imany'nin mükemmel ötesi şarkısı..
ayrılık sabahı, rüyada görülmesi üzerine eski sevgiliyi, denk gelinir ve dağıtır.. sözleri de şu şekildedir;
Seat with me
Hold my hand, be my friend
Watch the stars
They protect us, from afar
Look at us
From above, from beyond
I don't know them
But I miss them, I miss them
And I see you smile in my dreams
After I cry myself to sleep
And all it's left are memories
Of your warmth
And I miss you and I'm afraid
And all the seasons are the same,
I don't remember what you said
Our last time
Forever thine, forever mine
I cross my heart
I won't let go, I will survive
The might of time
And I see you smile in my dreams
After I cry myself to sleep
And all it's left are memories
Of your warmth
And I miss you and I'm afraid
And all the seasons are the same,
I don't remember what you said
Our last time
I feel your love, from above, from beyond
I don't see you, but I miss you, I miss you
And I see you smile in my dreams
After I cry myself to sleep
And all it's left are memories
Of your warmth
And I miss you and I'm afraid
And all the seasons are the same,
I don't remember what you said
Our last time
vampir akademisi kitabının asi burnu boktan çıkmayan tatlı başrol karakteridir. filmi çekilecek kitap için rose karakterini Zoey Deutch canlandırıcaktır.
cem adrian'ın muhtemelen 2013 sonbaharında çıkaracağı yeni albümünün adı. koluna yaptırdığı dövme yeni bir masal diyor..
tüm kayıp çocuklara.. bize.. yeni bir masal.. https://twitter.com/cemad...status/318821700009607168
bugün sana bir şeyler anlatmam gerek
Aşk hakkında, bizim hakkımızda
Bugün sana bir şeyler kanamam gerek
Büyümek hakkında, ölüm hakkında
Sevmek, defalarca aynı ateşe yürümek
Büyümek, kayıpların üstünde yükselmek
Bugün sana bir şeyler anlatmam gerek
Acı hakkında, acımak hakkında
Bugün sana bir şeyler bağırmam gerek
Düşmek hakkında, kırılmak hakkında
Bugün sana bir şeyler bağırmam gerek
Düşmek hakkında, kırılmak hakkında
inanmak, kırık kanatlarla uçurumdan atlamak
Savaşmak, kendi silahınla kendine vurulmak
Uzanamazsın, kurtaramazsın
Beni bu kör karanlıktan çıkaramazsın
Anlayamazsın, anlatamazsın
Kelimeler yetmez bazen konuşamazsın
Durduramazsın, durduramazsın
Kayar gider avuçlarından bir kalp
Tutamazsın, yapamazsın, yapamazsın
Kaybedecek bir şey kalmamışsa
Tutunamazsın
Düşüyorum
Ansızın çalınca yine kapın
Tanırsın sesini, tanırsın sessizliği
Ansızın soğuyunca avuçların
Tutarsın elimi, özlersin ellerimi
ve zaman öperken alnından
Okşarken yüzünü söylerken son sözünü
Bazen böyle olur
Bazen konuşamazsın
Kayar ellerinden aşk
Onu tutamazsın
Sen hep böyle kal
Böyle kal ki kalbin eğilsin önünde
Avunsun seninle
Sen hep böyle kal
Böyle kal ki dünya utansın önünde
Övünsün seninle
Sen hep böyle kal
Ne kadar büyüsen de
Kimleri sevsen de
Nereye gitsen de
Sen hep böyle kal
Hep böyle kal
Sakın hiç kirlenme
Sakın hiç kirlenme
Sen hep böyle kal
Kapıların ardından tüm karanlığı beyazlara boyadım sen korkarsın diye
Dallarına diktim dökülen yaprakları sen sonbaharı sevmezsin diye
Gökyüzüne yıldızlar çizdim sana yeryüzüne bulutlar
Gecelerine düşler bıraktım sabahlarına aydınlıklar
Yağmura aşık kelebekler
Ateşe aşık pervaneler gibi
Yana yana döne döne savrula savrula
Çok yüksekten uçtum ben
Çok yüksekten uçtum ben
Çok yüksekten düştüm ben
Çok yüksekten düştüm ben
Çok yüksekten uçtum ben
Ama..
Çok yüksekten düştüm ben
iki genç kızı birlikte kaçırıp işkence etmiş ve sırayla tecavüz edip ardından öldürmüştü. Kafasındaki öldürme saatinin süresi dolduğunda hiç zaman yitirmeden yeni bir kurban arayıp buluyor ve benzer yöntemlerle sapık güdülerini tatmin ediyordu. Cesetleri her defasında farklı yerlere bırakıyordu. Issız bölgelerdeki bataklıklar çoğunlukla sorunlu bir yaşamın içinden gelen, evinden kaçmış, kimsenin arayıp sormadığı bu zavallı kızlar için kalıcı mezarlar haline geliyordu.
Gaskins bu seri cinayetler furyasının ilk erkek kurbanlarını da kazara seçmişti aslında. 1974 yazında karayolunda önündeki külüstür arabada yolculuk eden iki uzun saçlıyı kız olarak düşünmüş, hafifçe arkadan çarparak durdurmuş ama arabadan indiklerinde erkek olduklarını fark ettiğinde de planından vazgeçmemişti. iki zayıf gençle başaçıkabilmek için yeterince güçlüydü, deneyimli cani. iki genci etkisiz hale getirip bir koruluğa götürmüş, burada ikisine de tecavüz etmiş, boğazlarını keserek öldürmüş ve cinsel organlarını kesmişti. Yine katilin kendi iddiasına göre kestiği organları ateşte kızartıp yemişti!
Donald Gaskins 1969-1975 yılları arasında öldürdüğü insanların sayısını ancak tahminen seksen belki de doksan olarak verebilmektedir. Bu kurbanların büyük çoğunluğunun cesetleri asla bulunamadığından polis dosyalarından takip etmek imkansızdır. Hiçbirinin ne adını ne yüzünü ne de nereden gelip nereye gittiğini anımsayamadığı, aslında hiç de merak etmediği için gerçek bir liste yapmak asla mümkün olmamıştır. O döneme dair anımsayabildiği tek isim kendisinde iz bırakan tek kurbana aitti: 1971 yazında Myrtle sahilinde bulup kaçırdığı Anne Colberson. Sapık cani 16 yaşındaki kızdan öylesine hoşlanmıştı ki tam dört gün boyunca kurbanına tecavüz edip işkence yaptı. Sonunda kafasına bir çekiçle vurup bayılttı, ardından boğazını kesip bir bataklığın içine attığı zavallı kızın kaybolmasını izledi.
Gaskinsin korkunç sayılara ulaşan bu seri sahil cinayetlerini işlemesinin tek nedeni sapkın zevklerini tatmin etmekti. Kurbanı ne kadar acı çekerse kendisi de o kadar eğleniyordu. Bu zavallıların yaşamlarının Gaskins için hiçbir önemi ve değeri yoktu
bir şekilde bu insanlar bulur birbirlerini. sanal alem olsun, normalde olsun. dertler birbirini çekiyor mudur nedir.. tam en kafanızın atık olduğu bir anda gelir birisi. ve anlatırsınız. işte durum bundan ibarettir.
+ güncel konulara hakim olmanızı sağlar.
+ fikir alış-verişi sağlar. ufkunuzu genişletir.
+ öğreticidir, bilgi verir.
+ araştırmaya teşvik eder.
+ belli bir üslup edinmenize yardımcı olur.
+ *dil bilgisini ve imla kurallarını öğretir.
seri bir katil olmak isterdim. kurbanlarımı herhalde farklı gruplarda seçebilirdim. önce erkeklerden başlamak isterim. bu erkekler 40'lı yaşlarda, aylak, boş günlerinde sokaklarda ellerinde bir tütünle dolaşan, geceleri içmekten bir hal olmuş o kokuşmuş ağızlarıyla milletin karısına kızına, yada yok milletin kızına( çocuğu yaşında ki insanlara) laf atarak geçiren tipler..
tabii bunlar gücümün yettiği taktirde olabilecekler.
malum insanı( o malum insanlara genelde yoldaş derim) ;
bir yolunu bulup göz gözü görmeyen bir bodrum katına kapattım. yatıyordu. taştan bir yatağın üzerindeydi. ellerini ayaklarını ve özelliklede başını sabitlemiştim. aslında bana karşı koyabilecek gücü pek yoktu. ağzını açıp bana laf edebilecek hale geldiğinde devreye girdim... ilk başta ona "evet koca adam sıra bende" diye fısıldadım. sonra içimden gelenleri yapmaya çalıştım sadece.. aslında çok masumca değil mi ? içimden geldiği gibi davranmak.. sonucunda neler olabilir acaba diye merak ettiğim eylemleri yapmak. her küçük kızın yaptığı şeydir aslında bu..
ilk eylemimin sonucunda acaba dil ne kadar uzayabilir ? merak ettiğim buydu. önce dilini pense ile tuttum. ve çektim. daha çok çektim. daha çok.. gözleri yerinden çıkacak gibiydi. yaşlarına hakim olamadığı belliydi. ard arda süzülüyordu. istediğim bu değildi ama ! kuru bir göz istiyordum. çünkü bana lazım olanı buydu. bu şekilde işerimi zorlaştırıyordu. neyse artık yapabilcek birşeyim yoktu. devam ettim. sırada ki merakım acaba çivi tırnaktan geçerken ne kadar zorlayabilir ? nasıl bir ses çıkarabilir. ellerini düzgün bir şekilde masaya yerleştirdim. (uzandığı masaya). sonra onlara renkli ojeler sürmek istedim. pembe olsun istedim. o dilini uzattığı kızların ruhu kadar pembe. sonra onları kurutmaya uğraştım. evet bu sırada canım sıkılıyordu. ama oda bir yandan birşeyler demeye çalışıyordu. kulak verdim yanına doğru eğildim. dili hasar gördüğü için zorlanıyordu. "özür dilerim, tanrım.. özür dilerim.." sanırım bunu söylemeye çalışıyordu. neyse çok aldırmadım.. umrumdada değildi çünkü.. ellerini tekrar düzelttim. çiviyi hizaladım. ve tak! tek bir darbeyle çivi tırnağındaydı. çok zor olmamıştı. beklediğimden kolaydı. ses felanda yoktu. ı-ıh beğenmedim bunu. eveet.. daha yapacaklarım bitmedi. sıra aşil tendonundaydı. evet içinizde ki kıpırtıyı farkedebiliyorum. çok heyecan verici değil mi ?
elimde bir kutu toplu iğne vardı. toplu iğneleri yukarıdan aşağı doğru aşil tendonuna sağlı sollu batırmaya başladım. işte o an ki çığlığı hiç kimsede duymamıştım daha önce! bir iki derken sıraladım tüm iğneleri. artık acıdan harap olmuştu. ama hayır ya. ben sıkılmaya başlamıştım. sıra her yoldaşıma yaptığım o sona geldi. en sevdiğim. her seferinde daha bir heyecanla yaptığım..
artık gözleri kocaman açık değildi. yorulmuştu belli. elleri dili ve ayakları oldukça sızlıyordu. bunu ben bile hissedebiliyordum. gözlerini zor zahmet açtım. adını bilmediğim o demir aletlerle gözlerinin açık kalmasını sağladım. lanet olsun ! gözleri çok iyiydi ! okyanus yeşiliydi. neyse buna takılamazdım.. toplu iğne kutusunda bıraktığım bir iğne vardı. aldım, göz bebeğine yaklaştırdım. küçükken hep düşünürdüm. göz bebeği acaba boşluk mu ? hawking abimizin bahsettiği o kara delikler yoksa çok uzakta değillermiydi ? belkide o kara delikleri hergün aynada görüyorduk.
toplu iğneyi yaklaştırdıkça göz bebekleri daha da büyüyordu. ama ben bunu da istemiyordum. islak ve göz bebeği irileşmiş bir göz.. malesef bunlar olmak zorundaydı. kahretsin seni adrenalin hormonu ! hepsinin sebebisin. işlerime engel olmaktan başka bir işe de yaramıyorsun.
iğne artık gözüyle buluştu. batırdım. daha da dibe batırdım. artık o yaşamıyordu. son nefesini iğneyle gözü arasında milim kala vermişti. yazık.. korkudan ölmüştü. sıra artık ona bu saatten sonra ne yapacağımdı. çünkü yapacaklarımı daha önceden planlamıyordum. ve her seferinde kendime söz veriyordum. bu sefer planlayacağım ve herşey daha güzel olacak diye. ama yok. bu küçük kız kendine verdiği sözleri bir türlü tutamıyordu işte..
Evet birilerinin sizin hayalinizi yaşama gibi bir durum vardır.
Bu olay şöyle gerçekleşir*;
siz hayal edersiniz, belki olmayacak birşeyi, bunu çok geçmeden başkaları yaşar. şöyle söyleyelim, herkes okul için, iş için, sevgili veya eş için bazı hayaller kurmuştur. tabii iş ve okul konusunda hayallerimizin başkalarının yaşadığı bir gerçek. pek önem vermeyiz bu hayalimizi başkalarının yaşamasına, niye bilmiyorum ama her zaman hayal ederiz ne olursa olsun. çünkü gelecekte istediginiz o okula başkalarının gitmesi size engel değildir **. yada okulunuz bittiğinde hayal ettiğiniz işte şuanda başkalarının çalışması engel değildir. daha doğrusu hayali nasıl zamanlı kuruduğunuza bağlı.
velhasıl ben "sevgili veya eş" konusunda kurulan hayallere geleceğim. yok yok direk sevgili konusunda kurulan hayallere geleceğim. daha fazla uzatmanın manası yok çünkü.
siz birisine aşık olursunuz da, onunla ilgili hayaller kurarsınız.
her zaman o gelsin diye beklersiniz, onunda size ilgisi olur bi yerde.
ama çok seversiniz öyle böyle değil.
hayalinizde ki sevgili o, ilerideki eş.
tam size göre ya. puzzle gibisiniz adeta.
bi gece önce hayalini kuruyorsunuz; deniz kenarı, gece, ayaktasınız ve sizi hiç bırakmayacağını söylüyor. uyuya kalıyorsunuz.
sabah kalkıyorsunuz. hiç yapmadığınız birşeyi; sabah sabah internete giriyorsunuz.
bi bakıyorsunuz ki o fotoğraf. deniz kenarı, gece, bir kız ve o. birbirlerine sarılmışlar ve sanki birbirlerini hiç bırakmayacaklarını haykırıyorlar fotografta, bas bas.
neyse sabah sabah daha ne kadar duygusal olunabilir - olabilirim.
bu yazıdan sonra ali atay-yalan iyi gider. herkese iyi geceler. pardon gün daha yeni başlıyordu dimi !
bu yazarlarımızın genelde karmaları düşüktür, entry sayıları azdır, henüz coşamamıştır. bunun için kendinden yüksek karmalı, fazlasıyla coşmuş yazarları tespit eder ve bu yazarın coştuğu entrylerini düzenli olarak eksiler. nick altından söver..
tabii takıntılı tabiri kullanınca daha farklı durumlarda söz konusu olabilir.
bir hevesle bir tespit akla gelir. o hevesle uzun bir entry girilir ve uzun bir düşünceden sonra ekle butonuna basılır. daha sonra bu girilen entry kimsenin umrunda olmaz. o kadar ki saçmalamışsanız eksi oy bile alamazsınız. işte o zaman koyar insana, hayattan soğursunuz, yalnız hissedersiniz kendinizi. ama 20 dk sonra o başlığa entry girildiğini gördüğünüzde tekrar birşeyler kıpraşır içinizde tekrar bir entry girme isteği gelir ve hayat kaldığı yerden devam eder.
artık yeterince yaşlanmış anneannelerin yaşlandıkca çocuklaşmalarından dolayı canlarının sıkılması ve yanınıza gelip oturmaları sonucunda gerçekleşecek durum. hatta bu entryide okumaya çalışıp "anane bak fatmagüle." dedikten sonra monitörden uzaklaştırılır. ve entry kasılır.
aslında o bu değilde yaş ilerledikce çocuklaşıyorlar ya insana anlık mutluluk verebiliyor onların bazı hareketleri.. *
saat gece 12 ye kadar baygın bir şekilde entryleri okuyan yazarların 23.50**gibi tuvalete gitmeleri sonucu bir canlılık böyle adını deyemedim şimdi böyle efendime söyleyeyim bir için kımıl kımıl olması sonucunda entry girme istediğidir. genelde saçmalamaya gider bu yolun sonu.
(bkz: işte o benim)
(bkz: tam tıklayacakken başlığın kaybolması) gibi benzer başlıklarda vardır.
benim bahsetmek istediğim hede, tam herhangi bir konu hakkında entry kasılırken sol framein yenilenmesi sonucu göz oraya takılır. ve "işte bu tam entry girilmelik" dersin içinden. tabi sen entryni bitirene kadar frame 10 kere yenilenir. tabi başlığı bulmak uzun süre alır. **
Modern zamanın Sindrella masalı, maskeli bir baloda tanışan iki gencin kavuşma serüvenini konu alıyor.
Maskeli bir baloda hayallerindeki kızla tanışan Joey, bütün gece kızla dans eder. Ancak eve geç kalmamak için aniden partiden ayrılan kızın adını bile öğrenememiştir. Joey'in Mary'yi bulmak için elinde çok az ipucu vardır. Ancak böyle bir fırsat insanın karşına çok az çıkar.