seni daha önce hiç görülmemiş bir yerden dönerken gören birinin sana sorduğu "nasıldı?" sorusuna susarak dahi bir cevap verememek gibidir. cevap için aynı yere gidip orayı tecrübe etmekten başka çare yoktur. insanların buz gibi yapayalnız kaldığı bir yer varsa o da kavuşamayanların diyarıdır.
ne kadar kötü bir şey sevdiğim; varlığına sırtımı dönerek bambaşka bir insana aşık olacak olmam gerçeği. kendi kendime "seni hiç unutmayacağım" diyememek ne kadar da kötü. bambaşka suretlerde senin yüzünü aramayacak olmam ne kadar da hüzünlü. gerçekliğin böylesiyle seni henüz delicesine özlerken yüzleşmeye çalışmak ne kadar acı verici.
biz seninle kavuşamayacağız ya şimdi, başka da hiçbir şey öldürmez beni artık. ikinci defa nasıl ölebilir ki insan.
kadınların erkeklere nazaran büyüğünden olanına sahip olduğu ve erkekleri ele geçirmek için kullandıkları şey. erkeği özel kılan ise memenin farklı pencereden izlenen o güzelliğini ona sahip olan kadının hiçbir zaman anlayamayacak oluşudur.
amerikalı yazar howard fast'in bir sözü. bu söz yazarın "The American: a Middle Western legend" isimli kitabında "You know the old saying, the heart sees only once, and after that the eyes see" şeklinde geçer.
edip cansever ise "boşversene sen niye beklemeli" isimli şiirinin sondan bir önceki dizelerine bu sözle girer:
Yürek bir kez görür, sonra hep gözler görür
Ben onu yüreğimle görmüşüm anlaşılan
Çözüldü artık o büyü, yanımda
Sıcaklığı parmaklarımı acıtan bir haziran
Üstelik çoktan buldum aradığım o yeri
Tam yedi kez doğan güneşlerin altında
Bir yitip bir yükselen sıradağların ardından.
son dizelerinde ise şöyle bitirir:
Yıkansam, yıkansam, hep o güneşlerle yıkansam
Dişleri tenime geçse yaz rüzgarlarının
izine pek rastlamasam
Ama kalbini sert ve serin tutan bir denizciye
Bunu bir daha sorsam
Ne çıkar bir daha sorsam
Sonra hiç konuşmasam, sonra hiç konuşmasam
Ve bu yoğun, bu üzünçlü yüreği
Benim değilmiş gibi, benim değilmiş gibi
Kimse görmeden şöyle bir yol kenarına bıraksam.
arada yapmaya çalıştığım ama henüz tam anlamıyla gerçekleştiremediğim eylem. ölmek için seçilebilecek en güzel ve anlamlı yöntem. hayal etmekten ölmek diye buna derim ben.
eğer ölmüyorsanız atom altı kuantum dalgalanmalarından her an genişleyen evrenin bütününe kadar her yerde olabilirsiniz. oturduğunuz yerden bedavaya gelen bir evren seyahatidir bu. tüm bunları hayal gücünüzün sınırlarını zorlayarak yapabilirsiniz. en iyi performansı görebilmek adına motoru şöyle bir açmak lazım çünkü, kayışı koparmadan tabii. böylece sikko bir galaksi kümesindeki sikko bir gök adada yine sikko bir gezegende kendinizi evrenin dandik bir mikrobu olarak görebilirsiniz. mikrop da ne kelime, olsa olsa samanyolu bir mikroptu belki de ve ilk önce her şey böyle gözüküyordu gözünüze. evrenin kendisine hizmet ediyor oluşunuz gerçekliğini kavradığınızda içinizi bir dehşet kaplıyordu sanki. yine de değersizliğin içindeki değerlilikler sayesinde var oluyordu bu evren, tıpkı değersizliklerin evrenin sayesinde var oluşu gibi. yolculuğunuzun başlarında rastlanılan bu kavramlar yerini zamanla birliğe ve tekliğe bırakmaya başlıyordu. evrende sizi doğuran o yıldızı bulmak ve onunla konuşmak da buradan sonra başlıyordu zaten. daha da ötesi var ama onları kelimelerle anlatılamıyorum ne yazık ki.
şu kadar düşünmüyordur, eminim düşünmemiştir de. aşık olduğu bariz olan o adamla deliler gibi sevişiyordur şimdi. film izlerken sarılıyordur falan ona sonra. kahkahalarla gülüp eğleniyordur her an. böyle diye diye yedireceğim bir gün kendime bu gerçeği. o kadar inandım.
bazı gerçekler balyoz gibi inmedikçe kalbinize, kor halinde yanan geçmiş küle dönüşmez imiş.
bir google reklamı. imansız biri olarak gece gece reklama tıkladım ve incil'den bir takım alıntıların sonunda "mesih'i kabul ettiyseniz tıklayın" ibaresine gelip allahın ateisti olarak önce tereddüt etsem de "dur bakalım ne olacak" diyerek merak edip ona da tıkladım.
ve sonuç: Tebrikler! isa Mesih'i hayatınıza çağırmaya karar verdiniz!
hem doğru, hem yanlış olan söz. doğru kısmı en güzel aşkın zaten bunu gerektiriyor olmasıdır. yanlış ya da kabul edilmek istenilmeyen kısmı ise yaşanamayan aşkı tadan bir şairin şiirlerine yansıtmadığı acı dolu özleminde saklıdır. çünkü özleyenler için en güzel aşk dokunmadan yaşanamayandır. işin ilginci ise hiçbir zaman dokunamayacaklarını bildikleri ve bu yüzden delicesine acı çektikleri halde en güzel ve en umutlu aşk sözcükleri de yine o şairlerden çıkar.
bu kadar üstüne gitmeyin bu insanın bence. diyemiyorsa vardır bir bildiği. sevmediğinden değil, belki de bazı engeller yüzünden ilerleyemeyeceklerini düşündüğü için en başından hiç kalkışmıyordur bu işlere. zira birinin kalbini çalmak geri dönüşü olmayan bir yola girmeyi gerektirir. hiç kimse hisleriyle oynanılmasını hak etmez. belki de yanlış bir karar alıyordur ama seçim anı geldiğinde bir seçim yapmak şarttır.
"takip ettiğiniz yazar yok" uyarısının altında yer alan önerimsi ifade. o değil nicklere bakıyorum hep aynı nickler var, hiç değişmiyor da. sabitlemişler o nickleri oraya ekleyelim diye. sözlüğü her açışımda dejavu yaşıyorum. üstten gelen kırmızı şey de beni deli etmeye çalışıyor ama artık bir budist sakinliğine eriştiğimden sıkıntı olmuyor. ha bu arada takip butonundan bağımsız takip ettiğim bazı yazarlar var. onlar bunu bilmeseler bile ediyorum. tarzım bu çünkü.
herhalde çözüme kavuşabilecek bir sorunsaldır. ben bilmiyorum hiç yaşamadım. heteroskesüel bir bireyim. ancak ötede bir şeyler yaşanıyor ve o da beni pek ilgilendirmiyor açıkçası. herkes özgür olsun işte güzel yani. neyse.
benim asıl anlatacağım olay şu. bugün cihangirde içmeye gitmiştim. önümde oturan çocuk sürekli bana bakıyordu. sanırım benden hoşlandı, bilmiyorum. gözleri kaşları bir ayrı hareket ediyordu bana bakarken. kafasından neler geçtiğini bilemiyorum. rahatsız olmadım aslında ama yine de beni süzerek incelemesi garipti. öyle işte.
türklerin konusunda ısrarla başarısız olduklarını düşündükleri şey. bir millet nasıl bu kadar kendine güvensiz olur hiç anlayamıyorum. fatih sultan mehmet, zamanında istanbul'u bilimin merkezi haline getirmeyi hayal ederken şimdi güzelim ülke ne halde. osmanlıcı cahil örümcek yobaz kafalıya sorsan bundan bırak haberi olmasını, nato mermer nato kafabir şekilde hayatına devam etmekte kendisi. "gavurlar yapıyor işte abi" kafasında olmak kadar bu ülkeye zararlı olan bir düşünce olamaz. sen kendi ülkene, kendi insanına güvenmedikten sonra, feriştahı gelse de o ülkeyi kalkındıramaz. kısacası, bilim konusunda türklerin acayip bir şekilde kendine güvensizliği söz konusu. bu düşüncenin kırılması mutlaka şart. ayrıca bilim sanat ile birlikte gelişir. sen kendi ülkenin değerlerini hor görüp o değerleri geri kalmışlık olarak nitelendirirsen bilimde tabii ki de geri kalırsın. önce bireysel anlamda kendine, sonra içinde birlikte yaşadığın ülkenin insanlarına, sonra o ülkenin geleneklerine ve değerlerine güvenip sahip çıkacaksın. bunu bütün ülkeler gerçekleştirdiğinde ise ütopik bir şekilde tüm dünyaya sahip çıkan ve değer veren çiçek çocuklar misali güzel bir nesil yetişecek. tamam belki son kısım biraz benim hayalim oldu ama yine de güzel bir hayal. biz kendi işimize bakalım yeter. bu dünyada binlerce yıl sonra yaşayacak insanlar bizim neslimizden kat ve kat daha anlayışlı ve evrensel düşüncelere sahip olacak. unutmayalım ki hala birbirimizi aptal sınırlarla yine birbirimizden ayırıyoruz. bunlar da bitecek bazı saçmalıklar gibi, sadece henüz buna çok uzağız.
bazı günlerde yaşadığım şey. benim gibi olanlar varmış ama. belki de güneş'le bu şekilde iletişim kuruyoruzdur. belki de zararlı foton taneciklerine karşı geliştirdiğimiz bir savunma mekanizmasıdır.