koray'la iş çıkışı, bir takım alışveriş için yakınlardaki avm'ye gittik. pantolon, kazak vs. alacaktık. sevgilime de dedim, merak etme bir saat sonra eve geçeceğim diye.
biraz kıllandı mı ne, ben akşam taksim'e gideceğim, arkadaşın doğum gününü kutlayacağız dedi.
hoppala nereden çıktı şimdi bu yasemin dedim, ne var aklıma gelmedi unutmuşum söylemeyi dedi.
ben de kıllandım haliyle.
- olum lan koray, abi sen al o pantolon iyi oturdu, benim çok acele işim çıktı, yarın telafi edelim kardeşim.
+ haydaa, iki dakkada satışı koydun yine..
- ne zaman sattım be moruk, alacağın olsun. yasemin kendini iyi hissetmiyormuş ya.
+ ya öyle desene be aga. tamam yarın takılırız yine.
- eyvallah ya kusura bakma.
neyse atladım arabaya. sevgilinin apartmana doğru bastım. hiç de mesaj atmıyoruz birbirimize.
böyle nasıl desem, ikimiz de triplerdeyiz sebepsiz.
sonra iyice çıldırdı benim manita. ben apartmanın önündeyim. aradı beni, açmıyorum, bir sürü mesaj filan atıyor, amacını anlamaya çalışıyorum.
neyse ben aradım, arabadan izliyorum hala dairede.
- alo.
- arkadaşımlayım meleğim, ne bu sinir ya ?
+ hımm öyle mii ?
- allah allah, evet ? niye güvenmedin bugün bana ?
+ böyle bir ilgisizlik var sende.
- ya hayır ya aşkım, yorgunum işten çıktım ama.
+ bilmiyorum.. ben de taksim'e geldim sayılır.
ben de o sıra girdim apartmana, kapısının önündeyim.
bende de evinin anahtarının yedeği var, sessizce kapıyı açtım.
- hmm, ışıklarını kapattın değil mi bitanem ?
+ evet, ne alaka ?
biraz sesi titredi gibi oldu.
kapının açıldığını duydu, o ara. kapıya doğru yöneldi.
ve birden karşısına çıkıp sımsıkı sarıldımmm. şoka uğradı adeta.
+ aşkımmm.
- ya taksim'e gitmişmiş. sen gel bakıyım şöyle.
sevinçten üstüme sıçramıştı.
salona geçtik, uzun koltuğa.
biraz öpüştük.
- demek sen bana yalan söyledin.
+ bir tanem, sen de beni uyuz ettin ama.
koltuğa göğüs üstü yatıyordu, al sana deyip bir güzel şaplağı attım kalçasına.
çok hoşuna gitmişti; acımadı ki dedi. bir tane daha şaplak.
ve bir tane daha derken, iyice kendimizden geçtik ve sonrası malum.
iş çıkışı oldukça yorgun hissetmekteydim, her zaman ki gibi. kız arkadaşım ailesiyle yaşıyor. annesiyle babası ankara'ya gittiler, yakın bir akrabaları ameliyat olmuş.
neyse işten çıktıktan yarım saat sonra beni aradı
- aşkımm, napıyorsun ?
+ valla napayım bir tanem, işten çıktım, çok yorgunum.
- hmmm. bi kahve içsene kafede.
+ eve gideyim direkt ya, öyle böyle değil, bayağı yorgun hissediyorum.
- hadi ya. ben de diyecektim ki, ev boş, annemle babam ankara'ya gittiler, bir akrabamız önemli ameliyat oldu.
+ neee ?(sevinçten çıldırdım) ee yani, çok geçmiş olsun ya..
- evet aşkımm, bana gelsene, kahve yaparım sanaa.
+ hemen uçuyorum aşkımm.
birden enerji patlaması gelmişti haliyle.
neyse ki, evi üsküdar'da. ben de motora atlayıp beş dakkada karşıya geçtim.
ardından eve vardım, kapıyı çaldım. sevgilim çok sevimli bir şekilde beni bekliyordu karşımda.
bir güzel sarıldık birbirimize, ben gelmeden hemen evvel kahve yapmıştı. neyseki yavaş yavaş kendime geliyordum.
derken, bana masaj yapmaya başladı, o kadar rahatlatıyordu ki, artık ben de harekete geçeyim dedim.
birden tatlış tişörtünü çıkarmaya başladım, gülmeye başladık ikimizde.
ardından o da benim kemerimi çözdü. onun odasındaydık, yatağı mislerrr gibi kokuyordu. ve bu seven insanı iyice deli eder, bilen bilir.
arkadaşım arif'le akşam taksim'de takılacaktık. iş hayatına yeni başlayanlar bizler için işler oldukça stressli ve sıkıcı gidiyordu.
neyse en sonunda attık kendimizi taksim'e.
- thales' mi yapsak arif ?
+ yok aga ya, orası fakir fukara işi.
- iyi hadi bugün sende.
+ abi iyi geçiyor elimize, hilton'a akalım bu gece.
- obaa. öyle mi yapsak hakkaten ya ?
+ usta bir daha ne zaman çıkacaz fırsat bulmuşuz işte.
- harbi lan yürü be arifim, ahaha.
neyse geldik hilton'un barına. ben bi kokteyl aldım, arif martini aldı. güzel güzel yudumluyoruz.
iki tane taş gibi kadın belirdi sarı koltukların orda. birisi sarışın, 174 boylarında, süt gibi teni var. tayt giymiş, uzun çizmeleri var.
diğeri kumral mini etekli, bacakları dümdüzz. yolda görsen yanında fino gibi yürümek istersin amk.
biz bitirip, yeni içkilerimizi aldık, konuşurken kesişiyoruz tabi.
- arif, sarışına bittim ya. olum bunların sahibi yok mudur ki ?
+ moruk bu gece baya eğlenceli olacak orası kesin de ahaha.
- olumm senin aklını attırayım lan, iyi ki buraya gelmişiz aslanım benim !
+ ahaha ben dedim sana usta, bırak napacaz veledlerin mekanında ?
- aynen. ya biraz sokulsak keşke napsak ya ?
+ bence birazdan onlar bize sokulcak zaten.
neyse biz yeni içkileri içerken, bizim arif'in dediği çıktı, arkadan tatlı çıtı pıtı bir şekilde sokuldular yanımıza.
* bize iki kahve verir misiniz ?
kumral olan narince merhaba dedi. bizde tuhaf bir heyecan, sanki ilk defa kadınla konuşuyoruz.
merhaba dedim ben de.
aramızda birden sohbet başladı. kaynaşıverdik.
sarışın olan o otelde kalıyormuş. adı özge'ymiş. ankara'dan gelmiş toplantı için. kumral olan satış bölümündeymiş levent'te özel bir firmada. onun da adı aslı'ymış.
içki içiyoruz, kafamız biraz dönmeye başladı tabi. ama aslında daha iyi oldu, çünkü rahattık.
biz artık kalkalım dedik yavaştan. kumral olan, daha konuşuyorduk ya dedi.
arif biraz sarhoş gibiydi. odaya geçelim isterseniz haha dedi istemeden.
- lan olum ne diyorsun ??
+ abi inan istemeden dedim ya.
- senin kafa uçmuş..
sarışın olan, neden olmasın heheh dedi.
ben, evet bu kadar şaka yeter kalkalım biz der demez, özge elini bacağıma koydu. ve dördümüz de kahkahalar atmaya başladık.
artık iş ciddiydi. ben ve özge, arif ve aslı odaya gidiyorduk.
tek oda olduğu için yatakları ayırdık.
soyunduk ve yine kahkahalar eşliğinde sevişmeye başladık.
iş orgazma geldiğinde artık sesler kesilmişti. benim malafat iyice kızarmıştı özge'nin yalamasından. ben de özge'yi dillerken misler gibi kokuyordu, adeta şeker gibi.
sanki rüya gibiydi her şey. 45 dakika sevişti arifler. önce arif boşaldı. bizim iş biraz daha uzun sürdü. neredeyse 1 saat olmuştu ben de boşaldım.
herkes birbirlerinin performanslarına hayran oldu. numaralarımızı aldık tabii. onlar duşa girdi, biz ikinciyi attık. sonra da biz duşa girdik. temizlendik, hazırlandık ve ardından odadan ayrıldık.
hayatımızdaki onca şanssızlığımıza karşı muhteşem bir gece yaşamıştık. asansördeyken arif, şimdi lenin yoldaşı daha iyi anlıyorum dedi. ben de ne alaka amk şimdi dedim. hiç dedi, karıştırdım la ne diyeceğimi dedi arif. kahkahalara boğulduk. ardından otelden ayrıldık ve evlere dağıldık.
kadıköy'de bankada işimi hallettikten sonra liseden arkadaşım sevda'yla karşılaştık.
havada sert poyraz var, beşiktaş iskelesine doğru beraber yürüyelim dedik. konuştuk eski yıllardan filan.
vapura binip karşıya geçecektim. birbirimize sarıldık birbirimize iyi telkinlerde bulunduk uzun bir sohbetten sonra.
sevgilimin de iş çıkışına denk gelmişti o saat. uzakta birisi dikilmiş bakıyor. ben yan gözümle bakıyorum. sevgilim bizi izliyormuş meğer. beynimden vurulmuşa döndüm. koşarak yanımıza geldi.
yüzü kaskatıydı. sanki tanımıyordum onu. bana tam tokadı vuruyordu, hemen araya sevda girdi. biz liseden arkadaşız dedi. ben de hemen sevgilime ya sana lise fotoğraflarımı göstermiştim ne çabuk unuttun dedim. o esnada tanıyamamış sevgilim. çok özür diledi tabii. ve 500 kişi arasında böyle bir rezalet daha son buldu.
geçen gün toplantıdan çıktık. yanımda iş arkadaşım oğuz var. toplantıda güzel deri taytlı, topuklu ayakkabı giymiş, açık kumral saçlı bir kadın vardı.
+ ulan bunları kimler seviyordur be oğuz ?
- abi ne bileyim bize de hep fatma, hatice denk gelir zaten.
+ bak toplantıdan sonra tanışma faslı başlatacağım, beni dikkatli izle.
- oha ahaha, ciddiye bile almaz aga yapma etme.
+ görürsün sen.
toplantı bitti, herkes kapıdan çıkıyor; kalabalığın verdiği rahatlıkla arkadan çelmeyi taktım.
kalçaları yukarı aşağı öyle bir sallandı ki, sanki bedeninde 8.5 deprem oluyordu. arkasına sağına soluna baktı ama göremedi tabii. bizim oğuz gülmemek için adeta kıvranıyordu. masamıza geldiğimizde, abi muhallebi gibiydi ya ahaha dedi.
otobüs kalabalık değil. arka dörtlüde otobüsün gittiği yönün tersinde koridor tarafında alımlı, uzun düz kumral saçlı bir kız oturuyor.
ben de 190'dan uzun olduğum için her zaman o dörtlü koltuktan nefret etmişimdir, bilenler bilir o durumu.
kız incecik, taytlı ve dize kadar kahverengi çizmeleri var.
neyse tam sağ bacağımı attım derken, kızın çizmesine takıldım ve sağ kolum taytının karnıyla buluştuğu yere geldi. sol elim de baldırına değdi biraz sertçe.
çok özür diledim, malum boyum uzun dedim. neyseki hiç önemli değil dedi biraz sırıtarak. ben de haliyle güldüm. keşke cam kenarında otursaydı böyle bir kaza yaşamazdım.