11-12 yıldır eticaret sektöründe olan yazılım firması.Sektördeki uzun tecrübelerini hiç değiştirmedikleri e-ticaret alt yapısı ile ilk günkü tazeliğinde tutuyorlar.Zira web browserlar arasında bile rakebetin olduğu internet aleminde hiç utanmadan sadece Internet Explorer'dan yönetebildiğiniz e-ticaret sitesi satıyorlar.
Abi şimdi düşünüyorum ( abi diye hitap ediyorum ama alınanlar varsa özür dilerim, malum mühendislik okuyoruz anlarsınız halimizden), 21. yüzyılda yaşamak ne kadar zor bir zanaat. Hayır işsizliğe, ekonomiye, isyanlara bağlamıcam olayı. Genel olarak söylüyorum yani.
Şimdi ben mühendislik okuyorum, çok şükür güzel de bir üniversitem var. imkanlar dahilinde kendimizi yetiştirmeye çalışıyoruz. Ama sadece diploma yetmiyor değil mi ? Dil de bilmem gerek, yurtdışı tecrübesi de lazım aslında. Oo bir de sertifikalar var, programlar öğrenmek lazım. Ne de olsa teknoloji çağındayız. Bir de en az 5 yıl tecrübe lazım. Geçen gün sordum bir kursa, 5 yıllık tecrübe sertifikası var mı diye, bön bön baktılar yüzüme. Ne yani şimdi tecrübeyi kursta falan alamıyorsak bu şirketler neyin kafasını yaşıyor ? Bim'den Patito mu alıyoruz abi ? Hangi şirkete baksam 5 yıllık tecrübe. Nerden bulayım ben 5 yıllık tecrübeyi ?
Bir kaç ay önce bir dost sohbetinde adı geçmişti bu kitabın. O zamanlar da merak etmiştim ama geçenlerde sen çok etkilendim deyince bir koşu gidip aldım kitapçıdan. 1 Gecede bitirme niyetindeydim ilk başladığımda. Çok değil 160 sayfa bir kitap zaten. Ama kitabı öyle bir okumak istiyordum ki, sende iz bırakabilme ihtimali olan her satırı iyice anlayıp, kavramalıydım. Başka türlü tanıyabilme, seni anlayabilme fırsatım olmuyor biliyorsun...
Fazla uzaklaşmış olamazsın, sen gittikten sonra hiç bırakmadım çay bardağını. Sanki hep nefesin içindeymiş gibi buğulu bıraktım. Ellerin üzerindeymiş gibi sıcak tuttum hep. Biliyorum soğursa burda olmayacaksın.
Çok uzaklaşmış olamazsın, vedalaştığımızda sıktığın elim hala sen kokuyor. Biliyorum çok uzakta değilsin, sevgimin sıcaklığı var hala ellerimde. Gitmiş olsan, o da giderdi seninle.
Şimdi söyle bana, ben hala nefesinin değdiği bardağı tutarken ellerimde, kim inandırabilir ki bana yokluğunu ? Kim ikna edebilir beni buna ? ...
Bugün stajımın 4. günüydü. Şirkette fazla masa olmadığı için yine ortalıkta dolandım durdum. Küçük çocuk gibi ne görsem doktor bu ne diye soruyorum herkese. Sağ olsunlar hepsi cevap veriyor elinden geldiğince.
Hesap kitap da yapıyorum. Mesela haşmet abinin çay bardağına göre atılacak şekerin ne kadar sürede eriyeceğini ya da ısı değişiminin ne kadar olacağını kafadan hesaplayabiliyordum artık. Çünkü bir bardak boşaldığında yerine hemen dolusu geliyor, hiç boş görmedim masaları.Mütemadiyen içiyorlar efenim, durduramıyoruz. Heralde insan iş hayatında sürekli sıvı tüketme ihtiyacı hissediyor, sık sık çişe gitme bahanesyile mola vermek içindir o da.Ben de napayım böyle boş boş oturunca tüm gün, çay bardaklarıyla hesap yapmayı keşfettim kendi kendime...
karşındakini mutlu edecek bir davranıştır diye düşünüyorum. sadece sevgili için değil, değer verdiğin herkes için anlamlı bir hediyedir. saatlerini harcarmıştır o kazağa, emek vermiştir. Örerken üzerinde nasıl duracağını düşünmüştür. hem kazak iyidir sıcak tutar. sevgi de karşındakinin gönlünü sıcak tutmak değil midir zaten ?
insan beyninin küçük yaşlarda daha aktif olduğu bilimsel olarak ispatlanmış bir şey. Küçük yaşta daha kolay öğrenmemize rağmen, derse olan ilgiyi de çok kabuk kaybedebiliyor öğrenci 40-45 dakika içerisinde. En verimli olanı ders süresini kısaltmak, öğrenciye kafasını toplayacak daha fazla zaman vermek diye düşünüyorum. günde 6 ders göreceğine 7 ders, hadi 8 ders görsünler. 30-35 dakika olduğunu düşünürsek her dersi, böylesi daha mantıklı bir sistem olacaktır bence.
kafama takılan başka bir şey ise, 18 yaşına kadar 45 dakika ders işleyen bir öğrenciye,üniversiteye başlar başlamaz ciddi derecede kafa yormayı gereken bir bölümde neden 2 saatlik blok dersler verilir ? hani insan yaşı ilerdikçe beyninin daha az kısmını kullanıyordu? niye tam tersiymiş gibi muamele yapılıyor bize ?
18 yaşına az kalan tüm gençlerin ehliyet heyecanıyla önce kursa değil de babalarının arabasına gitmeleriyle, ülkemizde çoğu kursun işine gelen düzenin sonucudur. yalnız şöyle bir hata var başlıkta; direksiyon sınavını geçemeyen ehliyeti alamıyor zaten. kursta boşuna benzin yakmaya gerek yok. ben biliyorum sürmeyi, fiyatı biraz indirin deyip pazarlık yapılarbilir pek tabi.
aylık sms paketiniz dün bitmiştir diye haber veren,çok başarılı operatör şirketi. bu nasıl bir hizmet anlayışı arkadaş ? bir ay sonrasından haber verseydin ? geçen ayki paket aslında bitmişti, biz size söylemedik ihihi diye eğleniyorlardır heralde. para yükledim bedavamda gelmedi zaten iyice deli ettiler beni.
yangının yayılmasıyla doğru orantılı olarak artacak zaman dilimidir, çok önemlidir. ancak daha önemlisi vardır ki, o da yangını hiç çıkarmamak. sigaradan bile ormanlar yanabiliyorsa, zamanlamadan önce yangına karşı halkın bilinçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
bu sözlükteki 100. yazım. bunu sana ayırmak istedim şanlı beşiktaşım...
ilk kardeşim dediğim b 7 k ile gittim maçına. hep bildiğim,gördüğüm,duyduğum o sevdayı canlı canlı yaşadım o gün. hiç tanımadığım insanlara sarılırken buldum kendimi. farkında olmadan omuz omuza girmiştik, beraber bağırıyorduk senin için.bambaşkaymış o atmosfer, benzemiyormuş başka şeylere anlamıştım o gün. bırak orada olmayı televizyondan duyduğumda bile tüylerimi ürpertiyor kapalının o tezahüratları. hele de o yendiğimiz liverpool maçı yok mu ? alman spiker bile söyleyecek bir şey bulamamış anlatırken. aşkı anlatmanın dili yokmuş, sevda her dilde sevdaymış göstermiş olduk dünyaya dedim. sadece yendiğinde değil, yenildiğinde de seviyorum seni. biz sevinmek için sevmedik biliyorsun, beyazı kadar siyahı da kutsal bizim için bu sevdanın. unutma! seninle ölmeye geldik...
dünya üzerindeki insanların belli bir kategoriye alınıp, aynı burçta olanların aynı zaman diliminde aynı şeyleri yaşamaları, hissetmeleri ne kadar garip gelse de bazen okumaktan kendimizi alamadığımız tahminlerden ibaret yazı dizileri.
üzerine dökülen yemeğin leke yapmaması için tuzu üzerine boşaltmış biri olarak söylüyorum, geçerli bir harekettir. tuz yemeğin yağını çekiyor leke yapmıyor. *
küçük yaştan beri doktorluğu hayal eden, yemek yerken bile ameliyat izleyebilecek mideye sahip bir gencin elindeki ilk yardım sertifikasına dayanarak söylediği,anca kendi kendini tatmin ettirecek cümledir.
tanım için, her şeye inat hayata pozitif bakabilmektir buğulu camlara gülmek.
yağmurun fısıltısını duymak için araladığım cam, yine yağmurlu bir günde sıcaktan buğulanmış metro camına koyduğum gülücüğü hatırlattı bana. havanın birden bozulmasından mıdır nedir,dikkat ediyorum öyle havalarda daha da bir somurtgan oluyor toplu taşıma yolcuları. çok zorlandım o ifadeyi cama işlemekte. parmağımı camla buluşturduğum o ilk anda sanki herkes bana bakıyordu. dalga geçecekler diye düsündüm. durduk yere gülene bile laf eden bir dünyadayız,sen kalkıpta öyle bir ortamda nasıl cama gülücük konduracaksın ki? öyle böyle derken koydum ilk buseyi camın ıslak yüzüne,sanki sevgiliyi öpüyordum. üstümden ağır bir yük kalkmış gibiydi,huzurluydum. çünkü içime dert oluyor toplu taşıma araçlarındaki bu toplu suratsızlık. hızımı alamadım bir daha bir daha güldüm buğulu camlara inat. küçük kardeşlerimi düşündüm aşağılara da güldüm onlar için. görenler ne dedi bilmiyorum ama ben önümü kapatan yağmura, o buğuya inat gülüyorum dedim herkese. dünyaya açılan camların yanındakiler yüzünden buğulanmış olsa da yapman gereken sadece cama bir gülücük koymak dedim. o vakit camın buğusunu soluyan herkes senin gibi bakacaktır dünyaya. sen yeterki gülmediklerini hatırlat onlara...