Liseye kadar kitaplığımda görüp el sürmediğim kitapları. Adında bir çekicilik vardı bu insanın ama Bilge, Karasu... Karasu; üzerine düşünülecek ne çok şey var, karasu, suyun kara olma durumu. Onunla "Oysa hiç değilse birkaçımız, biliyoruz ki birtakım dönülmez sanılan yerlerden her zaman dönülebilir; yeter ki durduğumuz yerden ileriye değil, ileriden, durduğumuz yere bakabilelim. Güçtür bu iş, ama olmayacak, yapılamayacak bir şey de değildir. Evet, hiç değilse birkaçımız bunu hala biliyoruz, daha unutmadık. Ama unutacağımız günler yakın gözüküyor." şeklinde tanıştım. Türkçe mana kazandı bu insanla. Kaybettiklerini bulmaya hazır insan .
"Biz üç kişiydik" sırada 2 kişi oturanların hepsi okumuş etmiş ailelerin çocuklarıydı bizzat gelip öğretmenle konuşurlardı gerekirse bir kısım 4 kişi oturur o çocuk 2 kişi otururdu sırada. Biz 3 kişi otururduk bir sırada, sınıfımız 65 kişiydi dik durmayı o dönemlerde öğrendim, mecburiyet, koşullar, kolumu kaldırmadan yazı yazmayı da o ara öğrendim. Sıra altına sığmayan kocaman çantamı mecbur sırtımın arkasındaydı ve sıranın ucunda oturmak zorunda kaldığım zamanlar. Boyumda kısaydı benim ayaklarım yere değmezdi, ayaklarım yere değmezken pis pis o memur çocuğunu keserdim. Sınıf savaşımı nedir orada öğrendim sanırım. Velhasıl güzel günlerdi.
insanlara gayrı resmi olarak vatandaş diye hitap eden memura yazdım, yanındaki memur vatandaşa, ben vatandaşla aynı kalemi kullanmak istemiyorum, diyen memur vatandaşa yazdım, sanki kpss tercihlerini ben yapmışım gibi davranan nüfus müdürüne yazdım, insanı memur olmaktan soğutan maliye memuruna yazdım, kendini vali sanan vergi dairesi memuruna yazdım, 5 saat sıra bekletip tam sıra geldiğinde sigara içmeye giden sonra geri gelmeyen memura yazdım. Evrakları eksik hazırlayıp sanki ben hazırlamışım edasında bağıran memura yazdım. O suratları çekmekte olan çaycı amcaya yazmadım ama, girişte gözlük altından süzen dayıya da, güvenlik görevlisi yakışıklı çocuğa da. Onlara yazmadım. Evet.
Devlin elinde eski adı ile DGM'nin elinden şaşmış mısır çarşısı bombacı olduğu iddia edilen, devletin kendine seçtiği bir kurbandır. Bu devletin kirli yüzünü en çok görenlerden biridir. Kırmızı bültenle aranması çıkarıldı şimdi de. Mahkeme folloş etti kadının hayatını, bi tutukla bi bırak bi kırmızı bülten bi müebbet.
"Hayat bu çocuğum 30 sene 5 çocuk bir de herif emzirdim, ne güzellik kaldı ne çirkinlik ne iyilik ne kötülük. " derdi hayatı kısaca yorumlamıştı bana. Geleceği öğretti bana aslında gelmeyeceğini.
Yaşarcasına okuması. "Ölen ölür heeey!" deyişi gelir aklıma Ahmet abinin, gül benizli sevgili gelir, felaketler geçirmiş anam, emekçi kahraman halklar, kirsiz paszız anadolu, tükü çığıran kızlarım ve binlerce militan gelir aklıma Ahmet abi. Sesinde ki o babama sevgisi, o hasretlik. iyiki varmışsın. Hiç konserine gidememiş olsam da. Bu bana dert olsa da. iyi ki!
Evrenin en güçlü hissini yaşayacaksınız tabi gerçekten bir şeyler hissediyorsanız. Mümkünse sadece uyuyun. Bir daha böyle bir şeyi tatma şansınız olmayacak. ilkler sadece ilktir. Tadını çıkarın hemen uyumayın. Zaten isteseniz de uyuyamıyorsunuz. Sıcaklık güzel şey. Benim herif biraz horlardı falan ama olsun. Uyuyun gençler. Uyumak güzel şey.
bu zihniyetlerin sex düşkünü olduğunu tüm dünya biliyor. 9 yaşındaki çocuğu babasının hayrına evlendirmiyorlar. Eşiniz öldükten sonra 8-9 saat daha onu becerebilirsiniz sorunsalı da bunlarda. Çocuk istismarı da hep bu insanlarda. Kadını sokakta taciz edenlerde bu adamlar. Türbanı kafaya değil göte takmalı hepsi. Sevişmeyin gençler. Yiyorsa.
Ulusalcısı olduğu ulustan farklı olarak aynı otobüsün içinde bulunma durumudur. Ne temiz kap bırakır ne parça pinçik olmuş bir vatan bırakır ne de doğru dürüst bir otobüs yolculuğu. Kulaklığın kar etmediği durumlar.
Sempati 1-0 Güzellik. Sempatik kadınlar her zaman daha çok ilgi çeker her koşulda görecelikten uzaktır. Onlar konuşmak, gülmek, dertleşmek, eğlenmek hatta üzülmek için bile varlardır.
Zafer narları atılası durum. "100TL ulan boru mu?" der insan kendi kendine hemen plan program yapar "nereye harcasam nerede bozdursam acep" diye bir yandan harcamaya kıyılamayan paradır. Mutluluk kısa sürelidir lakin ardından herhangi bir faturanın ödenmediği hatırlanır , elinde kalması haram olan paradır ya kaybolur ya da halihazırda olmayan bir durum çıkar karşına uçup gider o para çünkü o 100TL cebinde kalmamalıdır.
Kendine birini bulmuş olmak zorundaymış gibi hissettiren laçka soruların bayrak tutanıdır "hala sevişmediniz mi?" den de önce gelir. Küfrü hak eden sorulardır. "Arayan bulur" der geçeriz.
"sen sen ol nereden geldiğini unutma" diyen ataların nokia'nın emektarlığını hatırlatmak için söyledikleri sözdür. Ve Nokia; "buralar eskiden hep tarlaydı" diyerek yeni yetmelere son sözünü söylemiştir.
"gerçek zamanla yüreğin zamanı nasıl karışıyor öyle... usul bir gülümsemeyle yürüyorum. kırmızı bir bulut yüzün. bir çınar ağacı gölgesindeyim. yapraklar değil saçların dökülüyor üstüme. mavilikte bir görkem. şarkılar dinliyorum. parmakların, sesinden önce akıyor içime. 'uçan kuşlar sarhoş olur' bir daha inanmıyorum. " sözlerinin sahibi (bkz: Bağbozumu Şarkıları)
"otuz beş yaşındayım daha hiç bir şey yaşamadım ki ortasında olayım hayatın. Ama kenarındayım kesin, hem de en kenarında bizim mahalle gibi şehrin dibi gibi..."
Sigaraya çakmak çaya şeker gibi bir insan. Gelin Ayşe türküsü sanki böyle "gel hele otur bu yana" der gibi. Aman ayşe'm yaman ayşe'm dağlar başı duman ayşe'm.
Okuyan eden her insanın fiilen olmasa bile kafasının içinden geçmiş durumdur. Evreleri vardır. ilkokulu militarist eğitimden ötürü koyu bir kemalist olarak bitirmiştir, lise yıllarında asi bir anarşist olmuştur, üniversiteye kapak attıysa eğer heyecanlı bir sosyalist olmuştur; üniversite bittikten sonra kimisi oturaklı bir liberal kimisi sakin bir komünist olmuştur.
Öyle ya da böyle değmiştir bir şeylere, anlatacak afiş maceraları polis kovalamacaları vardı halihazırda. Yaşlıları daha bi sevilesi gençleri daha bi övünülesi insanlardır.