türk müziğinde bazı şarkılarda oldukça kullanılmakta olan siren sesi özellikle araç kullanırken sizi oldukça zor duruma bırakabiliyor. ambulans itfaiye veya polis aracının sireni zannettiğimden hangi şeritten geliyor acaba eğer bulunduğum şeritten geliyorsa hemen yol vereyim düşüncesi geçtiğinden bütün aynalara bakıyorum ama göremiyorum. şöyle bir 20 saniye bakınıyorum fakat ne çare meğer şarkıya dahil edilmiş bir tını imiş. sonra şarkıyı daha bir dikkatli dinliyorum ve ne kadar gereksiz bu siren sesi olmasa da şarkıdan bir şey eksilmiyor. aksine trafikte benim gibileri paniğe girmekten kurtarıyor. müzisyen arkadaşlara sesleniyorum olm gerek yok lan koymayın şu siren sesini melodinin orasına burasına zaten üzücü bir durumu çağrıştırıyor. tırsıyorum bir de birine benim yüzümden bişey olacak geç kaldım şerit değiştirmekten diye.
şöyle ki sağ şeritte sürekli olarak ağır tonajlı araçlar gittiğinden arabada benden başka kişiler varsa sol şeridi sollama dışında kullanmam. orta şeritten de 100-120 km arası giderim. buna rağmen sol şerit boş iken orta şeritte sürekli arkamdan gelip selektör yapan adam tam bir kaliteli orospu çocuğudur. adamı çileden çıkarır. bir görgüsüzlük örneğidir ve maalesef trafik kurallarından bihaber olan insanların yaptığı öküzlüktür. hele ki lüks klasmanda bir araç ise ve sizi geçtikten sonra sol cam açılıp yola kola kutusu atılıyorsa o araçtakilere o an için sadece alın o kola kutusu götünüze sokun demek düşer. bu hakaretleri sağ şeritten gittiğinizde sizi emniyet şeridinden geçenler için asla soylemiyorum onları ayrı bir vaka olarak değerlendiriyorum.
bazı anlar vardır ki olay yaşanırken söylemek isteyeceğiniz çok cümleler vardır.
bunları içten içe söylersiniz ama sesinizi dışarı vurmadan
içinizdeki ve asıl ben dediğimiz kişi söyler bütün söylenecekleri
siz söyleyemezsiniz oysa
içinizde birikenleri asıl düşündüklerinizi
söyleyemediğiniz cümleler için belki de utanırsınız
utanırsınız ama yine de söyleyemezsiniz
ve sonra savaşır siz ve kendiniz
savaşı elbette siz kazanırsınız
kendiniz ise içinizde var olmaya devam eder
ve yeni savaşın uzak olmadığını bilir
kazanamayacağını da.....
kyk da 323 ve 327 diye iki odamız vardı. bilumum mühendislerden oluşan bu toplulukta ben dahil 12 kişi aynı anda yemeğe çıkar, beraber sıçar beraber ders çalışırdık. tam su katılmamış çömcüklerdendik amk.
bi gün geldi bunlardan biri. durakta otobüs beklerken çevresinde güzel kız görünce hemen yanına gidermiş. bakarmış şöyle bir kızın yüzüne, güzelse hemen osurur yer değiştirirmiş ibne. tam 4 yıl 12 kişi tek kıza yazamadı lan. biri güzel bir kız görse tanışsa bu götoş gelir yanında osururdu kız da yüzüne bile bakmazdı o andan itibaren.
okul bitti şansımız açıldı. 11 imiz ne kızlarla çıktı. sevdi, sevildi, sevişti vs vs.
geçen telefonum çaldı. baktım osurukçu arıyor alo dedim karşıdan zart zort sesleri geldi. artık götünden konuşuyormuş meğer kız arkadaşı gaz maskeli de olsa çok güzelmiş.
hayatın idamesi için sürekli alışverişte bulunuruz gerek ruhen gerekse bedenen. alırız, satarız, seviliriz, severiz vs. hepsi zorunlu alışveriştir aslında.ama kimi zaman madden alışverişlerimizde müşteri ile satıcı arasındaki ilişki öyle göründüğü gibi değildir. durun lan ilişki dediysek kimin eli kimin götünde demedik. izleyelim:
m:..
s:..
.
.
.
m:bir de şunu deneyebilir miyim?
s:tabii ki buyrun? (al a.ına koyim bunu da dene)
m:size de çok eziyet ediyorum.
s:oyle şey mi olur efendim! işimiz bu.(siktin kafamı kadın! git de bir sigara içeyim)
giyim konusunda haklı olan yukarıdaki eleman büyük bir ihtimalle malı satamayacak üstelik 5 dk sonra aynı zevatın yan dükkandan elinde ayakkabı ambalajı ile çıktığını görecek ve gözlerinde en ufak bir insan sevgisi görülmeyecektir.
-----------
m:şimdi bu duş telefonlarının boyu aynı mı?
s:aynı abi.(ulan kör müsün. tutmuşum ikisini de 2 dakkadır elimde aşağı salınıyo eşeğin siki gibi. aynı ulan aynı tarak başı)
m:peki bunların debisi nedir?
s: höynnkkk.
-----------
s:buyur abla sebzeler yeni geldi hal den.
m:yok oğlum aldım ben sağol.(mal mıdır nedir.görmüyor mu elimde işte almışım zaten ağır taşıyamıyom. eşşeğin dölü)
-----------
m1:ben çay alayım.
s:peki efendim.
m2:ben de limonata soğuk olsun.
s:peki efendim.
m3:bu neli oluyor?
s:(ahan da yarrağı yedik.) buzlu efendim.buzun rende edilmesi ile hazırlanır ve içinde çilek, ahududu gibi meyve tatları ile kahve aroması vardır.
m3:Frappuccino nun çakması yani.eheheheh
s:(çakarsam sana şu köşedeki starbucks a kadar gidersin). hayır efendim ürünlerimiz orjinal olup patentlidir.
m3:yutmadım ama ben çay alayım o zaman.
s:(çayına da tükürmeyen ibne olsun profilonun ortasında gelen geçen pandik atsın.) peki efendim.
------------
ama en güzeli sevgidir. verirsin en masum halin ile karşılığında bir şey ummadan.
çalıştığı yere göre kimi zaman haklı olan insan modelidir.
efenim para kazanırken başkasının sırtından geçinmeden kendi el emeğiniz ve/veya göz nurunuzla kazandığınız bütün paralar meşrudur. helaldir veya helal yolla demiyorum din kısmını karıştırmak istemediğimden.
nedense bazı insanlar ısrarla çalıştığı yerin ismini söylerken utanır sıkılır. anlamsız..
misal gidilen bir düğünde, sünnette veya bir toplulukta herkes tanışır sohbet eder biri mühendis biri öğretmen. e biri de komi. ama nedense utanır arkadaş söylerken komi olduğunu niye ulan demek istersin gayet meşru bir iş. ekmeğini kazanıyorsun işte diğerleri gibi. aşağıdaki insan utanır mı merak ediyorum açıkçası?
-hacı sen ne iş yapıyorsun?
-hocam ben de pezevenklik yapıyorum alınterimle.....
-!!!!!!
görmek de istemem bu tipleri et satan aşağılık pezevenkleri. sahi var mıdır ki bunlarda ar duygusu?
ha tanım yaptık kimi zaman haklı dedik. o da şu çalışırsın çabalarsın senden daha aşağılık insanlardan daha çok hem de. ama görürsün o olmuş bilmem nerenin nesi. kaypak. başkasının sırtından. işte o zaman utanırsın ama asla kendinden değil. utanırsın kendi işini söylemeye çünkü sen o işi yapandan daha fazlasısın.
ve şudur ki aslolan eğilmemektedir, kimsenin önünde menfaat için.
zamanın birinde dünyanın en büyük metropollerinden birinde ulaşım sorunu içinden çıkılmaz hal almıştır. 7 tepeli bu şehirde artık delinmemiş tepeyi geçin de,o muhteşem boğazının altını bile delmeye başlamışlar. yeter ki insanlar rahatça ulaşsınlar ulaşılmaya mecburi yerlere.
istanbul.....
yıllar önce duysaydm bu ismi tıpkı şimdiki gibi diken diken olurdu tüylerim. güzellikte kusur arayanlar her zaman güzeli terk etmişlerdir güzelin kusurları için... istanbul u sevmeyenler de ulaşım, geçim derdi, asayiş, gürültü vb. vb. nedenlerle zorunlu veya isteğe göre terkedip gitmişlerdir bu şehirden. eyvallah. belki florya plajından güneşin batışını izlemeden, belki de boğazdaki ikindi güneşinin tadına varadaman gittiler bu şehirden.
toplu taşıma araçlarını kullanan bir çok insan için harika bir nimet olan metrobüsler duraklarında aslında yüzlerce senaryo yüzlerce kitap yüzlerce boş insan barındıracak kadar geniş bir portföyü oluşturmakta.
beklersiniz durakta gelip geçen insanlara bakarsınız.hepsinin hayatlarını düşünmeye çalışırsanız eğer içinden çıkamayacağınız kadar çözülemeyecek senaryo görürsünüz. yönetmeni bir hepsinin ama hepsi aynı anda farklı bir film gibi sunulmuş aslında bütün hayatlar.
az önce önümden geçen ayakkabıları boyasız üstünde boya lekeleri olan ve belli ki mesaisini bitirmiş bir an önce evine gitmek isteyen yaşlı amca rızkı yetiyor mu acaba güldürmeye çocuklarının yüzünü güldürmeye veya kadınının kadınlığını hissettirmek için yetmiş mi rızkı şimdiye kadar bir gün olsun ekmek yerine gül alıp gidebilmiş mi acaba evine.
ya da şu genç. nasıl hazırlanmış mı acaba açık öğretim sınavlarına yeterince. belli ki çalışıyor bir yandan da belki askerlik için belki okuma hevesi uğruna belki üniversiteye herhangi bir nedenden dolayı girememiş ve bu açığı kapatma uğruna belki belki ne için bilemediğimiz bir nedenden almış yine eline soruları tutturduğuna inandırmaya çalışan bir yayınevinin kitabını eline okuyor......
şu kız. hani anadoludakiler sadece filmlerde vardır sanır: kaşında piercing kulaklarında 7 şer küpe çenesi ve dudakları delik kareli pantolun kulağında kulaklık metal dinliyor kulaklıktan gelen gürültüden anladığım. O'nun da var hayalleri gözlerindeki parıltıdan anlıyorum.
ve bebekler. habersizler her şeyden. sadece kendisini dikkatle izlediğimi görüp gülümsüyor gülümsememe mukabil. çok tatlı neler bekliyor kim bilir hayatın kendisini. annesi arabayla nasıl binecem metrobüse diye panik halinde.
hepimiz bir gün gideceğiz diye düşünüyorum sonra herkes farklı bir şekilde herkes farklı bir acıyla belki mutlulukla. işte ben de geldim ve ben de gidiyorum diyeceğiz sesimiz çıkmadan sessizce hoşçakal diyemeden sevgilimize.....
ve geliyor metrobüs işte yine başlıyor hepimiz göt telaşına düşünüyoruz götümüz rahat etsin diye işte itiyorum yaşlı amcayı bebeği olan anneye yardım etmiyorum bebeğini bindirirken oysa sevmiştim çok tatlıydı bebe. açıköğretimli ayakta artık okuyamıyor kitabı.
ve yine göt rahatlığı uğruna düşüyoruz yollara yaşıyoruz hayatı tüm bencilliğimizle. bir gün gideceğimizi bile bile yaşıyoruz tüm bencilliğimizle.
dünyadaki en büyük haz göt deliğine kadar dolmuşsa bağırsakların doluşan bu posaları dışarı atmaktır derlerdi inanırdım ama benim inancım buraya kadar değil bunun bir de sonrası var.
köprü trafiğine girdiğim ya da köprü trafiğinin bana girdiği günlerde mecidiyeköydeki işime varana kadar tam iki kilo ve 3 yılımı kaybettim vakti evvelinde. kaptan bir sıkışmışım bir sıkışmışım desem tamam abi in de e-5 e mi sıçacaksın der diye hiç söylemedim şoföre. ulan bir de ayaktayım ki sorma gitsin. tıpa taksan durmaz götümde ama aldığım takım elbisede fena bişey değil hani ona acımamdan tutmuşum kendimi.
o 45 dk var ya lise 2 de geçirdiğim kötü trafik kazası gününden sonra hayatımın en uzun günü gibi geldi gözüme aslında bu götüme.
neyseki 45 dk tutma başarısını gösterdim göstermesine de çalıştığım kat no:8 beklesen bir köprü daha geçersin o kadar sıra var asansörde. lan kendimi 1. kata bir atmışım bir girmişim bir de çıkmışım tam 55 dk sonra. hani derler ya boyundan büyük o derece yani.
asıl önemli konu benim o hazdan sonraki konu sıçmışsın klozete ama bir haz var ki o da elini atarsın sifona çekersin sifonu foşluşıkfdf diye bir ses gelir sen dönüp bakmazsın siyah ceketini giymiş arkanda olan patlamaya bakamdan yürürsün. bundan büyük haz olmaz işte budur. kendi varlığının en tatmin edici düzeyine varmış kendini kanıtlamışsın. tıpkı amerikan yapımı bir film gibi kahraman bitirir işi dönmez bakmaz geriye çıkar gider.
not: tuvaletin bizden sonra girecek arkadaşlarımız tarafından da temiz bulunması için yaptığımız eylem. hatta sifona da mümkünse kapı koluna da elimizle değil bir peçete ile dokunmalıyız ki bakteri kapmayalım. hacım yemeyelim birbirimizi ha.
insan evladı eğer benim gibi 23 ünden sonra başlamışsa uçağa binmeye hosteslerin içecekleri dağıttıktan sonraki telaşını bilir. ulan içeceği nereye koyacam şimdi dökülmesin üstüme başıma diye kapılır bir telaş ki sorma. o telaş ki sadece iki saniyeliktir ulan gittiğin doğu otobüsleri mi ki bu langur lungur girsin çukura dönsün sağa çıksın rampayı dökülsün üzerine. havadasın ulan türbülans olsa bile en fazla 20 sn eğer düşmeyecekse uçak. hoş düşecekse de öndekinin götü gelecek üzerine -ki görme şansın olursa- içecek dökülse ne ola.
sonra koyarsın içeceğini dökülecek korkusu olmadan içersin ve thy nin dağıttığı beleş sandviçleri yersin.
atlas bir ara 5 tl ye satıyordu ama geçen gazetede okudum beleşmiş artık bizden de özür diliyor. hoş geçen yıl 3 defa gittim atlas ile hacı resmen havada sokuş böyle olur. adamlar satıyo 5-10 demeden ama bu yıl düzeltmişler. bir de 77 santim olmuş ilk okuyunca amma tırstım ha! ne ulan bu 77 cm zencide yok lan bu dediydim de meğer öndeki koltuk ile aradaki farkmış. insanlar rahatça yolculuk yapsın diye. sağolsunlar valla ne diyelim daha az santim olunca gidiyordum atlas ile ama ne yalan söyleyeyim güzel kardeşim 77 santim de çok ya. benim göt küçük biraz afedersin hani büyük olsa ne yazar.
bugün sanırım 1 bölü on dalya yı geçtim bu uçak seyahatlerinde ama hala kola üzerime dökülecek diye tırstım. ulan beynine sıçayım hala öğrenemedin diye de kendime kızdım bastım küfürü kaptan pilot anons geçti adı da tayyip miymiş neymiş:
-sayın yolcu 12 den sonra et bu küfürleri. ya da şifreli kanallarda et çoluk çocuk var kimse senin küfürlerini dinleyerek ahlakını bozmasın dedi.
yine kola mı dökmeden içtim derken öndeki lavuk sanırsın meyhanede orospusu karı gibi gülüyo. bi de demesin mi:
-ay ben bunları yemesem eve götürsem olur mu hostes hanım.
acıdım bu defa herife sezercikteki gibi böldüm ikiye sandviçi al yarısını sen ye dedim. bakamadan gözlerime dikti gözlerini teşekkür etti. o yerken ben sövdüm kaptan aynı anonsu geçti sonra moderatör tanımsız entryler silinir dedi.
tanım: sözlüğe anı girmek için götünden atan yazar adaylarının -yazar olursam editlerim koçum- uçakta içecek içmeyi öğrenememelerinden habire içeçeği dökeceği korkusundan mütevellit tedirgin olmalarıdır.
güzelim türkiyemin güzelim istanbulunda güzelim insanlar otobüs duraklarında dakikalarca otobüs beklerken nasıl bir kalabalık olduğunu görüp gaza gelsin istiyorum siyasiler. propaganlarını en kolay bu şekilde yaparlar. hem organizasyon için kasmaya da gerek yok, masrafa da. hele hele kalabalık toplayamayan bir aday varsa gelsin zincirlukuyu ya tıkasın metrobüs yolunu sabahın 8 inde iki dakikada toplar 2.000 kişiyi. yapar propagandasını, vaadde de bulunur.
-ey istanbullular artık metrobüsler yolda kalmyacak.
ee nasıl olsa artık her şeyin kolayına kaçmıyorlar mı? çamur atmaktan bile daha kolay. dosya masrafı da yok. yerim sizi. hadi bakalım.
dünyadaki en büyük pişmanlıklardan birine sebebiyet verebilir. hele ki çocuksa, dilenci sıfatı konan ve belki de ne yaptığını yıllar sonra farkedecek olan bir çocuksa azarladığınız vicdanınızın savaşı ile ve içten gelen o "iç ses" ile sürekli muhatap olmak zorunda kalabilirsiniz.
geçen yıl yaptım bunu. telefonda rutin kavgamı yaparken sevgilimle yanıma yaz gecesinin serinliğinde gelen ancak 6 yaşındaki çocuğu azarladım. daha o saniyede başıma kaynar sular döküldü ve ilk defa telefonu sevgilimin yüzüne kapattım. tuttum elinden çocuğun yakındaki migrosa götürdüm, ne istiyorsan al dedim. almadı hiçbir şey. zorladım kendisini ve yaşıtlarının çok da tükettiği onun ise daha önce tüketip tüketmediğini bilemeyeceğim bir iki abur cubur aldım kendisine. içimde hala geçmeyen bir ağrı ile eğildim ve özür diledim kendisinden, beni affetmesini diledim. affetti mi bilemiyorum. ben hayatıma o hayatına döndü. ikimiz de doğruları ve yanlışları ayıramayacağımız bir hayata döndük. o günden sonra o yine dilendi ben yine kavga ettim ve belki de yine azarladım dilencileri. ama hiç unutmadım o küçük çocuğu.