bugün olan trafik kazası. özel halk otobüsu numune hastanesi durağında bekleyenlere çarpmış ve 3 kişinin ölmesine neden olmuştur. Sabah 10.00 gibi yaşanan üzücü durum. bu otobüsleri nasıl yetersiz insanlar kullanıyor gerçekten merak ediyorum.
işe gitmek, kimseyle konuşmamak, surat asmak, işten eve dönmek, kocayla akşam yemeği münazarası, yemek mutfakta mı yoksa oturma odasında mı yensin sorunsalı, boş boş tv izleme, reklamlar, istiklal marşı ve kapanış. neyse yarına allah kerim..
engelli bebeklerin öldürülmesi yönünde fetva vermişler şimdi de. şimdiye kadar down sendromlu veya başka sorunları olan 38 bebeğin boğularak veya zehirli iğneyle öldürüldüğü söyleniyor. eğer bunlar doğruysa Allah topunun belasını versin inşallah.
mevsim ister yaz ister kış olsun, içi her daim kutup gibi soğuk olan toplu taşıma aracı. her akşam iş çıkışında binmek zorunda olduğumdan çantamda bere taşımaya başladım sırf bunun için.
eğer ertesi gün iş ya da okul yoksa tadından yenmez. yastığa gömüldükçe gömülesi gelir insanın. bir de yanında huzur içinde uyuyan sevdiceğin varsa hepten güzel olan eylem.
çok sevdiğiniz birinin ölümünden sonra gelir böyle böğrünüze oturur. zaman her şeyin ilacı derler, doğrudur da. sonunda yaralarınız kapanır ama o saçma boşluk hiç gitmez.
safiye sultan'ın neden sürekli birinci çoğul kişi zamiriyle konuştuğunu çözemediğim dizi. Biz yaptık, biz ettik, biz gittik, biz demiştik.. Valide sultan değil de, gollum sanki mübarek.
tanım: bu sabah üsküdar-kabataş motorunda tesadüfen yanına oturduğum, günümü güzelleştiren güzel adam.
ayrıca yorgunluk ve uykusuzluktan kan çanağına dönmüş gözlerine rağmen, muhabbet etme ve fotoğraf çektirme isteğimi reddetmeyecek kadar da nazikti. "günaydın cenk bey" dedim, "günaydın" dedi. meğerse radyodan dönüyormuş, o yüzden yorgundu sanırım. kendisini görünce yıllardır tanıdığım bir arkadaşımı görmüş gibi hissettim nedense.
temizlikçi abla çamaşır suyu ile yerleri siliyordur. içeri giren bir çalışanla diyolaglar gelişir..
çalışan: ay abla, ne güzel kokuyor bu. adı ne bu çamaşır suyunun?
abla: sır..
çalışan: ne sırrı ya? söylesene nolur, evde ben de bundan kullanayım, çok hoşuma gitti.
abla: sır..
çalışan: neyse ben onu öğrenirim nasıl olsa..
yanından hızla uzaklaşılması gereken kadın. çünkü muhtemelen ateşten yaratıldı.
bacağını 360 derece açabiliyorsa, diğer uzuvlarıyla neler yapabileceğini düşünmek bile istemiyorum.
departman içinde işi gün yapmaya kadar götürür bu çalışan.
(bkz: kendimden biliyorum)
görev dağılımı yapılır, herkesin hangi yemeği yapacağı önceden belirlenir. sonra öğlen olunca gelsin kekler, sarmalar, gitsin kısırlar, börekler.. oh mis! *
önümdeki yaşlı amca turnikeden geçerken cebinden yere bir şey düştü. eğilip aldım, baktım bir plaka ilaç ama içinde sadece bir tane kalmış. arkasından hızı adımlarla yaklaşarak, "pardon, bakar mısınız?" diye seslendim. içimde yaşlı birine yardımcı olmanın haklı gururu vardı. *
adam döndü, "buyrun" dedi. "bu sizden düştü sanırım" deyip ilacı uzattım. uzatmamla adamın irkilip birkaç adım geri atması bir oldu. "yok yok benim değil bu" diyerek koşarak uzaklaştı. bir elimdeki ilaca baktım, bir de adama. ilacın ne olduğunu o an dikkatli bakınca fark ettim. elimde viagra ile elin adamının peşinden koşmam pek hoş olmadı tabii.
hiçbir işe yaşamayan ama yutanları izlemesi acayip eğlenceli olan bir gelenek. bu geleneği kim götünden uydurduysa kendisini tebrik etmek gerek.
ayrıca utancımdan bugüne kadar kimselere söyleyemedim ama zamanında ben de bir kez denemiştim. öyle kuru kuru yutması kolay olmuyor, suyla filan anca.. *
rendelenmiş halde domates çorbasının üzerine çok yakışıyorsa kesinlikle kaşardır. tel tel ayrılıyorsa dil peyniri, tavada kızartılabiliyorsa hellim, karpuzun yanında iyi gidiyorsa beyaz peynirdir.