Her yıl Noel Günü ve Yılbaşı programında milyonlarca ağaç kesiliyor.
Kurban Bayramında hayvan kesersen katliam,
yılbaşında hindi ve çam ağacı kesersen medeniyet...
Alınan bilgilere göre N.K., kendisine zorla tecavüz ettiğini öne sürdüğü babası C.K.'dan şikayetçi oldu. Suçlamaları kabul etmeyen C.K. hakkında Eskişehir 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Basına kapalı olarak görülen davanın duruşması yapıldı. Mahkeme heyeti C.K.'yı öz kızına birden fazla kez tecavüz etmek ve hürriyetten yoksun bırakmak suçlarından toplam 48 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırdı.
devletin reisi olduğu halde, o dönemin en mühim memleket meselesi olan lozan barış görüşmelerine bi zahmet edip de iştirak etmemesi ve yerine ismet inönü'yü vekaleten göndermesi durumudur.
Antalya’nın bir köyünde oturan Esma A., Döşemealtı ilçesine gelin giden kızı 36 yaşındaki S.Y.’den uzun süre haber alamayınca yanına gitti. Eve gittiğinde kızını perişan halde bulan Esma A., ne olduğunu sorunca, "Kayınpederim Ali Y. bana tecavüz etti. Durumu kocama anlattım. Bana inanmadı. Bu olayı kimseye anlatmamam için beni iki ay eve kapattılar. Kimseyle de görüştürmediler" dedi. S.Y.’nin eşi 30 yaşındaki Doğan Y. ise babasına iftira atıldığını iddia etti, karısını yalancılıkla suçladı. Esma A., kızını yanına alıp Dağbeli Mahallesi’ndeki evine götürdü. Ardından taraflar boşanmak için aile mahkemesine başvurdu. Ayrıca Ali Y. hakkında, gelinine karşı nitelikli cinsel saldırı suçundan Antalya 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.
Tutuksuz yargılanan Ali Y., 7 yıl hapse mahkum edildi. Sanık eylemi gelinine karşı işlediği için cezayı yarı oranında artırıp 10 yıl 6 aya çıkaran mahkeme, S.Y.’nin ruh sağlığı bozulduğu için cezayı 12 yıla yükseltti. Sanık hakkında takdir indirimi yapan mahkeme, cezayı 10 yıla düşürdü. Sanığın tutuklanması talebini reddeden mahkeme, Ali Y.’nin yurtdışına çıkışının yasaklanmasına karar verdi. Karar, iki taraf tarafından da temyiz edildi.
Davayla ilgili Yargıtay süreci devam ederken tarafların birbiri hakkında açtığı çekişmeli boşanma davası ise Antalya 8’inci Aile Mahkemesi’nde görüldü. Eşini yalancılıkla suçlayan Doğan Y., S.Y.’nin yemek yapmadığını, babası hakkında kendisine tecavüz ettiğini söyleyerek iftira attığını, bu yüzden insanların yüzüne bile bakamadığını ileri sürdü, 10 bin lira manevi tazminat talebinde bulundu. S.Y.’nin avukatı ise müvekkiline evde kimse olmadığı sırada kayınpederinin tecavüz ettiğini, eşinin ise babasını koruduğunu, bu olayın duyulmaması için 2 ay eve hapsedildiğini ve kendisine şiddet uygulandığını belirterek, aylık 1000 lira nafaka bağlanmasını, ayrıca 150 bin lira maddi, 150 bin lira da manevi olmak üzere 300 bin lira tazminat talebinde bulundu.
Evlilik birliğinin temelden sarsılması nedeniyle çiftin boşanmasına karar veren mahkeme, tarafların ekonomik durumlarını da dikkate alarak Doğan Y.’den 12 bin lira alınıp S.Y.’ye maddi tazminat olarak ödenmesine karar verdi. Ayrıca S.Y.’ye aylık 300 lira nafaka verilmesine karar veren mahkeme, manevi tazminat talebini ise reddetti. Yerel mahkemenin verdiği karar, Yargıtay 2’nci Hukuk Dairesi’nce bozuldu. Bozma kararında, S.Y.’nin de kayınvalidesini hırsızlıkla itham ettiği anlaşıldığından, evlilik birliğini temelden sarsacak şekilde kusurlu bulunduğu belirtildi.
Antalya 8’inci Aile Mahkemesi, Yargıtay’ın bozma gerekçesini dikkate alarak davayı yeniden görüştü. S.Y.’ye aylık 300 lira nafaka verilmesi kararını değiştirmeyen mahkeme, her iki taraf eşit kusurlu bulunduğu gerekçesiyle tarafların tazminat taleplerini reddetti. Karar karşısında şoke olan S.Y., kendisinin hiçbir zaman kayınvalidesini hırsızlıkla suçlamadığını söyledi. Bunun tecavüz eylemini örtbas etmeye çalışan kocasının soyut beyanları olduğunu söyleyen S.Y., tazminat talebini reddeden kararı tekrar temyiz edeceklerini söyledi.
Aileden bir kişinin siyasete atılacağını belirten Osmanoğlu, "Cumhurbaşkanımız ile son görüşmemiz sonrasında aile olarak onu kesinlikle yalnız bırakmayacağımızın kararını verdik. Aile olarak biz de bir kişiyle bu siyasi oluşumun içinde olacağız. Şu anda o ismi veremiyorum ancak bu ismi biz belirledik. Cumhurbaşkanımızın bu konuda yalnız kaldığını gördük. işte bu yüzden aile olarak bizler de O'nun yanında daha fazla olacağız" diye konuştu.
Müslümanların birlik içinde olması gerektiğine dikkat çeken Osmanoğlu, "Ortadoğu’ya yüzümüzü döndük, herkes bize 'gerici' diyor. Sultan Abdulhamid Han'ın da zamanında, Müslümanların birlik içerisinde olması için Ortadoğu coğrafyasına yüzü dönüktü. O zamanlar Avrupa Birliği gibi bir saçmalık bulunmuyordu ancak yine de Batı'ya asla uzak kalmamıştı. Onların kılık kıyafeti ve giyinişlerini asla kabul etmedi ancak bilim ve teknolojilerini her zaman kabul etmiştir. Devlette de bu böyle olmakta. Bilim ve teknolojiye her zaman açık olmalıyız. inşallah iyi günler bizleri bekliyor ancak bu mezhep sorunları büyük çatışmalar doğuruyor. islâm aleminin bu ortamdan bir an önce kurtulması gerekiyor. Bunlara düşman demek de bana ters geliyor. Düşman karşına çıkar, o şekilde dövüşür, kazanır veya kaybedersin. Bunlar böyle düşman değil. Bunlar hep arkadan vuruyorlar. Türkiye’yi tek başlarına karşılarına alamıyorlar. Hep bir maşa kullanıyorlar. Ancak şunu iyi bilsinler ki, Türkiye eninde sonunda bu davadan galip çıkacak taraftır. Bu savaşta Türkiye’yi karşısına alanlar çok büyük bir yenilgiye uğrayacaktır" şeklinde konuştu.
ikisi de rahmetli oldular, Hüseyin Baş, Oktay Akbal'la ne güzel dalgasını geçmişti: Oktay ağabey lokantaya gitmiş...
Garsona sormuş: "Ne yemek var oğlum, ne vereceksin?" Garson "menemen var efendim" deyince Oktay ağabey dövünmeye başlamış: "Ah Kubilay, vah Kubilay!"
Aralık ayı karanlık ve soğuk demektir. Saatler ileri de alınsa geri de alınsa yılın en sevimsiz ayıdır aralık. Aynı zamanda iki şey daha demektir: Biri ismet inönü'nün ölümü, öteki Kubilay'ın ölümü.
Sizi bilmem, benim aklıma bunlar gelir.
"Gericiler" Menemen'de Mustafa Fehmi Kubilay'a saldırdılar ve öldürdüler.
Kubilay'ın bir "öğretmen" olduğu söylenir, bunun altı çizilir seksen altı yıldır.
Oysa üzerinde üniforma vardı. Kubilay bir yedek subaydı. Asteğmendi.
Seksen altı yıldır hep sözkonusu gericilerin "bir öğretmene" saldırdığı söylendi, olayın "asker boyutu" gözlerden kaçırılmak istendi.
Menemen'de ayaklananlar eğitim sistemine, alfabe reformuna falan değil, "Ankara yönetimine" saldırıyorlardı...
Sözkonusu Ankara yönetimi, yani CHP diktası, ağustos ayından beri memlekette esen demokrasi havasına tahammül edememiş, muhalefeti bir kere daha susturmuş, gene boğmuştu.
Serbest Fırka 18 Aralık 1930 tarihinde kendi kendini feshetti (buna zorlandı), Kubilay bundan tam beş gün sonra öldürüldü, 23 Aralık 1930.
ikisinin arasında bir "korrelasyon" var mıdır? Vardır.
Serbest Fırka'nın en güçlü olduğu bölge izmir ve civarıydı. Olay niçin "gerici" olarak nitelenen Konya'da değil, Kastamonu'da değil, Diyarbakır'da değil, izmir'de meydana gelmiştir?
Niçin, Ankara'nın "memur" idaresine tepki, daha sekiz yıl önce düşmandan kurtardıkları izmir'de doğmuştur? Niçin SF olsun, daha sonra onun mirasçısı DP olsun, Ege bölgesinde en güçlü durumdaydılar?
Sakın şu ünlü izmir yangınının da bununla bir "ilintisi" olmasın?
Bölge ekonomisini öldüreceksin, ağzını açanı susturacaksın, sonra da "bunlar niçin ayaklanıyorlar" diye şaşacaksın...