içindekiler bölümünde bulunan "kontrendikasyonları" kısmına ilk başta alerjik reaksiyonları direkt yazmak yerine binbir türlü giriş hikayeleri yazıp ardında belirtmek de nedir yahu!
Tık tuzağı mantığını ilaç bilgi kısmında bile uyguluyorsunuz. Yazıklar olsun. Evet.
Dünyanın en kıymetli, cana yakın ve samimi insanı. Şeker topu gibi, dedikodu bilmez, kalbinde tek bir kötülük barındırmayan olağanüstü biri. Kendisine buradan selam ve sevdiler yolluyorum.
Var olsun :d
Hiçbir boka yaramayan sadece yayıncı kuruluşun etrafa saçtığı vıcık vıcık yalakalık. Hem bu toplumda işitme engellilerin yüzde kaçı bu işaretlerden anlıyor?
itiraf edeyim ki bu toplum söz ve kelimelerden zor anlıyor, kaldı ki işaretten anlasın, gereksiz yalakalık!
TV nin şuan sesini kapatıp ekranın sağında ki adamı izleyip anlamaya çalışıyorum zira hiçbir şey anlaşılmıyor.
Yaratılan Sahte bir toplumun getirdikleri de böyle oluyor. Evet.
gidilir.
önlerde yer edinmek efdaldir.
hoca sohbete başlamıştır, sıkı takipçiler önceden yerlerini almış havaya girmişlerdir. kazara erken gelenler hemen fark edilir: çoraplarının başparmaklarına gelen kısmıyla meşguldurler.
cuma namazının en çekilmez tarafı hutbede elindeki kağıdı okuyamayan imamlardır.
iradedilmesi gereken hutbe vurgu hatalarıyla ve diyanet litaraturunun söylene söylene etkisini yitirmiş hitap cümleleri ile amacına ulaşamaz çoğu zaman.
zaten nedir ki ya “oksijen faydalıdır; ağaç dikmek lazımdır hem peygamberimiz de kıyamet günü dahi olsa fidan dikin buyurmuştur” veya “gelecek çarşamba idrak edeceğimiz beraat kandilinde hayırlara vesile olmalıyızdır”. fıtraten heyecanlı olup da alengirli konulara bulaşmadan durmayan vaizi ise 1-2 hafta sonra muhtemelen orada göremeyeceksinizdir.
hazırunuyumamak için halıyla, kaşıyla gözüyle oynamaya meyleder.
bir kısım cemmat-i müslimin ise öğleden sonraki işini planlamaya, kar-zarar ciro hesaplarına ,dışarıda bıraktığı arabasını polisin çekip çekmediğine, köyündeki bağ bahçesinin tatlı hülyalarına dalar gider.
ne zamanki “ittekullahi atiyyu” nidasını duyulur, bağdaşlar bozulur diz üstü oturulur, oh son 5 dk. kalmıştır.
bu noktada imam efendiler üçe ayrılır, fatihadan sonra kısa sure okuyanlar veya bunun dışında pek bilinmeyen bir surenin tamamını okuyanlar, son olarak da gündeme göre bir sureden yeter miktarda ayet okuyanlar.
ilkler bana hep kaytarmaya çalışan, imamlık dışında ek işi olan insanlar gibi gelmiştir, teravihlerde camiyi dolduranlar da bunlardır.
2 rekat farz kılınmış, müezzin “allahümme entesselam ve ..” demeye başlamış iken bir kısım cemaat çoktan ayakkabılarına hücum etmiştir bile.
kişi bu noktada son on rekata kalayım mı kalmayayım mı ikilemine düşer.
ruh haline göre kararını verir, bu noktada misal hava sıcaklığının yüksek olması nedeniyle cami atmosferinin bunaltıcı hale gelmesi, sürekli hareketten kaynaklanan sevimsiz bir ter ifrazatı mümini “kaçayım” yollarına düşürebilir. “nefsime hoş gelmeyen hakkımda hayırlıdır” benzeri bir nokta-i istinada tutunulabilirse ne ala, değilse esnaf lokantasında pilav üstü kuruyenir.
“kalanlar” ,bence, madem kalmışlardır tavuk gibi olmamalıdırlar tadili erkana uymalıdırlar,
tesbihat sonrası eller kaldırılır, kalbi dilekler arz edilir. sona kalan dua dona kalmamalıdır, hakkı verilmelidir.
bim'den içeri girildiğinde insanın dört bir yanını saran kocaman bir boşvermişliğin, zihnin en ücra noktalarına sirayet eden o anlamsız hiçliğin tüm bedendeki tezahürüdür.
evet, gözyaşartıcı bir gerçek bu anlamsızlık. o gelişigüzel sıralanmış, ilk bakışta reçel mi yoksa otlu peynir mi olduğu anlaşılmayan ürünlerin arasından geçerken, sağa sola atılmış kolilere basa çarpa ilerlerken hissedilir. çalışanların o android görüntüsünü izlerken sorgularsınız hayatı.
neden allah'ım, neden!!? diye isyan edersiniz ama artık çok geçtir her şey için. bim'in sarmalları arasında yok olmaya, hiçliğin içine doğru yol almaya başlamışsınızdır çoktan. çok geç. evet. çok. geç.
dünyanın gelmiş geçmiş en büyük saçmalığı. lan sen binlerce yıl evrim geçir en üst yaşam formuna dönüş ama hala yaşamak için çalışmak zorunda kal. hadi çalışmasını da geçtim, en azından metrobüse binmek zorunda olmasaydık arkadaş en azından buna insan gibi bi' çözüm bulsaydınız. yoksa binlerce yıl önce sabah uyanıp mağarasından tarlasına yürüyerek gidip buğday tohumu eken atalarımızdan ne farkımız var allah aşkına, aradaki en büyük fark yürüyerek değil de metrobüsle gitmemiz mi? yazıklar olsun.
beni ziyadesiyle üzen, yazımı kışa çeviren baharımı güllerimi solduran talihsiz bir olay. misal bakıyorsun kediye kanadı yok. ben yıllarca araştırdım kedileri ve kanadı olmadığını anladım, lakin nerde bi' kedi görsem kah ağaç tepesinde kah çatı kenarında mal gibi sağa sola zıplıyor, başaramayacaklarını bildikleri halde uçmaya çalışıyorlar.
uçma arzusuyla yanıp tutuşuyorlar zira, hatta bazılarının uçtuğu bile oluyor. ama tavuklara bakıyorsun kanatları var, hızlı koşabiliyorlar, aerodinamik yapıları mükemmele yakın ama gel gelelim zerre hevesleri yok uçmaya, sağa sola fıtı fıtı yürüyerek gitmekten başka bi' sike merhem oldukları yok.
ulan yapacağın tek şey bi' beş kilo fazlan var onu vermek, ondan sonra bütün gökyüzü senin ama yok arkadaş yok, yok yapmıyor taallukatını siktiklerim ondan sonra vay efendim ben niye döner oldum diye ağlayıp duruyorlar şerefsiz gibi.
e hak ediyosun göt, başına gelenleri hak ediyosun. hayır arı hayvanı bile uçuyor lan, arı uçuyor, tüm bilim dünyasını sikip atarak uçuyor, arının uçamaması lazım ama uçuyor, lan senin ne eksiğin var, hiç mi utanmıyorsun lan penguenler bile buz dağının tepesinden horalalahoralalahoralleeeeey diye kayıp denize atlıyorlar uçarmışcasına, onlar da mı örnek olmadı sana?
gerçekten utanıyorum sizin adınıza, sizin adınıza ben utanıyorum hanımlar. yazık.
benim için gizemini yıllardır koruyan, aklımın hiçbir zaman kabul edemediği oldukça kaotik bir konu. zira bakın ey romalılar, ey arkadyalılar bakın! bu sıradan bir embriyo, bu da bildiğiniz ismail türüt. ya hu ne alakası var şimdi? soruyorum lan ne alakası var!! embriyoya bakıyorsun böyle sıradan, halim selim, işinde gücünde. "lan biraz daha gelişsem de büyüsem, bebeklikti okuldu mokuldu işime gücüme baksam artık" tadında bir embriyo; diğerine bakıyorsun, bardaktan boşanırcasına terlemiş, varlığının izahı mümkün olmayan bir ismail türüt. böyle masumane bir embriyo nasıl olur da ismail türüt'e dönüşebilir anlamak mümkün değil. bu nasıl bir sır, nasıl bir muamma, nasıl bir doğa felaketi anlayabileceğimi de zanetmiyorum bu yaştan sonra. pes! eminim bilimin de buna verebileceği mantıklı bir cevabı yoktur, en sonunda "yaradan böyle yaratmış işte kardeşim" deyip ateizmin çökmesine neden olacaklar. ayıp ya. vallahi ayıp.
çok tuhaf bir olay. misal haftanın bir gününü bu tip işlere ayırıp anons yaparak "şöyle ibadet edeceksiniz böyle iyi insanlar olacaksınız yoksa cehenneme gider yanarsınız benden söylemesi, ha efendi olursanız cennettir hurilerdir hepsi sizin olur" diyebilirdi, araya da aracı peygamber koymak zorunda kalmazdı, öyle olunca inanan oluyor inanmayan oluyor, bu riske girmeye ne gerek var. ha mesela bu yetmezse gökyüzüne bi dev ekran koyup cehennemden canlı bağlantı yapıp ibret mekanizmasını da kullanabilirdi. böyle deyince hemen "e o zaman kim gerçekten iyi kim numara yapıyor bilemeyiz biz" denilebilir ama sen ben bilmeyiz amk allah kesin bilirdi yine, onlar için de ayrı bir güzellik düşünürdü muhakkak ki. evet.
kürt mitolojisinde en önemli tanrıdır.
kürtlere özgü en spesifik kültürlerden birisi olan, kaçak elektrik kullanmayı başlatan ilk kürtlerden birisidir.
molotof tanrısı molotofus ve özgürlük tanrıçası herus bijeyusun oğludur.
halay tanrıçası şemmameus'un kocasıdır. inşaat tanrısı ameleus kaçakusun oğludur.
tedaş tarafından öldürülen ve sürekli rejenerasyona uğrayan kaçakus elekturus, bir nevi ölümsüzdür.
Bak karasinek efendi hazretleri, sabrım taşımaktadır. Göz kapaklarıma konup konup uyandırıyorsun, ağzıma girmen an meselesi. Birde gelip klavyeme konuyorsun yazar mı olacaksın aq lan.