi.
yapamayacağımı bile bile..
bir galatasaray taraftarı olarak ve de üstelik bağyaaan olmama rağmen şu kadarcıktan bile gayet iyi anlıyorum ki, aykut kocamanın şu korkak futboluyla bu takımdan bir halt olmaz.
hatta daha da ileri giderek, aykut kocaman bence koca bir amatör.
alex le olan çekişmesinde aykut kocamanı destekleyen tüm taraftar güruhuna sesleniyorum;
ya da söylediklerini ben çok ciddiye almıyorum ondan da olabilir. yine de kendisi bunu bir düşünsün isterim, ek iş olarak yapılabilecekler arasında veya aktif siyaseti bıraktıktan sonra bir deneme olarak falan, yani muhakkak bu işe bir adım atsın.