Uyumak üzere yattım lakin laf lafı açtı yine. Şu an kilise ile galileo arasındaki sorgulamadayım. Kilise, dünyanın döndüğünü inkar et diyor, galileo diretiyor. Hadi hayırlısı.
Çok şey beklemez aslında, yanında olsun yeter. Turgut Uyar güzel söyler.
“Kırk kere söyledim bir daha söylerim
Savaşta ve barışta, karada ve denizde,
Düşkünlükte ve esenlikte,
Zamanımız apayrı bize göre.
Yanyana olduk mu elele,
Aç kalsak ağlamayız biliyorum
...
Arasıra düşmüyor değil aklıma,
Yabancı kadınların sıcaklığı.
Ama Allah bilir ya, ne saklıyayım
Yanında ihtiyarlamak istiyorum…”
Benim babam 30 yıl öğretmen olarak görev yaptı. Zümreye gitti, toplantıya katıldı, yetmedi çocuklarıyla ilgilenmeyen ailelerin peşinde koştu kimi zaman ben uyuduktan sonra geldi eve. Normal günlerde okulda o kadar çok yoruldu, o kadar çok çocuk sesiyle akşama kadar görev yaptı ki eve geldiğinde sese tahammülü kalmadı, çıt çıkarmadan oturduk. Kimin içindi her şey ? Buralarda atıp tutanlar, sürekli öğretmenler şöyle böyle diyenler için. Yarın o atıp tuttuğunuz öğretmenlere, çocuğunuzu emanet edeceksiniz. Boş konuşmayın, ölçün biçin öyle konuşun.
yazılan girdilerdeki gibi, herkese hitap eden farklı değerde bir çok şairimiz vardır. benim için hepsinin ne kadar değerli kalemler olduğunu anlatan, cemal süreya'nın turgut uyar'a vedası vardır.
"dönülmez dizeler içinde,
onunkiler gülaçılır.
öldüğü gün,
hepimizi işten attılar."
Üniversite sadece üniversite değildir. Kendi ayakların üzerinde nasıl durulur, ev nasıl geçindirlir, faturalar nasıl takip edilir, elindeki bütçe nasıl kullanılır soruların cevabı oradadır. Hayata atılmadan önce son duraktır. Aidatı ödeyemeyip kapıcıdan fellik fellik kaçmak da, bazı akşamlar sadece çorba içmek de üniversiteye dahildir. Sonradan hep tebessümle anılan anılar için naçizane fikrim, şehir dışıdır. Unutmadan, en güzel yıllardır. Kıymetini bilin.
Lise birinci sınıfta a şubesi biyoloji sınavı oldu, test. Biz de aynı sınavı olacağımız için ben doğru cevapları alıp ezberledim. Nasıl bir ezberlediysem, lise bitti, üniversite falan şu an iş hayatındayım ama hala unutmadım. Şu şekilde idi, ddbacdbcadaecbedacecadbea. Ezberlemem saçma değil, unutamamam saçma.
Türk sinemasından da birçok film bırakabiliriz buraya. Gemide, Masumiyet, Tabutta Rövaşata, Ağır Roman, Yusuf ile Kenan, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak gibi.
Acımasız bir gündür. Televizyonda sürekli reklamlar döner. Sürekli annenizi sevindirin, onu alın bunu alın. Annesi olmayanlar ne yapsın ? O reklamlar kim bilir ne kadar canını acıtıyor insanların ? Kim anlatabilir, hangi reklam, hangi söz anlatabilir yokluğunu ? Birileri icat etmiş, çarklar dönmüş tüketim için muazzam bir yol seçilmiş ama yazıktır.
Anne özeldir, günü olmaz. Baba özeldir, günü olmaz. Annemiz, babamız elbette gün gelecek olmayacak ama hiç annesini görmemiş, küçükken babasını kaybetmiş, bir şekilde hayatı boyunca boşluğunu hisseden insanlar varken acımasızdır.
Yeşilçam Sokağı'nın en güzel abilerindendi. Yıllardır evimizin en güzel misafirlerinden. Bazı misafirler hiç gitmesin istersin ya onlardan işte.
Hep beraber izlediğimiz, her defasında kendisi gibi yüreğimize dokananların yanına gitti.
Mekanı cennet olsun, mekanları cennet olsun.
Bugün son sahneydi. Bu da bize dair son yazım. Aylar oldu, neredeyse bir yıl olmak üzere ama cesaret edip dokunamadım hiçbir şeye. Bugün kalan üç beş kitabını, tablonu, ufak tefek şeyleri verdim kargoya sonunda. Ertelediğim kadar zor oldu, tahmin etmediğim kadar zor. Eşyalar, kitaplar gitti; dört yıllık anılar kaldı geriye sadece. Silinir zamanla onlar da. Hep çok güzel hatırlayacağım, silinene kadar, silinmediği kadarını. Sadece sevmek yetmedi işte, yetmiyormuş. Çok mutlu ol dilerim, seni benden çok, benden güzel sevsin birisi. Çok sevdiğin nazım'ın da dediği gibi;
Bir de ekmeği son lokmasına dek yemeyi,
Bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.
tescil edilen ilk türk spor kulübü beşiktaş olmuştur. futbol değil, spor. şimdi jimnastik kulubü diye aklı sıra dalga geçen renkli spor kulüpleri var ya, işte onlar yokken beşiktaş vardı.
bu akşam yaklaşık üç ay önce babasını kaybeden bir arkadaşım ve annesinin rahim kanseri olduğunu öğrenen bir arkadaşımla beraberdim. bir de üçüncü kez eşi bebek düşüren bir arkadaşım. hayat bir nefes. dünya bu kadar. dünyanın düzeni bu. birileri gider, birileri kalır. umarım annemiz iyi olur, bebeğimiz dünyaya gelir, babamızın mekanı cennet olur.
bugün ölüm yıl dönümü olan, sadri alışık'ı da bir repliği ile anıyorum. bugün daha çok anıyorum.
"...hayat demek ölümü beklemek demektir, az çok hepimiz denizi, yıldızları, ağaçları, işte falanları, filanları göreceğiz. bir çok şeyin tadına bakacağız sonra da ister istemez gidiyorum elveda şarkısını söyleyeceğiz. öyle ise gidenin de kalanın da gönlü hoş olsun.''
Süleymaniye Camisi'nin müezzini tarafından 18 mart akşamı mahyaya yazılan, oradan tüm anadolu'ya yayılan sözdür. atamızın, şehitlerimizin, cephe gerisindeki kadınlarımızın ruhu şad olsun.
Bu gece hiç dengimiz olmayan, çok rahat geçebileceğimiz bir maçı sorumsuz bir kişi yüzünden soğuk terler dökerek izledik. Bize lazım değil böyle futbolcu. Bunu yapmaya hakkı yok hiçbir futbolcunun. Onun yokluğunu koca yürekli binlerce insan kapattı bu akşam.
orada toplanan türkler güzel yürekli insanlar, milli duyguları ile hareket eden insanlar lakin yapılan eylem yanlış. ne bizim ne oradaki insanların meselesi değil.
oyun oynar gibi, asker arkadaşıyla konuşur gibi, diplomasiden, uluslararası hukuktan bihaber büyüklerimizin meselesi.
yetmedi, yetmiyor. sıfır sorun politikası ile çıktıkları yolda, sorunsuz kalan ülkeleri de sıraya dizdiler bu ara.
Annesinin dizlerinin dibinden hiç ayrılmayan,
Uslu bir çocuk gibidir limandaki deniz.
Ama sokağa çıkıp dalga olmak geçer yüreğinden.
Deniz kıyısında bir martıyla konuşurken görüyormuş,
Dostlarım beni sürekli,
Bir kaptanım çünkü, kağıt gemilerden emekli.