ben kürdüm. türkçe'yi düzgün bir şekilde konuşma ancak ilkokulda başladım. anasınıfında birgün öğretmenim bana "sen çok zekisin" dedi. ben de zeki kelimesini zengin anladım. "biz zengin değiliz" şeklinde karşılık verdim. sonra yıllar öğretmenimi haksız çıkardı. zeki değilmişim.
hepiniz görmüşsünüzdür "yağmura şemsiye" diye bağıran tipleri. yine yağışlı bir gündeyiz. seyyar eleman bağırıyor slogan atar şekilde. o sırada bankamatik kuyruğundaki annesinin elinden elini kurtaran küçük kız, şemsiye satıcısına doğru gidiyor:
küçük kız: şemsiyeci amca, bana da bir şemsiye ver. benim adım da yağmur.
şemsiye satıcısı: senin paran var mı bakalım?
kk: ama benim param yok ki.
şs: biz ıslatan yağmura şemsiye veriyoruz, parası olmayan yağmur'a değil.
o sırada küçük kızın annesi arkasını dönüp küçük kızı oradan almaya gelirken küçük kız birden 40 yıllık sigara tiryakileri gibi boğazını temizlercesine tükürüğünü ağzında toplayıp yarım saniye sonra şemsiye satıcısının suratına tükürüyor ve ekliyor:
hazır mesaj atan herkese yaptığım hareket. hatta bazı mesajların sonunda gönderen kişinin adı ve soyadı oluyor, aynen kopyalandığı için kendisinin ismiyle ona geri göndermiş oluyorum.
bu dakikaya kadar oruçlu olduğumu sanıyordum. bir şey yiyip içmedim. ileriye ket vurdum. oruçlu olduğunu unutup bir şey yiyip içince oruç bozulmaz ya oruçsuz olduğunu unutunca da sevap kazanıyor muyuzdur acep?
ikisinin ortak yönü kanıtlanmamış fakat büyük kesim tarafından inanılan olay ve olguları filmlerinde işlemiş olmalarıdır. christopher nolan uzayzaman, kara delik, olay ufku; hasan karacadağ ise cin, büyü gibi olayları işler. ikisi de cukkayı cebe indirir. helal olsun ikisine de.
mecidiyeköy'deki ibb iftar çadırına gideceğim diye yolda maruz kaldığım olay. o kadar ıslandım ki bir insan en fazla bu kadar ıslanabilir. yılın bu zamanı istanbul'a hala yağmur yağıyor oluşu da ayrı bir sorunsal.
siirt'in meşhur ve en büyük parkının adıdır. içerisinde çeşitli kafeler, halı saha, piknik alanları, yürüyüş parkuru, çarpışan arabalar, oyun alanları ve kırolar bulunur.
beşiktaş'ta her gün saatler geçiriyorum. gün içerisinde, okul dahil, en fazla 4-5 kızla göz göze geliyorum. oysa ayda yılda bir gittiğim sultanbeyli'de daha iner inmez, plato civarıdna birkaç kızla göz göze geliyorum. biraz batılı görünelim diye beşiktaş'ta üniversite okuyalım dedik, olmadı. fıtratımızda yok demek ki. fıtratta olmayınca olmuyor. zorlamamak gerek.
iki hafta olmadı yazar olalı. ancak o kadar lüzumsuz entry'lerle karşılaşıyorum ki... sözlüğü denetleyen moderatör var mı, varsa bile işini yapıyor mu bilinmiyor. yazarlar olarak kendimiz çalıp kendimiz söylüyoruz.
ağır çekim kısmında kedilerin kavga etmeden önce çıkardığı sese benzemiş bebeğin sesi. bu kadını netmeli, merdivenden itmeli. tıngır mıngır düşerken, peşine de göbek atmalı.