Saçmalamanın bile kaliteli yapılabileceğini göstermiş dizidir. Saçmalamak güzel bir şekilde işlendiğinde eğlenceli bir senaryoya dönüşüyorsa içerikten bağımsız olarak ehil kalemlerde her konu güzel bir malzemeye dönüşebilir.
iç hesaplaşma, alter ego, halüsinasyon görme vs. gibi yerli dizi sektörünün aşina olmadığı tarzda konular üzerinde durarak bence kendi izleyici kitlesini belli bir kültüre aşina olan insanlara indirgemek istemektedir.
insanlar onu penaltılarda dezeavantajlı durumda iken attığı panenka penaltısı ile hatırlayacak belki ama, ben attığı o muhteşem pasları bir daha gördüğümde pirlo tarzı bir pas diyerek kendisini yeni nesiller için bir kıyaslama birimi olarak kullanacağım.
bir söz vardır; "dünyadaki en uyanık insan uyanık olduğunu belli etmeyen insandır". büyük olayların büyük aktörleri olduğu gibi arka planda büyük fikir sahipleride vardır. kadim kent bolvadin'in azimli müsteşarı, ihale kaplanı, halk kahramanı dostum sincap fikirlerim hakkında övgü dolu sözlerle bahsetmiş ama her zaman ki mütevaziliği ile kendisinin payını anlatmamış.
sen de çok iyi bilirsin ki müzisyen ruhlu bolvadin'in karayağız delikanlısı bir golde son vuruştan daha önemli birşey varsa o da asisttir. o muhabbetlerimizin vazgeçilmez parçası senin fikirlerin gerekli asistleri yapmasaydı o nokta vuruşlarının alayı tırt olurdu emin ol.
oyunu oynamadan önce duymadığım, oyunda görerek ve kullanrak öğrendiğim cisim. Kim demiş bilgisayar oyunları zararlı diye, yeri geldiğinde kelime haznesini geliştiriyor.
olaylı fenerbahçe maçından sonra aziz yıldırım ve emre bölezoğluna küfreden haldun boysan ise beşiktaş taraftarı tarafından kahraman ilan edilmiştir ve bu yolda hızla ilerlemektedir.
"28 nisan 2010 fc barcelona inter milan maçı" nı yorumlarken futbol bilgisi hakkında aydınlandığım teknik traktör;
"sağ bek, sol bek, stoper işte bu kadar hocam"
anlayamayacağım kadar derin bir bilgi, takdiri sizlere bırakıyorum...
"...
rüzgar saçını süpürse mest olur bakışlarım,
adınla uyanır kulaklarım, yüzünnle açar gözkapaklarım,
en güzel şiirlerimde kaleme adını sayıklatırım,
odamın hayaletisin sessizliğine aşığım
..."
sürekli çok önemli bir kitap olduğu bahsi geçer edebiyat havası taşıyan her muhabbette. geçenlerde bir kitapçıda sadeleştirilmiş olan dede korkut hikayelerini aldım.
çevirenler sağolsun, benim gibi 22 yıldır tek hakim olduğu dil türkçe olmasına rağmen anadilinde çok ileri düzeyde olmayan birisi bile kolaylıkla okuyabiliyor.
kitap için çok şey söylenebilir elbette ben şahsi tavsiyemi araya sıkıştırıp gönderiyorum bu notu: mantık dışı olaylar olmasına rağmen kitap çok akıcı, muhtemelen değerini artıran vasıflardan birisi de yüzyıllar sonra bile akıcı bulunabilmesidir.
girişimci zihniyet ile bakılırsa müthiş bir işkence yöntemi olabilir. hatta adını da türk işkencesi koyup dünya istihbarat teşkilatlarına pazarlarız. *
ses ve taklit konusunda yavuz seçkin den daha doyurucu bir üretkenliğe sahip olmasına rağmen, görsellik açısından yavuz seçkin kadar orjinal bir şey sunamadığı için medyatikliği arkadaşına gizli kahraman rolünü ise kendine biçmiş şahsiyet.
Bolvadin'de kağıt oyunlarına olan sempatisi ile tanınan, bizzat konuşma fırsatı bulduğum genel cerrah.
25 seneden daha uzun zamandır cerrahlık yapmasına rağmen, yaptığı ameliyatları büyük bir heyecanla anlatması nedeniyle mesleğine duyduğu coşkuyu kaybetmemiş doktor.
Yaşı, maliyeti, takımın oyuncu profili, takımın oynayacağı maçlar gibi birçok açıdan transferi tartışılabilir, tartışıldı da...
Tüm bunları bir kenara bırakıp bir futbol izleyicisi gözü ile değerlendirdiğim zaman sol kulvarda topla oynarken yaptığı verkaçlar, ataklara katılması, açtığı ortalar, çalım ve şut denemeleri, yaptığı bindirmeler ve pas alışverişindeki topa hakimiyeti ile "hücumcu sol bek" tanımını karşılayan oyuncu...
Hani bazı sözcükler vardır; "leblebi" gibi söylerken dilinizde seri bir ritim tutturur, bu adamın muhabbetine dahil olan her kelime insanın kulağına "leblebi" misali seri bir ritimle ulaşıyor.
Garip bir elektiriği ve üslubu var, bir kere tattım takipçisi etti beni...
Preason break de sesi, mimikleri, üzülmesi, sinirlenmesi, ağlaması, tavır koyması, olayları çözmesi, laf sokması kısaca rol yaparken kullandığı tüm ayrıntıları ile tamamen özgün bir karakter. Bir hikayede yada bir gazete haberinde ajan kelimesi geçtiğinde aklıma mahone geliyor. hayal dünyamda "ajan" kelimesinin içini yüzde yüz dolduran kişidir kendisi. beğenerek izledik şimdiye kadar.
tilki misali dönüp dönüp tekrar cepte taşınan, ağıza koyulan sigaradır. bir kere paketine dokunduysanız "lost adası" gibi sizi bir şekilde bulur, kendine çeker.
bir batak masasından çıkmış olan, hiç beklenmedik bir anda çıkmış olan, önce düşündüren sonra "hakikaten doğru" ifadesini insanın yüzüne yerleştiren, ele bakıp ihaleler okunduktan sonra oyun rutin bir şekilde devam ederken anlamının içersindeki derinliklerde yüzmeye başladığım ve söyleyenini takdir ettiğim cümle.
o sözü söyledikten sonra sözü söyleyen kişi artık aramızda bir "hayat okulu mezunu" idi.