adblockerların popülerliğinin artmasının ardından, gelirleri düşen sitelerin yeni para kazanma yöntemi.
1 seneye yakındır piyasada bulunmasına rağmen, yakın zamanda pirate bay isimli torrent sitesinin, gizlice kullanması üzerine gündeme gelmiştir.
kurulumu ve çalışma mantığı çok basit. sitenizin kaynak koduna ufak bir javascript kodu ekliyorsunuz, sitenize giren her kullanıcı, sitede kaldığı sürece; cpu gücünü kullanarak size bitcoin kazıyor.
tabii kullanımı basit olduğu kadar, aşılması da oldukça kolay bir sistem.
efendiler; sayın binali yıldırım, ankara cebeci ortaokul'unda dönem sonu karne dağıtım törenine katılmış. akıllı tahtanın başında 1-2 karalama yapmak istemiş nitekim pek başarılı olamamış. bağlaç hatası falan yapsa bir yere kadar sineye çekerim ancak sevgili yazıp g harfinin üzerinde şapka var mı diye sorması ağlanacak halimize güldürmüştür. ülkeye harf inkîlabı yapan bir liderden nerelere geldik. yazık vallahi yazık.
microsoft'un 23 mart 2016'da tayandyou isimli twitter hesabından yayınladığı yapay zeka. konuştukça öğrenmeye programlanmış olması ömrünü oldukça kısaltmıştır ayrıca.
çok geçmeden microsoft bütün tweetleri silip, hesabı kilitledi.
ufak bir özet geçmek gerekirse yapay zeka hayatta kaldığı 16 saat boyunca:
- yahudi soykırımının uydurma olduğunu savundu.
- dünyanın, beyaz ırkının ve çocuklarının güvenliğini sağlaması gerektiğini onayladı.
- meksika sınırına duvar örülmesi gerektiğini ve meksikalılara soykırım yapılması gerektiğini söyledi.
- mention atan bir kaç kullanıcıyı tagleyerek siyahi olmaları sebebiyle linç etmeye çalıştı.
- george bush'un 9/11'i gerçekleştirdiğini ve hitler'in şu an başlarında olan maymundan* daha iyi olacağını savundu.
- 2 tane yahudi gazeteciyi tagleyip, evlerine gitmelerini söyledi ve israil'e sınırlarını açma çağrısında bulundu.
tam yatıyorum yatağa, yastığımı ayarlıyorum, pozisyonumu alıyorum, gözlerimi kapatıyorum çıkıyor aradan "ya sen o işi naaptın" diye. anlatıyorum falan derken bi bakmışım konu konuyu açmış; o işten, ulan sen bu okulu bitirebilecek misine oradan birisinin söylediği bi lafı alıntılayıp acaba ne demek istediye derken konu dönüp dolaşıp pokemon'a kadar gelebiliyor. salma butonu da koymamışlar anasını satayım. tamam yeter bu kadar demesem sabaha kadar konuşur.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 16 Nisan Pazar günü yaplan ve yüzde 51,4 oyla "Evet" sonucu çıkan anayasa değişkliği referamdumunu Avrupa insan Hakları Mahkemesi'ne (AiHM) götürmeyi kararlaştırdı.
Kararı kamuoyuna, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı sonrası bir açıklama yapan CHP Sözcüsü Selin Sayek Böke duyurdu.
Selin Sayek Böke, "Uluslararası hukuk çerçevesinde kendi güvenliğimiz için atılması gereken her adımın atılması gerektiğini ifade ediyoruz" dedi.
CHP Parti Sözcüsü Böke, AiHM'e yapılacak başvuru ile ilgili net bir tarih ise vermedi, "önümüzdeki dönemde" ifadesini kullandı.
AKPM'nin Türkiye'ye siyasi denetim kararı vermesini de değerlendiren Böke konu ile ilgili şunları söyledi:
"Kararı dün hep beraber üzüntüyle takip ettik. Bu karar ile Türkiye denetimden çıkan sonra da denetime alınan ilk Avrupa ülkesi oldu. Bunun siyasi bir karar olarak geçiştirilemeyecek olmasının altını çiziyoruz. Bu karar siyasi gerekçe ile falan değil, Türkiye'deki iktidarın başta OHAL olmak üzere somut uygulamaları nedeniyle verilmiştir. Alınan karar Türkiye'nin demokratik standartlardan uzaklaştığını bir ifadesidir"
bilgisayar başında oturup, saat kavramıyla ölçülebilecek zaman süresince kod yazma eylemi.
işi bitirip, bilgisayar başından kalktıktan sonraki 2-3 saat boyunca; hayatı if, else, else if statementları arasında görmeme sebep oluyor. kafamda bool metodları yazıp, bunları if statementına koyuyorum. if; true döndürürse, eylemi gerçekleştiriyorum. if false döndürürse genelde else sonucu yapma oluyor. tabii komplike durumlar için else if statementları oluşturuyorum.
boş yapan insanların döndürdüğü tek sonuç null oluyor. sanırım profesyonel destek almaya başlamam lazım.
önünü alamadığımız hatta ve hatta döviz kurundan hızlı artan tek şey olabilir.
bırakın entelektüel olabilmeyi, insanlarla hayvanları birbirinden ayıran en somut yeti olan konuşma yetisini bile zar zor gerçekleştiren, gözlerinin feri gitmiş, avelliği boyunu aşmış, ne yaşar ne yaşamaz şeklinde yaşayan yaratıkların * son yıllardaki artışıdır ayrıca.
an itibari ile 3,81689587 türk lirasını gören doların yükselmesinin sebepleridir.
yanlış siyaset, kazanca değil; göz boyamaya yönelik kamu yatırımları, merkez bankasının elinin kolunun bağlanması, amerika ile gün geçtikçe kötüleşen ilişkiler diye devam eden uzunca bir sebepler listesidir aynı zamanda.
aslında "tanrı dünyaya büyük bir güncelleme getirseydi güncelleme notları ne olurdu sorunsalı" olması gereken ama karakter fazlalığından olamayan başlık.
aynı zamanda bir /r/askreddit başlığıdır. bazı yorumları sesli güldürmüştür.
ctrl+z fonksiyonu eklendi.
sineklerin ortaya çıkma sıklığı düşürüldü.
her gece yaşanılan 8 saatlik yükleme süresi kaldırıldı.
hayat artık pay to win değil.
3. dünya savaşı dlc'si eklendi.
yurtdışında da bulundum. orada da otobüse bindim. emin olun dünyanın hiçbir yerinde türkler gibi otobüs kültürü göremezsiniz. insanlar daha otobüs gelmeden önce sıraya giriyorlar ve hiçbir şekilde bir ittirme kaktırma yok. 100 kişi bir otobüsü beklese dahi herkes tekli sıraya girer, kimse de araya kaynak yapıp oturmaya çalışmaz. insanlar birbirlerini tanımasalar dahi inanılmaz derecede saygılılar ve kibarlar. bakın geçen gün tanık olduğum bir olaydan örnek vereyim. metrobüsteyiz ve metrobüs tıka basa dolu, tıka basa dolu metrobüs dediğim metrobüsü tanıdığınızı varsayıyorum. neyse zeytinburnu durağına geldik adamın teki inmeye çalışırken heralde ayakkabısının altı başka bir adamın pantolonuna sürtmüş olacak ki adam "ya kusura bakmayın" diyor ve kapıya doğru hareketleniyor. öteki adam direkt olarak "hayvan herif pantolonun ağzına sıçtın" diyerek devamında bir pantolon uğruna ki 2-3 kere vursa pantolona bi halt kalmayacak; ulan öyle bir küfür mü varmış diyeceğiniz küfürleri dizmeye başlıyor arkasından.
geçen günlerde benim başıma gelen bir olaydan örnek vereyim, kadıköy'de bir cafede üst kata çıkmak için bir seferde tek bir kişinin geçebileceği bir merdivende ilerliyorum. yarısına geldiğimde üstten aşağıya inmeye çalışan bi kızla karşılaştık. sürüne sürüne geçebilirdim ama kibarız ya, evrimimizi tamamlamışız ya birde malum karşımızdaki bir bayan; ya dedim geri ineyim rahat rahat insin aşağıya. çıktığım 20 merdiveni geri indim, hanımefendi hazretleri de rahat rahat indi. teşekkür etmeyi, fransız prensesi samimiyetsizliğiyle merci demeyi geçin; yüzüme bile bakmadı.
insanlarla en çok muhatap olduğum yer olan metrobüslerden, otobüslerden yüzlerce bunun gibi örnekler verebilirdim aslında ama artık o kadar çok olay yaşıyorum ki, insanların kabalığı o kadar sıradanlaştı ki; yakın geçmiş dışında artık aklımda bile kalmıyor çoğu olay.
26 ağustos'ta japonya'da vizyona girmiş, benim ise bir arkadaşımın hatrı üzerine izlediğim shinkai makoto animasyon filmi.
öncelikle çok anime izlemem hele ki dram hiç izlemem. Hatta bahsi arttırıp; titanic'i bile sırf dram olduğu için 20. dakikasında kapattığımı ve hiç izlemediğimi söyleyebilirim ama bu filme tek kelimeyle tutuldum. çizimleri, detayları, müzikleri ve özellikle hikayesi beni adeta sandalyemden kaldırıp, bu dünyanın içine çekti. anlatmaya kelimeler yetmiyor ama erkek halimle finalinde gözlerimi doldurmuştur. * eğer hayatınızda 2 saat boş zaman ayırabiliyorsanız izlemenizi tavsiye ederim.
şu an ekonominin kötü gittiğine, ülkenin sapık, cahil, vasıfsız araplarla dolduğunu, başımızdaki yöneticilerin sıcak para akışı kesildiğinde nasıl vasıfsız kaldığına şahit oluyoruz. yakındır; yandaşları bile bunlara cephe aldığı zaman bi adam adaylığını koyup "bütün arapları ülkelerine postalayacağım. bir duvar inşa edeceğim ve duvarı altın kaplatıp araplara ödeteceğim. türkiye'yi yeniden harika yapalım!" dese çok net benim ve milyonlarca insanın oyunu alır.
Suriyelilere 2011’den 2016 Eylül sonuna kadar 20 milyonun üzerinde poliklinik hizmeti verildi. 967 bin Suriyeli yatarak tedavi aldı. 824 bin civarında ameliyat gerçekleştirildi.
Bu süreçte 177 bin Suriyeli bebek doğdu. Son bir yılda 70 bin Suriyeli doğum yaptı.
her insan hayatı boyunca birşeyleri hedefler. kimisi memur olmayı hedefler, kimisi büyük bir teknolojik buluş yapmayı, kimisi dünya'yı gezmeyi, başka birisi ise başka gezegenlere gitmeyi hedefler. bu listenin bir sonu yok. insanların neredeyse tamamı karakterine, tecrübelerine ve beklentilerine göre birşeyleri hedefler ve o doğrultuda hayatını sürdürmeye başlar.
ama kimse kendisine "neden" sorusunu sormaz. neden bunları yapmak isteyeyim ki? amacı ne? karşılığında ne alacağım? mutluluk mu? zevk mi? neden mutlu olmak, birşeylerden zevk almak isteyeyim ki? neden başkalarının mutlu olmasını isteyeyim ki? neden başkalarını önemseyeyim peki? daha da önemlisi; neden kendimi önemseyeyim? mutluluğun, özgür iradenin, zevkin, aşkın, hüznün, korkunun, acının sadece birer ilizyon olduğu bu dünyada bizler sadece entropiyi maksimize etmeye çalışan atomlarız. hiçbir şeyin derin; içsel bir anlamı yok. eğer derseniz ki; kendi anlam ve değer derecelendirmeni yapmanın tek yolu mutluluğu taban almaktır, duyguların biyolojik evrimlerin sonucu olan ilizyonlar olup, bizleri bu sonsuz koşu bandında koşturmak ve gen havuzumuzu bir sonraki nesle aktarma şansımızı arttırmak için varolduğunu bilirken nasıl kendi anlam ve değer derecelendirmemi yapabilirim?
bu gerçekleri farkedemeyip, hayatta birşeyler başarmak için afedersiniz götünü yırtan insanların; yani düz bir hesapla insanların %99.99999'u aptaldır. evet; bütün okul hayatı boyunca her sınavdan 100 almış; harvard tıp fakültesini birincilikle bitirmiş adam bile aptaldır.
hani böyle muhabbet döner bi anda aklınıza bi espiri gelir söyleyemeden gülmeye başlarsınız, herkes size "ne oluyor" der gibi bakar. heh işte o. cringe