mutlu evlilik diye bir şey olduğunu sanmaya devam edin. kendinizi başka türlü asla iyi hissedemezsiniz.
- evlenme sürecinde yaşanan isteme/istenme, söz, nişan, kına, düğün
- ev bulma, ev eşyası alışverişi, ailelerin çekişmesi, telaş, koşuşturmaca
- evlendikten sonra 6 aylık bir süreç için yalandan "özgürlük" düşüncesi
- "5 gün iş, cumartesi eğlence, pazar yatış" şeklinde birbirini kovalayan 4-5 yıl
- hamilelik süreci, doğum, artan bebek masrafları, bebekten dolayı kendine vakit ayıramama, uykusuzluk
- birbirini kovalayan yıllar. sadece çocuk çocuk çocuk...
bu izlenim, sorumluluk taşıyan iki insanın evliliğinden... bir de taraflardan birinin sorumsuzluğu eklenirse, kaçınılmaz ayrılık.
hafta içinden beri bu maçla ilgili söylemlere kafayı taktım.
söylem 1: "fenerbahçe en kötü sezonlarında galatasaray'ı hep yendi. galatasaray da cuma günü fener'i yenecek."
dışardan bakıldığında dolu bir yorum gibi dursa da, konu hakkında bilgi sahibi olunmadan konuşulduğunun apaçık bir göstergesi. neden mi? bu yorumda kastedilen periyod 2000-2011 sezonlarını kapsıyor. bu sezonların bir tanesi dışında (2002-2003) fenerbahçe yarıştan hiçbir zaman uzak olmadı ve bugünkü galatasaray kadrosuna benzer bir kadro yapısı yoktu. bu periyod içerisinde de, özellikle son 5-6 yılda, galatasaray'ın fenerbahçe'den gerek başarı anlamında, gerekse kadro kalitesi açısından hiçbir üstünlüğü olmamıştır. ayrıca fenerbahçe bu süre içerisindeki galibiyet serilerinde camiasal özgüven ile kazandı maçları. ortada bir büyü falan yok. dolayısıyla yanlış bir düşünce içerisinde olan bu topluluk, kötü kadro iyi kadroyu derbide yener gibi basit bir mantık ve ümitten vazgeçmelidir diye düşünüyorum. ayrıca galatasaray bu maçı kazanacak kadro kalitesine sahip değil.
söylem 2: "0 bitecek maç"
iddaa ile pek aram yoktur. ayda 1 ya da 2 kez oynarım ancak maçları takip eder ve maç öncelerinde kendimce tahminlerde bulunurum. ancak bu tahminin neye göre yapıldığını anlamış değilim. ligin ilk yarısındaki maç göz önüne alındıysa; galatasaray ozaman da zor durumdaydı ancak kadıköy'den alınacak bir beraberlik, takımın maruz kalacağı baskıyı azaltacaktı. galatasaray senelerdir yenildiği o stattan yenilmeden çıkacaktı (2006'da bir kez daha yapmıştı - türkiye kupası). bu kez galatasaray'a kendi sahasında beraberlik yetmeyecek. kesinlikle kazanmak zorunda. bu anlayışla çıktığı maçta, counter atak tarz futbol planlanarak kurulmuş fenerbahçe (aykut kocaman transferleri, avrupada başarı isteği) galatasaray defansını epey zorlayacaktır. bunu öngöremeyen adam futbol bilgisinden yoksundur.
söylem 3: "fenerbahçe hakemle kazanır."
"hakem, federasyon, basın, devlet görevlileri, müslümanlar, dış basın, mülteciler, real madrid gibi oluşumlara dahil olan tüm topluluklar fenerbahçe'nin aleni destekçisidir." tarzında düşünen futbol fanatiklerinin ve felaket tellallarının uydurduğu safsatadır. spor yorumcularınınki gibi klişe olacak ama, her takım lehine ve aleyhine hakem hataları olmuştur.
söylem 4: "akşam trafiğini felç edecek maç"
neden etsin ki..? şaka şaka, istanbul'un ağzına sıçacak maçtır efendim. heyecanınız maça kadar katlanarak artsın inşallah.
her takımda olduğu gibi pozitif ve negatif klasiklerdir. fenerbahçe'nin her sene evinde aldığı o seri galibiyetler sonucunda (anladın sen) "bir fenerbahçe klasiği" denebilir. ama bu fenerbahçe şampiyonlar liginde puan alamamayı bir klasik haline getirmemiştir ki, uefa kupası denen, 5 takımlı grup sistemi uygulanırken tel maşa takımların arasından bir kez bile bir üst tura çıkamamayı klasik haline getiren takımın taraftarlarına (bunu da anladın) ya da senelerdir avrupada aynı güney kıbrıs rum kasaba takımına elenen takım taraftarlarına (bak bunu da anladın) malzeme olması acayip gariptir.
fenerbahçe klasiklerini negatif yönden değerlendiren arkadaşa ise şu yönlü yaklaşırım. hani fenerbahçe ile dalga geçiyorsun, kendini tatmin ediyorsun ya. heralde barcelona ya da real madrid taraftarı falansın, eyvallah ne desen haklısın. veyahut "takım tutmuyorum" mu diyorsun? takım tutmayan adamdan hayır gelmez.
kainatın kendisi için yaratıldığını söylüyorlar. altı üstü 60 sene yaşadığı bu kainatın içinde, sadece iki tane arabistan şehri görmesi bunu kanıtlıyor.
zor bir gecedir. delicesine sevdiğiniz, ama o ana kadar hiç konuşmamış olduğunuz insana telefon açarsınız. "kem küm" ile geçer konuşma, bir heyecan, bir burukluk... sonra kontür de biter, hayat bile bitiyor ya. ranzanın alttaki yatağına uzanırsınız. gözlerinizi hemen tepenizdeki üstteki yatağın altındaki tahtaya yazılmış güzel şeylere dikersiniz. şiirler, hapisane şarkıları, aşk itiraflarına dalar, daha da kötü olursunuz. sonra biter onlar, bir uykuya dalarsınız. en kötüsü, yarından sonra taşımaya başlayacağınız, omzunuza vurduğunuz sorumluluk yüküdür.
bakkaldan sakız çalanlara da bayılırlar. küçükken çok yaptım ben, eriyip bitiyorlar, maceraperest erkeğim benim diye... illa ki bir şey çalan erkeğe bitiyorlasa, kızın suratına çamur çalan erkeğe bile biterler. dikkat ederseniz bir önceki cümlede "çalmak" fiilini kullanabilmek için çok kastım. değerimi bilin.
böyle bir yasak yoktur... ama söylemek istediğim bir şey var ki, türkiye'de "başörtüsü yasağı" yok, "türban yasağı" var. ikisinin arasındaki farkı biliyorsunuz.
harbi bir tanım yapmak gerekiyorsa; "başörtülü velileri okul dışına çıkarmak isteyen bir idareci"nin sözüdür. bu başlıkta yazan şey ne "yapılan" bir şeydir, ne "bölmek, parçalamak, ayırmak", ne de "taklit insandır"... bu sadece bir cümledir.
sanki askerlik arkadaşlarıymış gibi "bu solcu, bu değil" şeklinde yazan yazarlara, "nereden biliyorsunuz, koynunda mı yattınız" diye sormak istediğim mevzu...