aylin aslım'dan dinlemeyi yeğlediğim şarkı. sezen aksu'ya ait olmasına rağmen, zeynep dizdar mıydı neydi onun berbat sesine rağmen inatla aylin aslım'dan gelir zevki şarkının.
bir çocuk sevdim uzaklardan
sanıyordum ki onun özlemi de buydu.
çocukluğumu ağaç tepelerinde geçirip gerçekleştirdiğim eylem. tam kapımızın önünde, beton zeminin üzerindeki azıcık toprak parçasından çıkan koca, sağlam ağaç. sonra önüne doğalgaz şeysi koydular, ağaç doğalgaza zarar verir devrilir diye kesilmişti. sonra ben incirden tiksindim. her şeyi yok etti.
cd idi bir ara. ondan bana kalan bir sweat t-shirt, bir mp3, bir de cd idi. kendisinin doldurduğu, içerinde izahatname yazan cd. bana hangi şarkıları dinlemem gerektiği açık edilen bir cd. sonunda da aşkım yazıyordu, ilk kez o zaman telaffuz etmişti doğru hatırlıyorsam. sweat t-shirt artık çöpte, yeteri kadar sümük ve gözyaşı vardı çünkü üzerinde, mp3 artık görüşmediğim eski bir arkadaşta. cd. cd birkaç ay evveline kadar gözümün önündeydi. sonra ne oldu? hatırlamıyorum şu an. bir tek izahatnamen kaldı, gmailime yollamıştım. onu da silmişim şimdi kontrol edince. evet, hiçbir şey kalmamış akıldan bir türlü gitmeyen telefon numarası dışında.
genellikle ütü fişi, ocağın altı gibi ev için önem arz eden şeylerdir. muhtemelen bunlar halledilmiş olsa dahi, bir parça da olsa önemli bir şey unutulmuştur. yoksa tatil, tatil olmaz.
neyse ne işte. bir şeylere başlamak istiyordum, yazmak istiyordum ama uygun zaman bulamamıştım. artık var.
sen hayatıma yaklaşık 5 yıl evvel girdin. ikimiz de hayli küçüktük o zaman, bir hayli. ne zaman yakın olduk? birebir aynı şeyleri yaşadığımızı fark edince. ne kadar çok konuştuk, ne kadar çok dert yandım sana. artık bunalıp evden kaçmayı ve kaçacağım tek yerin yanın olduğu zamanları da hatırlarım. yemedi tabii, o başka konu ama ben hep gelmek istedim. gelmek için de belli bir çaba gösterdim ama nafile dediler, olmaz. hep hayal kurduk. bundan 3 yıl evvel, hayatımda benim için dönüm noktası olan insan gitti. sende de öyle oldu, biliyorum. biz kaldık. herkes gitti her defasında, biz kaldık yine. yeri geldi güldük, yeri geldik ağladık, zaman zaman kavga ettik, fazla dayanamadık. birbirinden kopamayan sevgili gibi olmuştuk iyice, en sevdiğimiz diğerlerini kaybedince kalmıştık biz bize. yine de tam anlamıyla yıkılmadık. birimizden birimiz yıkılacak olduksa, zamanla kaldırmaya, toparlamaya çalıştık...
sana bazen öğüt verdim. ukalalık, büyüklük tasladım. ne kadar komikmişim. hele ki şu halime bakınca, öğüt vermenin haddime olmadığını fark ettim. çünkü benden yaşça küçük olsan da, öyle büyük aklın, öyle büyük kalbin var ki. ben yanında çocuk gibi kalıyorum artık.
çünkü beni o kadar çok topladın ki, çok hata yapmasına rağmen asla vazgeçmeyen, onu korumaya çalışan anne gibisin. canımdan cansın aslında.
sana karşı o kadar mahcubum ki. ben böyle bir insan mıydım? bilmiyorum. ne beni bu hale getirdi, ondan da emin değilim. ama hep bir açlık içerisindeyim ve bu açlığım maddi, manevi hiçbir şeyim kalmadı. bir tek senin sözünü her daim dinlememe rağmen, kendimi bile dinleyemediğim için seni duyamıyorum. oysa ne kadar çok ulaşmaya çalıştın bana. bana huzur veren şeyin ne olduğunu bildirdin, bilmeme rağmen de adam gibi yerine getirmiyorum. vazgeçmiyorsun. her hatamda beni uyarıyorsun, eleştiriyorsun. ki sen olmasan eminim ben çok daha hata yaparım. yaptıklarımın hata olduğunu söyleyen bir tek sen varsın çünkü, dostsun çünkü. biliyorum, seviyorsun beni. biliyorum, sevmediğin insanla iki kelime bile kurmazsın kolay kolay. ben değer biliyor muyum, bilmiyorum sanki. ama emin ol, hayatımdaki en değerli varlıklardan birisisin. sana karşı mahcubum demiş miydim? seninle geçirdiğim o birkaç saatin bile çok farklı anısı var bende. çok değil belki, 5 yıla istinaden toplasan 7 saat ancak. az değil mi? ama benim için çok güzel zamanlardı. birbirimize anlatacağımız çok şey var zannederken yan yana geldiğimizde çoğunlukla susmamız bile anlatmadan anlayabildiğimizden belki artık. beşiktaş sahilde oturmamız, yarım kalan çerçeve, anılar, anılar. çok hayal kurduk, çok işe giriştik seninle. belki bazılarını yarım bıraktık, belki başlamadan vazgeçtik. ama hep bir idealimiz vardı. sen istanbul'a gelecektin ve sevmiyor olduğun bu şehri, tarihi yarımada ile birlikte keşfedeceğiz. ben istanbul için yanıp tutuşurken metropollükten o derece tiksiniyordum, ama senle her yeri güzel kılabiliriz. hala. eğer istersen. ben seni asla çıkarmam hayatımdan, ölesiye korkarım ben bundan.
ne yazıyordum, nerelere geldim bilmiyorum. bana gönderdiğin doğum günü hediyesi, içerisindeki binbir emek hepsi o kadar güzel, o kadar değerli ki benim için. ömür boyu saklamak, her defasında o kağıtlardan bunalınca açmak ve sanki yanıbaşımda, sen varmışcasına moral bulmak en güzel duygulardan olacak. kıyamıyorum bile okumaya şu an, ileriye saklıyorum.
ah be balıkım, çok kelime geçti aramızdan. ama eksilmeyen bir şey vardı. dost. benim için tüm hayatım boyunca öyleydin, öyle olmanı da tek dilediğim şey.
seni hayal kırıklığına uğrattım çok kez, çok kez acizlik gösterdim. af diliyorum. önce allah'tan, sonra senden. beni kurtarabilecek, düzeltebilecek tek insan senken, ben kendime yaptığım bu terbiyesizliği nasıl kurtarırım bilmiyorum. bildiğim tek şey var, o da senin var olman hayatımda. yoksa arlanmaz bir insan olacağım sanki. sanki mi? güldüm kendime.
öyle işte dost, hayallerimiz var. tek hayal kurduğum insansın, biliyorsun değil mi?
güney sahillerini sevmem ama, sırf seninle arabamız olduğunda hem de mor ve ötesi'nden olmak suretiyle güneye giderkeni dinlemek için gideceğim. buenos aries de güzel, belki gerçekleşir ha?
inşallah her daim yanında/yanımda olursun.
kesmeşeker'i, kinyas ve kayra'yı daha çok şeyi senden öğrendim.
bu arada, bana yazdığın küçük kağıtların sarılı olanlarından ilk aldığımı yazıyorum sana
"feridun amca, her şey çok saçma
yaşam geliyordu üstüme hiç yer yoktu kaçmaya."
" onu kırmış olmalı yaşamında birisi.
dinledikçe susması, düşündükçe susması.
tek başına iki kişi olmuş kendisiyle gölgesi,
heykelini yontuyor yalnızlığın ustası. "
daha da garibi, sutyen ve kilotla görünmekten ölesiye çekinip, bunların deniz için üretilenini giymekten gayet memnun ve rahatız. ama tabii bir bikini mayo kadar rahat değil, içten şişiyor, mideyi rahatsız ediyor filan. bronzlaşınca ameleden fark kalmıyor.
ırkçı olduğunu düşünmediğim şair. sadece türklüğe aşırı bağlı birisi, yazdıklarında faşizan bir yan olsa da; kendisine hayli yakışan bir olgu. ben faşizan hiçbir düşünceyi savunmasam da, ağzı olanın konuşmasından ziyade konuşabilenin konuşması gerektiği kanısındayım.
"ben öyle bilirim ki yaşamak
berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır."
"benim uzun boylu servi çınarım
yüreğime bir od düştü, yanarım
kıblem sensin yüzüm sana dönerim
mihrabımdır kaşlarının arası
efendim efendim benim efendim
benim bu derdime derman efendim."
geri dönmesi başlı başına bir hatayken, bunu anlatması da tamamiyle bir hata olup, anında kendisinden uzaklaşılması gereken insan söylemi. ama işte, geri dönmesi tekrar bir ilişkiye açılan yelken değilse, bunu anlatması dahi kalpte ağrı yapar.
dizi izlemeye bu sene başladığım var sayılırsa, alışverişten ölesi tiksindiğim fakat konuşmayı da çok sevdiğim baz alınırsa; 3te 1.5luk bir değere sahip olup, yarısından da olsa var olan kadın. bunu öpüp başınıza koyun. ya da öpmeyin lan, bana ne.
kaybedeceklerini zamanında kaybetmiş, kazandığı yeni şeylere hiçbir değer vermemiş ve artık hiçbir şeyin anlamı olmadığı fark edip, bunlardan da korkma gereği duymayan insandır. güçlüdür, her şeye ve herkese karşı. çünkü ne yaparsa yapsın, daha iyi bir şeyi olmayacaktır.
hayatımın yegane, paylaşılmaz, kıyılamaz, kardeşten öte, can'dan öte bir tanecik dostu. buraya gelme kararını beraber aldık, aynı platformda olmak dahi en zevk aldığım şeylerden bir tanesi. sonsuz sabrına ve yanımdan hiç ayrılmayışına -kilometrelere rağmen- kedi canına kurban.