gün boyu girdiye imza atmayarak protesto eylemine katıldım daha öncekiler gibi. daha önce biz endişelerimizi dile getirdiğimizde ses vermeyen tipler de boyunun ölçüsünü almış, bu güzel. de...
zihniyet değişimi olmadıkça laf-ı güzaf kalmaya mahkûm bir duyuru. daha... daha... daha... ve sanırım bu dahalar devam edecek. neden?
çünkü gammaz denen zatların da çok iplendiği yok. lâf olsun torba dolsun diye bir mekanizma oluşturulmuş, sen daha onu düzgün işletemezken böyle bunlar reklam kokan hareketler mayk izlenimi uyandıran şekilde tribünlere oynamaya devam edeceksin daha anlaşılan. çünkü ortaya koymuşsun tezekten bir heykel, sanatına katkı için hacetini gideren çok olur.
örneğin yaklaşık yarım saat önce nerede bu kürdistan şeklinde soru formunda açılmış başlığa girilen bütün cevap niteliğindeki girdileri gammazladım formata aykırı diye. o zaman 9 cevap vardı, şimdi 13 olmuş, birazdan bu cevapların sayısı artacaktır.
kendi kankalarının küfür edip deşarj olmasına da müsade ediyor bu şahsiyetler, bir format masalı uydurmuşlar, kafalarına göre insanı çaylak ediyorlar.
önceki anlattığım şeyleri anlatmayacağım. burayı idare eden adamların vizyonu bu, birisi küfürlü başlıklar açıyor diye kimse onları eleştirmesin. zaten sözlüğü küfretmek için kullanan yazarları (tabi sadece belli kişiler için) zaten kolluyorlar, öyle bir dertleri yok. olmayacak da.
yazarların kalitesi de ortada: nerede bu kürdistan başlığına bakın. onu bırakın hâlâ başlıkların altına "beni çok fena tahrik eden başlık" tadında sözlük aleminin en klişe çaylak hatasını yapan birinci, ikinci, üçüncü nesil yazarlara bakın. vs.
bu insanların vizyonu bu, ileri gidenin de paçasından çekerler.
türklerin kürtlerle ortaklaştığı noktalardan biridir lider kültü. kürtlerin büyük bir bölümü için abdullah öcalan bir liderdir ve kürtlerin kimlik mücadelesindeki yeri maalesef fetişleştirilmiştir. oysa, her ne kadar bazı insanlar liderlik konusunda belli bir karizma kazanmaktasalarsa da özellikle "doğu toplumları"nda, örgütlülüğe inanan bireylerden oluşan bir toplum mücadele pratiğine daha faydalıdır. bilinçli insanlar toplumları ve insanlık için daha faydalıdır, pragmatik hareket etme yetisi toplumsal demokrasinin artması ile de ilintilidir.
bir slogandır ve abdullah öcalan'a özgü hukuk kuralları çıkararark hukuku bireye özgü hale getirip evrensel ilkeleri ayaklar altına alabilen bir hukuk anlayışının ürünüdür bugün abdullah öcalan isminin bu simgesel gücü. zira yakalandığında gerçekten sempatizanlarını da hâyâl kırıklığına uğratan bir resim vermiş olmalı, onca insan hayatını hiçe sayarak dağa çıkarken, abdullah öcalan'ın yakalandığı andaki o "süt dökmüş kedi" tavrı kürt hareketi içinde de kırılmalara yol açmıştı. bugünse bu kırılmaların en büyük nedeni abdullah öcalan'a özgü uygulamalardır, abdullah öcalan'a ayrı bir hukuki alan yaratma çabasıdır. abdullah öcalan'ın kürtlerin demokrat,k türkiye mücadelesindeki simgesel gücünü daha çok bugün izlenen uzlaşmaz devlet politikaları vermektedir, örgüt sempatizanları da bunu çok iyi kullanmaktadır.
sonuç itibarı ile, kürtleri kabul eden, içeren bir vatandaşlık tanımı yaratmak, kürtleri topyekün siyasal bireyler haline getirmek çok daha mantıklıyken, devlet politikaları abdullah öcalan'ın simgesel gücünü artırmaktadır. "biji serok apo", "sayın öcalan" gibi siyasal kürt hareketinin düşülen bu tongaya devamlı çektiği naniktir.
belli bir tipolojisi yoktur. türkiye'de yaşayan ve nüfusu yaklaşık 50 milyona tekabül eden bir etnidir. azerbaycan, türkmenistan, vb. ülkelerdeki soydaşlarına kıyasla, kendi ülkesindeki soydaşı olmayan vatandaşları ile çok daha fazla ortak yönü vardır.
kanımca çok önemli olmayan bir parametredir bu durumu zaman'ın. meselâ posta ile yarışıyorlar birincilikte, bir posta'ya bakıyorsun, bir zaman'a.
sonuç itibarı ile karşı olursun ya da olmazsın, zaman türkiye'nin içerik bakımından iyi olan gazetelerinden birisidir. posta gazetesinin birinciliğe oynadığı bir ligde zaman'ın tirajı ile yükseltilmeye çalışılması ya da bu tirajın "çakmalığı" üzerinden yerin dibine sokulması zaten mânâsızdır.
birgün 5000 satıyor diye kalitesiz bir gazete değildir örneğin, evrensel 8000'lerde çakılı ise "feda edilebilecekler" listesine sokulamaz.
şöyle bir analoji ile anlatayım derdimi. deniz kıyısında, plajdasınız. önünüzde uçsuz bucaksız bir mavilik... susuzluk içinde kıvranırken derman olmayacaktır derdinize deniz. siz o zaman bir şişe su istersiniz.
islâmcıların destekleyip desteklememesi bir şey ifade etmeyen, islâmcıların hiçbir aşamada sorgulamayacağı "peygamber ocağı" militarizmini asla desteklemeyecek gazetedir.
tarih boyunca birçok katliama imza atıp bunu resmi bir kılıfa uyduran, aydınlanan, pür-i pak olan kişilere tarihin bir yerinde mutlaka sorulan bir sorudur.
legal bir korunağın altında işlenen insanlık suçlarını deşen bir sorudur bu. banu güven "hayata dönüş operasyonu" adı altında insanların hayatlarını sonlandıran, bunu da korunaksız, kapana kıstırılmış insanlar üzerinde kimyasal silâhlar deneyerek yapan bir devletin eski adalet bakanına, hikmet sami türk 'e yönlendirilmişse hele bunu, çok doğru bir sorudur.
"cinayettir" diye diye kadınların bir çoğunu istenmeyen çocuklara mecbur etmiş ya da onları illegal ve kontrolsüz kürtaj masalarında ölüme mahkûm etmiş bağnazlığın mantığını anlayamadığı istenmeyen gebeliği bitiren medikal uygulamadır.
bu aşamaya gelmeden korunmak en güzelidir elbette, ama hiçbir korunma yöntemi %100 başarılı da değildir. bu durumda uygun zamanda olmayan gebelikleri bitirmek kadınların bedenleri üzerindeki en büyük kazanılmış haklarıdır.
ilker başbuğ'un zihniyetini ortaya koyan ayar verme çabasıdır bu. bir benzeri bir agatha christie romanına şöyle yansıyabilirdi:
- bu kadın katledildiğinde neredeydiniz bay rutterford?
- bakın bay james, siz yıllardır bu işin içinde olan bir dedektifsiniz. bu katliam değildir, lütfen mevzuyu abartmayalım, bu sıradan bir cinayettir.
- sorumun cevabı bu değil.
seviyorum lan ben bu kadını. kuş gribine rağmen çiftliğindeki tavukları kesip yiyen valiye de, hikmet sami türk denen zata da bir gazetecinin sorması gereken soruları sorup, gerekli tavrı koyabilen, gerçek bir entelektüel, gerçek bir spiker, en önemlisi gerçek bir insan ve vicdan.
dünyanın en büyük uygarlıklarından birisi olan kızılderililere bok atmak yerine onlara zinniyet olarak yaklaşma ihtimalimiz irdelendiğinde haksız olmayan düşüncedir.
tabi bunun mustafa kemal'den ziyade hologramının ardından yaratılan cumhuriyet nesilleri ile alâkalı olduğu da ortada.
deniz gezmiş'in idam sehpasını ayakları ile iterken "yaşasın kürt ve türk halklarının kardeşliği, yaşasın sosyalizm" dediğini bilmeyen zihniyettir. türk solu gibi kendisini sever görünüp içini boşaltan tipler de vardır. bir sosyalist için mesele zaten birilerini sevip sevmemek değil anlamaktır, kişileri ve tarihin özgül koşullarını.
askerden kaçıp tekrar askere giderek beni benden almış yazarlardır. iyi yazarlardır, yazıp dururlar. tabi bunun yazın alanına katkısından söz etmek anlamsız sanıyorum.
başsağlığı dilemese ölen askerler için üzülmemiş, dilese de samimiyetsiz bulunacak bir partinin gerekmediği halde başsağlığı dilemesidir.
gerekmediği halde diyorum çünkü zaten dtp'lilerin insanların ölmelerinden keyif almadığı ortadadır. ölen iki tarafta da bu ülkenin insanıdır, ölümlerden acı çeken bu ülkenin halkıdır. dolayısıyla birilerinin ihya olması için canını kaybeden halklar için sevinebilecek ruh hâli ancak bu tür savaşların ekmeğini yiyen kesimde mevcut olabilir. bu saldırıları kullanıp milliyetçilik devşirerek halkların arasına düşmanlık eken zihniyetin işine gelir ölümler.
özür onlardan gelmelidir, elbette onlardan da özür beklemek anlamsızdır. özür dileyecek vicdanları olsaydı 30 yıldan çook önceleri akmaya başlayan bu kan dindirilirdi. kanı dindirmek için de daha derin kesik atılmaz, bir dost avucu gereklidir, kanayan yere el koymak gereklidir. sızlayan yere copla vurmak değil, avuç içiyle onun acısını dindirmek gereklidir.
türkiye tarihinde katliamlara imza atanlar özür diledi mi ki bu katliamlarda ölenlerin bir kolu olan kürtlerin parlamentodaki temsilcisinden başsağlığı dilemesi beklenmektedir? önce bekleyenler insan olsun, ondan sonra zaten su yolunu bulur.
ahmet türk hakkında dtp adına şu şekilde bir açıklama vermiştir:
--spoiler--
"öncelikle olaydan derin üzüntü duyuyor, daha hayatlarının baharında iken yaşamlarını yitiren gencecik kardeşlerimize allahtan rahmet, ailelerine de başsağlığı diliyoruz.
insan hayatını hedef alan hiçbir şiddet eylemini bu güne kadar tasvip etmedik, tasvip etmeyeceğiz. partimiz, ülkenin sorunlarının diyalog yöntemi ile barışçıl bir şekilde çözülmesi için elinden gelen bütün gayreti göstermeye devam edecektir.
bu ülkenin sorunlarının bedeli gençlerimize ve çocuklarımıza ödetilmemelidir. her zamankinden daha fazla demokratik siyaseti öne çıkarma ve siyasete fırsat tanıma sorumluluğu ile karşı karşıyayız. bu sorumluluk bütün siyasilerin ortak sorumluluğudur. artık hiçbir vatandaşımızın çatışmalarda yaşamını yitirmediği, barış içinde bir türkiye özlemi ile bir kez daha bu acı olaydan duyduğumuz üzüntüyü ifade ederken bu ölümlerin artık son olmasını diliyoruz."
--spoiler--
ergenekon davasını aydınlatacak "envanterlerinizde kayıtlı silâhlar neden kontrolsüz bir biçimde topraktan fışkırıyor" sorusuna cevap vermek yerine "fışkırma"yı ön plana çıkarıp cingözlük yapan ilker başbuğ'un üslubundan ziyade içeriğini koşulsuz tamponlayan (destekleyen manasında) insan kitlesi.
şu ana kadar sadece 1 kişi biliyorum gerçi bu güruhtan.
şu anda yaptığı basın toplantısında altına imza attığı hayata dönüş operasyonununu yeniden savunmaya başlayan eski adalet bakanı.
ekleme: evet şu anda "bu çeşit eylemler bizi etkilemez, biz atatürk ilkeleri, milliyetçiliği, bik bik" şeklinde ahkâm kesmeye başladı. klasik bir katliam paklama yöntemi.
aboooooov! ilker başbuğ'un "tahmin ettiğim bir şeyi daha sormadınız" diyerek kendi kafasındakilerin sorulmamasına getirdiği eleştiri üzerine mehmet ali birand'ın "o zaman siz istediğiniz soruları önceden bildirin de ona göre soralım" şeklinde gülerek verdiği karşı ayarla şık bir ikili oluşturmuştur.