dönemin gaziantep büyükşehir belediye başkanı celal doğan lüks bir genelev yaptırır ve açılışını kurban keserek yapar. şevki yılmaz bu olaya istinaden celal doğana atfen söylemiştir bu cümleyi. bir arkadaşın iddiasına göre ise celal doğan daha sonra genelev sokağının adını şevki yılmaz sokağı olarak değiştirmiştir.
çok çabuk gaza gelen, önyargılarıyla hareket eden her kesimden insana sahip olması. laik, şeriatçı, aydın, cahil. hepsinin ortak özelliği, çabuk gaza gelip anlamadan dinlemeden tepki göstermeleridir.
pek çok camii de çok hızlı kıldırılır. cemaat genellikle hızlı kıldıran hocaların görevli olduğu camii leri tercih ederler. televizyonlarda filan türkiye rekoru kıran imamlar gösterilir.amaç ibadetten çok hızlı namaz kılma yarışına dönüşür.
pencere, merdiven altı nereyi boş bulurlarsa sıçarlarmış efendim avrupalılar. bir dönem bizim almancıların da vazgeçilmezi olan tüylü şapkaların tarihi o günlere uzanır. müsait bulduğu yere def-i hacet eden kişi şapkasındaki tüyü boka dikerek uzaklaşırmış bok kuruduktan sonra tüyün ucundan tutup ırmağa atarlarmış. yine de bir hijyen kültürüne sahip olduklarını buradan görebiliyoruz. ıslak boku ellemek yerine tüy dikip kuruduktan sonra elle temas etmeden işlerini hallediyorlarmış. avrupalı yapıyor işte.
almanya yı dolaşırken tanıştığınız alman lara; türküm, tatil için burdayım dediğinizde önce dönüp birbirlerine bakan ve daha sonra inanmamış gözlerle size bakan insanlara sahip olan ülke. zira bir türk ün almanya da tatil yapabilme fikri pek inandırıcı gelmiyor almanlara.
romantiklik adına klişeleştirilmiş bir eylemdir. kişi sevmese de yağmur altında sevgiliyle yürümeden romantik olamam diye düşünür. ya da deniz kenarında el ele güneşin batışını izlemeden de romantik olunmaz zanneder. ezbere yaşanılan dünya da birilerinin "işte böyle romantik olunur" diye dayattığı ve pek çoğunun çoğunluğa uymak adına, eksiklik hissetmemek için gerçekleştirdiği sürü psikolojisinin dışa vurma tezahürü.oysa otur sevgilinle camın kenarına al çayını kahveni eline, sokakta romantik olacam diye yağmur altında el ele gezen dangalakları seyret.
okumaktan çok, yazıp boşalma ihtiyacı içerisinde yazarlara sahip olduğumuzun göstergesidir. "amannn ne okuycam ben lafımı ortaya korum. beğenen alır, beğenmeyen bırakır". akımının temsilcilerinden oluşan güruha dahildir.
acar medyamızın büyük bir sırrı keşfetmişte ifşa eder edasıyla sunduğu döblör haberleri malum.
- obama nın dublörünün bir beyaz olması gözlerden kaçmadı.
- ajanların neden böyle bir yola başvurduğu anlaşılamadı.
gibi klişe yorumlarla dikkatleri adı sanı belli olmayan bir adam üzerine çeken medyamız, acaba asıl emperyalizmin dublörlüğünü yapan obama ya soracak hiç mi sorusu yok?
- afganistan,ırak,somali, gibi ülkenizden binlerce km. uzaklıkta sadece insanların özgürlüğü ve refahı içinmi bir savaş veriyorsunuz?
-ırak savaşında harcadığınız trilyon dolarları ne şekilde tahsil ediyorsunuz? bu kadar parayla dünyadaki aç ve yoksun insanların gelişimine katkıda bulunarak terörizmin kökünü kazıyabileceğinizi hiç düşündünüz mü?
- ülkenizde başkanlar ne hikmetse bir şahin kanadı bir güvercin kanadı sırasıyla iktidara geliyor. şahinler ortalığı tozduman edip yakıp yıktıktan sonra güya güvercinler gelip mavi boncuk dağıtıyor. bu konuda ki fikirleriniz nedir?
gibi ilk anda akla gelen sorular sorulabilirdi ve sermayenin başa getirdiği obama nın aslında onların döblürü olduğu daha iyi anlaşılırdı. fakat medyamız daha önemli konulara odaklanmış; obama nın boku ülkesine geri mi gidecek yoksa bize hediye olarak mı bırakacak diye heyecanlı bir bekleyiş içinde.
işsizliğin tavan yaptığı günlerde, sosyal aktivite olarak yapacak tek şeye sahip olan insandır.kahvede oturmayı istemese bile şartların zorlayarak buna mecbur bıraktığı adamdır aynı zamanda. iş yok, para yok, evde kadının serzenişi cocukların tükenmeyen istekleri karşısında çoğu insan için bi nevi sığınma evi gibi görünen kahvede bütün gününü geçiren insandır.