yalnızca iki kişinin bildiğidir. yalnız birinin bildiği de, ikisinden başkalarının bildiği de aşk olamaz. aklına geldiğinde öyle bir sızlamalı ki için, bilmelisin ki o duyguyu başka bilen varsa o da aşık olduğun olmalı. bir anı hayal ediyorsan onu ondan başkası senin gibi hayal edememeli.
sanki hayatta o kadar çok mesele ve o kadar çok acı varken önemli bir şey değilmiş ve olmaması gerekirmiş gibi konuşur herkes. aşk acısı çekildiğinde abartılmak istenilmez, aşık olunduğunda hemen mutluluktan 7/24 sırıtıyormuş gibi görünülmek istenilmez. ama ne yapılırsa yapılsın aşk insan hayatını en çok etkileyen şeylerden biridir. acı veriyorsa acıları katlar, mutluluk veriyorsa mutlulukları. dünya üzerindeki çoğu insanın konuşmak istediği şeydir aşk. ve en çok susmaya çalıştığı şey...
insanın içinden en son geçmesini istediği şeyleri yazmış emre aydın. öyle ki bir an olsun kulağıma çalınsa bu şarkı, kapılıp gidiyorum o hiç istemediğim yere. tutamıyorum kendimi, dayanamadığımı hissediyorum. öyle hassas, öyle zayıf noktasına dokunuyor ki insanın son defa, yeni heyecanlar da unutuluyor, geçmek bilmeyen nefretler de... tüm gerçekler hiç görülmeyen bir köşede kalıyor.
bazı insanlar ne kadar kilo vermek isterse istesin sonuç olarak yüzleri çöktüğünden kilo verdiklerinde bir türlü içlerine sinmez görünümleri. bu da iki ucu boklu değnektir kısaca.
bir keresinde baya bir müzikten anlamayan arkadaşım, "bu adam niye ingilizce söylüyo ki? ne var yane?" falan dedi tilt oldum. adam dehşet kaliteli bir müzik yapıyor*, neden türkçe'yle sınırlı kalsın ki? türlü türlü popçular ingilizce şarkı yapınca "aaa ne güzeeeel bak ruslar da sevmiiiiş ekiekieki" oluyor da bu adam niye yapmasın ki?
yoktur. intihara sürüklenenin dinlediği parçalar vardır. zira yazılanlar arasında sürekli dinlediğim birçok parça gördüm ama hiçbirinin intihara sürükleyeceği bir kere bile aklımdan geçmedi. şarkıların ne suçu var?
bir de bunların sonradan kafalarına dank edenleri mevcuttur. "aa dur bi dakka lan bu bakireydi tabi, ben bi ayrılayım da ortalığın mına koyup geleyim." nah gelirsin.
bütün pis işlere kalmak demektir. perde takılır, çıkarılır, dolapların en üstü silinir, çivi çakılır, tencere kavonoza yetişilir. her türlü kaçarı yoktur.
karşılıklı bir kaos oluşturma yoluna girer bazen. inat yaparsınız, inada inat yapar, inadınıza yaptığı inada inat siz de inat yaparsınız. kim pes eder, kim yenilir, ya da bir uzlaşmaya varılır mı orası muallaktır. bazen asıl amacımızı, asıl derdimizi unuturuz. sırf inat uğruna yanlışlar yapılır.
çok aşık olmaktır. belirtileri ise hayatta aşık olma durumu dışında pek bir şeyi fark etmemek, salağa dönmek, sonu hiç düşünülmeyerek yapılan fedakarlıklar, beyin uyuşması, el ayak titremesi, nefes kesilmesi, tipte kayma, millete " n'oluyor sana bu aralar lan/şeker?" dedirtecek tavırlar, aşık olunan kişinin yediği cacığın içindeki tuz oranına kadar her haltını bilme isteği, her şeyden kıl kapıp ilişkide sorun olacağını sanmak ve yüksek dozda saflık. yüksek dozda saflığın içinde ağzına kadar aşık olunan kişinin hatalarını görmeme bulunur. genelde sonu iyi değildir. genelde içinde bir yerlerde mutlaka bir acı vardır.
işin elde etme kısmına kadar olan can çekişme davasını sevenler için sık görülen bir durumdur. fakat bir gün işler hiç tahmin edilmediği şekilde gittiğinde fena toslanır duvara.
twitter'da bir verified account'u var. baya baya yazıyor. çok hayranı olmamama rağmen onu takip etmek hoşuma gitti. birçok saçmalayan ünlüden farklı ve içten.
çaylaklıktan çıkmak için can attığım halde öyle bi bunalımdayım ki doğru dürüst yazamıyorum bile. ve bu da beni ayrı bi bunalıma sokuyor. anlayacağın itiraf ediyorum ki, hayvan gibi özlüyorum!*
ispanyol ezgileri barındıran şarkılar arasında en özelidir belki de. ne zaman ve nasıl dinlenirse dinlensin ayrı bir ruh haline sokar insanı. birini hayal etmenin nasıl bir şey olduğunu ancak o hatırlatabilir.
duyguların en değişiği benim için. bazen düşünüyorum, hayır insan neden yaşadığı ana veya herhangi bir şeye tekrar tekrar sahip olmak ister ki? geçmişe takılıp kalmak gibi. çok değişik. gereksiz gibi, ama en içten duygu. en can yakıcı olan, en derin hissedilen.
sonisphere festival 2010 istanbul'da konuk olmuş ve duyduğum kadarıyla izleyenleri oldukça memnun etmiş trash metal gruplarıdır. herkese nasip olmaz diye diye gitti millet. ağzımızın da suyunu akıtmadılar değil.
aslında ne rahat yer lan burası. kurallara uyulmadığı düşünülen her internet sitesinde "foruma döndürdünüz lan!" diye sövüyor insanlar. hep dalga geçilir, aşağılanır, arkasından geyiği yapılır, yazarları yerin dibine sokulur. ama en aranan filmler, mp3'ler, albümler forumlardan bulunur, download edilir. vay anasını. hayır ben de yapıyorum aynısını. şimdi düşününce komik geldi.
çok konuşuyormuş bu yarışmadakiler arkadaş ya. kafam şişti iki saattir. şu anda çevremdeki insanlar ise aksine kitlenmiş durumdalar ekrana. nasıl bu kadar sabredebiliyorlar bu insanları dinlemeye hayret.