mustafa mutlu' nun son üç yazısına konu olan olay. polis meslek yüksek okulu sınavlarının teşkilatça yapılması zaten kıllanmaya müsait bir durumdur üstüne üstlük senelerdir yaşanagelendir soruların sınav öncesi "bazı ellerde" dolaşması.
tarikatçılar, yüksek rütbeli emniyet mensuplarının yakınları vs.
emniyet teşkilatı olayı araştırmak için müfettişler görevlendirmiştir. sınavın iptal olup olmayacağı bu müfettişlerin raporlarına bağlıdır.
adana ilinde %20 civarında bir başarının elde edilmiş olması görevlilerin aklını karıştıran noktalardan bir başkası.
ayrıca sınav sonuçları egm tarafından nete verilir yani elinize sınavda kaç yanlış kaç doğru yaptığınıza dair bir belge gelmez. son sınavda da birçok aday netlerinin beklenilenin altında olduğunu dile getirmiş.
kontrol albümünden favori olabilecek bir 110 şarkısı.
hiç sormadim
kurallari koydular oynadim
hep kaybettim en bastan basladim
oynamaktan çok sikildim
hiç bozmadim
herseyi zamana biraktim
bu bir kabus uyanirim sandim
hepsi gerçekmis bak uyandim
kurallari koyan
koydugunu bozan
nerde bunun ucu
var mi bunun sonu
hep içime attim
ruhum doldu tasti
sustukça ben hergün
hayatin tadi kaçti
dayanmak çok zor gördüklerime
artik oyun benim ve var bir istegim
tek tek tek tek tek tek yenerim
ya da bu oyundan ben giderim
siz kimsiniz
hasta düsünceler ürettiniz
kendi kösenize çekildiniz
geçmisi böyle mi sildiniz
110' un kontrol albümünün 3. şarkısı, güzel sözler..
Seni anlattim sayfalarca
Bende kalan neyin varsa
Bir siseye koydum sonunda
Denize attim
Benden uzak ol istedim
Düsünmekten vazgeçtim
Kaçtim saklandim ormanin içinde
Kimse bulmasin istedim
Çünkü seni
Sevmeye, görmeye gücüm yok benim
Basit bir cümleden ibaretim
Seni unutmaya çok istekliydim
Beceremedim
Kirildi düsler sözlerinde
Bir çocugun gözlerinde
Öldürdügün bir askti bu
Sakladim çekmecemde
Benden uzak ol istedim
Düsünmekten vazgeçtim
Kaçtim saklandim ormanin içinde
Kimse bulmasin istedim
Çünkü seni
Sevmeye, görmeye gücüm yok benim
Basit bir cümleden ibaretim
Seni unutmaya çok istekliydim
Beceremedim
aşk yok
savaş yok
dostum yok
düşmanım yok
kendi küçük krallığımda mutluyum yalnızlığımla
kimse bilmez
kimse duymaz
tek kahraman benim burda
kimseden korkmam bilirim kocaman bir
yalanım aslında
çok mu uzak mutluluk güzel yalanlarda
kendimi kandırdım büyük hayallerde
sev beni
hisset beni
tam düşerken
tut beni
duy beni
bul beni
sev beni *
110 grubunun ikinci albümleridir. klasik 110 tavrı ile yapılmış albüm. atomların harika dünyası' nda olduğu gibi elektronik altyapı, iyi sözler, iyi vokal.
"ne taaccüb ediyorsun buna dünya derler.
onda yenen herzelerin nihayeti yoktur.
yerin altında bir öküz mü var dedi bir meczup
onu bilmem dedim lakin üstünde pek çoktur."
live earth londra sahnesindeki isimler. james' i beyaz saç ve sakallarıyla görünce içim bir hoş oldu, onlarla büyüdük lan biz de mi yaşlanıyoruz dedim kendi kendime..
tanım: milli görüş gömleğini çıkarmış türkiye başbakanıdır.**
1980 nisan' ı...
12 eylül' e 5 kala, sokakları kanlı bir bahar sabahında fatih' te, öldürülen bir islamcı gencin cenaze töreni vardı (bir dönüşüm öyküsü, ruşen çakır - fehmi çalmur, metis, 2001). yürüyüş sırasında 400 akıncı, jandarmayı görünce, solun bildik bir türküsünü islami yorumla söylemeye başladı:
"ay ışığı jandarmanın süngüsünü yakıyor / mahpus kardeş pencereden akıncıya bakıyor / jandarma biz müslümanız / dostuz yalnız biz sana / kurtuluşun islamdadır / elini uzatsana..."
ancak jandarma elini değil, silahını uzattı. bunun üzerine akıncı gençler başka bir "eylem"e başvurdu; gazeteleri, ceketleri yola serip namaza durdu.
jandarma namazın bitmesini bekledi, sonra da hepsini cemseye itekledi.
ertesi gün "islam düşmanları ateşle oynuyor" başlığıyla çıkan sebil gazetesinde eylemde başı çekerken gözaltına alınan bir gencin fotoğrafı vardı:
"islamcı gençliğin gerçek liderlerinden, msp gençlik kolları başkanı tayyip erdoğan..."
o günlerde "haçlı seferleri"ne karşı cihad çağrısı yapan 26 yaşındaki "akıncı erdoğan"a deselerdi ki;
"ey islamcı gençliğin lideri! 23 yıl sonra başbakan seçileceksin. seçimi abd büyükelçisiyle izleyeceksin ve ilk icraat olarak müslüman komşuna saldırması için amerikan askerini türkiye'ye getireceksin."
"genç akıncı" kimbilir nasıl gülerdi.
elbette, zamanla insanın değişebileceğine inanıyoruz.
o yüzden, şimdilerde "nedense" pek rağbet görmeyen "erdoğan kasetleri" piyasaya sürülüp eski konuşmalarına dava yağdırıldığında karşı çıkmış, "bu yolla durduramazsınız" demiştik.
bugün de, yasaklandığı siirt' ten başbakan olarak dönmesini "hak yerini buldu" diye yorumluyoruz.
ama "yenilikçilik" bayrağını açtığı 1 yıl içinde 5 kez abd' yi ziyaret etmesini, oğlunun nikahına amerikan başkonsolosunu davet etmesini, washingtonda yahudi lobisiyle flört etmesini, çeyrek asra sığan ama akla hayale sığmayan bir çark etme süreci olarak görüyoruz.
abd, şimdi zamanında yaptığı yatırımın meyvesini topluyor.
meclisin aleyhte kararına rağmen irak sınırına askeri araç ve malzeme sevk etmek için erdoğanın görevi devralmasını bile beklemiyor.
tbmm başkanı bülent arınç, erdoğanla devletin tepesinde "delikanlı üslubu"nun hakim olacağını söylüyor.
kasımpaşayı bilmem; ama bizim oralarda "delikanlı" diye, başını dik tutana, sözünün ardında durana denir.
"kıbrıs' ta çözüm" vaat edip denktaş' a diklendikten sonra ilk toplantıda çözümsüzlüğe razı olana,
"meclis' in kararına saygımız sonsuz" deyip ardından "bu tezkere çıkacak" diye baskı yapana,
alttayken meydan okuduğu "haçlılar"a yükseldikçe yanaşıp tabanının, grubunun, halkının, dünyanın karşı olduğu bir savaşa girmek için çanak tutana "deli - kanlı" denmez, "biti kanlandı" denir.
"islam düşmanları ateşle oynuyor" başlıklı gazetede resmi çıkan akıncı genci, başbakan seçildiği akşam abd büyükelçisiyle savaş pazarlığında görünce meşhur fıkrayı hatırladım:
delikanlı, barda kafayı bulunca "var mı lan bana yanbakan" diye dayılanmış.
köşedeki izbandut doğrulup "bir şey mi sordun" diye gürlemiş.
tırsmış bizimki, sonra izbandutun önüne geçip diklenmiş yeniden:
"- heyyt ulan... var mı abimle bana yan bakan!.."
siyasetin en enteresan simalarından birisi, en az partisi kadar renkli insan. siyaseti bıraktığında şovmenlik yapacağından şüphelenir oldum bugünlerde. nedir o seçim meydanlarında bir artistlik, bir havalar*.
sesin kısıldı saygıdeğer bahçeli, yavaş ol biraz, anladı onlar seni.*
14. yıldönümünde lanetler yağdırdığımız yakın tarihimizin kara lekesidir. 2 temmuz 1993 senesinde pir sultan şenlikleri için sivas' a gelen sanatçıların, aydınların provake edilmiş yobazlar tarafından kaldıkları otel madımak oteli' nde yakılması ile gerçekleşmiştir.
aziz nesin ise yakılmaktan son anda yanlışlıkla kurtarılmıştır. yangın merdivenlerinden indirilirken tartaklanmıştır.
olayı bastırmak hususunda polis bilerek veya bilmeyerek * sessiz kalmıştır, sessiz kalışın sebebi ise katil yobazların "allahu ekber" bağrışları imiş. dönemin refah partili belediye başkanı ise pir sultan heykelinin yine aynı güruh tarafından tahrip edilmesine ve hatta yerinden sökülmesine sessiz kalmıştır.
evet, o gün orada kardeşlerini yakan insanlar bugün aramızda elini kolunu sallayarak gezinmektedir ve hatta belki de yaptıkları barbarlıkla * övünüyorlardır, kim bilir..
işin en trajik yanı "müslüman"lıklarına vurgu yaparak bu iğrenç olayı gerçekleştirmiş olmalarıdır. atma osman din kardeşiyiz. senin dinin ne der "dinde zorlama yoktur." sen ne yapıyorsun, insan yakıyorsun, sen müslüman mısın, öyle olduğunu sanıyorsun.
söylenecek çok söz var ama söylemek yersiz, kim duyacaksa..
sevgiliye itaf edilecek en güzel, en anlamlı, en bi derin şarkı. insanı uçuru adeta, sadece sözleriyle değil müziğiyle de. hele sevdicekle dinlenirken daha bir haz doludur şarkı, daha bir yere göğe sığmazdır...
yavuz çetin' in keşke dedirten şarkısı. keşke çekip gitmeseydin de daha nicelerini yapsaydın.
*"ülkücü" denen kesmin en bi hayran olup, "ben de, ben de, ben de onun gibi olmak istiyorum." nidalarıyla ortalıkta siyah takım elbiselerle dolaşan tiplerin yaratılmasına neden olan şahıs. tansu çiller hanımefendinin himaye ettiği...* hani şu canı sıkıldıkça yurdum sol kesim insanlarını öldürüp de suçlu sayılmayan, katil olmayan.. türkiye' nin resmi kayıtlarına göre ölmüş olan ama hali necedir bilinmeyen.
ayrıca soner yalçın ve doğan yurdakul' un yazdıkları reis adlı eserde de dönemin dekoruyla kendisiyle ilgili daha derin bilgi edinilebilir.