Gitmek mümkün olsaydı çok da aramayacağım şehirdir. Soğuktur, düzenlidir ama sıkıcıdır da biraz. Gezecek yerler bitince şehrin de espirisi biter. Bir istanbul değildir mesela, her sokağında bir güzellikle şaşırtsın sizi.
Şehri sevdiren içindeki insanlardır özetle, tek başına bunaltıcı olur.
Bülent Ortaçgil - bu su hiç durmaz.
Sanki seninle konuşan, seni anlayan bir dost sesi gibidir ortaçgil'in sesi. Şarkının sözleriyse dost cümleleridir. Yalnızlığını alır, yanındaymış gibi hissedersin.
TDK'dakilerin beyinlerinin, vücutlarının hangi bölgesinde hizmet gösterdiğini açıklayan kelimelerdir.
(bkz: kirli: aybaşı durumunda bulunan kadın)
Kirli olan bizim aybaşı halimizden ziyade kendi beyinleri. Fakat malesef ülke olarak geriye ve belden aşağı zihniyete gitmekten başka bir amacımız yok. Bu ifadelere şaşırmamak lazım. Zira devlet büyüklerimizin bile 'kız mıdır kadın mıdır bilmem' ifadelerinden sonra tdk böyle yazmış çok mu?
Çocukluğumda, yaz tatilinin başlamasıyla koşarak gittiğim ev. Tatilin en keyifli kısmının anneanne evinde geçiriliyor olması...
Önündeki bahçede bütün gün bisiklete binmek. Düşüp dizlerin parçalanınca anneannenin kucağına koşmak. Onun yaralarını sarması, sonra önüne sıcacık bir kap yemek koyması.
Gece mis kokan yatağında ona sarılıp uyumak. Sabah uyanınca taze ekmek, peynir, zeytinli kahvaltının sofrada hazır olması.
O evde bulunduğun her dakika huzuru yaşamak. Ayrılırken içinin bir parça buruk kalması.
Artık o eve hiç bu şekilde gidemiyor olmak. Rahmetlinin bıraktığı hatıralarla avunmaya çalışmak...
Sosyal medyada mutluymuş gibi imaj çizen insanların aslında bir çoğu çok mutsuz. Bunu gizlemek için çılgınlar gibi 'mutluyum harikayım' diye paylaşım yapıyorlar.
Mesela kendim pek çok mutlu olduğum zamanda bunu bir yerlerde ilan etme ihtiyacı duymadım. Genelde böyle olur zaten. Mutluluk insanın içindedir, yaşıyorsan yetiyor.
- 25 yaşı doldurduğumdan beri bunu her farkettiğim an. 25'ime kadar 'büyümek' derdim, şimdi çok hızlı geçmiş zaman yaşlanmanın başlangıcındayım diyorum.
- Masamın üstünde duran çocukluk fotoğrafıma baktığım bir diğer an. Küçücük, masum ve mutluluk doluydum deyip, biraz hüzünleniyorum. Şimdi o kadar neşe dolu olamıyorum.
- Bir diğeri de aynaya bakıp alnımda derinleşen 2 çizgiyi gördüğüm an. Yaşlanıyor olduğumdan artık emin oluyorum.
"Eskiden insan biliyordu (ya da belki seziyordu) ki, meyvenin çekirdeğini taşıması gibi, ölümü de kendi içinde taşımaktadır. Çocukların içinde küçük, yetişkinlerin içinde büyük bir ölüm vardı. Kadınlar, ölümü kucaklarında, erkeklerse göğüslerinde taşırlardı. O vardı işte ve ölüm, onların her birine garip bir ağırbaşlılık, sakin bir gurur verirdi."
- Malte Laurids Brigge'nin Notları / Rainer Maria Rilke
Nişanı düğünü istiyorum bence çok da anlamlı. Ama şu kına gecesi âdetini anlayamadım. Komşu teyzeler gelir, ortada oynayan genç kızlarımızı izler, birini beğenir oğluna almak ister. Resmen başkaları kısmetini bulsun diye yapılan müzikli tantana gibi geliyor bana.
Zaten kimse gelinle ilgilenmez kına gecelerinde, onu alan almış ne yapsınlar gelini? biz yenilerine bakalım derler. Gelinin etrafında dönen gelinin kardeşleri, arkadaşları mercek altındadır.
Kınayı da ayrı bi sevmem, sırf yakmak için gecesini niye yapayım? Boşa masraf yani. Haksız mıyım?
23 yaşımda ben elimde ders notları sınavdan sınava koşuyordum. Evlilik ne kelime?
26 yaşımdayım hala durum değişmedi. Hala evli de değilim.
Muhtemelen 32 yaşımda da yandal yaparken elimde kitap koşturuyor olacağım. Ama diğer elimde de çocuk olmasını diliyorum mümkünse.. O zamana evlenmiş olurum bir sınavda ya da nöbette can vermezsem.
ilk entryi okurken 'polinom diye konu vardı yahu, doğru da o neydi ki' dediğime göre hakikaten yokmuş.
Bizim gibi sağlık grubunda çalışan insanlar için sayılar ya tansiyon-nabız ifade eder. Ya da kan sonucudur, 'hastanın böbrek fonksiyonları iyiye/kötüye gidiyor' dedirtir. Başka da hiçbir şekilde karşımıza çıkmadı, hiçbir hastaya türev integral almadım.
Matematiği çok severdim ama, össde yanlışım yoktu bile o derece. Bir yerlerden faydası olmuştur diye düşünüyorum yine de.