90'lar olmasa aç kalacak şovmen. Bir seyi de boku cikana kadar yapmasa olmayacak. Bikmadi a.k
Ev hanimlari icin yagda yumurta neyse, okan bayulgen icin 90'lar odur.
Yapmış olduğu programlarda, programın sahibi mi yoksa konuk mu olduğu belli olmayan programcı. 6 tane konuk çağırıyor konuşsunlar diye, daha sonra 6 konuktan daha fazla konuşuyor. Madem sen konuşacaksın niye konuk çağırıyorsun, tek başına program yap. O kadar akademisyen vb. kelli felli adamı etrafına toplayıp, onlara vaaz veriyor. Bir şey anlatsa hadi neyse, boş boş konuşuyor. Cahil insanlar, bunun böyle tiyatral, süslü süslü, büyük büyük konuşmasına bakıp birşey anlatıyor zanneder. Halbuki artık modası geçmiş tüketim toplumu hikayelerini çevirip çevirip anlatıp duruyor. işin en kötü yanı hakiaten kendini doğruları bildiren, insanları doğru yola çemeye çalışan, din adamı gibi görmesi. Eğer kendisi burayı okursa diye 5 tane mesaj iletmek istiyorum kendisine;
1) Kapitalizm eleştirisinin artık modası geçti. Sorsan Bill Gates, Barack Obama bile kapitalizm eleştirisi yapar. 2 kutuplu dünyada bunun anlamı vardı. Tek kutuplu dünyada abd eleştirisini de, abd kendisi yapıyor. Tüketim toplumu hikayesi ise tamamen baydı. Bunları herkes biliyor. Mesele şu hiç kimsede bunları değiştircek güç yok. Bu toplumda senin bahsettiğin şeyleri, senden daha iyi bilen, fazlasıyla insan var. Ama güçleri yok. Senin kaynana gibi dır dır konuşmaların ise kimseye güç vermeye yetmez, sadece kafa ağrıtır.(iş eyleme geldiği zaman çark etmeseydin belki biraz katkı sağlayabilirdin)
2) Sigara, içki ve sex ile ilgili yaptığın "anarşist"liklerden gına geldi. Bildiğin liseli tribi başka birşey değil. Hadi bilemedin Üniversite 1-2. sınıf tribi. 50 yaşına geldin, bırak artık bunları. Gençler bu tip "anarşist"likleri zaten kendileri yapıyor, yapar da. Senin katkına ihtiyaçları yok.
3)Vaaz vermeyi, aynı şeyleri çevirip çevirip anlatmayı çok seviyorsan,tek başına program yap, orada konuş dur. Yok illa konuk çağıracağım diyorsan, onlara saygısızlık yapma, izin ver konuşsunlar. Her hafta kendi alanlarında uzman kişileri çağırıyorsun ama onlardan çok konuşuyorsun.
4) Çok özendiğin entelektüel bir insan değilsin. Birçok konuda yarım yamalak, kulaktan dolma bilgiye sahipsin. Şimdiye kadar ekranda madara edilmemiş olmanın sebebi, sürekli totoloji yapman, yani ne doğrulanabilir, ne yanlışlanabilir genel geçer şeyler söylemen. Teorik veya felsefik konuştuğunu zannediyorsun ama konuşmaların tamamen "pulp fiction" ucuz laflar. Madem bu işe bu kadar özeniyorsun, otur kitap oku, düşün.
5) Senin kendini entelektüel zannetmenin en büyük sebebi, senin tiyatral becerilerin. Basit, sıradan şeyleri o kadar süslü biçimde anlatıyorsunki gerçekten önemli bir şey anlattığını zannediyorsun. Kendi sahnelediğin dramada özne olucam derken kurban oluyorsun.
hasan cüneyt bozkurt'un ilk romanı.
arka kapak yazısı: "Evet, şu anda Taksim Meydanı'ndayız, sıcak noktadayız, gelişmeleri aktarmaya çalışıyoruz. Büyük bir panilk yaşanıyor. Az önce tam burada, evet tam burada Çevik Kuvvet ekibine yönelik bombalı saldırı düzenlendi. Bir panzer, iki çevik kuv... Polis ekipleri bizi de uzaklaştırmaya çalışıyorlar... Gelişmeleri aktarmaya devam ediyoruz. Canlı bomba on otuz sularında, yaklaşık yedi dakika önce polis noktasına geldi. Üzerindeki bombanın pimini çekti. Büyük bir patlama gerçekleşti. ilk belirlemelere göre onu sivil on iki kişi, dezeltiyorum yirmi iki kişi yaralandı. itfaiye araçları burada, ambulanslar burada. Olaydan hemen sonra buraya geldiler. Yaralıların tahliyesi gördüğünüz gibi hala devam ediyor."
web sitesi: http://www.hasancuneytbozkurt.com (bkz: hasan cüneyt bozkurt)
Engin yayıncılık'ın köyülüler kitabının arka kapağındaki güzel yorumunu buraya yazmak istiyorum:
"Olağanüstü ve acımasız gözlemciliği, insafsız belleği yanında, taşkın, yaratıcı ve yoğun, sonsuz zenginlikte bir imgeleme sahip, dahi yazar balzac'ın insanı kavrayışı şaşırtıcı bir derinlik gösterir. YUapıtlarındaki en belirgin özellik hiç kuşkusuz nesnelliktir. Siyasal yönden tutucu ama büyük bir gerçekçi olan balzac fotoğraf makinesinin gerçekçiliği gibi görmez olayları. O koşullara göre değişen insanların iç dünyalarına bir büyücü gibi girerek zengin, hareketli, renkli, şiirsel dünyalar yaratır. Soylu toprak sahibiyle topraksız çiftçi arasındaki mücadeleyi yansıtan Köylüler balzac'ın kendisinin de çok değer verdiği olgunluk dönemi yapıtıdır. Kişisel olarak aristokrasiyle ve soylulara sempati duyan balzac bu mücadeleye katılan herkesi tam bir yansızlıkla verir. balzac bu romanda aristokrainin yalnızca yenilgisini değil aynı zamanda bu yenilginin kaçınılmaz olduğunu da anlatmıştır."
Romanı okuyan herkes bu güzel yoruma katılır sanırım.
Balzac'ın Fransız devrimi sonrası nesnelliği gerçekçi bir şeklilde anlattığı romanıdır. Aristokrasinin çöküşünü ve burjuvazinin yükselişini mükemmel bir şekide gösterir. George Lucas Avrupa gerçekçiliği adlı yapıtında Balzac'ın bu eserini ayrıntılı olarak incelemiştir. Lucas Balcaz'ın kralcı ve tutucu biri olmasına rağmen aristokrasinin çöküşünün kaçılmaz olduğunu göstermesinin ayrıca altını çizer. Roman son derece akıcıdır. Burjuvaların, köylülerin ve aristokratların psikolojisini çok iyi tahlil eder. Dönemin iktisadi ve sınıfsal analizini o kadar iyi yapıyorki roman mı okuyorsunuz tarih kitabı mı okuyorsunuz bazen anlamıyorsunuz. Balzac'ın niçin bu kadar övüldüğünü bu kitabıyla beraber daha iyi anladım. Gerçekçi edebiyat açısından hakikaten övülmeye değer bir isim ve hele köylüler romanı her türlü övgüyü hak eden bir roman bence.
Sol-Onur yayınlarından çıkan Karl Marx kitabı. Fransız Üçlemesinden biridir. 1848 devrimlerini inceler. Proleteryanın ilk kez 1848 devrimleriyle sınıf bilincine eriştiklerini söyler. Engels kitaba önsöz yazmıştır. Bu önsözünde "bizi barikatların arkasına çekmeye çalışıyorlar, fakat biz barikatlar kurmayacağız" şeklinde bir söz söyleyerek proleteryanın nasıl mücadele etmesi gerekitiğini ve yanlışlarını belirtir, inceler
Sol-Onur Yayınlarından çıkan Karl Marx kitabı. Marx bu kitabında 1870 tarihinde kurulan Paris Komünü'nü analiz eder. Analizlerinin sonunda "beyler proleterya diktatörlüğü nedir diye mi soruyorsunuz? işte proleterya diktatörlüğü" demiştir. Paris Komünü'nün öncüleri anarşistler ve blanquistler olmasına karşılık, Marx Paris Komünü kurulurken çok heyacanlanmıştı. Ancak 71 gün yaşayan komün'ün yıkılma sebeplerinide ayrıca incelemiştir. Fransız üçlemesinden biridir. Üçlemenin diğer kitapları fransada sınıf savaşımları ve Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'idir.
Sol-Onur yayınları tarafından basılmış bir Karl Marx kitabı. Marx 1852'deki Bonaparte darbesini anlatır. "tarihte herşey iki kez yaşınır ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak" diyerek napoleon bonaperte darbesiyle olan bağlantısından bahsetmiştir. louis bonaparte darbesi komik bir kopyasıdır. louis bonaparte darbeyi bohem proleterya denilen sınıfı arkasına alarak yapmıştır. Aristokraklarla burjuvaların ortak ismidir louis bonaparte. O güne kadar burjuvazi ile beraber hareket eden proleterya ilk kez burjuvazi ile çıkarlarının uyuşmadığını anlamış, ve burjuvazi ile karşı karşıya gelerek 1848 devrimlerini gerçekleştirmiştir. Bunun sonucunda burjuvazi ve aristokrasi anlaşarak louis bonaparte'ı desteklemiştir. ve 1852 darbesi gerçekleşmiştir. işçi sınıfının en serseri denebilecek kesimini arkasına almasıyla ve küçük burjuvaziyide militinlaştırmasıyla 20yy faşit darbelerine benzetilir. daha doğrusu faşist darbeler bonaparte darbesine benzetilir.
Ayrıca Marx kitabın başında; "Victor Hugo louis bonaparte'ı çok falza eleştirerek louis bonaparte'ı övdüğünün farkında değildir" der. Çümkü Marx'a göre louis bonaparte son derece vasat bir insandır. Hiç bir becerisi yoktur. Onu kral yapan şey nesnelliktir. Mevcut nesnelliğin ihtiyaçları öyle bir insanı başa getirmiştir. Hatta Marx "eğer louis bonaparte olmasıydı mevcut nesnellik başka bir bonaparte bulurdu" demiştir.
Yaklaşık 220 sayfa olan kitap Marx'ın Fransız üçlemisinden biridir. Üçlemenin diğer kitapaları, Fransada Sınıf Savaşımları ve Fransada iç savaştır.
Felaketlerin gerçekleştiği, herşeyin kötüye gittiği bir ülke hayali kurmak. Daha doğrusu o şekilde bir ülke tasarlamak. Thomas More'ın ütopyasının aksine insanlığın yaşayacağı daha güzel bir ülke hayal etmez. Kısaca felaket tellallığı diyebiliriz. Kara ütopyaya örnek olarak George Orwell'ın 1984 adlı eseri verilebilir. Aslında V for Vendetta adlı filmde de bir tür kara ütopya vardır. Distopya'da denir kara ütopya'ya.
(bkz: distopya)
E.H Carr'ın kitabının ismi. Çeşitli makalelerden oluşan bu kitap metis yayınları tarafından basılmıştır. Bu kitapta tarihe objektif bakmanın, ancak hiçbir tarihçinin objektif olmadığını bilerek gerçekleşeceği önermesini anlatır. 50 yıl önce bir trafik kazasında ölen herhangi biri niçin tarih sayfalarına geçmezde başka bir olay geçer. Bir olayın tarihsel öneme sahip olup olmadığı kim belirler. Her tarihçi kendi bilincine göre tarihten bir takım olayları seçer bir takım olayları önemsiz sayıp seçmez. 2500 yıl öncede böyleydi. Tarih yazıcıları 2500 yıl önce olan biten herşeyi yazdılarmı. Kendilerine göre önemli olan olayları, savaşları vs. yazdılar. Eğer herşeyi yazsalardı belki eskiçağa ilişkin görüşlerimiz tamamen farklı olacak tı bugün. Carr bu durumu garip karşılamaz. Elbetteki bir günde dünyada binlerce olay meydana geliyor. Bunların hepsinin tarihsel öneme sahip olması imkansız. Ama hangilerinin tarihsel öneme sahip olduğu tarihçiden tarihçiye değişecektir. Bu doğal bir şeydir. O halde tarihi okurken bu gözle okumak gereklidir. Tarih %100 objektif değildir. Çünkü tarih yazarları %100 objektif değildir. Bunu bu şekilde bildiğimiz zaman tarihe %100 objektif bakmış oluruz. Bir savaşın hangi tarihte yapıldığı , kimle kim arasında hangi sebeplerden dolayı gerçekleştiğini objektif bir şekilde yazabilirsin. Ama koskoca tarihten o savaşı seçip anlatman, o savaşı tarihsel bir olay olarak ele alman senin subjektifliğindir.
Tarih nedir adlı kitabında carr tarihe bakış açınızı değiştirecektir.
Afşar timuçin'in 3 ciltlik kitabının adıdır. Orhan hançerlioğlu'nunda aynı isimli bir kitabı vardır. Afşar timuçin eski çağlardan günümüze kadar olan düşünce tarihini çok yalın bir dille anlatır. Felsefe, sanat ve bilimi iç içe sunar. Birbirleriyle olan bağlantılarını kurar.
Salt tarih diye bir şeyin olmadığından, tarihin düşünce tarihi olduğundan bahseder. 3 ciltlik kitabı okuduktan sonra, hakkında az da olsa bilgi sahibi olmadığınız filozof, bilim adamı, edebiyatçı, ressam kalmaz neredeyse. Bütün bir tarih hakkında genel bilgi sahibi yapar sizi. Her bir bakış açısı dayatmaz, bakmayı öğretir. Felsefe merakı uyandırır. Filozofların ellerini başlarına koyup, durduk yerde "nerden geldik biz, nereye gidiyoruz" diye soru soran insanlar olmadıklarını, bu soruların hepsinin tarihsel kökeni olduğu çok güzel anlatıyor.
Freudyen bir adam olan pasolini bu filmde faşizmle bastırılmış duygular arsında bağlantı kurar. Faşistler bastırılmış duygularından ötürü şiddet yanlısı oluyorlar. Filmde hakim, savcı hepside faşist italyanın görevlileri. Ve herbirinin de sapkın cinsel arzuları var.
J.P Sarte'ın önermesidir. Varoluşçu felsefenin temel deyişlerinden bir tanesidir. insanın, maddelerden farklılığını vurgular. Varoluşçuluk bir hümanizmadır adlı kitabında bu meseleyi ayrıntılarıyla anlatır. Cansız maddelerin önce özü oluşur sonra varoluşu. Bir örnek vermek gerekirse kalemin rengi, eni, boyu gibi özellikleri önce tasarlanır sonra o tasarıma göre yapılır. Yani önce öz sonra varoluş. Ama insan dünyaya gelirken özellikleri birileri tarafından tasarlanmaz. Pascal'ın tabiriyle insan dünyaya bırakılmış bir varlıktır. Bu varlık kendi tercihleriyle özünü oluşturur. Peki tercihlerinde özgürmüdür. Değildir, ama kendini özgürleştirmesi gerekir. Özgürleşmesi gerektiğinin farkında olması lazımdır. Bu farkındalık bir süre sonra bulantı yaratır. Çünkü özgürleşme meselesi zor iştir, ama üstesinden gelinmelidir. J.p Sarte markistler tarafından idealist olmakla eleştrilir.