yeni bir sistemle değiştirilmesi gereken sıralama.
düşünsenize iki sene bekliyorsunuz, nihayet sıra size geliyor ve taa iki yıl önce girdiğiniz entry'ler beğenilmeyerek onaylanmıyor yazarlığınız. sonra hoop sıranın en sonundasınız. böyle iş mi olur!?
bakalım şu an 390. sıradayım. onaylanmazsam yıkarım o siteyi başlarına. 50 bin çaylak hesap açıp moderatörleri intihara sürüklerim. yaparım bunu.
sonsuz olduğu söylenilen şey. sonsuzluğu hayal edemeyen zihni dumur eder kendisi. nasıl insanlar bir evin içindeyse, ev de dünyanın içindeyse, dünya da uzayın içindeyse uzay da bir şeyin içinde gibi geliyor insana. fazla kafa yormamak lazım azizim.
tarzı ve sahne performansı ile florence welch'i anımsatan taze ingiliz şarkıcı. güçlü, alışılmışın dışında bir sesi var. bir anda alıp başını gidebilir de, silinip yok olabilir de...
150 kişinin korkunç şekilde yaşamını kaybettiği kaza. uçaktakilerin ne yaşadığını gözümde canlandırıyorum da bi an, kimse öylesi bir ölüm yaşamaz umarım.
uçaktaki 16 lise öğrencisinden birinin instagram hesabında paylaştığı fotoğraflar daha da bir üzüyor insanı: https://instagram.com/leadrueppel/
florence and the machine'in üçüncü albümü * kapsamında az önce yayınlanan şarkısı. klibiyle nymphomaniac'ı akıllara getirse de sözleri ile özgün, güzel bir şarkı olmuş. tutabilitesi var.
ps: florence welch'in memelerini de gördüğüme göre huzur içinde ölebilirim.
"I feel like I'm bumping into the walls and moving in circles and there's this big storm that's all around us and we're in the middle of it so it's calm but I can feel it, like it's everywhere. Things are OK now but I never know when it's going to change."
1942-1944 yılları arasında, nazilerden saklanırken tuttuğu güncesi ile bilinen, 1929 doğumlu yahudi bir kız. günlüğüne en son 1 ağustos 1944'de yazıyor ve 4 ağustos sabahı ailesiyle beraber saklandığı yer basılıp bütün aile auschwitz toplama kampına gönderiliyor. daha sonra ablasıyla beraber bergen-belsen toplama kampına gönderiliyor ve 1945 yılının mart ayında orada ölüyor.
güncenin gerçek olup olmadığı konusunda bir tartışma olsa da savaş döneminde anne gibi on binlerce çocuğun, hayallerinin ve çocukluklarının ellerinden alındığı değişmez bir gerçektir.
son olarak, günlüğünden birkaç vurucu cümlesini de paylaşmak isterim:
"29 ekim 1943: ...özellikle pazar günleri çok kötü geçiyor. korkunç bir sessizlik oluyor. sanki cehenneme çekiliyormuşum gibi hissediyorum. kaçamayan, kanatları olmayan bir kuş gibiyim. içimden bir ses: "çıkarın beni buradan, temiz hava almak istiyorum. insanların gülüşünü duymak istiyorum." diyor. fakat ben sese cevap vermeyip kanepeye uzanıyorum. uyku, zamanı daha çabuk geçiriyor.
11 nisan 1944: ...belki ilerde birkaç yahudi kalırsa, çektiğimiz acı insanlara bir şeyler öğretir. belki, iyilikle ilgili bir şeyler öğrenirler ve belki de bunun için bizim bugün acı çekmemiz gerekiyor."
sadece türkiye'de olmayandır. nypd'nin de şikayet üzerine buna benzer yaptırımları var. tabii orada kim şikayet eder böyle bir şey yapanı orası ayrı konu. elbette yapılan uygulama amerika'da da olsa yanlış fakat direkt hükümet hedef alınmadan önce türk halkı ve kültür seviyesini göz önünde bulundurulmalı. bu hükümeti başımıza getiren de bu halk sonuçta. halk bu seviyede olmasa böyle bir hükümet de olmazdı. her neyse konu farklı noktalara kaymaya başladı.
buyrun bu da ny'da gözaltına alınan bir free hug'cı:
insana yaşama sevinci pompalayan mükemmel bir film. bana kalırsa en sağlam etkiyi alabilmek için depresif dönemlerde izlenilmesi gereken filmdir kendileri.
--spoiler--
özellikle george'un, clarence ile bir "hiç" olarak kasabayı dolaştığı sahneler müthişti. çekim kurnazlığından mıydı, yapıtın mükemmeliyetinden miydi, yoksa fazla empati kurmamdan mıydı bilemiyorum ama o sahneler sırasında george'un yaşadığı hiçlik duygusunu sonuna kadar hissettim. sanırım filmin etkisinin kilit noktası da buydu.
--spoiler--
james blunt'ın Moon Landing albümünün Apollo versiyonu kapsamında çıkardığı 2014 çıkışlı şarkılarından biri.
goodbye my lover ya da you are beautiful seviyesinde değil elbette ama dile dolanan bir şarkı olmuş. tek eksisi, ilk nakarata girişin çok sert olması gibi geldi bana.
sözlere gelecek olursak, henüz kimin yazdığı açıklanmamış ama james blunt standartlarının altında olduğu kesin:
Hey yo! Where can I go?
When all the roads I take they never lead me home.
Hey yo! I miss you so,
But Im used to seeing people come and go.
Yeah, Ive made mistakes.
Next time Ill swear Ill change.
When I find love again,
When I find love again,
Ill be much better than
The man I used to be.
When I find love again
When I find love again
Ill have a better plan for us.
Hey yo! Im not ashamed,
Coz everybody has a heart thats made to break.
Hey yo! Dont be afraid,
Coz you're only getting stronger from the pain.
Yeah Ive made mistakes.
Next time Ill swear Ill change.
When I find love again,
When I find love again,
Ill be much better than
The man I used to be.
When I find love again
When I find love again
Ill have a better plan for us.
Yeah, Ive made mistakes
Next time Ill swear Ill change
When I find love again,
When I find love again,
Ill be much better than
The man I used to be.
When I find love again
When I find love again
Ill have a better plan for us.
When I find love again,
When I find love again,
Ill be much better than
The man I used to be.
When I find love again
When I find love again
Ill have a better plan for us.
blame it on me adlı şarkısı ile varlığından haberdar olduğum genç ingiliz sanatçı.
sadece benim mi dikkatimi çekti bilmiyorum ama sesiyle fiziği arasında devasa bir uyumsuzluk var gibi geldi bana. * bir country şarkıcısı kadar pes bir sesi var ama tipi çocuk gibi. sakal bırakıp kovboy şapkası taksa sorun kalmayacak sanki. * http://www.youtube.com/watch?v=H4ifSrE8iSg
79. günden edit: yüzümde neredeyse hiç aktif sivilce kalmadı. son bir haftadır durum bu yani. sadece biraz kırmızı iz var ama tedavinin daha yarısı bile olmadı henüz. onlar da geçer diye umuyorum. ilk 2 ay aşırı sivilce çıkarıp canımı sıktıysa da artık keyfim yerinde. yani bi intihar vakası falan oluyorsa ilk 2 ayda oluyordur bence. en azından benim için durum buydu. bakalım izler de geçecek mi...
150. günden edit: en son editlediğimden beri haftada bir iki tane çıkmaya başlayan sivilceler son 1 aydır hiç çıkmamaya başladı. kırmızı izler biraz azalsa da halen bir miktar duruyor. ama yüzümden memnunum. son ayıma başladım ve artık tek korkum, tedavi bittikten sonra sivilcelerin tekrar çıkmaya başlaması. ufak bi ihtimal de olsa bir-iki yıl sonra tekrar çıkma ihtimali varmış. eğer öyle bi durum olursa ve halen sözlükte takılıyor olursam editlerim. *
4 yıl sonra: tekrar çıkma falan olmadı. komple geçirdi. taş çatlasın ayda 1-2 tane normal ufak tefek sivilce çıkıyor onlar da 1-2 gün içinde kayboluyor. sonuç olarak tavsiye ediyorum.
kamera önünde bunu ciddi ciddi yapıp youtube'a atan avustralyalı gerizekalı gençtir.
ulan bu nerd kılıklı ingiliz'in çiğ fare yiyebileceğini kim hayal edebilir? ingiliz dediğin akşam beş çayının yanında meyveli kekinden yer amk. yolda görsem üzerine kuantum ansiklopedisi atarım ben bunun. yanarım yanarım, ileride bununla öpüşecek kıza yanarım.
liseye meslek lisesinde başlayıp oradan bir düz lisenin sayısalına, daha sonra oradan da vazgeçip eşit ağırlığa geçen; üniversite sınavına ilk sene eşit ağırlıktan hazırlanıp ağzının payını aldıktan sonra bir sonraki sene yabancı dilden hazırlanacak biri olarak şu kadarını söyleyeyim: kendinizi iyi tanıyın amk. zekiler sayısala, vasıfsızlar eşit ağırlığa, geleceğin işsizleri sözele ve dile gidiyor sanmayın. hangisine meyilliyseniz bu sene sonunda ona göre bir karar verin. bir daha söylüyorum: Kendinizi iyi tanıyın, özenti olmayın. yoksa çok uğraşırsınız.
yani sorun sadece apple ve ürünü icloud'a mahsus değil. teknolojiye güven olmuyor demek ki. zaten anlamıyorum, sen dünyaca ünlü bir insansın. nasıl çekindiğin çıplak fotoğrafın internette yedeklenmesine göz yumarsın? o yedeklenen fotoğraflardan biri ya yanlışlıkla "only me" olarak değil de "public" olarak yedeklenirse diye hiç düşünmedin mi? neyse olan olmuş yapacak bir şey yok. o kadar 9 ay öncesinden de sözlüğe girip peşin peşin yazmışım amk. daha ne yapayım jennifer, daha ne yapayım lan!?