tami taylor a aşık olma sebebidir bu dizi.çıldırtır kafa yedirir tami.bırakma bizi tami bi gracie daha doğur hamile ve seksi kadın nasıl olduğunu görelim.
ittihat ve terakki cemiyeti tarih bilgisi ve bilinci olmayan,olaya siyasi olarak bakan bazı insanlar yüzünden farklı anlaşılmıştır.Bu cemiyet ülke siyasetini öyle etkilemiştir ki etkileri bugun bile hissedilmektedir.kabul ettiği ilkeler uygulamak istedikleri çağın ilerisindedir.vatansever yetiştiren topluluktur.eski ittihatçıların pekçoğu milli kurtuluş savaşına katılmıştır.
alıntı yaptığım birkaç temel ilke ve ideolojileri var bunlar değerlendirildiğinde
ideolojik alanda Türkçülük ve Turancılık görüşleri benimsendi. Cemiyetin "resmi sözcüsü" kimliğini kazanan Ziya Gökalp'in yanısıra, Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Emin (Yurdakul), Ömer Seyfettin, Yunus Nadi, Halide Edip gibi partili yazarlar bu görüşleri savundular. Öte yandan, şair Mehmet Akif (Ersoy)'un savunduğu bir islam milliyetçiliği akımı da Cemiyet içinde yandaş buldu----.bu yaklaşım yıllarca ümmet polikasından hasta adam haline gelen imparatorluk için önemli bir adımdır.
Gayrımüslim azınlıkları ekonomik yaşamdan silmeyi hedefleyen Milli iktisat Politikası benimsendi. 1914'te kapitülasyonlar tek taraflı olarak feshedildi.----yıllarca türk ticaretini baltalayan kapitülasyonların kaldırılmasının faşist yaklaşımla ne alakası var anlayamadım.
Dilde sadeleşme ve Türkleştirme çalışmaları başlatıldı.----toplumun milli dil bilinci oluşması için çok gerekli bir hareketti.toplum sokakta türkçe konuşuyor ama yazı dili osmanlı arap karışımı saçma sapan osmanlıca.
Medrese eğitiminin modernleştirilmesini ve Maarif Nezareti denetimine alınmasını öngören reformlar yapıldı.
Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile medeni hukukta kadın-erkek eşitliği getirildi, kadınlara boşanma hakkı tanındı.----bu iki reform niteliğindeki ilke ogünkü osmanlı toplumunun çok çok önündeydi
bu şekilde değerlendirildiğinde ittihat ve terakki cemiyeti
ozamanki hacı hoca takımının(şimdiki gibi)bok attığı bir cemiyet haline geldi.çünkü uygulamak istedikleri bu tayfanın fikilerine taban tabana zıttı.halen de öyle.avrupalı devletler bu adamları daha en başında anlamışlardı ve ittihat ve terakkinin kendilerine sorun çıkaracaklarını biliyorlardı ama benim güzel ülkemin süpersonik zeki vatandaşları üzerinden tam 91 sene geçmesine rağmen halen anlayabilmiş değiller.
yalan dolandan ibaret bir karşıdevrim operasyonu.içeri alınan generaller bukadar kofti eylem planları hazırlayıp bunları mutfak masalarının üstüne bırakmaları,devlet adına yıllarca teröristlerle çatışmış generallerin bu kofti planları hazırlayıcısı olması hiç ama hiç inandırıcı gelmiyor.
işin bide farklı bir boyutu var.bu içerdeki vatandaşlar dışarı çıkınca ne olucak?rahat mı durucaklar oysa anadolu hayat emeklilikle deniz kıyısında balık mı tutucaklar yoksa bu yapılanların hesabını mı sorucaklar?
3 aylık hayvani boşluk.ula insan napsa karar veremiyor.bütün sene yaz olsun yatıcam eşşek gibi içip içip sızıcam it gibi gezicem diyerek geçirdik.e yaz geldi hepsini yaptık ama bu muydu amk.naptığını bilmemek hedefi olmaması berbat bişiymiş.
ülkeleri tamamiyle etkisi altına alan sömürge.bizim ülkemizde askeri politikacı diplomati göreve geldiklerinde atıp tutarlar tam bağımsız olacaz amerika sadece ekonomik ortağımız olacak falan filan.bu vatandaşlar amerikaya gittiklerinde başkanla görüştüklerinde ve geri döndüklerinde hepsi süt liman olur.orada neler dönüyo neler olup bitiyo hiçbirimiz bilmiyoruz.
gurbeti hissetiğim yer.bazen öyle anlar gelir vatanının toprağını özler insan.evimizde bir garip koku vardı.bunu belkide sadece ben duyuyorum diye düşünüyordum ama öyle değilmiş koşukavağa selaniğe makedonyaya gittimde evimizin balkanlar koktuğunu anladım.balkanların o kokusu ruhumuza işlemiş demekki.
bir efsaneye göre ferhan şensoy charles de gaulle galatasaray lisesini 100.kuruluş yılı kutlamalarında geldiğinde ''ibne de gaulle''diye bağırmış ve tercümanlar neyapacağını şaşırmışlar.de gaulle bu ne demek istiyor diye sorduğunda güzel şey anlamına geldiğini söylemiş tercümanlar.de gaulle'de bunun üzerine gülümsemiş ve ''ibne istanbul ibne galatasaray''demiştir.
pera yunanca karşı yaka veya öte anlamına gelir.buradaki yerleşim bizans'ın bir parçasıydı ve bizans da şimdiki paris gibi birtakım ''arrondisement''lara bölünmüş olduğundan galata konstantinopolis'in XIII.mahallesiydi.buranın bilinen ilk adı incirlik adına gelen ''sykai''dir.galata'nın etimolojisi ise hala çözülememiştir.galatealılar'dan yada burada mandıralar olduğu için süt anlamını veren galaktos'tan geldiğini düşünenler var.ayrıca cenova kentinde de bir galata semti olduğunu biliyoruz.bizansın bir mahallesi olmakla birlikte tarihi önemini ceneviz kolonisi olarak kazandı.bu bakımdan pera adının simgesel bir önemi ve anlamı vardır;çünkü pera tarihi boyunca istanbul'da tam da istanbullu olmayan bir şeyi ya da şeyleri temsil etmiştir.istanbul'un coğrafi konumu ona doğu ve batının akdeniz arasında bir geçiş yeri olmak gibi alınyazısı kazandırmıştı.işte bu batı akdenizin istanbulda ayağı bastığı yer 14.yüzyıldan itibaren galata ve pera idi.bu bakımdan yalnız haliç'in karşı yakası değil sanki bütün kültürel dünyanın öte'si anlamına geliyordu.şehir osmanlıların eline geçtikten sonra da bu durum değişmedi.osmanlılar sur içindeki birkaç latin-katolik kilisesini karşı yakaya gönderdiler.batıdaki devletlerle(önce batı akdeniz sonra atlantik ve kuzey ülkeleri)diplomatik ilişkiler geliştikte o devletlerle pera'da toprak bağışlandı,onlar da elçilik binalarını burada inşa ettiler.zamanla bu elçilikler çevresinde küçük koloniler gelişti;ticaretle uğraşanlar,dini kurumlar,eğitim kurumları vb...derken batı'da sanayi devriminin patlamasıyla birlikte dünyada batı'nın belirleyici rolu görülmedik derecede arttı,güçler dengesi batı lehine aynı ölçüde değişti.hayatın standartlarını ve biçimlerini artık batı kararlaştırıyordu.dolayısıyla 19.yüzyıldan başlayarak pera imparatorluğun gümrük kapısı haline geldi.yalnızca malların geldiği gümrük değil ingilizcedeki ''customs''kelimesinin öbür anlamıyla adetlerin de geldiği kapı.böylece modern hayatımızdaki birçok ilk türkiyeye buradan gelid ve buradan yayıldı.örneğin ilk kuru temizlemeci ilk havana purolar ilk kafe şantan ilk cenaze levazımcısı gibi..
istanbul uzun ve karmaşık tarihi boyunca farklı medeniyetlerin bazen merkezi oldu bazen de yörüngesine gird.böylece o medeniyetlerin birbirine hiç benzemeyen şehircilik anlayışları istanbul'un oluşumunda etkili oldu.Bunların izleri şimdi de kentin dokusunda görülebilir.Bu tarihin uzunluğu ve bu uzun tarih boyunca istanbul'un önemli bir merkez olarak varlığını sürdürmesi şehrin coğrafi konumuyla yakından ilgilidir.boğaziçi iki denizi birbirine bağlayan bir su yoludur ve su yolunun iki kıyısında iki kıta karşı karşıya gelir.böyle bir kavşak noktasının ticari askeri vb. bakımlardan nasıl bir stratejik önemi olacağı açıktır.ancak bu açıdan bakıldığında çanakkale'nin de benzer özellikleri olduğu görülür.öyleyse niçin o boğazın kıyısında önemli bir şehir kurulmadı?bu sorunun cevabı haliç'tir.haliç her mevsimde ve her türlü rüzgarda güvenli bir limandır ve koca doğu akdeniz bölgesinde güvenlik açısından onunla boy ölçüşecek yalnız selanik ve izmir limanları vardır.onların da istanbul'daki gibi kavşak özellikleri yoktur.böylece denebilir ki doğa ve coğrafya istanbul'un önemli bir şehir olmasında önceden karar vermişlerdir.gene de kuruluşundan büyük constantinus'un tarihi kararına kadar bu potansiyel en iyi şekilde kullanılmamıştı.bunun nedeni de büyük ölçüde teknoloji zayıflığıdır.boğaz gemiciliğin erke evrelerinden beri kullanılıyordu, ama bu trafik bildiğimiz ölçülere göre büyük bir şehir için yeterli değildi.efsanevi megaralı byzas'tan sonra yaklaşık 800 yıl sonra is.196'da roma imparator septimus severus,şehri zaptetti ve kendisine direndiği için cezalandırarak yaktı,surlarını yıktırdı.ama bundan bir yıl sonra kendisinin yeniden sur yapması şehrin öneminin anladığının işareti sayılabilir.