eskiden yazdıklarıma baktım, hani şu kendimi sildirdikten sonra kalanlara neyse işte sende bi tek bu kalmış. (#3825693) helal olsun dedim kendime, öptüm kendimi. kalacak entry kendini biliyor. öptüm senide. iyisin iyi.
-marjane; gelecek peygamberiniz olarak emirlerimi açıklıyorum;
madde 1: herkes uslu olacak
madde 2: herkes verdiği sözleri tutacak
madde 3: herkes birbirine iyilik yapacak
madde 4: fakirler hergün yemekte rosto yiyecek
madde 5: yaşlı kadınların hiçbir yerleri ağrımayacak
+marjenenın büyükannesi; sana söz marjane böyle olacak ise ilk müridin seve seve ben olurum canım...
-marjane; gerçekten mi harika
+marjanenın büyük annesi; hiçbir yerimizin ağrımamasını nasıl sağlamayı düşündün ?
uğur yücel'in hayranlığına son verdiren filmdir.
ayrıca diyalogların amatörce yazıldığıi nerdeyse bütün kamera çekimlerinin ve hikayesinin se7en'dan çalığındığı/benzeştiği, gereksiz görüntü efekti kullanıldığı, zengin kadronun ziyan edildiği vasat film.
bastonunu denemedim ama simidi tam bir hayalkırıklığıdır. liseli kızları sapık, esnafı uyanık genel olarak halkı yardımseverdir.
ev kiraları bölgeye göre fazla pahalı olup okula ulaşım tam bir eziyetttir.
Beş Yıl
Market alanından geçiyorum
Birsürü anne içini çekiyor
Haber daha yeni ulaştı
Ağlamak için 5 yılımız var
Haberci çocuk ağladı ve bize anlattı
Dedi ki:dünya gerçekten batıyor
Çok fazla ağladı ve yüzü ıslandı
Ve ben yalan söylemediğine inandım
Telefonu duydum, opera evini, favori melodileri
Çocuklar vardı, oyuncaklar,elektrikli ütüler ve tvler
Beynim incindi aynı esirgenecek odası olmayan ambar gibi
içinde her şeyin bulunduğu stoğu buraya tıka basa doldurmak zorundaydım
Ve tüm şişko-zayıf insanlar
Ve tüm uzun-kısa insanlar
Ve tüm sıradan insanlar
Ve tüm önemli insanlar
Hiç düşünmemiştim bir çok insana ihtiyacım olabileceğini
Benim yaşımdaki bir kız kafayı yedi, bazı küçük çocuklara vurdu
Eğer zenci, kızı çekmeseydi bence onların hepsini öldürüdü
Bir asker kırılmış koluyla
Gözlerini dikmişti cadillac'ın üstüne
Bir polis eğildi ve papazın ayaklarını öptü
Ve bir ibne bunu görünce görüşünden vazgeçti
Pekala; sanırım seni bir dondurma salonunda
Gördüm
Soğuk ve büyük milk shake içerken
Gülümserken ve dalga geçerken ve gayet iyi görünürken
Düşünme bu şarkıda olduğunu biliyordun
Ve hava soğuk ve yağmurluydu bense kendimi aktör gibi hissediyordum
Ve ben annemi düşünüyordum ve geri dönmek istiyordum
Yüzün , ırkın, konuşma biçimin
Seni özlüyorum, çok güzelsin
Beş yılımız var, şaşırmış gözlerimle
Beş yıl, ne sürpriz
Beş yılımız var, beynim çok zedelendi
Beş yıl, sahip olduğumuz her şey
Beş yılımız var
insan hangi sınıfsal temelden olursa olsun sürekli değişen değer yargılarını tatmin için yaşar, yani sürekli kazanmaya çalışır.
kazanmak demek yoğun duyguların hissedildiği anları yaratmak demektir. bu kazanmalar sırasında en büyük kayıp zamandır.
kendisi ve değer verdiği insanlar için hatırlamaya değer anılar yaratmak isteyen insanlar bunları hatırlamak istediğinde en büyük yardımı müzikten alırlar.
mutluyken daha mutlu, mutsuzken daha mutsuz...
hissedilen ne olursa olsun duyguları daha yoğunlaştıran doping gibidir.
müziğin evrensel oluşu her farklılığı geride bırakabildiğinden farklı insanlarıda bir araya getirebilen en önemli öğedir. hele ki bu günün dünyasında insanların bu kadar sınıflaştırıldığı ayrıştırıldığı bi toplumda beklide bir arada kalmak için elimizde kalan tek silahtır.
en mutlu, en hüzünlü, en yoğun yaşanan duyguları müzik tekrar tekrar yaşatabilendir. üstelik tek marifeti geçmişi yinelemek değildir.
geçmişi göterdiği gibi geleceğide gösterir müzik, bi falcı gibi büyüleyerek belkide.
işitilen tınıyla yaşamak istenen anlar hayaller canlanıverir kişinin gözünde.
yani müzik kazanmak için kaybettiğimiz zamanı tüm imkansızlık ve farklılıklara aldırmadan bize fazlasıyla geri kazandıran, gerektiğinde bizi motive eden gerektiğinde sakinleştiren insanoğlunun en büyük keşfidir.
Beklide herkezin bildiği ama anlatamadığı, anlatılanın anlatıcıyı hiçbir zaman tatmin etmediği, aşk gibi tanımsız, sınırsız ama tutkulu harmonik zenginliğimizdir.
birilerinin durmadan iteklediğini düşündüğüm oyuncu. karizma yok, tarz yok, tip yok, oyunculuk yok, bu kadar yoklukta nasıl bu kadar filmde rol alıyo yada rol veriliyo anlamış değilim. kim var bu veledin arkadasında yahu? neden bu kadar şişirilmeye çalışılıyo.
hayır kendine bişeyde katamıyor. bu velede verilen şans onca genç yeteneğe verilseydi ne kadar zenginleşirdi türk sineması denilen hede.
artık iyice uyuz olmaya başladım insan kendini izleyince utanır ulan bu mesleği niye yapıyorum der siktir olur gider gözler önünden. sevenlerinide anlamış değilim, birisi çıksın desin ki; "şu role ismail hacıoğlu ne giderdi bea" desin yada "tam ismaillik bi rol ya" desin.
aklıma gelmişken ceyda gibi çocukluk aşkımdanda soğumama neden olmuştur bu velet.
kadınlardan tiksinme sebebidir. hele bir de kırmızı ise...
kadınları tırnakları doğuştan kırmızı çıksaydı eminim şu an ki resnksiz haline çevirmek için ne gerekiyorsa yaparlardı.
bu güzelliğin farkında olmayıp nasıl oje sürerler anlayabilmiş değilim.
zevk mevk meselesini geçtim bu bi uyumdur, o elle en uyumlusu çok çok parlatıcıdır, kendi rengidir. kimbilir, belkide benimki fobidir.
bakırköy özgürlük meydanından geçerken bir keresinde sezen aksunun tutuklu şarkısının introsu çalıyordu oturdum dinledim ruhumu okşadı... etkisinde çok kalmışım galiba yıllar sonra rüyamda yine aynı meydanda insanlara no leaf cloverı dinletiyordum ama kimse duymuyordu sanki, sanki sadece ben mutlu olmak için şarkıyı onlara dinlettiğimi düşünüyormuşum gibiydi kimse durup dinlemiyordu ve sinirleniyordum bi kişi bile bu şarkıyı beğenmez mi diye...
eğer bir gün tüm dünyadaki insanlara bir sesi dinletme imkanım olursa auctionedin sadece piyano kısmını dinletmek isterdim.
yaşamanın aslında ne kadar güzel olabileceğini hatırlatıyor... zaten müzikte olmasa nasıl hayatta kalır nasıl hatırlardım. onca unutturmak isteyen insancık varken.
komando olarak o bölgede askerlik görebini yapmış birisi şöyle buyuruyor:
"10 kişilik bir ekip ile aranızda bir metre mesafeyi sabit koruyarak ilerlemeye çalışsanız dahi bir anda 9 kişiyi kaybedersiniz ve ruhunuz duymaz! çünkü hepiniz aslında ayrı ayyrı kaybolmuşsunuzdur." benim merak ettiğim bu kurtarma çalışmaları sırasında kaç kişi kaybolacak...
sövülecek tek nokta teknolojiyi nasıl kullanamadığımız. hava koşulları ne kadar kötü olursa olsun 3 km çapa indirmişsen konumu çakarsın gökyüzüne bir kuş tarar o alanı ve sana 2 dakika petrol olup olmadığını bile söyler.
devlet bütçesinin yarısını alan savunma/ordu bu parayla ne alıyor? kime ne alıyor?