lost ta benjamin linusu canlandıran oyuncu. önceki bölümlerde başarısız bir henry gale numarası yapmıştı. başarısızlığı sayid jarrahin uyanıklığı ve danielle nin ikazıyla sınırlı, amaç göz önünde tutulursa istediğini elde etti diyebiliriz, oyunculuğuna lafım yok.
ama kendisini saw den bilenler* bu adamın normal bir karakterde sıkışıp kalmayacağını anlamıştır. o bakışlar, sinsilik, tilkiye benziyor biraz, hatta fena halde.
geçirdiği bir deniz kazası sonucu kendisini terk edilmiş bir gemide bulan roberto de la grivein öyküsü. (bkz: lost) umberto eco bu öyküyü la grive in mektuplarıyla ulaştırıyor, kendi içinde çözümlemeler üretiyor, esrarengizleşiyor. bazen çıkıveriyor eco öyküden, mektuplardan ve notlardan yola çıkarak sesli düşünmeye başlıyor. genelde akıcı olmasına rağmen bazı deyişleri ve adları latince olarak veriyor, bu nedenle tek parmağın arka sayfalardaki sözlükte kalması yararlı.
fatih terimin öngördüğü düşüş olmuştur. milli takım kadrolarında neden manisalı * oyuncu olmadığı hakkında sorulan sorulara, manisanın 18 hafta bu performansı sürdürmesi halinde bunun sorun olabileceği ve benzeri cevaplar vermişti. ki bu cevaplar bana da saçma gelmiş (#703547) ve (#722027)de olduğu gibi düşünmeme neden olmuştu. üst sıralarda 4-5 takım arasında sürebilecek bir rekabet heyecanlandırmıştı ama kocaelispora benzedi sonu. mork renkte yakıştı bana ayrıca. *
aşmış haber bültenidir. memleket kaynıyor, heryeri sel götürüyor, yasa oylanacak mı oylanmayacak mı, biz ne yaparız gibi magazinsel(!) haberler umurlarında değil. yağmur atacan, pınar altuğsuz eğlencelerdeymiş, pınar çok kızmış bu duruma, döner dönmez kavga varmış. okan bayülgenle yeni yetme sevgilisi nerde, nasıl tanışmışlar, üşenmemiş hotiçin müdürüne kadar bunları sormak için muhabir göndermişler. reha muhtarı özlettiler adama valla.
ankara sanayi odası başkanı. 12 ekim günü, yani ermeni soykırımını reddetmenin suç sayıldığı yasanın oylanacağı gün fransaya gidecek. hem de yasa kabul edilirse suçu işleyen ilk kişi olmak için.
bulgaristanda bir futbol takımı. bu sene şampiyonlar liginde a grubunda barcelona, chelsea ve werder bremen le mücadele edecekler, ne yazık ki. * kuradan sonra hem futbolcular, hem de yöneticiler pişman olmalılar. fenerbahçe nin 0 puan rekorunu egale ve beşiktaşımın en çok gol yeme rekorunu kırmalarını bekliyoruz. kurtarsınlar artık bizi bu ızdıraptan. *
sol cerceveye aval aval bakmaktansa şöyle bir gezineyim bakayım, kah güleyim, kah hüzünleneyim, kah düşüneyim derinden dediğim boş anlarımda çöküyor bu dayanılması zor ağırlık. sebebi herkesce malum; yazarların dertten içmesine neden olan serverin yavaşlığı. şukelaya tıkla bekle ki entry gelsin, hadi üç dört taneyi idare ettik diyelim ama sonrası gerçekten acıya ızdıraba dönüşüyor, dayanılmıyor gayri ve derhal vazgeçiyor insan! sonra alkole ver kendini işin yoksa "ne olacak bu sözlüğün hali?" diye. hayır alerji yapıyor bünyeye o bakımdan, yoksa yeter ki sözlük iyi olsun!
birkaç ay önce polisle olmadık muhabbetlere giren, olmadık laflar eden estetik harikası top modelimizin yeni yarışması. önemli bir bok öğretiyormuş gibi kasım kasım kasılan bir jürisi var, bir de tabi ki armağan çağlayanı. şahane, bilinçli halkımızın baştacı ettiği, ona buna ahlaksızca laf savuran insanımsı burada da el kadar çocuklara söylemediğini bırakmıyor, zira konuk jüriymiş allahtan. uğurkan erez adında bir herifi türetmiş ki aynı halk, al birini vur ötekine cinsinden.
böyle yarışmalar için o kadar düşünce özürlü insanı nasıl toplayabiliyorlar hala anlayabilmiş değilim lakin, bu konuda gayet başarılılar tebrik ediyorum kendilerini! şöhret için bugün gururunu, onurunu satan, yarın kim bilir nelerini satar!
adaylar içerisinde güzel kız olmaması anormal bir durum, ismine, formatına aykırı bir kere! peki deniz akkayanın ne hakkı var bunları söylemeye? birisi çıkıp demez mi sonra "estetik yaptırır, hallederiz" diye. kendisinin eski fotoğraflarını gördük malum!
ayrıca kanal sahibi aydın doğanı da tebrik etmek lazım! eğitime verdiği destekten ötürü canım, yoksa ne haddimize! baksanıza ne güzel starlar kazandırıyor bizlere! süper genç bir nüfusumuz var, lakin her kaval çalanın arkasından gitmek, her hıyarım var diyene tuzlukla koşuşturmakla olmaz bu işler!
build a fire a thousand miles away
to light my long way home
i ride a comet
my trail is long to stay
silence is a heavy stone
i fight the world and take all they can give
there are times my heart hangs low
born to walk against the wind
born to hear my name
no matter where i stand i'm alone
stand and fight
live by your heart
always one more try
i'm not afraid to die
stand and fight
say what you feel
born with a heart of steel
burn the bridge behind you leave no retreat
there's only one way home
those who laugh and crowd the path
and cut each other's throats
will fall like melting snow
they'll watch us rise with fire in our eyes
they'll bow their heads
their hearts will hang low
then we'll laugh and they will kneel
and know this heart of steel
was too hard to break
too hard to hold
stand and fight
live by your heart
always one more try
i'm not afraid to die
stand and fight
say what you feel
born with a heart of steel
okan bayülgen in geçen yaz ntv de yaptığı program. hem tatildeyim, hem de program yapıyorum havası vardı biraz.televizyon makinasının pilot uygulamasını andırıyor şimdilerde ise.
ev hayatını zindan eden, sövülesi, dövülesi pis bir kişiltir bu. aynı şeyleri, aynı içecekleri içmemize rağmen, nasıl bir mekanizmaya sahipse kendisi, her seferinde başarıyor aynı koyulukta osurmayı. odadan ani kaçışmaların, aniden açılan pencerelerin sebebidir bu pis zat! bir de yürüdüğü tempoya uyarak, zart, zoort, zıırt gibi peşpeşe, bando takımı gibi osurabiliyorsa vay halinize. *
eninde sonunda fakir ama gururlu gencimize tav olcak kızdır. filmin başında oğlanla tasak geçen grubun içinde bulunsa da, ne hikmetse yavaş yavaş onun içindeki cevheri keşfeder. kızın anası babası hep karşıdır bizim mahalle çocuğuna. tamamen fantastik bir kurgudur zaten hikaye, yalandır, yanlıştır. kimse bahçıvanıyla hayat boyu takılmaz, şoförüne bir azgın ruh hali dışında vermez mesela!
çocukluk saçmalıklarından sadece biridir bu. iki veya daha fazla çocuk aynı anda, aynı kelimeyi söyleyince hızlı ve uyanık olan arkadaş cips kola kilit der. diğer saf çocuksa birisinin kendi adını söylemesine dek susmak zorundadır. aksi halde oyunun adından da anlaşıldığı üzere, diğer hınzır çocuğa birer adet cips ve kola alacaktır.
çocukluk işte! akşama kadar beraber top oynadığın çocuğa, misket ortağı, gazoz kapağı ortağı olduğun minik dostuna yapılır mı bunlar, yazık? gün gelir o bünyeler gelişir, yollar, gönüller ayrı düşer. mumla ararsın aynı anda aynı şeyleri sayıklamayı, söylemeyi. cips de, kola da onun olsun, yeter ki gönüller bir olsun dersin. **
orhan pamuk un bir romanı. enteresan bir konusu olmasına rağmen pek sürükleyici değil, ama bir patlama bekleyerek bitirilebiliyor kolayca. beklenen düğümler çözülüyor mu, pek sayılmaz. tarz olarak da diğer romanlarıyla eş değer denilebilir; yine tarihi bir ortam, kişiler, sırlar... duyduğum birkaç yorum bu adamın zor anlaşılan bir dili olduğuydu, bunu da doğrulamış oldu bu kitabıyla.
başrollerinde nicholas cage ve diane kruger in oynadığı bir macera filmi. da vinci şifresi kitabının popüler olduğu zamanlarda çıkması ilgiyi biraz artırmış olabilir ama aynı esrarengizliği verememekte.
yüzyıllardır aranıp bulunamayan hazineyi, iki günde bulup ayaklarınızın altına serer. şifre dediğin nedir ki zaten, leb demeden anlar ben gates*.
bir isaac asimov romanı. bir fizik veya biyoloji öğrencisinin mutlaka okuması gerektiğini düşünmekteyim. yarattığı hayalgücüyle herşeyi* çok yakından inceleme fırsatı veriyor.
birkaç günden beri ekranın sol üst köşesinde, gri zemin üzerine küçücük siyah puntolarla yazılmış yazıdır. ayrılığın göstergesi, çaresizliğin ta kendisidir.
şöyle eve gidiyim, alıyım kahvemi sigaramı dersin, açarsın sayfayı, küt diyerekten bu sinir bozucu ekran çıkar karşına. insan merak ediyor kaç günde taşınıyor bu sözlük diye.** iyinin, güzel günlerin göstergesidir, lakin ayrılık bu kadar uzun sürmemelidir.