çünkü ölüm bilinmezliktir. insanoğlu bilinmeyenden korkar. dibini gördüğünüz bir kuyu size korku vermez, dibini göremediğiniz bir kuyudur sizi korkutan.
seni hep suçlardım anlayışsız olmakla. senin ne kadar affedici anlayışlı olduğunu görmem için tanımam gereken insanlar varmış hayatta. senden hep kurtulmak istemiştim. çaktırmıyorum ama gerçekten büyük bir malmışım. senden ayrılıp gerçek dünyayla ve acımasız insanlarla karşılaşınca anladım değerini. sana hiç seni seviyorum diyemedim. bu saatten sonra da diyemem büyük ihtimalle. ama hala yanında olabilmek güzel. güvende hissettiğim tek yer senin yanın. yakında yine ayrılacağız. belki bu sefer sen gelirsin.
kimsenin dikkatini çekmeyecek sessiz sedasız tarihe karışacak ölümdür. adamın bakışlarında ne var gördünüz mü? çaresizlik var. para kazanmak zorundasınız. üç kuruşa çalışıyorsunuz. yetkili ''amir'' tarafından size bokun içine girmeniz emrediliyor. işinizi kaybetmek istemediğiniz için bokun içine giriyorsunuz ve o günden sonra yavaş yavaş eriyip ölüyorsunuz.
ve kim bu düzene ne yapabilir? hiçkimse. ben burada yazıp içimi dökmekten başka ne yapabilirim? hiçbir şey.
mesafeler aşılır. en uzak mesafe birbirini anlamayan iki insan arasındadır. bin kilometreyi aşmışsınızdır herşeyi geride bırakıp ona gelmişsinizdir. bir sene sonra kendinizi çekyatın diğer ucunda bir metreyi aşıp ona sarılamazken bulursunuz.
bir gün perma kültür yapabilme, deniz kenarı küçük bir kasabada kendi bahçende bir sürü sevimli hayvan besleyip akşamları denize karşı rakı içebilme hayalidir.