"tek okuduğum gazete vakittir" diyerek beni benden almış bir insan.
dış işleri bakanı olsaydım bu lafı türkiye'nin gözleri önünde söleyebilmek için hallice alkol almış olmam gerekirdi çünkü normal bir şekilde bu lafı sölemeye utanırdım.
niye?
çünkü bu insan paravan da olsa bir süreliğine başbakanlık yapmış ve halen de dış işleri bakanı görevini yürüten bir insandır.ben bile 23 yaşında ve hala öğrenci sıfatına haiz bir insan olarak gün içinde oldukça fazla çeşitte gazete ve dergi okumaya özen gösteririm.
niye?
olaylara farklı açıdan bakabilmek kendimi az da olsa daha fazla geliştirebilmek ve bir gazetede kaçırdığım veya o gazetede yayınlanmayan gerekli bir haber varsa başka gazetede bulabilmek için.
ama sayın abdullah gül bunların bile farkında olmayarak ve bu lafı söleyerek ne kadar kültür(!)elçisi bir insan olduğunu bir kere daha gözler önüne sermiştir.
(bkz: 285503),ün devamı niteliğindedir.tek entryye sığmadığı için parçalara ayırmak zorunda kaldım.
4 -7 yaş çocuklar ve TV : Bu yaş grubunda çocuğun gelişimi ile ilgili önemli adımlar atılır. 0-3 yaş grubunda olduğu gibi çocuğun gelişimi bu dönemde de çok hızlı bir şekilde devam eder. Bu dönemde anne baba , arkadaş ve sosyal çevre ile etkileşim ve iletişim belirgin olarak artmış ve artık erişkinlerle birlikte belirgin olarak uyum sağlanmıştır. Bu dönemde gerek dil gelişimi , gerek motor gelişim de önemli aşamalar kaydedilir. Bu dönemde çocukta ki etkilenmeler hayat boyu çocuk için çok önemli olmaktadır. TV nin bu dönemde çok aşırı izlenmesi çocuğun dil ve sosyal gelişiminde bazı sıkıntıların ve eksikliklerin oluşmasına neden olabilir. Bu dönemde çocuklar TV de gördükleri görüntüleri tamamen somut olarak yorumlarlar yani çocuklarda tam olarak soyut düşünce gelişmediği için gerek çizgi filmler gerek filmler de görülen görüntüler olduğu gibi algılanır. Çocuk bütün bunları olduğu gibi uygulamaya çalışabilir. Yani çizgi filmde gördüğü bir hareket veya sahneyi olduğu gibi yapmaya çalışabilir. Çocuk için bu dönemde şiddet içeren ve aşırı abartılı konulardan oluşan çizgi filmler oldukça sakıncalı olabilir. Bilinçaltı şiddet duygularının yerleşmesine neden olabilir . Aynı zamanda çocuğun bu dönemde izleyeceği gerilim, korku veya aşırı şiddet içeren görüntülerden çocuklar oldukça aşırı etkilenebilir , bu durum onları akla gelen görüntüler ve düşünceler ile günlerce rahatsız edebilir. Ek olarak çocukta uyku bozukluğu , yalnız kalmak istmememe , korku ve endişe duyguları yerleşebilir ( klinik ortamda bunun örneklerini görmekteyiz ) . O nedenle anne babaların bu dönede izlenen programlara özellikle dikkat etmesi gerekir. Çocuğun sosyalleşmesi , yakınları ile diyalog kurması , sosyal adaptasyonu , dil gelişimi ve buna benzer konular TV izleme ( aşırı miktarlarda ) ile eksik kalabilir. Bu yaşlardaki çocukların eğitici programlar harici özellikle şiddet içeren ve çocuklar için travmatik olacak görüntülerden uzak kalmaları uygun olur. Bu hazırlıksız karşılaşılan görüntüler onlarda bilinçaltı kaygı , gerilim , korku , şiddete eğilim gibi sıkıntılara yol açabilir. Amerika ve Avrupada uzmanlar küçük yaşlarda gösterilen şiddet davranışlarının önüne geçmek için çok büyük gayretler sarfetmekte ,özellikle son zamanlarda okullarda gösterilen şiddet olaylarından sonra meselenin öneminin daha da arttığı anlaşılmaktadır . Mühim olan ve yapılması daha basit olan şey çocukların ruh sağlığı bozulmadan koruyucu önlemlerin alınması gerekliliğidir.Unutulmamalıdır ki çocukluk çağında görülen her görüntünün , duyulan her sesin , karşılaşılan her iyi ve kötü muamelenin muhakkak ileriki yıllarda bir yansıması olacaktır. Bu nedenle TV gibi iletişim araçları eğitim amaçlı olarak kullanılmalı , eğlence amaçlı ise belli sınırlarda kullanılmalıdır. Özellikle anne babalar, aile olarak birlikte izledikleri programlar konusunda oldukça seçici davranmalıdırlar . Bütün bunlara ek olarak , aşırı ve uygunsuz TV izleme durumunda , daha çok geç saatlerde izlenmesine müsade edilen programlar ile çocukların uyku ritmi bozulmakta , vakit ve motivasyon eksikliğinden dolayı çocukların oyunlar ve değişik aktiviteler ile kazanacakları motor beceriler yetersiz kalmakta , çocukların arkadaş ortamlarında kazanacakları sosyal adaptasyon yeteneği istenen seviyede olmamakta , ince motor becerilerin gelişimine ve anne babanın eğitimi için gerekli vakit azalmakta , bu yaş için gerekli olan fiziksel hareketlilik ile enerji atımı eksik kalmakta , TV nin çocuklar için bir miktar katkısı olsa bile genel olarak dil , sosyal ve motor gelişimde sıkıntılar gözlenmektedir. Bu durum eğer anne babanın çocuğu için yeterli vakit bulmasında sorun varsa , çocukta ek olarak psikiyatrik sıkıntılar varsa , çocuğun gelişimini destekleyecek diğer faktörler eksik ise daha da büyük sıkıntı olmaktadır.
7-12 yaş arası çocukların durumu : Bu dönemdeki çocuklar genelde ağır eğitim şartları içinde olan grubu oluşturmaktadır. Aynı zamanda TV nin eğitim amaçlı kullanımından daha fazla yararlanacak bir yaş grubunu oluşturmaktadır. Yukarıda saydıklarımıza ek olarak bu yaş grubunda soyut düşünce yerleşmeye başlamış olmasının etkileri görülür. Çocuklar TV deki görüntülerden etrişkin düzeyinde etkilenmeye başlarlar. Yukarıda değindiğimiz gibi bu yaş grubunda da şiddet içeren , korku ve gerilime neden olan sahnelerin çocuğun gelişiminde problem oluşturacağını söylemek gerekir. Yukarıda bahsettiğimiz iletişim ve sosyal adaptasyon üzerine etkileri 0-3 yaş ve 4-7 yaş grubundaki kadar negatif şekilde olmaz . Çocukların bu yaşlardan itibaren TV üzerinden kazanımları eğer iyi yönlendirilir ve seçici davranılırsa devam eder.
Bu yaştaki çocukların ders ve okul saatleri de göz önüne alınarak TV izleme saatleri uygun bir şekilde sağlanmalıdır. TV izlemenin aşırılığı durumunda çocuğun sosyal aktivitelerinde ,arkadaş ilişkilerinde , ders başarısında ,sportif faaliyetlerinde ,yaşa uygun becerilerin geliştirilmesinde sorunlar yaşanabilir.
benim yazdığım (#284549) numaralı entryyi destekleyici aynı zamanda bilimsel vegüzel bir yazı ;
20. Yüzyılın en büyük buluşları arasında kitle iletişim araçları yer almaktadır. Bunlar içerisinde şüphesiz en önemli yeri de Televizyon almaktadır. TV insanlık tarihi adına büyük gelişmelere vesile olmuş ve halada etkileri açısından insanlık adına tartışılmaz bir noktada yerini korumaktadır. TV evlerde yerini almadan önce ve aldıktan sonra diye aile hayatını ikiye ayırmak belkide pek fazla yanlış olmaz. Bizim konu başlığımızdan da anlaşılacağı üzere bu yazımızda TV nin erişkin birey , aile veya toplumsal yönlerini incelemek yönünde bir amacımız yok. Bu değerlendirmeleri şimdilik daha ileri tarihlere erteleme gerekliliğini düşünüyoruz.
Gerek klinik görüşmelerimiz sırasında karşılaştığımız anne babalardan, gerek değişik yollar ile bize gelen sorularda sıkça karşılaştığımız sorulardan biri de ''TV nin çocuğumuza etkisi nedir ? '' şeklinde olan sorudur. Bu konuda anne babalara söylediğimiz genel şey her yaş için şüphesiz bu sihirli kutunun çocuğa etkileri farklı farklı olmaktadır. Bunu iyi veya istenen etkiler ve kötü veya istenmeyen etkiler şeklinde ikiye ayırabiliriz. Ama TV nin en büyük etkisi şüphesiz 0-3 yaşları arasında olmaktadır. Çünki bu yaşlar hayat boyu kullanılacak bazı psikososyal ve psikomotor özelliklerin kazanıldığı çok önemli bir devredir. Bu devrede oluşabilecek herhangi bir sorun bütün hayatı etkilemektedir. Bu nedenle yaşlara göre TV nin etkileri konusunda anne babaları bilgilendirmek gerektiğini düşünerek bu türlü bir yazı yazma ihtiyacı hissettik.
0-3 yaş gurubuna etkiler :0-3 yaş için TV bazı durumlarda ciddi sıkıntıların kaynağı olabilmektedir. Ailelerin sosyoekonomik zorlukları , çalışan annelerin durumu , çocuğun-ilgilenilmesi gereken - ek kardeş durumu , anne babaların kendilerine ait sorunları ,yapılması gereken ev işleri , anne babaların sosyoekonomik zorluklardan dolayı ek işlerde çalışmaları , anne babalardan birinin veya ev içerisindeki bireylerden birinin kronik hastalığı , ailelerin kendi psikososyal ihtiyaçları için zaman ayıramaması , anne babaların kendilerinin psikiyatrik sorunları , istenmyen hamilelik sonucu bebeğin doğmuş olması , çocuğun bedensel bir hastalığının olması ve buna benzer sayacağımız onlarca etken nedeni ile anne ve babalar çocuklarına yeterince zaman ayırmamakta veya ayıramamaktadırlar. Bu nedenlerden dolayı anne babalar isteyerek veya istemeyerek çocuğu ile fazla ilgilinememekte çocuğu ile ilgilenme fiziksel bakım ( karnını doyurma , altını temizleme vb. ) ötesine çok fazla geçememektedir.
Bu dönemde çocukların duygusal doyum sağlaması ve onun ile her bakımdan ilgilenilmesi onun sağlam ve güçlü bir psikolojik yapısının oluşmasına zemin hazırlar. Bu dönem için bebeği okşamak , kucaklamak , onun ile konuşmak , sevildiğini hissettirmek , onun ile oynamak, onun ile birlikte vakit geçirmek , onu gezdirmek, psikomotor ve psikososyal yönünün gelişimine çok büyük katkılarda bulunur. Bebek ile birlikte vakit geçirmek , onun insanlar arası ilişkilere yabancılaşmasını engeller ve ilgilenen bakıcısı vasıtası ile önce karşısındaki bireyi , aile ortamını ve yavaş yavaş sosyal çevresini tanımasına yol açar . Bu bağlanma yolu ile önce anneye karşı bir ilişki gelişir . Bu durum anne karnında başlar ve bebeklik döneminde devam eder. Çocuk bu bakım veren aracılığı ile iletişim geliştirmeye , kendini ifade etmeye , ihtayaçlarını anlatmaya çalışmaya , kısacası sosyal ortamın gereklerini yaparak yanında ve çevresinde bulunan insanlar ile iletişim ve etkileşim içerisine girmeye başlar.
Çocuk sosyal ortamda iletişimin temel esası konuşma olduğu için konuşmayı öğrenmek zorundadır. insanlar tarafından sevilmek için onları anlamak onların duygusal uyarılarına cevap vermek zorundadır. Çocuk sosyalleşmek ve iletişimini kurmak için etrafındakilerden özelliklede bakım veren kişiden teşvik almak zorundadır. Bu çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak ( yiyecek , giyecek , temizlik , koruma vb) , onun dertleri ile ilgilenmek , onun ile birlikte vakit geçirmek , onu öpmek , okşamak, konuşmak , oynamak vb gibi yapılan girişimler ile çocuk sevildiğini hissettirerek , onun için , psikososyal gelişim için bir teşvik oluşturmalıdır. Konuşma , etraf ile ilgilenme , sosyal ortamların gereklerini yerine getirme , insanlar ve yaşıtları ile ilgilenme , ihtiyaçlarını insanlara anlatma , insanlara duygusal yakınlık kurma ,cansız varlıklardan çok canlı varlıklar ile ilgilenme gibi bir çok psikososyal faktör çocuklarda bu iletişim ve etkileşim ortamında kendileğinden meydana gelmeye başlar .
Bütün bunlardan bahsetmemizin nedeni , bizim meselemiz ile yakından ilgili olmasından dolayıdır. Çocuk cansız bir varlığın karşısında , duygusal ve sosyal uyarıdan mahrum , sevgiden ve bağlandığı kişiden uzak ,çocuğun konuşmasına , bakışına , gülümsemesine karşılık vermeyen , gönderdiği iletişim ve etkileşim mesajlarına cevap vermeyen, sert , soğuk bir cismin karşısında kaldığında ( ne kadar ses ve görüntü olursa olsun çocuk onları yorumlayacak ve kabul edecek durumda ve psikososyal seviyede değildir ) biraz önce saydığımız sosyalleşme ve bireyselleşme ve kendiliğinden gelişecek olan psikososyal yönlerin hepsi eksik veya yetersiz kalacaktır. Neden küçük çocuklar için bu biraz daha sıkıntılı bir durum ? çünkü çocuğun busosyal ve duygusal eksikliği telafi edeceği arkadaş ve sosyal ortamı , konuşmak veya vakit geçirmek için gideceği ikinci bir ortam ve bunu telafi edebilecek psikomotor ,psikososyal yeterlilik henüz gelişmemiştir ayrıca alternatif bir gelişim ortamı yoktur .TV karşısında 0-3 yaş arasında aşırı miktarda kalan (günlük 1-2 saatin üzerinde ) çocuk , ailede ve özellikle de bakım veren kişide eşlik eden yukarıda saydığımız diğer etkenler de varsa , sosyal gelişim (duygusal etkileşim ve karşılık verme, sosyal ortamlara uyum , insanlar ile ilgilenme , onlara yakınlık gösterme , yaşıtlarına ilgi vb) , ve iletişim ( konuşma , anlamlı jest ve mimikler , heceleme , agulama , ses çıkarma , cümle kurma vb.) için gerekli olan fonksiyonların gelişiminde gecikmeler veya yetersizlikler görülür. Bu duruma yani iletişim ve etkileşim bozukluğuna yol açabilecek diğer nedenlerin olup olmadığı incelenmelidir. Bütün bu nedenlerden dolayı bebekler için sevgi ,duygusal ilgi ve birlikte geçirilecek vakit yerine çocuğun TV karşısında kalması son derece sakıncalıdır.Bu dönemde uzun süre çok aşırı miktarda TV karşısında kalan çocuklarda başka hazırlayıcı nedenler yok ise , başka nedenler de eklenerek bazı psikiyatrik tablolar gelişebilir. Bu tür çocuklarda etrafa karşı ilgisizlik , seslenince bakmama , göz kontağı kurmama , insanlara ve yaşıtlarına ilgisizlik , onlarla duygusal ve sosyal iletişime geçmeme , kendi halinde olmaya çalışma , kendi etrafında dönme , sallanma , aşırı derecede cansız nesneler ile ilgilenme , konuşmama , cümle kurmama , iletişim ve etkileşimde problemler , duygusal olarak karşılık verememe vb. bir çok belirti görülebilir. Bu nedenle ane babaların özellikle bu yaş için TV izleme konusunda sınırlamalar ile birlikte durumu yönlendirmeleri , normal psikomotor ve psikososyal gelişim için uygun olur. Aynı zamanda bu yaş içindeki bir bebek veya küçük çocuk ile hem anne hem babanın , mümkün olduğunca fazla vakit geçirme ,onunla oyun oynama , konuşma , sevdiğini belli etme , duygusal yakınlık gösterme , onun ile gezme , onun fiziksel bakımını ihmal etmeme , onun normal gelişim basamakları konusunda dikkatli olma , onun diğer çocuklar ile etkileşim ve iletişimine zemin hazırlama , sadece onun için belli zamanlar ayırma , ona masal anlatma vb. bir çok faaliyeti günlük hayat içerisinde yapmaları uygun olur.
televizyon zararlıdır.genel olarak programların zararı söz konusudur.sadece dizilere yüklenememekle birlikte en büyük pay da diziler ve kadın programlarınındır.
ortalama bir türk ailesini alalım.işçi lise mezunu baba,ev hanımı orta okul mezunu anne, ilkokul 2.sınıf öğrencisi bir çocuk.
bir ailede onu ayakta tutan tek insan vardır bence efendim.anne.bakıyoruz annemiz gün boyunca napıyor?
çok da emin olmamakla ve kıçımdan da sallayarak sölüyorum,
planı şöyledir;
kalk.
adamı uyandır.
çocuğu uyandır.
kahvaltı hazırla
yedir,giydir,gönder.
bi ara da akşam için yemek hazırla.
bir ev hanımının ortalama hayatı bu seviyede geçse gerek.bu işlerden geri kalan zamanlarında da canı sıkılır doğal olarak
açar televizyonu;
çocuklar evden gitti,sessiz.
aydın başlar.anne de bakmaya başlar,bakar,bakar,düşünmez,bakar,düşünmez,bakar,düşünmez,güler,bakar,şaşırır,seda sayan açar,
bakar,düşünmez,bakar,bakar,düşünmez,güler,bakar,şaşırır,düşünmez,bakar,bakar,bakar...
öğlen olduğunu gün ortası haber bülteninden anlar.kendine gelir.sorumluluklarının farkına varır kalkar akşam için yemek yapar.
işi biter gelir gene oturur tv başına;
"serap ezgü ile anayasa'nın 20. maddesi ile kişiye tanınan özel hayatın gizliliği ilkesi ihlalleri"adlı program başlar.
anne bakar,düşünmez,bakar,düşünmez,şaşırır,bakar,düşünmez,bakar,bakar,bakar...
öğlen çocuk gelir.o da anneye katılır.beraber bakarlar,beraber düşünmezler.
çocuk artık televizyona mahkumdur.çünkü mahalle maçları kavramı ortadan kalkmıştır.mahalle zaten yoktur.televizyon vardır.
akşam vakti gelir,baba da gelir.çok çalışmış suyu çıkmıştır.mecburiyetini yerine getirmiştir.huzurludur.
anne yemek hazırlar bu arada baba nöbeti devralmıştır."mehmet ali erbil ile çürüyelim" adlı program vardır.bakar ve düşünmez.
akşam yemeği ana haber bülteni(!) eşliğinde yenir.nedir ana haber bülteni?
-serdar ortaç nasıl kaset çıkardı?
-hülya avşar nasıl tenis oynadı?kaya çilingiroğluna ne mesaj gönderdi?
-ağaçtan inemeyen kediyi itfaiye nasıl kurtardı?
-kurtlar vadisinin perde arkası..
-yaz geliyo hanımlar panikte fazla kilolardan nasıl kurtulunur?
-televizyon makinesi gene güldürdü.
-aliye gene ağlattı.
hergün ortalama böyle şeyler yayınlanıyor ana haber bültenlerinde.neyse efendim.ailemize ana haber bülteninde bunlar
izlettirilerek gündemi takip ettikleri zannettirilir.
sonra prime time dizisi başlar.ailecek televizyon başına oturulur.düşünülmez,konuşulmaz,paylaşılmaz,bakılır,bakılır,bakılır.
bir ara çocuğa zorla ödev yapması gerektiği yoksa televizyon izleyemeyeceği dikta edilir.çocuk da televizyon izlemek
için ödevlerini büyük bir sürat ve dikkatsizlikle yapar.
anneyle baba televizyon izlemeye devam ediyodur.bakıyolar ve düşünmüyolar.ödevini bitiren çocuk da bunlara katılır bi süre sora
üçü beraber bakar, bakar, bakar,düşünülmez,huzurludurlar,herkes görevini yerine getirmiştir.dinleniyorlardır.
baba :sadece mecbur olduğu için ve para kazanmak için çalışır.geri kalan zamanlarında televizyon izler,ne kendine hayrı dokunur ,ne ülkesine.yozlaşır gider.
anne :babadan daha vahim durumdadır.çünkü o bütün gün maruz kalır.ev işlerini yapar.geri kalan zamanlarında tv izler.yozlaşır gider.
çocuk :hiçbişeyin farkında diildir.mecbur olduğu için okula gider,ödev yapar.kalan zamanlarında televizyon izler.yoz büyür.
aile :bitmiştir.ne bir sevgi kalmıştır ne de konuşulcak bişey.
en önemli sonuç:
bu anne baba gün içinde ne öğrenmişlerdir ki çocuklarına ne öğretebileceklerdir?
böyle bir ailede yetişen çocuğun kendisine ne faydası olacaktır ki biz ülke olarak bu "tazecik beyin"den ne bekleriz?
ve böyle büyüyen bir çocuğun ileride kendi çocuğuna ne gibi bir hayrı dokunacaktır?
farkında değiliz ama bunun acısı 2 nesil sonra çıkacaktır bizden.
özetle televizyon izlemeyelim ve izlettirmeyelim.mümkümse çocuklarımızı televizyonsuz bir evde yetiştirmeye özen gösterelim.
-en iyi cilet budur.dünyanın bütün meşhurları bununla traş oluyor.
ingiltere kralı , rahmetli başkan kennediğe ,taçsız kral pelee ,bakenbağuğer,kaleci mııyer,nadya komınaaçi , biricit bardo,fenerbahçeli cemil.
hepsi şöhretlerini bu bıçağa borçludurlar.
evvuet.denemesi bedava, hem de hiç para vermeden.
bakın mesela şu vatandaşın sakalı uzamış.şimdi iki dakikada susuz sabunsuz bu iş hallolucak.
bakın abiler; fennin son harikası,alaman mucizesi,bütün meşhurların bıçağı
-dur yahu
-sen dur vatandaş ya başına devlet kuşu kondu be. evvuet abiler dikkatle bakınız...bakınız...
su yok,sabun yok,gibicibicis marka krem o da fabrikamızın hediyesidir çok muhterem abilerim. evuet bakınız,lütfen saatlerinize bakınız yalnız onyedi saniyede tamam bu iş.
- 1
- aaah
- 2
- aaaaaah
- 3
- aman be
- 4
- aaaah
- 5
- 6
- aaaaaaaaaah
- şöle 7
- aaaaah oooooh
- evet bitiyor 8
- aaaaahh yeter bee ooof aaay
- lütfen sakin olunuz.
- yeter be yeter suratımı kan içinde bıraktın be.
- telaş yok.kesikler için harika kan ilacı satıyoruz. " puuah" getir bakıyım.
- yürü ulan karakola eşşoleşşek.az daha öldürüyodun beni be
- imdaaat adam öldürüyolaaaaar
Sizin hic babaniz öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yikadilar aldilar goturduler
Babamdan ummazdim bunu kör oldum
Siz hic hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanin biri söndü
Gozumun biri söndü kör oldum
Tepede bir gokyuzu vardi yuvarlak
Soylelemesine maviydi kör oldum
Taslara gelince hamam taslarina
Taslar piril pirildi ayna gibiydi
Taslarda yuzumun yarisini gordum
Bir sey gibiydi bir sey gibi kotu
Yuzumden ummazdim bunu kör oldum
Siz hic sabunluyken agladiniz mi?
tek dileğimdi... Bu seneyi de bari serdar ortaçsız atlatsaydık. 2 sene önce yeterince hışmına uğramıştık.(#273533) ama olmadı gene albüm yapmış. gene... herkese sabır diliyorum.
tek başına klozete oturamayacak kadar küçük bireylerin çiş ve kaka yapma ayrıca oyun oynama aparatı.
herşeyi biriktirmeye yeltenen çocuk zihniyeti'nin bir gereği olarak oraya yapılanlar da tarafımdan biriktirilmeye çalışıldı zamanında.hep anne engeliyle karşılaştım allahtan.
- anne gene mi attın yaa biriktiriyodum ben onları yaaa böeeaa
- oğlum kokuyo sen laftan anlamıyomusun.
- banane ya banane o kadar da yapmıştım(!)bak gene yapıcam bu sefer atma
- tamam hadi yap
- söz mü bak
- geliyo terlik ama
idari ve adli kolluk diye 2 başlığa ayrılır.türkiye'de bu ayrım tam uygulanamamaktadır.ülkemizde bazı kolluk görevlilerinin hem idari hem de adli kolluk görevini üstlendikleri görülmektedir.
örnek kabilinden;
trafik polisi idari kolluk hizmeti görür ancak ceza kesmesi adli kolluğun kapsamına girer.
bir de şöyle bir kolluk vardır ;
küçükken denize girerdik bunlarla şıpır şıpır.büyük bağımsızlıktı o simit denilen saçma şeyden sonra.kolluğun icadıyla boğulma tehlikeleri rafa kalktı çocuklar için.simitle dibe dalmaya çalışıp ters dönüp ölüm tehlikesi atlatmayanınız yoktur heralde.yüzmeye çalışırsın dalga gelir çıkarır kıçından götürür zaten fil kuyruğu gibi bişeysin 5 yaşında.neyse efendim simitlere olan nefretimi ayrı bir başlığa yazma hakkımı saklı tutarak kolluktan devam ediyorum;
turuncu olanları en tutulanlarıdır.anneler tarafından da "dikkat çeksin parlak parlak tek bakışta göreyim evladımı kaybolmasın azgın sularda" diye hep turuncu alınır heralde.
bunların altına entry giren bazı arkadaşlar açıkça RTE ve türban taraftarı yazılarıyla beni hayrete düşürmüşlerdir.ve daha araştırmaya üşendiğim bir çok başlık ve altına yazılan entryler de tezimi doğrulayıcı niteliktedir.netekim ;
türkiyede öğretmen olmak için 4 senelik bi eğitim fakültesi bitirme zorunluluğu olduğunun farkında bile olmayan insanlar kalkıp utanmadan anayasa hukuku profesörü sayın prof. dr. erdoğan teziç'i nasıl eleştirmektedirler.bi aç bak efendi kanunlara ne yazıyor nedir ne değildir.kararı oku anla ondan sonra somut deliller göster bize anlat bizde okuyalım katılmıyosak katılmayalım fikir paylaşmış olalım.ama yok.neymiş efendim "kim din öğretmeni olucakmış" "din'e vurulan darbeymiş" bu mudur? ne bi önerme var ne bir fikir var."din'e vurulan darbe"
emine erdoğana yazılan mektupta milletvekili hanfendi büyük bir açıklıkla düşüncelerini dile getirmiş.haklı nedenleri var kendince.türk kadınını temsil etmemek üzerine yoğunlaşıyor.gerekçelendirilmiş alkışlanacak bir yazı.ben emine erdoğan'ı yurt dışı gezisinde gördüğüm zaman kendi adıma sölüyorum büyük bir utanç duyuyorum.emine erdoğan orda ne benim annemi ne anneannemi(kendisi kapalı bir insandır) ne kız kardeşimi ne teyzemi ne babaanemi ne kız arkadaşımı hiçbirisini temsil etmiyor.şöyle bir etrafına baksın bu arkadaşlar bir yere gittikleri zaman kaç tane kapalı kaç tane açık insan var etraflarında? ondan sonra "o türbansızlara karışıyo mu ki yaa" deyin lütfen.türkiye'nin büyük çoğunluğu türbansızdır efendim. ya açıktır ya da başörtüsü vardır. türban kesinlikle ve kesinlikle rte'nin literatürümüze kattığı bir siyasal simgedir.
hatırlanacak olursa bu rte kişisi bir zamanlar bir şiir yazmıştı."minereler süngümüz,müminler askerimiz" tarzında.ve aldığı ceza ile hapis yattı ve bu suç milletvekilliğine engel olacak nitelikteydi.ama ne oldu "değiştim" dedi.parti kurdu ve oy veren halkın %34ü tüm halkın da %25inin aldığı oylarla mecliste %67lik bir çoğunluğa erişti.ama hala milletvekili olamıyordu.abdullah gülü başbakan etti.anayasa değiştirildi bir katakulli yapıldı.şırnakta seçimler yenilendi aday oldu girdi.icazet almak için amerikaya gitti ve başbakan oldu.
o dönemlerde de kemal derviş'in ekonomi iyiye gitmesine rağmen erken seçim erken seçim ısrarlarına ne demeli? niye be adam iyiye gidiyo işte.neden bu ısrar?hiç düşündünüz mü?o dönemin başbakanı sayın bülent ecevit'de "halk öle istiyosa gidelim erken seçime" dedi ve gitti.bu olaya şimdiden bi örnek verelim rte ne yapıyor? erken seçim hayalleri kurmayın diyor. e halk istiyo. hani demokrattın be adam?rtenin demokratlığı sadece türban konusunda maalesef.
türban rte'nin literatürümüze soktuğu bir siyasal simgedir dedim.neden?
eskiler hatırlayacaktır.bu rte'nin değiştiğini iddia ettiği yıllarda bir furyadır başladı ana haber bültenlerinde, "yeni tesettür modası" "artık modern kapanma dönemi" "tesettür sektörü büyüyor" adı altında...ve örnek olarak da bu insanın eşi emine erdoğan gösterildi hep o zamanlar.ondan sonra başladı bu türban lafları.başörtüsüydü o güne kadar.
neden siyasal simgedir?
efendim bir anti örnek vermek gerekirse;
atatürk samsuna çıktıktan sonra tek bir lafı ağzından düşürmedi.bütün kongrelerde 1.karar olarak hep o alındı. neydi bu laf?
"egemenlik kayıtsız şartsız milletindir\"
o zamanlar şimdiki gibi ileriyi göremeyen insanlar bu lafı irdelemedi."evet milletindir" dedi ve geçti.ama egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu tek sistem vardı "cumhuriyet". atatürk o maddeye yaptığı vurgudan cumhuriyeti istediğini belli ediyordu şimdiki tabirle kendi "tabanına"
bakıyoruz rte'nin ağzından düşürmediği tek lafa:
"türban serbest olacak" buyuruyor hazretleri.
nedir türbanın serbest hatta zorunlu olduğu sistem "şeriat"tir efendiler.
rte "türban serbest olacak" söyleminde kendi tabanına şeriati müjdelemektedir kanımca.
ve bu adam 90lı yıllardaki konuşmasında ne demişti? "ya laik olursun ya müslüman" bu kadar dar görüşlü bir insana nası inanırsınız.
türban hakkındaki görüşlerimi de yazıya ekleyerek kapatmak istiyorum.
siyasal simge olarak gördüğümü ve nedenlerini yukarıda belirttim.üzülerek düşündüğüm şey şudur:
bizim insanımız bu kadar saf mı ya.kadınlarımız özellikle.nası inanabilirler bu yalanlara?nası bu işi temel hak ve özgürlüklerle başdaştırabililer hayret ediyorum.temel haklar nedir , yaşama hakkı , vicdan özgürlüğü , mülkiyet hakkı , fikir özgürlüğü , vs vs.. türban takmanın nesi temel hak?kimse sana demiyor ki islamiyete inanma burası laik bi ülke laikler teisttir. yok böyle bişey.ve bu yasak da sadece kamusal alanlarda geçerli olan bi yasaktır.ne yazık ki bunu alıp sanki ülkenin heryerinde yasakmış gibi zannettirenlerin provokasyonuna gelmektedir insanlarımız.vay efendim türbanla giremiyoruz.e kural ne var bunda? o zaman lise öğrencileri isyan etsin biz forma giymek istemiyoruz sivil gelicez. hakimler isyan etsin biz davalara cübbeyle girmek istemiyoruz capriyle giricez polisler isyan etsin ben bu kıyafeti giymiycem sivil gelicem diye.idari bir kural efendim.bu ülke vatandaşıysan uymak zorundasın.türban sadece bu kadar basit bir idari kuraldır.
kimsenin kapanmasına karışmak haddimize değildir.başörtüsü ve türban bambaşka şeylerdir.ayrıca bu nası bir iş?
başını kapatıyorsun
üstünde dar body,altında dar etek bütün herşey belli.bu kadar mı düşürdünüz islamı? amaç zaten o değil mi erkekler bana bakıp hakkımda kötü düşünmesin? ayakta sandalet efendim güzel güzel bilekler belli,yüzde tonla makyaj dar kot kısa kollu body..ama türban? bu mu arkadaşım bu işin amacı?hayır değil.bu kadar basit değil...ben 3 tanesini birarada gördüm konuşurlarken 3ünün de yüzü mosmor burunları bantlı.türbanlı bunlar.burun estetiği yaptırmışlar ne kadar güzel görüneceklerinden bahsediyorlar. malesef islamiyetimizin de içi boşaltılmaya başlandı.
yazlar sıcak mı sıcak , kışlar soğuk ve çamurlu geçer.
istanbulun havası bağdat caddesinde parfüm kokar.kadıköyde balık ekmek kokusunu duymamak işten değildir.
beşiktaşa gelince çay ve simit kokusu hissedilmeye başlanır. belediye otobüsüne binilince yer yer ter kokusu,iç bölgelere ilerlendikçe de osuruk kokusu hakim olur.özellikle sabahın ilk saatlerinde fırçalanmamış dişler nedeniyle cevizlibağ-kadıköy otobüslerinde ağız kokusu kendini gösterir ve bu 3 kokunun birleşmesiyle lağım kokusu kıvamına ulaşılır.
akşam saatlerinde beyoğlu alkol, sigara ve esrar kokar.kasımpaşaya inildikçe göt korkar.havaların da ısınmasıyla haliç üzerinde bok kokusu hissedilir derecede artar.bakırköye gidildikçe il geneline hakim olan egzost kokusu burada daha iyi hissedilecektir.
"iğrenç espriler" başlığına bazı yazar arkadaşlar hakkını vererek hakikaten o kadar iğrenç ve "yanımda olsan tekme atardım bu ne be" tadında şeyler yazıyorlar ki(tek tek isim vermiycem.o arkadaşlar kendilerini çok iyi biliyo) ani bir reflex ile "ıyyy iğrenç" butonuna basmak kaçınılmaz oluyor.ama başlığa uygun olarak yazdıkları düşünülürse de "çok iyi" butonuna basmak gerekiyor.böle olunca da başlığın ruhuna , entry'nin de sahibine ihanet ettiğimi düşünüyorum.iğrenç çünkü hakkını vermek istiyorum ve buradan yetkililere sesleniyorum:
başlığın ruhuna uygun ve şahsına münhasır ayrı bir oylama sistemine tabi tutulmasını istiyorum.vatandaş olarak mağduruz ne yapıcağımızı bilemiyoruz.
şöyle olabilir bence;
en soldaki gülen surat : nesi iğrenç lan bunun bilakis komik bile butonu.
ortadaki hayalinde oral sex yapan kız ağzı suratı: daha iğrencini görmüştüm butonu
en sağdaki üzülen surat : perişan ettin beni allah senin cezanı versin butonu.
(bkz: en kötü anımız böyle koksun)
hey gidi be ne günlerdi'nin başlangıç noktası.
ilk aşkın el kokusu.
yanlış yazılan kelimelerin korkulu rüyası.
ne mutlu ilkokulda hem siyah hem mavi önlük giyebilmiş olanlara!
benim zamanımda küçük çocuklar tarafından iğrenç esprilere maruz bırakılan giyim markası.bende igs ile birlikte espriye maruz kalan taraflardan biri oldum zamanında.sonra yapmaya çalıştım başkalarına da kime sorsam ya girmemişti hakkaten ya da öğrenmişti bi yerlerden.ezik büyüdüm biraz.malum o espriyi başkasına yapamayınca yapışıyodu üzerine. çocuk psikolojisi.
a: sen hiç igs'ye girdin mi?
b: evet geçen ananemle girdik.tülbent baktı.
a: aa hehehe çocuklar "b" igs'ye girmiş bakın saaalaak saalaak.hahahah
b: niye ki ne var?
a: içeri giren s.kilir olm duymadın mı? hahaha
"kader senin elinden çektiğim dertlerimden kurtulmanın yolunu bulamadım sonunu
seni unutmasını sensiz yaşamasını öğrendim aşka dair yanıp tutuşmasını"
bu sözleri ben yazmış olsam derim ki kendi kendime;
-boşver be olm illa söz yazmak zorunda değilsin ya. belki senin de bişeye yeteneğin vardır da farkında değilsindir.
ama yok adam bi de besteleyip sölüyo. koca bi yaz maruz kaldım ben bu şarkıya ya. kabustu her barda cıs cıs. beeeeeeeeniii uuuunuuut. cıs da cıs. etkileri hala üzerimde. tedavi görmem şart.