muhafazakar müslümanlar gerek batılı gerek doğulu modernistlere karşı uzun süre geleneklerini savunmak durumunda kaldılar. ancak modernizmin karşısına postmodernizm çıkınca muhafazakar islamcılar postmodernizme sığındı. heidegger okumak entelektüel muhafazakarlar için bir adet haline geldi. bunun öncülüğünü ismet özelin yaptığını söyleyebiliriz.
türkiyede daha çok modernizm taraftarı olan ve ullusalcı-solcu insanlara aydın denirken, postmodernizme yatkın olanlaraysa entelektüel deniyor. islamcılar da aydın olarak değil entelektüel olarak anılıyor. zaten modernizmin ve sekülerizmin dinin düşmanı olduğunu düşünen islamcılar için postmodernizm adeta bir can simidi olmuştur.
sözlüğe girdikten sonra niklerine ve girilerine bakarak kız yazarları tespit edip bir şekilde onlarla muhabbet kurmaya çalışan insanlardır. tedavi görmeleri muciptir. sanal kadın düşkünlüğü önemli bir psikolojik rahatsızlıktır.
şeyh bedrettin sanıldığının aksine osmanlı devletine isyan etmemiştir. kendisi o dönemde taht için kavga eden kardeşlerden musa çelebi'yi destekliyordu. eğer musa çelebi tahta geçseydi şeyh bedrettin büyük ihtimalle şeyhülislam olacaktı. ancak tahta mehmet çelebi çıkınca muhalifi şeyh bedrettin'in üstüne gitmiş ve çıkan isyanları da bastırarak idam ettirmiştir. şeyh bedrettin hakkında objektif tarihi bilgilere sahip değiliz. bugün elimizde bulunan varidıat da şeyhin kendi yazdığı eserin muhalifleri tarafından istinsah edilmiş halidir. eser aslen şeyh bedrettin'in vefatından 200 yıl sonra yazılmıştır.
evet tedirginler. çünkü bir kriz daha olursa necip türk halkıyla beraber aç kalırlar. o yüzden artislik yapıp, recep tayyip erdoğan'ı tehdit edip yabancı sermayeyi kızdırmasınlar.
türkiye'de darbe bile olacaksa hükümet memleketi yabancı sermayeye satıyor diye değil, satmıyor diye olur. tayyip beyin de yabancı sermayeyle muhabbeti iyidir. sonuç olarak yabancı sermaye hükümeti desteklediği müddetçe askerlik 12 aya iner ama darbe olmaz.
dünyayı büyük sermaye patronlarının yönettiğini, bu patronlarla tayyip erdoğan'ın arasının çok iyi olduğunu, türk ordusu değil amerikan ordusu gelse bu sermayenin türkiye'Deki keyfini bozamayacağını bilmeyen arkadaşların kuruntusu. tayyip erdoğan paranın dini olmaz diyerek safını belli etmiştir. arkası sağlamdır, kolay kolay gitmez. cıa dan maaş alıp türkiyede darbe çığırtkanlığı yapan gazetecilerin 7 sülalesini satın alacak parayı sadece bir akşam yemeğinde yiyen adamlar ak partiyi destekledikçe darbe marbe olmaz.
ne kadar kaliteli bir sözlükte ikamet ettiğimizi anlamak için sol frame e bakmak yeterlidir. bak bak çekinme! ondan sonra da niye bilgi içerikli giri girmiyorsun diyorlar. size heidegger anlatmaya kalksak penisi kaç cm diye sorarsınız.
çok sevimli sözlüğümüz aslında popüler kültürün ürünüdür. ne demek bu, şu demek. ağzı olanın konuştuğu, ilkokul öğrencisi seviyesinde 10 giriyle çok rahat yazar olabileceğiniz, girilerin bir kıstas ya da gözetime tabi olmadığı, cahil çoğunluğun aydın azınlığı ört pas ettiği, sanal sempatik, sanal karizmatik zavallı gençlerin vakit öldürme aracı bir sözlüktesiniz şu anda. nasıl bir yerde olduğunuzu merak ediyorsanız sol frame e bakın.
bir halveti tekkesini anlatan film tarikatlar konusunda gerçekçi portreler çiziyor. hakikaten tekkelerin vakıf mülkleri ve kira gelirleri vardır, buralar pek islami olmayan işletmeler de olabiliyor, zaten bazı şeyhler sahtedir dolayısıyla suistimal de mümkündür. ama film aslında tasavvufi açıdan bir seyr-ü sülükü konu alıyor. aslen tasavvuf kaynaklarında nefs-i mülhimme olarak geçen bir makam vardır. bu makamdaki kişiler gönül alemleri çok güçlü, dini bütün insanlardır. ancak amellerine güvenir ve biraz da kibir yaparlar. şeyh efendiler bu mertebedeki müridlerini imtihan eder. geçemeyen müridin tasavvuftaki amelleri boşa gider. filmin ana karakteri de böyle bir imtihandan geçiriliyor. filmin sonu biraz erken. zira karakter meczub olduktan sonra erecektir, çünkü imtihanı geçtiği anlaşılıyor. filmin devamında tasavvufi usuller gereği muharremin şeyh kemal'in varisi, halifesi olması icap ederdi. sonuç olarak film tarikatları kötüler gibi gözükse de aslında tasavvufun zaten doğasında olan bir hususu işlemektedir.
tekkelerle ilgili tartışmalar yoğun olarak vaka-i hayriye denilen yeniçeri ocağının lağvıyla başlar. yeniçeri ocağı ve bektaşilik iç içe olduğundan sultan 2. mahmut bektaşiliği de yasaklamış, tekkelerini kapatmıştır. daha sonra tanzimat fermanıyla birlikte şeyhler meclisi adında şeyhülislamlığa bağlı kurum oluşturulup bu kurum osmanlı'daki bütün tekkelerin idaresine memur olmuştur. osmanlı devletinde tekkelerin gelirleri büyük ölçüde vakıf mallarından elde edilirdi. tekkelereçok yüksek gelirli gayr-i menkuller bağışlanmıştır. ayrıca devlet tekkelerin ihtiyaçları için yardımdada bulunuyordu. bugün camiler nasıl hem devlet hem halk tarafından ihya ediliyorsa tekkeler de öyleydi. ayrıca bazıtekkeler de suistimal, bazılarında da siyaset vardı. halkın büyük desteğine sahipolan ve 1000 yıllık geçmişi olan tekkelere karşı ilk muhalefet meşrutiyetle başlamıştır. osmanlı aydınlarından bazıları tekkelerin kapatılmasını, bazıları da devletin tekkelere yardım yapmamasını öngörüyordu. büyük gelirlere, halk desteğine sahip olan tekkelerdeki şeyhlerin şüphesiz hepsi ehil insanlar değildi. bu büyük güç kurtuluş savaşında da türk ordusuna destek vermişti. ilk tbmm de pek çok şeyh milletvekili hatta meclis başkan vekili bile vardı. atatürk'ün kurtuluş savaşı esnasında şeyh efendilere yazdığı teşekkür mektupları mevcuttur. acak istiklal savaşından tekkeler ellerindeki büyük gücü istedikleri yönde kullanmaya devam edecek imkanlara sahiptiler. bu modern türkiye ve inkılaplar için ciddi bir tehditti. askeri ve siyasi dehası gereği mustafa kemal bunun başından beri farkındadır. nitekim şeyh sait isyanıyla birlikte atatürk ilk defa tekkeler aleyhinde konuşma yapmıştır. ağustos 1925 kastamonu çankırı gezisi esnasında yaptığı konuşmada bir nevi meclise de nota vererek : "türkiye şeyhler, dervişler ülkesi olamaz" demiştir. bu atatürk'ün tekkelerin aleyhinde verdiği ilk beyandır, o zmana kadar tekkelere hep sıcak davranmış, niyetini saklı tutmuştur. hilafetin ve saltanatın kaldırılması da atatürk'ün bu niyetini saklı tutabilme özelliği sayesindedir. yoksa 1922 lerde saltanatı kaldıracağız diyerek halkı kurtuluş savaşına teşvik etme imkanı yoktu. istiklal mahkemelerinin teşekkülü ve tekke ve zevayanın seddine dair kanunla birlikte tekkeler 1926 başı gibi kapatıldı. atatürk türbeleri de kapatmış olmasına rağmen kendisinin vefatından sonra yapılan anıtkabirde sonuçta bir türbe olduğu için devlet bu konuda 1950'lerden itibaren resmi yasağa rağmen müsamahalı davranmaya başlamıştır. tekkelerse halen kanun gereği yasaktır, kapalıdır. şeyh, derviş gibi ünvanlar da yasaktır. sonuç olarak atatürk'ün tekkeleri kapatmasının islam düşmanlığı veya tasavvuf münkirliğiyle pek alakası yoktur. atatürk sadece inkılapların ve modern cumhuriyetin önündeki siyasi engellerden birinikaldırmıştır. ayrıca atatürkçülüğün cumhurşyetin ve modern değerlerin insanların tekkelere olan bağlılık ve ilgisini azaltacağını düşündüğü de aşikardır. atatürk devrimleri türk halkının inkılaplardan sonra artık tekkelere rağbet etmeyeceğini varsayıyordu. bu kısmen seküler varsayım tutmamıştır. tekkeler yaşamıştır. dervişlerden bazıları tekkelerin kapatılması hususunda şöyle der: allah diyecek diller ve denilecek bir allah olduktan sonra kimse tekkeleri kapatamaz. bu gönül işidir, gönüllere zincir vuramazsınız.
bazı erkek örnekleri çok fena aşık olduklarını iddia ediyorlar. lakin bu arkadaşlar sokaktaki kızları kesmeye,porno izlemeye,fırsatını bulunca önüne gelenle sevişmeye de devam ediyor. aşk kavramına kazandırdıkları bu yeni anlam için kendilerine teşekkür ediyor aşık oldukları kızlara allah akıl fikir versin diyorum efendim.
bediüzzaman'ın zalimler için yaşasın cehennem şeklinde de aktarılan sözü. hatta üstad (ks) ağer allah cehennemi yaratmamış olsaydı sırf kafirlere inat olsun diye yaratması gerekirdi. zira o küstahlar allah yoktur, bizi cezalandıramaz diye hezeyanlar savururlar.
psikologların yaptığı araştırmalar insanların çoğunun cennete inandığını ama cehennemi kabul etmediğini ortaya koymuş. ilahi insanoğlu, var mı öyle 3 köfte 5 kuruş.
türk halkının duymaya bile tahammül edemediği bir hükümet senaryosudur. sırf bu hükümet kurulamasın diye ak partiyi sevmeyenler bile ak partiye oy vermeyi tercih edecektir.
en son sayın ecevit'in ortanın solu söylemiyle sağdan %5 oyu sola kaydırmasından sonra türk solu sürekli geriledi. özellikle yeni nesillerde ciddi oy kaybına uğradılar. bir türlü birleşemeyerek, üzerlerindeki din antipatisini daha da belirginleştirerek halkın tepkisini çekmeye devam ettiler. bugün ise o kadar komik bir haldeler ki emre kongar'ın durkheim'dan kalma modernizmin de medet umuyorlar. hallerine acınasıdır. daha 50 yıl iktidar olmalarımümkün gözükmüyor. öyle ki normalde muhalefet partisinin oyu artar. chp muhalefet partisiyken bile oy kaybetti. daha şimdiden önümüzdeki seçimde chp hariç hiç bir sol partinin meclise giremeyeceği açık. yine chp ile hükümet kurulması da çok düşük bir ihtimal gibi gözüküyor. gerçi kurulsa ne olur. baykal başbakan olsa sol idealleri mi uygulayacak?
türkiye'de kendisini cumhuriyetin muhafız alayı olarak gören bir güruh var. bunlar sürekli halkın %34 'ünün oyunu alan bir parti ülkeyi nasıl yönetir deyip duruyorlar. halbuki solun toplam oyu %34 ten azdır. ak partiyi azınlık sananlar asıl kendilerinin azınlık olduğunun farkında değil. ben merak ediyorum, acaba emre kongar parti kursa kaç oy alır?
solcu aydın: bu seçimde kime oy vereceksin.
halk: akp ye vereceğim.
solcu aydın: niye?
halk: kime vereyim? ağarla bahçeliye mi?
solcu aydın: ne kadar sığ düşünüyorsun. sizi uyutuyorlar işteböyle dini kullanarak.
halk: yok dinden değil, ekonomik istikrar, kötünün iyisi.
solcu aydın: konuşma. bu ülkeye demokrasi sizin yüzünzden gelmiyor.
halk: nasıl yani? egemenlik kayıtsız şartsız benim değil mi?
solcu aydın: senin tabi, ama sana o egemenliği kim verdi, kim koruyacak. sen bu halinle egemenliğine sahip çıkamazsın, murdar edersin, iyisi mi sen onu ver bana ben saklayayım.
halk: olmaz.
solcu aydın: konuşma gerici. askere söylerim donuna kadar alır elinden bak, bir egemenlik istedik çok mu görüyorsun.
sürekli olarak birilerinin yada birşeylerin diğerlerinin beynini yıkadığı söylenip durur. halbuki beyin yıkama reşit kişiler için söz konusu olamaz. dinen ergenliğe girmiş, hukuken 18 yaşına basmış birisi özgür iradesi ve tam ehliyetiyle kendisi için neyin yararlı, neyin zararlı olduğunu belirlemek ve ona göre hareket etmek durumundadır. bu anlamda şeriatçıların, metalcilerin, magazin programlarının beyin yıkadığını söylemek yanlıştır. beyni yıkandığı iddia edilen kişilere hakaret içerir. siz ahmaksınız, safsınız; sizi kafa kola almışlar vuruyorlar ha vuruyorlar demek olur ki bu cemaat mensubu, metal dinleyicisi, magazin izleyicisi insanlar istediklerini yapıp yapmamakta özgürdür. alış veriş manyağı kadınların da beynini yıkıyorlarona bakarsanız, erkekleri tahrik etmek için hazırlanan erotik figürlü reklemlar da beyin yıkıyor yani.
siyasi manevralarıyla ünlü tayyip erdoğan'ın yakında ortaya atması muhtemel iddia. böylece tayyip iktidardan sonra atatürkçülüğü de solcuların elinden almış olacak.
maalesef türk solunun laiklik ilkesini siyasete alet etmesinden sonra atatürk^ün diğer 5 ilkesi unutulmuş, sadece laiklik vurgulanır olmuştur. laikliği kendi siyasi çıkarlarına ve demokrasinin tercihlerinin aleyhine yorumlayan bu zihniyeti nutuk okumaya davet ediyorum. allah aşkına bir nutuk'a bakın bir de baykala.
kendisini aydın sanan çok bilmiş tiplerdir. aslında sürekli demokrasiden bahsederken bile içlerinden türk halkını küçümser, geri kalmış bulurlar. kendileri ileri,büyük insanlarken türk halkı tayyip erdoğan'ı başbakan seçecek kadar zavallıdır onlara göre. asıl zavallı bu robespierre bozuntularıdır. türkiyede demokrasi var efendim. türk halkının sizin jakoben, militarist yol göstericiliğinize de ihtiyacı yok. barajı kaldırıp kaldırmamak da yüce türk milletinin takdirindedir.
türkiyede %10 baraj varsa bunu da koyan halktır. eğer halk %10 barajı istemiyorsa kaldırmayı taahhüt eden partiyi iktidara getirsin. türk demokrasisi %10 barajı açığa çıkarmıştır. ayrıca rte yi başbakan yapan da türk demokrasisidir. azınlıklar tabi ki temsil edilir ama hükümette değil. hükümeti çoğunluk kurar, kurmuştur, yine kuracaktır. kendisini demokrasi halkı azınlık zannedenler hazmedemeseler de bu böyledir.
