hollywood tadında bol ağlatmalı bir film. bana bir zamanlar neden mert fırat'a hayran kaldığımı hatırlatmıştır. önce başka dilde aşk şimdi bu, adam sanki oynamıyor yaşıyor karakteri.
Gayrettepe istasyonunda hala devam eden etkinlik. Hayatımdaki en güzel deneyim. Çıktığında 15 dakikaymış gibi hissettiğin o bir buçuk saatte yaşadıklarını tarif etmek pek kolay değil sanırım.
Öncelikle ilk girişteki bocalamayı yaşamayan yok sanırım. Zifiri karanlığın içinde elinde bi sopayla tek başınasın, duvarı tutmayı bıraktığım anda hissettiğim korku ve gözlerimin dolmasıyla 'kayboldum' dememle rehberin 'korkmayın burda hiç kimse kaybolmaz' lafı ilk başta pek rahatlatmaya yetmedi açıkçası, o rahatlamayı daha ilerde ben yolumu kaybedip duvarı zorlarken beni görmediği halde hissedip 'ordan yol yok bu tarafa gelin demesiyle' yaşadım. O karanlıkta yalnız kalma hissiyle sürekli insanlara dokunma ihtiyacı hissettim, turdaki diğer insanlar da aynı şeyleri hissettiğinden dolayı bir süre sonra hiç tanımadığınız insanlara dokunarak güven duymaya başlıyorsunuz. ilk başta ellerimin titremesi, terlemesi, ne yapacağını bilememe gibi duygulardan dolayı çevreye çok odaklanamadım ve rehberin ne tarafta olduğunu pek ayırt edemedim. Daha sonra mantığım duygularımı bastırdı ve kendi kendime dedim ki sen mühendissin mantıklı düşün, burası bi simülasyon, her şey insan eliyle yapılmış, seni burda mağdur edecek hiç bir şey yok. ve daha sonra bu rahatlamayla her şeyi hissetmeye başladım, rehberin sesinden hangi tarafta olduğunu, vapurdaki rüzgarı, hatta karanlıkta yazdığım ve dışarı çıkınca okuma imkanı bulduğum yazı bile o kadar düzgündü ki.
ve bütün bunların üzerine görme engelli rehberimizin yönlendirmek için bana her dokunduğunda bileğimi tutturması ve aynı şekilde kafedeki görme engelli rehberin ben yolu bulamayıp duvarı zorlarken bi buçuk saattir içerdesin hala alışamadın mı diyerek yine aynı şeklide elimi tutması beni hayranlıklardan hayranlığa koşturdu. Yani daha uzun boylu ya da daha kısa boylu olabilirim ya da ona daha yakın ya da uzak, biz içerde amipler gibi birbirimize çarpa çarpa ilerlerken onlar her seferinde elimi tutturmayı başardı.
Kafede konuşurken de bir çok soru sordum rehberimize, hatta karanlıkta onun yazdığı kağıdı da ben isteyince sonunda kağıdın sonuna benim ismimi de yazdı. Tur bitti ve aydınlığa çıktık. Ben yazdığı kağıda bakarken rehberimiz geldi, teşekkür etmek istedim ve kafamı kaldırıp rehberimize baktım. Sanırım turda bana en çok koyan an oydu. Biz aydınlığa çıkmıştık ve turun başından beri görmediğimiz o adamı görebiliyorduk ama o bizi hala göremiyordu. O an dilim tutuldu ve içerde bir sürü soran kişi olarak bir teşekkür bile edemedim. Bizim karanlığımız bir buçuk saat sürdü ama onlarınki bir ömür sürüyor.
Sanırım koşulsuz şartsız herkese tavsiye edeceğim tek etkinlik şimdilik bu.