eğer çok sevmiş ise,binbir zorlukla o cesaret toplanmışsa hele bir de o kız çok çekingen birisi ise(yani öldürsen böyle bir davranışta bulunmayacak bir kız,ama aşk işte nelere kadir)ve karşısındaki onu saçma sapan bir sebeple red etmişse gayet normal olarak karşılanması gereken davranıştır.
salaklıktan ziyade o öğretmene acımama sebep olacak olan davranışlardır.bunlardan en gülünç olanı ise ilk okul 3.sınıf öğrencisini toplama işleminde eldeyi unuttu diye dövmektir.
son sahnesi ile iyice zıvanadan çıkmış olan dizidir.deniz efendinin aklı yeni başına geldi galiba,milleti darma duman ettikten sonra. annesi bu herife ne dese az hoş boşa konuşma onunkide ama neyse iyice. artık izmir hatrınada olsa çekilemeyecek kadar sapıtan dizi. izlemeyin izlettirmeyin......
birinin de onu dövmesi farz olan şerefsizdir.kolaysa kuvvetinin yetemeyeceği birini döv bakalım. anca kadınlara kuvveti yeter bu tiplerin. dışarıda başkalarına kızar kızar sinirini karısından çıkarır. kızılcık sopasına layıktır bunlar.
izmirli olmamama rağmen benim severek ve gönülden yağtığım harekettir. izmirde yaşamak,orada denizin kokusunu bir kere içine çekmek, havasını solumak ve belkide en önemlisi oradan hayatının dostlarını kazandıysan haklı olarak yapılan yapılması gerekendir. izmir hayattır,izmir herşeydir,bu hayatı gerçekten anlamlı kılan şey izmire geri döneceğim günü düşünmektir.
son albümü artık iyice dilime pelesenk olan,her şarkısı hayatın içinden bir şeyler bulabilmenize olanak sağlayan, en beğendiğin parçası hangisi dense avazım çıktığı kadar hepsiii diye bağırmak istediğim,eşine az rastlanır bir sese sahip olan sanatçı.
"ölüyorum anlasana" dediği an ailecek noluyo lan bu bihter mi diye şaşırıp kaldık. demek ki isteyince gerçekten güzel bir oyunculuk çıkarabiliyormuş.ama arkası pek hoş değil di ne biçim ağlamadır, o öyle. bir ara hırıldıyor boğuldu sandım.
izmir anadolu liseninin tarihi tarih öğretmenlerindendir. değişik bir sistemi vardır,anlatılamaz ancak öğrencisi olanlar bunu bilir.taşıdığı çantası ise insanda merak uyandırır zira içinden ne çıkacağı asla ama asla belli olmaz.
kazandığım zaman ailem ile kayıda gidipte o yokuşu çıkarken "bulamadın mı başka kazanacak okul" diye fırçaladıkları dağ başındaki(o zamandan belliymiş dağ başındaki okullara olan sempatim zira aynı lafı üniversiteye kayda giderken de duydum), mezarlık manzaralı ,hemen hergün camları taşlanan okulumdur. dağ başındadır,kimse bilmez yerini okulun. genellikle ulaşım servislerle sağlanırdı.her pazartesi döndüğümüzde illa ki birkaç sınıfın camları indirilmiş,kırılmış olurdu. benim zamanımda harika,bir o kadar da bizimle arkadaş olan öğretmen kadrosu ile asla unutamadığım okulumdur izmir anadolu lisesi. bana hayatımda çok değerli olan iki dostumu vermiştir bu okul. ne kadar üzüldüysem kayıt günü o yokuşu tırmanırken,mezuniyette de o kadar canım yandı. acısı tatlısı ile tam 4 sene dirsek çürüttüm o okulda,öğretmenlerini, daima rüzgarı ile saçımızı başımızı dağıtan o tepeyi,mezarlık manzarasını bile özlediğim okulumdur. unutulmayacak tipte hocalara sahiptir. (bkz: ali natık güven)
zeki ama çalışmayan,zeki değil ama çok çalışan veya hem zeki hem çok çalışan insanların söyleyebileceği sözdür. ama bunların tek ortak özelliği sınavda aşırı heyacan yapıp cevaplayamama olabilir.
vakit kaybıdır,ama beyin ve kalp bunu idrak edemez umut dünyası diye beklemeye devam ede.bu arada bakar kör olunur,bakılır ama boş boş. etrafında hemen ayağının dibinde neler bittiğini anlayamaz.
ilk 3 sene lise hayatına devam edermiş gibi yaşamanıza sebep olur, başka fakültelerde geçme notu 50 iken sene sonunda tüm seneden finale girmemek iiçin her sınavdan en az 60 almalı ve ortalamanız 70 olmalıdır.saydığım bu faktörler her sınavı çekilmez hale getirip sinir stress sahibi yapar.yoksa sene sonunda finalden önce boyunuzu aşan notlarla uğraşmak zorunda kalırsınız.
üniversitede kötü olan derstir,illaki o ders anlatılacaktır en azından zamanında olsun,sınavdan bir gece önesinde o dersi dinlemenin zaman kaybından başka bir fonksiyonu olmaz. (bkz: komite sistemi)
özellikle sınava yarım-bir saat kala yapılan toplu çalışma hareketi genellikle benim evde son bir haftada yaptığımdan daha verimli oluyor.vardır bunda da bir hikmet.
etrafındaki karşına çıkan herkesin yalanlarının birer birer ortaya döküldüğü an kendinden başka dostun olmadığın kafana çekiçle vura vura fark ettirilir. ama kendinlede fazla dost olmaya gelmez aslında,beynin sana arkandan öyle bir iş çevirir ki ne olduğunu anlamazsın. o yüzden en iyisi her şeyi oluşuna bırakıp hayata he deyip geçmek.
adamı (bkz: antihistaminik) bağımlısıyapan,en azından nedeni bulundu mu ondan uzak durarak kısmi olarak rahatlanabilen,insanı hayattan soğutan acayip dengesiz bir hastalık.
gittiği okulda subay-astsubay ayrımına maruz kalan çocuktur.suç burada babası subay veya astsubay olan çocukta değil onları güzel güzel bir arada okumak varken,sen şusun sen busun diye ayıran hocadadır.
bu acımasız,sahte,ne istediğini bilmeyen, sadece kendini düşünen, kararsız, aklı sadece kötülüğe çalışan insanları toplu halde yok edecek bir silahım olsaydı belki hayat daha yaşanılır olurdu.
hasta bir çocuk,özellikle gidişatı iyi olmayan kanser....vb hastalıklarda çocuğu içeride kemoterapi alırken annenin o bakışlarını gördükten sonra veya içine akıttığı tüm zehri sana sarılıp ağlayarak çıkardığı an ,ya benimde başıma gelirse deyip kolaylıkla vazgeçilebilir çocuk sahibi olmaktan.belki de bu hayatta en çok can yakan şey evlat acısı.Allah kimseye göstermesin.