aslında bırakmak istememektir. istense bırakılabilinecektir. içkinin verdiği melankoli bünyeye iyi geliyor. insanlardan yoldaşlardan eşlerden alınamayan rahatlatıcılığı kendisinde bulmak vazgeçilmezliğe neden olur. en trajik an, içkinin bittiği an.
10 liraysa o dergi, 10 kişi toplandık 1 er lirayla. gözü dönmüş güruh o dergiyi alacak bir enayi bekliyor.
biri der ben alamam, diğeri ben hiç alamam. aralarından bir yiğit çıktı.
alırım len ne var? diyerek atılgan olarak ben almıştım, ama cenabetlik midir nedir komşuya yakalandım. ismini de unutmam inci teyze idi. ayağa kaldırdı her bi yeri f.hişe. sanki ona giren çıkan var.
günümüzde hızla değer kaybeden ülkemiz para birimiyle geçinip, sosyal hayatı da yaşayabilmesi için artık sıradanlaşan bir olaydır.
Oysa ki ne güzeldir, bir mühendis çalıştığı dalda kafasını yorsa, yenilikler keşfedebilmek için rüyalarında kendi işini görse. ne güzeldir, çalışan operatör sadece yapacağı işe odaklansa. ne güzeldir garson sadece daha iyi sunum nasıl yapabilirim diye düşünse.
Artık yok. adı konmamış olan bir krizdeyiz ve kazandığımız sadece kira, taksit veya kan emici bankalara gitmekte. Bir şairin dediği gibi de her geçen gün zengin daha zengin, fakir daha da fakir.
eski yaşam standardımıza kavuşabilmek için daha çok çalışmalıyız. çünkü özgürlüğümüz yıllar boyunca böyle böyle kısıtlandı. Avrupa' da haftalık 37,5 saat çalışmanız yetecekken, ülkemizde bu standardı yakalamak için 110 saat çalışmalıyız. Bir de bu gözle bakın.
Şöyle bir gerçek var, tanıştık, tanışacağız, tanışacaklar.
Erken doğumlar.
Genetiğimizle mi oynadılar, ne halt yediler, git gide prematüre bebek sayıları artmakta. Önceden tek-tük örnekleri verilen bu erken doğum mucize bebeklerin sayıları artıyor.
Şöyle bir senaryo bile mümkün görünüyor bana gelecekte:
- eskiden 9 ay karınlarında taşıyorlarmış bebekleri anneler şimdi bu süre kadar durana mucize bebek diyorlar.
Evet durum bu kadar vahim!
bir prematüre babası olarak şöyle tanımlayabilirim prematüre bebek babası ne demektir:
- Neden erken doğduğunu soranlara gerçekten bilmediğini anlatamamaktır
- Anne bebeğe dokunabilirken sabredip izin verilmediği için dokunamamaktır
- Küvezin içinde o küçük canlıya sadece bakmaktır.
- Her gelen telefonun veya mesajın hastaneden mi acaba diye tedirgin yaşamaktır
- kaç gramdan kaç grama geldiğini sürekli takip etmektir.
Babalıksa, ne kadar küçük bebekse o kadar büyük babalık.
kardeşim dediğin arkadaşı kendi doğum gününde aramaktır. ertesi günlerde kafası dank etmek üzere dakikalarca muhabbet etmektir. utandırmanın böyle zalimcesi yoktur belki de.
bu dünyaya getirensiz doğum gününe girmektir. fesbuktan görüp samimiyetsiz samimi mesaja maruz kalıp, kardeşim dediğin fesbukunu kapatmış kişilerin doğum gününü unutmasına rağmen diğer zımbırtılardan daha çok sevdiğin kişiler.
cümleyi toparlayamasam da okudunuz ve anladınız.
bugün belki de 3 yıl sonra ilk defa gözümden yaş geldi, soğan doğradığım zamanlar hariç. seni hep sevdim anneciğim. beni sevmeye devam et. orada da.
iş yerinde telefonda dahiliden nasıl bana geldiyse arıza telefonu benim telefona gelmiştir.
-efendim
+ alüv,
- efendim buyrun?
+ bak sizden geçen cihaz aldıydık ya o çalışmıyo, bak biyu adamı verim
- nerden arıyorsunuz?
+ soma'dan. *
en sık kullanılan şekilleri
. bak biyu
. biyu oraya gidince yaparsınız gari.
. mustaa eli biyu yolda kalmış.
bu ara meşhur olan sehven iş yapmanın, beddua etme versiyonudur.
çok sıkışık iş zamanında bilgisayardan değişen parametreleri takip etmekte, bir yandan patronun ısrarla seslenişini duymakta, diğer yandan dahili telefondan konuşmaktaydım.
o anda sağlam bir numaradan cep telefonumun arandığını gördüm. sağlam numara dediğim yani seçilmiş numaralar olur ya o hesap. tüm dünyayla ilişiği kesip cep telefonumu açtım. çok iştahlı, "efendim" dedim.
karşı taraftaki ses:
ben rıdvan dilmen bla bla bla
demeye başladı... anında kapadım telefonu. hay bilmem ne yapayım rıdvanını allah belanı versin dedim. ertesi gün kalp krizi geçirdiğini öğrenince kendimi suçlu hissettim.
salsa dansının yanında bachata, cha cha cha, merengue gibi dansların da yapılabildiği gecedir. büyük şehirlerde otomatiğe neredeyse bağlanmıştır. küçük şehirlerde ise yegane kurs ayda yılda bir düzenlerse ne ala.
küçük şehir çocuğuyum arkadaş, bu mereti bu küçük şehrimde öğrendim ben. herkesten hızlı hareketleri kaptım, herkese öğrettim, çöplüğümün kralı oldum.
işin diğer yanı bu bayramda büük bir şehre arkadaşımın yanına gittim, gittim de çok merak ettiğim şu meşhur salsa gecesini göreyim hele, tozu dumana katayım. içeri bir girdim, arkadaş bu ne, adamlar fır döndü gibi. benim öğrendiğim figürler adamların hareketleri içinde tereyağı gibi erimiş, kızlar da adım kaçırmıyor, ipnelerin tüm hareketlerini yerine getiriyor.
ilk kızı kaldırdım dansa. dans bachataydı. dansın doğası kıza yaslamak gerekiyor ama ben namuslu bachata yaptım. küçük şehir çocuğuyuz ya. bahtım o ya şarkı bitti kız yeter gibisinden bişeyler yaptı, ben hemen tamam dedim. zira bir sürü kız vardı daha dans edilecek.
sonra başladım dans teklif turuna. sırasıyla aldığım cevaplar:
- daha şimdi oturdum biraz dinleneyim
iç ses : iyi a.k. daha başka kız mı yok
özgüven: %100
- ben cha cha bilmiyorum
iç ses : hay ben bahtımı ...
özgüven: %90
- benim için bu şarkının ritmi çok hızlı.
iç ses : ritmini s....m
özgüven: %80
- olur
iç ses : aha da çıktı işte
özgüven: %100
kızla 2 dakika dans edemedik çünkü adım atmayı bile bilmiyor. ve diyor ki:
- sen bi kursa git benceeaa ahaha
iç ses : senin ta koca g.tünü ...
özgüven: %70
- ben aslında hastayım. çok hareket edemiyorum, dinlenmem lazım bugünlerde hava soğuk.
2 dakika sonra bi piç kaldırdı bunu dansa
iç ses : hastalıktan geber o..
özgüven: %0
bu ne arkadaş? kendi şehrimdeki dans gecelerinde dans etmediğim kalmazdı. burada gördüğüm şeye bak. ha bu saydıklarımdan başka 3-4 daha red cevabı alınca mekanı terk ettim. kendimi bu danstan emekli ettim.
bir arkadaşımın başına gelen vicdansız olay. sen evlendin artık işimize yaramazsın mı demek oluyor, sen yaşlandın demek mi oluyor, ben ibneydim sana derin duygular besliyordum demek mi oluyor anlamadım. örneklerini çok duydum, iş hayatının ne kadar vahşi olabileceği gözler önünde.
bir de düşünün ki, emekliliğine şu anki yaşından daha çok vakit var. onca sene okumuşsun, öğrencilik, öğrenmek için çaba sarf etmişsin, işe girmişsin sonra başka işe girmişsin. evlenmişsin. kapı dışarı edilmişsin. o kadar kalifiye olmama rağmen cesurca bakamıyorum yarınlara.
çağımızın sosyal paylaşım ağında gördüğüm ve beni uzun zaman sonra yazı yazma isteğimi çomaklayan söz. öyle yalnız olmak ki avunmak için sözlere tutunmak. yaşamda pratiklik için bu tip şeylere başvurulur her zaman. insan nedense hiç haksız değildir kendine göre. muhakkak vardır bir bildiği. varmıştır elbet.
gerçekten yalnız mısınız? hiç "yalnızlık sana yakışıyor" diye bir laf işittiniz mi? bilgisayar başında bi sik yapmadan öylesine sarhoş oluncaya kadar içtin mi? cebine son gelen 10 sms mesajı mağaza, operatör veya reklam mı? size güzel bir sözüm var:
yalnızlık kötü arkadaştan hayırlıdır. düşünün ki bir kötü arkadaşınız, dostunuz, eşiniz vs varmış da onu tanımamışsınız. birden zaman kırılmış da hatırlamıyorsunuz geçmişi. sadece yalnızlık.
evet bu genellikle iki işi kıyaslarken ortaya çıkan ikilemdir.
bir işte huzur vardır, iş yerinden çıkış saatin bellidir, kademen rütben bellidir, maaşını günü saati geldiğinde alırsın ama maaşın azdır.
diğer işte ise sinir, stres vardır, baskı vardır, iş yerinden hiçbir zaman vaktinde çıkamazsın, maaşını da gecikmeli alırsın hep. ama maşın iki katıdır.
iki iş yerine de girebilmek için gücün vardır, ikisi de seni istemektedir. sorarsın kendine sonra, para mı? huzur mu?
baldıra; diz, tekme veya "kick-box" çıların deyimiyle "low kick" darbelerinden birini yemektir. baldırdan geçen sinirlerin tam üzerine denk gelirse afallamanıza, kitlenmenize neden olur. darbe yendiği an ayrı, darbe sonraki geçen günlerde ayrı acıyan bir bölgeye sahip eder.
çok şiddetli olmasa da çeneye yenen yumruk, çenenizi kafananıza bağlayan kasların ağrımasına, yemek yerken veya sakız çiğnreken inceden ağrı hissetmenize sebebiyet verir.
taa güney amerika'nın latin danslarını özümsemeye çalışıp, hem de uzakdoğu'nun kung fu'sunu öğrenmeye çalışan insandır. dövdüğü kişiyi estetik olarak dans ederek dövmesi muhtemel kişidir.
windows live messenger ile konuşulan bünyeye daha da yaklaşma isteği dolu vahşi ünlem. hayat bunun üzerine kurulu değil mi zaten? sosyal olalım birlikte olalım. kaldıralım aradaki sanal bağı.
zehirli mantarların toplanırken zehirlemesi olayı değildir. çalılardan çıkan kendini kaybetmiş bir yılanın zehirlenmesi ile vuku bulabilir bir olaydır.
kış için aldığınız botun ikide bir çözülen bağcığıdır. insanı çileden çıkarır. o kadar bot yapmışsınız, o kadar fiyat biçmişsiniz, bir bağcık masrafına girmemişsiniz.
kendini detaylıca tanıtmayıp , sadece kendisini, kendisi gibi olduğu zaman sevmesini isteyen kişinin, sen paraya tapan orospusun demesinin şifreli halidir.
şerefsizlik boyutunun ne düzeyde ilerlediğinin kanıtıdır.
erkeğimiz gece hayatında hızlı, sulanmak istenen saksıları susuz bırakmıyor olabilir. fakat evli kadınlara da sarkıp, yuva yıktıran, yakışıklılığıyla kadının gönlünü çelip, sonra s.ktir olup giden er kişi lafıdır.
tamam kadın kevaşe olabilir, sana kuyruk sallayabilir, hangi mideyle evli olduğunu bilip de yanına yaklaşıyorsun? bırak sulanmayı, seks yapmayı, yanına yaklaşmak bile mide bulandırıcı. şerefsiz, haysiyetsizler.
dünyanın çivisi çıkmış diye buna diyorlar. içlerindeki 5 dakikalık zevk için cayır cayır yanan ateşi engelleyemezler. bu lafı söyleyeceğine kerhaneye gitmek daha onurlu bir iştir.
şunun kızı var bak şuna yaparız bunu, komşunun düriyesini alt mahalledeki "mustaa"ların oğluna yaparız ha, okumuş hanım kızımız var bak onu şu mühendise yaparız ay hatçe ben ne eğleniyorum, benim işim bu meh meh meh diye gezen teyzelerdir.
sık kullandığı cümleleri:
- bak boyu boyuna, kötü alışkanlığı yok. *
- siz bir görüşün, hemen öyle her şey birden olacağı yok, anlaşırsanız... *
- oğlum bak düriye de seninle görüşmek istiyor. *
- aysel olmaz bak onun şöyle kötü huyları var sana uymaz. *