-tüm dünyadaki krizin sebebini akp olarak görmeyen
-buna rağmen kötülerin arasından iyi olana oy vermeye karar veren
-hiç olmadı, "kendi" oyunu "kendi" istediği şekilde kullanan insanlardan biri olabilir.
her bu mesajı gördüğümde bilgisayarımın omzuna yavaşça vurur, 'hey yarum be! sen olmasan ben ne yapardım' der, hüzünlenir ve dinlenmesi için onu uyku moduna alır, üstünü örtüp yanağına bir öpücük kondururum.
akraba, eş, dost, tanıdıklarla dolu firmaların kendilerine yetecek kadar büyümüş, gelişmiş bir firma olma isteğidir. bunun da en temel sebebi büyüdükçe batma ihtimallerinin artacağının farkında olmalarıdır.
sözlük şöyle erkenden uyansa da sahur için şöyle güzelinden bir sofra hazırlasa, ardından gelip sırtını sıvazlayarak uyandırsa beklentilerinde olan yazar haykırışı. sözlükte hizmetin sınırsız olduğunu sanma, sözlüğü bir anne gibi görme durumudur.
yakında "sözlüüük! bitti" diye seslenildiğini duyarsak şaşırmamak lazım.
şu sıralar meydana gelen hadisedir. örneğin son 5 dakika içinde 30 dan fazla yazar ayrıldı. (bkz: gidiyorlar tutamıyoruz)
sahur sonrası ağırlık çöküyor...yavaş yavaş uyku bastırıyor... biliyorum, göz kapaklarınız yavaş yavaş kapanıyor... ve uykuya dalıyorsunuz...
(bkz: ben yatıyorum iyi geceler)
edit: durdu lan... kimse çıkmıyor artık. tek tük belki... çıkın lan, beni yalancı çıkarmayın!
edit 2: ulan bana bunu yaptınız ya, tüh size be!*
ramazanın güzelliklerindendir. hele bir de kışın oldumu süper olur. soğukta 10-15 dk beklersin, üşürsün, sıranın sonlarına gelince sıcacık fırının * içine girersin, misler gibi kokan çıtır çıtır pideni alır eldivenlrini takar evin yolunu tutarsın.
bir tane büyük çadır açmaktansa farklı yerlerde küçük çadır bayilikleri* vermesi muhtemeldir. zira aç bir öğrenci heryerde beleş yemek bulabilir. bir de ramazan olunca, iftara katılan arkadaşlarla oluşan ortam tadından yenmez.
bir zamanlar lisedeyken bir din hocamız vardı.aynı zamanda belletmendi kendisi. yavrucum, evladım diye seslenirdi öğrencilere hep fakat biraz ince sesi vardı ve çok hızlı söylerdi bunları. sesinden dolayı özellikle yavrucum şeklindeki seslenişi kulak gıcıklayıcı bir şekildeydi. belletmen görevinden dolayı sabahları "hadi yavricim, uyan yavricim, kalk yavricim" diye uyandırırdı bizi. bir gün bir er kişi hocanın yavricim seslenişiyle dalga geçerken, arkasından sinsice yaklaşan hocayı farkedememişti.
er kişi: kem... küm... özür...
d.h.: yavricim demeyelim, pi. mi diyelim, .rospu mu diyelim...
er kişi: (mort)
johnny knoxville tarafından tasarlananı da mevcuttur. converse jackass serisi olarak satılmaktadır. siyah deriden yapılmış bilindik converse modeli üzerinde jackass logosu olan versiyonu.
google'ın tüm servislerine ulaşabileceğiniz aramadır. insanın aklına ilk geldiğinde, insanın içini heyecan bürümesine sebep olan, "aha şimdi çökerttim gugılı" edalarıyla yapılan aramadır. ama gugıl bunun karşısında ne çöküyor, ne de şaşırıyor. başarısızlık ve hayal kırıklığı ise yüzümüzde bir tokat gibi patlıyor.
adından da anlaşıldığı gibi insanların gurur duyduğu fakat okuyanlar tarafından değeri bilinmediği düşünülen entrylerdir. bu başlık altında da o entrylerin reklamı yapılır. böylece gözden kaçan entrylere bir şans daha tanınmış olur. bu da tutmazsa yaratıcı güruhlar yeni başlıklarda anlaşılmayan entryleri tekrar önümüze sunacaktır. bir nevi hatırlatmadır anlaşılan.
zorlu geçen final sınavlarının son anlarında insanın aklını çalıştıran durumdur. en azından bana etkisi bu yönde.
sadece çiş de değil, insanın afedersiniz boku da geliyor böyle heyecanlı durumlarda. insanı oturduğu sandalyede rahat ettirmiyor vallahi. sanki altımda tenis topu var da batıyor.
hele birde ikisi birden gelirse aman allahım, yeni projeler, hiç görülmemiş yaklaşımlar, beklenmeyen çözümler havalarda uçuşuyor. anlıyacağınız onlarsız ben bir hiçim. sizi seviyorum çişim ve bokum.
insanı converseten soğutandır. her tiki şahsiyetin ayağındadır. hayır tiki insanların giymesinden dolayı değil de, 'her' tiki insanın giymesinden dolayı soğuyorum converseten.
sobanın sıcaklığını sıfatında hissetmiş çocuktur. üşüdüğünde akıllılık edip soba hızla alevlensin diye kapaktaki delikten içeri gaz yağı dökmüş, odunların üzerine gelen gaz yağı alevlenmeyince bir kez daha denemiş, neticede korun üstüne gelen gazın alev almasıyla alevi yüzünde hissetmiş çocuktur. kaşları, kirpikleri yanmış, uzun dümdüz saçları yarı boyuna kadar inmiş çocuktur. dübürbeyi'dir o şanslı ve bir okadar da akıllı çocuk.
biraz önce farkettiğim desenlerdir*. peki bu desenler neden var?
sanırım onlar birer kalite göstergesi. farkettim de fiyatı nispeten pahalı olan tuvalet kağıtlarının üzerinde çeşitli desenler varken ucuz tuvalet kağıtlarında noktacıklardan başka bişey yok. peki bu desenleri neye göre seçiyorlar? tuvalet kağıdımız bile kaliteli diye söylemiyorum ama mesela biraz önceki rulo da çiçek desenleri vardı. bir 'tuvalet kağıdı'nda çiçek deseni olması benim hislermi nasıl etkiledi bilemiyorum hatta etkileyip etkilemediği konusunda çok büyük şüphelerim var ama neden çiçek, kalp, bulut? tamam oraya çük koyacak halleri yok ama neden desenler var? amaç dekoratiflik mi? tuvalet kağıdında mı?
kısacası tanım olarak şunu ekleyebilirim: hakkında aydınlanmak istediğim desenler.*
tek başınayken masum gözüken iki kelimenin ** bazı insanların ağzından çıktığında ne kadar saçma ve basit durabileceğini gösteren cümledir aslında.
hala din kavramını anlayamamış insanın 'düşüncemi söylüyorum' şeklinde yırtınması, yakınmasıdır. belki de hiçbir kötü niyeti olmayan(!) canım arkadaşımın(!) tümevarıma son basamaktan başlayıp sonuca biraz erken ulaşmasıdır.
'sözlük' ve 'öğrenmek' kelimelerinin aralarındaki ilişkiyi 1 sn kadar düşünürsek * ,insanlar açsın okusun diye yazılan enrtyler sonucu oluşan sorun teşkil etmeyecek format.
