tanım: 2019'da olanlara/olmayanlara dair bir şeylerin yazım çerçevesinde dile getirilmesi, not bırakılması.
Açıkcası 2019'a bırakabileceğim ne bir not, ne bir anı, ne de bir hede var. Kah üzüldüm yeri geldi üzüldüm, kah tekrar tekrar üzüldüm... ha 2020'den bir beklentim var mı? yok elbette, bazen bu genç yaşıma rağmen artık her şeyi tattığımı, yaşamam gereken her şeyi yaşadığımı, bundan sonra görebileceğim hiçbir şey olmadığını düşünüyorum. derin bir umutsuzluk içerisinde ama bir o kadar da umarsızlık içerisinde, gecenin de iyice bastırmasıyla kendimi bırakıyorum yavaş yavaş bu umutsuzluğa, tatlı tatlı. Artık üzülmüyorum da, belki de üzülüyorum da kendime yediremiyorum 2019'da tam öyleydi işte çok da farkı yok, duygusal avanelik yapasım da yok çünkü olan bir şey yok ya da olabilecek, bu kadarmış işte her şey bu kadarmış işte bunca şey... ne denebilir ki?
Açıkcası bu emperyalistler bu dünyanın en balı, kaymağı adamlar. Çünkü tam ortam adamları.
Dünyada bunları seven yok ama sevmeyen de yok.
Mesela; Kürtçüler, PKKlılar, emperyalizme sonuna kadar karşıdır ama en büyük koğuşlanmaları, yapılanmaları ve yardımları yine bu emperyalistler üzerinden gelir.
islamcılar, sabahtan akşama kadar batıya, emperyalizme söverler ama bütün o batının-seküler yaşamın nimetlerinden sonuna kadar yararlanırlar, siyasi propaganda yapar, inanç özgürlüğü diyip gezerler, o emperyalist ülkelere ilk fırsatta kaçarlar.
Zaten küreselcileri hiç söylemeye gerek yok, işlerine gelince sovyetler bile emperyalistlere kucak açmış.
Eee işte, varoluşun hem politik düzlemi hem ahlaki düzlemi böyle dangalak bir aparatif, kısır bir ikilem yaratıyor.
Yine karşıma çıktı. Açıkcası muhammed hazretlerinin aişe ile kaç yaşında evlendiği çok da umurum değil benim için mesele değil, çünkü muhammed de bir araptı ve bedevi kültürünü taşıyordu. Bu o zamanlar için gayet normaldir ki bu Muhammed'e özel bir şey değil benzer şekilde Halife Ömer de ümmü gülsümle 10-11 yaşında , ALi'nin istememesine: "o daha küçük, başkasıyla nişanlı" demesine rağmen evlenmiştir.
Fakat burada dikkat çekmek istediğim husus şu: dinler modernizme karşı çırpınıyor resmen. Çocuk evliliklleri artık eskisi gibi hoş görülmediği için, müslümanlar da bu amansız çehreyi zorlama sokuşturmalar, yorumlarla değişttirmeye çalışıyor ama olmuyor. Her konuda, sadece bu değil.
Gelelim meseleye: burada "hadis ne?" diye tartışmayacağım, konunun lafzı "sahih buhari hadis" diye geçiyor.
Mesela şu klasik savunmaya " o dönemde kızların yaşları adetten sonra sayılıyordu 9+9=18 o yüzden" bakalım:
ama sadece "9 yaşında idim" kısmına değil sonrasındaki önemli noktaya bakalım "... Bir kere ben, arkadaşlarımla berâber salıncakta oynarken annem Ümmü Rumân bana doğru geldi..." buraya dikkat!! Şimdi sizlere bir şey sormak istiyorum, 17-19 yaşındaki bir kız salıncakta arkadaşlarıyla mı oynuyormuş?. Hem de müslümanların en büyük savunması "arap yarım adasında kızlar erken olgunlaşıyor (hem bedensel hem zihni olarak)" derken, 17 19 yaşındaki bir kızın salıncakta arkadaşlarıyla oynaması çok çelişkili. Belli ki oyun çağındaki bir çocuk.
Sadece bu rivayetle de sınırlı değil, benzer rivayetlere de bakarsanız "tahtravelli oynuyorduk, bebeklerle oynuyorduk " vb. ifadeleri göreceksiniz.
Bu ve diğer banal savunmalar ve kırıtmalara artık bazı vicdanlı müslümanların canına tak etmiş, bu saçmalıklara tahammül edememiş ve aişe'nin 9 yaşında evlendiğine dair makale bile yazmışlardır: http://www.islamiarastirm...d/pdf/69fe88bcd083903.pdf
Yukarıda verdiğim makalede çok önemli bir şey söylemiş hoca: "oryantalistlerin tepkisinden korktukları için..." yani diyor ki "sırf islamı şirin göstermek adına, batıya sevdirmek adına, dünya kamuoyunun dikkkatini çekmemek adına "islamdan , peygamberinizden" utanmayın, şirin göstermeye çalışmayın, kırıtmayın" diyor.
Bu sadece bu mesele ile ilgili değil, "kadının yöneticiliği, şahitliliğin geçerliliği, toplumdaki konumu, miras hakkkı" gibi bir çok konuda müslümanlar modernizmin ve laikliğin kaynaklarını kulllanarak bunları islama yamamaya çalışıp "gerçek islam bbu deyil" modunda geziyorlar. hadi bakalım hayırlı namazlar.
islam "barış ve hoşgörü" dini değil "adalet" dinidir. islam'ın hiçbir zaman üstün bir barış ve hoşgörü vaadi, ideali olmamıştır. Bu "hoşgörü ve barış" lafzı tamamen modernizmle, politikanın libertenleşmesinden sonra kulislerde bangır bangır dile getirilen bir şeydir. islamda eğer adalet sağlanacaksa savaşılır da horgörülür de. Barış ve hoşgörü icabında her zaman "adil"değildir. islam bunun icabına kendince bakar.
Yani bu "hoşgörü ve barış dinidir" lafzını ancak avam, post-dinci avam kesim ya da yalanmak isteyen politikacılar falan söyler gerçekte Şeriatın kestiği parmağın acımaması gerekir ve o parmağı keserken de senin acımaman gerekir.
Tabi burada tartışılacak mesele (islam için), islamın barışa ve hoşgörüye yaklaşımı değil adalete yaklamışıdır. Cidden islam adaleti nedir? neyi vaad eder? bunu tartışmak lazımdır.
Hiç utanması olmayan bir adamdır, biz onun yerine utanıyoruz sağolsun.
Fizikçi değil fizikçilerle tartışıyor, bilmediği fizik konularına atlıyor "heeeğ evren genüşlüyor kuranda yaziyür" diyor sonra da diyor "yanlışlanabilirse nasıl bilimsel olsun?"al işte daha ne denebilir? Yarın bir bilim adamı çıkıp da "ya evren genişlemiyormuş yanlış ölçük kardeşim daralıyormuş" dese ne yapacaksın? (ki bilimin böyle bir hakkı var), açıp kuranı başka ayet bulup "eeeğğ evrenin daraldığı kuranda yaziyür" diyecek.
ilahiyatçı değil, ilahiyatçılarla fıkıhçılarla, hadis erbabı ile tartışıyor. GÜya din felsefesicisiymiş falan. Adam diyor "hadisler öyle ha diye ortaya atılmaz, uygulanmaz, hepsinin adabı edebi, güvenilirlik derecesi vardır" caner diyor "al deve sidiği iç" haydaaaa... Namaz meselesinde yarım yalamak arapçası ile rezil oluyor ve yüzü bile kızarmıyor retorik yapmaya çalışıyor beceremiyor bile.
Ahlak meselesine hiç girmeyeceğim, ahlakı " felsefi problem ben hallederim" diyerek , "ahlak da evrimsel olarak, belirli çevresel ve durumsal öğelere göre kollektif bir yaşam sürecinin sağlanması için kurulan bir ilişkidir" düşüncesine karşın "eeğğ çoğunluk ahlakı olmaz Naziler kazansaydı savaşı Nazilerin yaptığı iyi, ahlaklı mı sayılacaktı?" diyor, yahu be adam Amerika çok mu ahlaklıydı da, çok mu iyiydi de nazileri yendi, hiroşimayı attı diye dünya kamuoyunca alkışlandı, kahraman, ahlaklı ilan edildi? Ahlakı gökten inmiş bir şey sanıyor da, hiç mi dünyanın başka yerlerindeki ahlaki yapıların gelişmesini ve çerçevesini incelememiş, ideolojik kuramların, durumların ahlakı, eylemleri nasıl temellendirdiğini bilmiyor anlamadım.
kendisi iü felsefe üyesi cengiz çakmağa da çatmıştır, ve "post-dinci" olduğunu bir kez daha belli etmiştir.
Bu gibi adamlar anca sabah kadın programlarındaki avama yedirir o mucize, ucuz uhrevi metafizik ayaklarını. islamı, kuranı, adabı bilen ateist de müslüman da böyle şeylere anca gülüp geçer.
Sırf reyting uğruna şöyle tipleri kanal kanal gezdiriyorlar, yazık.
Cidden kendisini çok sevmem ama kendisi adına üzüldüm şu son olaylardan sonra. Ülkede büyük yalnızlık içerisinde.
Adam "dindar insan sahilde spor yapmaz, bisiklete binmez" diyor bizim mallar da "ağğğğ ben spor yapıyom bisiklete biniyom dindarım amaa" diye atlıyor. Ulan adam zaten ondan bahsediyor dangalak herif, sen "seküler dindarsın" .
Dindar bir insan hem bu kadar estetik bir yargıyla kendi vücuduna yaklaşmaz hem de sosyolojik, şeriat olarak sahilde herkesin içinde koşup spor yapamaz. Bunlar ancak "modernizm ve laiklik" ile sağlanmış "özgürlükçü" kavramsallığın biraz daha sosyo-avam düzeyindeki biçimleri.
islam'da; fıkıh'da, sünnet'de, içtihat'de, şeriat'da bırak sahilde spor yapmayı, bisiklet sürmeyi bir kadın ve erkek aynı kaldırımda bile yürümekten men edilir. Yüzyıllardır "haremlik-selamlık" uygulaması ağır biçimde uygulandı bu yerlerde, kadınlar sokağın kenarından yürürlerdi, ortasından değil. Erkekler geldiğinde çömelip geçmelerini beklerlerdi. Sünnete ve içtihate bakın hepsi var. Adamın demek istediği bu, "hem dindar olam hem de çağdaş olup her haltın içinde olam" kafası yemez, anca sizi bir post-muhafazakar yapar.
Hayatında 2 kitap okumamış, kitap okuru değil de "kitap fetişisti" olan, bilumum hakan günday tarzı ucuz yeraltı kitapları öven, seven, "sapyoseksüelim" diyip ardından "yaa senin burcun neeeğ" geyiğini yapan, bohemliği ve varoşluğu, dandik "alternative, indie" rock dinlemeyi salt "entelektüel zeka" göstergesi sanan, günümüz güzide popüler "yönelimlerinden" biridir.
Bunların çoğu lümpen, küçük burjuva kesimdendir. Kendisine "sapyoseksüelim" diyip de aradığı entelektüel yetkinliğe karşılık verebilecek bir düzeye
sahip olan birisi görmedim. Zaten olsa "sapyoseksüelim" demez.
Arkadaşlar, "pedofili" ve "sübyancılık" dediğiniz şey ergenliğe girmemiş bir bireyle yapılan ilişkidir suçu ayrıdır. Aklı bağly olan fakat 18 yaşından küçük ergenlik kıssasına erişmiş kişilerle yapılan ilişkiler pedofili değildir ama hukuken suçtur, hukuken ayrı süreçlere maruz kalır.
Mesele tahrik olup olmamak değil. Tahrik olmamak medeniyet falan da değil. Herkes tarhik olabilir normal bir psikoloji çerçevesinde. Bir kadın bir erkekten, bir erkek de bir kadından tahrik olabilir, ya da tercihe göre değişebilir kimse bunu yadırgamaz.
Asıl medeniyetten kasıt, etkiler değil tepkilerdir. Tahrik oluyorsun diye bunun tepkisini karşındaki kişiye direkt olarak müdahale ile vermek, işte bu medeniyetsizliktir. Kasıt budur.
"istanbul'da bir yılda yazılanlar Paris'te bir günde yazılanlardan daha azdır." Voltaire (1731)
Bir de sürekli "tarihimizden koparıldık" diyorlar. Aynen cumhuriyet öncesi Osmanlı kendi tarihini, halk tarihini süper biliyordu. Entelektüel, tarihi,siyasi kaynaklar akıyordu.
Şöyle düşünün Mısır ortalama 400 yıl Osmanlıda kaldı ama bilin bakalım o büyük antik Mısır medeniyetinin hiyerogliflerini kim ilk okumuş? Kim oradaki medeniyeti çıkarmış günyüzüne? Fransızlar, ingilizler. Adamlar kalkıp paristen gelip senin 1000 yıllık müslüman toprağındaki medeniyeti çıkarıyor sonra sen de "hehehe tarihimizden koparıldık" diyorsun "oryantalistler yeaaağ" diye ağlıyorsun. Arkadaşım sen daha kendi toprağındaki tarihi merak etmiyorsun doğru düzgün bilmiyorsun.
Yalnız müslümanların bilmediği şu var ki; ayet de vahiydir, hadis de. Eğer hadisle ayet çelişirse, hadis seçilir.
ilk başta mantıksız gibi görünse de aslında kendi içinde mantığı vardır ki şöyle; mesela kuranda yenmesi haram olan şeyler vardır 4 tanedir, içinde köpek eti falan yoktur. Şimdi sen gidip "köpek eti yemek haram değildir" diyemezsin. Hadislere bakarsan bu hayvanların ve şeylerin dışında da haram kılınan şeyleri görürsün, av kurallarını da oradaki helal, haram kavramlarını da hadislerden alırsın ki muhammed bunları allah olmadan kendisi uyduracak değil ya? O da yukarıdan almış bilgiyi oluyor. (caizlikten değil haramdan bahsediyorum) bilgi olarak da: https://sorularlaislamiye...lan-ve-olmayan-yiyecekler
Hiçbir dine inanmayan birisi olarak söylüyorum,bugün müslümanlar kadar islamı reddeden, kabul etmeyen yoktur.
Bugün özellikle Türkiye'deki "sözde modern (!) müslümanlar" kadar kur'anı inkar eden yok. Laik ülkede oturup "hoşgörü dini, barış dini" diye sallamak kolay. Bugün ışid'in yaptıkları, iran'da olanlar, afganistan'da, pakistan'da olanları incelediğimizde çoğunun gayet de "islam" olduğunu görüyoruz, çoğunun gayet de kur'an'da, tarihte yeri olduğunu görüyoruz. Mesela bugün ışid recm cezası uyguluyor, ee recm cezasını muhammed hazretlerinin kendisi uygulamamış mı? 4 halife döneminde halifelerin bizzat kendileri uygulamamış mı? ee uygulamış, ışid cariye alıp tecavüz ediyormuş ee muhammed döneminde de, 4 halife döneminde de cariyeler alınmış ve bunlara yapılan tecavüz mübahlaştırılmış, cariyenle istediğin gibi nikah akdi olmadan halvet olabilirsin, bu islamda yok mu? ayet yokmu? hadis fıkıh yok mu? tarihte uygulanmışlığı yok mu? ee var. Yani halen neyi inkar ediyorlar? Sırf modern, medeni görgü kuralı diye ortada " barış, özgürlük, hoşgörü " diye ortalıkta gezinirken, türbanı şekilli bağlayıp "modern " olduklarını zannerken aslında bu adamların kendi islamı yozlaştıryor. Yani islamı yozlaştıran ışid mışid, tarikatlar falan değil kendine " modern " düğmesi ilikleyerek kuranın anlamını bükerek, ortaya mutant, ne idüğü berlirisiz bir islam anlayışı çıkaranlar.
"Feminist müslüman, laik müslüman, modern müslüman" gibi abuk subuk zorlama, yapay komik duran sıfatlarla kendilerini akıllarınca çağa uydurduklarını zannediyorlar halbuki kafalar halen 600. Çünkü inandıkları şey bir " dogmatik " bilgi. Dogmatik bilgiyi zamana göre yorumlayamazsın, yorumlamaya kalkarksan işte o zaman yozlaştırırsın. Yani " o zaman öyle gerekliydi diye öyle ayet inmiş vsvsvs" demeye kalkarsan çoğu ayetin hükmünü kaldırmak zorunda kalırsın bugün, anlamlarını bükmek kırmak zorunda kalırsın. Kur'anın kendisinin dediği gibi " apaçık indirdik". Kuranda belirli başlı, keskin, net ithamlar ve kurallar var. Mesela " zina edene 100 değnek vurun" bu kadar basit. Şartlar sağlanırsa ( hukuki olarak şahitlik, bedel ) her müslüman bu ayete uymak ve o 100 değneği vurmak zorunda bunun allemi gallemi yok. Tarihte de bunun bir çok uygulanışını görüyoruz, 2018 yılındayız diye bu ayetin hükmü kalkacak diye bir şey yok, o 100 değnek yine geçerli çünkü bu dogma bilgidir çağa göre yorumlayamazsın.
Her müslüman doğal olarak " şeriatçıdır". Şeriat en basit tanımı ile: müslümanın hayatını kurana göre yaşaması, yaşatması ve şekillendirmesidir ve her müslüman için bu farzdır. Eğer ben müslüman olsam ben de haklı olarak " şeriat " isterim, bugün "dini inanca özgürlük türban" dediğinz adamlar yarın birgün geldiklerinde " zina yapana 100 değnek vurulsun, 2 kadının şahitliği 1 erkek olsun" dediğinde de haklı olarak ona verdiğiniz " dini özgürlük" bunu yapmasına izin verir çünkü adamın dini nasıl türbanı emrediyorsa bunu da öyle emrediyor, cihat emrediyor, şeriat emrediyor ve senin verdiğin dini özgürlükle bunu istemesi gayet doğal.
Yani uzun lafın kısası; laik müslüman, feminist müslüman, modern müslüman falan olmaz arkadaşım, dogmatik bilgiyi çağa göre yorumlayamazsın elinde kalır, şekilsiz biçimsiz bir kültür çıkar bugünkü gibi.
Tam bozulmak değil de uzun süre havalanırsa alkolü gider ve tortulanır, bildiğin üzümün koruk suyunu içmiş olursun, biraz daha bekletirsen küflenebilir.
Şöyle bir algı var hakkında: "tatlı su ateistleri" dediğimiz ateistler de gördüm burada. işte "ateistim ama maide8 hukuk'un duvarına asılmalı falan, çok ontolojik tespitler var falan".
Yahu arkadaşım o zamana "Cahiliye dönemi" denmesinin nedeni toplumun entelektüel anlamda " cahil " olması değil "müslüman olmaması, islami şartlara göre yaşamaması reddetmesi." Yani zaten o dönemin arapları yunan felsefesini, hukuk'u, astronomiyi, edebiyatı, matematiği falan gayet biliyorlardı . Muhammed'den önce de o toplumda muhammedin söylemleri ile aynı düzlemde binlerce söylem, kural, tekamül vardı. Muhammed kült olarak yeni bir şey getirmedi, muhammedden sonra (öldükten sonra ) olan bazı şeyler sadece sistematikleşti.
Hatta kur'an'daki bir çok hukuksal mesele, ontolojik mesele, metafiziksel anlayış zaten arap toplumunda bolca bulunan ve onlardan çok da ayrı olmayan şeyler. Hatta zamanında bunlara karşı çıkılıp "heteredoks islam" anlayışı benimsenmeye çalışılmıştır.
Yani kendi döneminde öyle " büyük, devasa bir devrim" falan gerçekleştirmiyor baktığınızda. Eskiyi farklı yollardan devam ettiriyor. Bu yolların farklılaşması da tamamen dönemin "ideolojik algıları" ile değişiyor. Halifeliğin; 4 halifenin kavgalı dönemlerinden, yıkılışına kadar bunlar bu şekilde işliyor.
Tamamen "iş Bankası Yayınları"nın satış politikası ile gündemde bu kadar tutunmuş bir yazar. Ha yanlış anlaşılmasın kötü bir yazardır, overrated vsvs demiyorum Allah çarpar ki zaten 1-2 kitabını okudum sarmadı çok ama hoş, akıcı, zamanınız için ideal.
Fakat asıl mesele şu ki: bu adamın kitapları önceden de basılıyordu ama böyle tek tek değil, toplu haldeydi genelde. Mesela 1 kitap içersinde 4 5 öyküsü, hikayesi vardı 350 300 sayfa tarzı bir şeydi ve daha ucuzdu ama Türk milletinin 200 sayfa yukarısına ilgisi olmadığı için de pek ilgi çekmemişti. Aynı hikayeleri, satırları ayrı ayrı kitaplara basınca herks "hurra" dedi.
Edebiyatla aranız orta düzeyde ise ya da yeni yeni kitap okumaya başlayan kişilere okumayı sevdirmek istiyorsanız idealdir zweig kitapları. Ama tabii ileri düzey bir felsefi, sosyolojik, metaforik öğeler beklemeyin.Hoş, akıcı, tatlı.
Açıkcası bu film benim aklımı karıştırdı. Çünkü cidden çok yönlü bakılabilecek bir filmdi.
Öncelikle bu filmden şu anlamı çıkardım ki; aslında hiçbir şeyin, eylemin, ahlaki ya da entelektüel kuramın bir önemi yok her şey bizim anladığımız, anlamak istediğimiz şeylerden ibaret. Düşünün daha okuma yazma bilmeyen basit bir adamın bahçe ile ilgili son derece basit, derinlik, gönderme içermeyen 3 4 kelimelik basit bir cümleden nasıl yüce anlamlar ortaya çıkarıyorlar ve bu adamı ilahlaştırıyorlar. işte aslında hem siyaset'de hem de sosyal ilişkilerimiz'de olan bundan farklı bir şey değil. Karşımızdakinin bir önemi yok, dediğinin bir önemi yok her şey bizim kafamızdaki isteklerden, potansiyel yönlendirmelerden ibaret.
Özellikle adamın tv'ye ne derece düşkün olduğu ve sevişme sahnesinde tv'deki sahnenin bitmesiyle adamın da sevişmeyi bırakması, ne yapacağını bilememesi, kafasındaki uzaktan kumanda mekanizması ayrı bir gönderme içerir
ikinci bir görüşümse filmin sonunda su üzerinde yürümesi ile ilgili bu adam'da tanrısal bir çekiciliğin, güdünün; basitliğin, berakklığın adamıydı. Ve onu çekici kulan şey ise olabildiğine doğallığı ve basitliği idi.
insanlar bir yerde basitliği daha çok seviyor çünkü basit bir şey üzerine bir şeyler kurmak daha kolaydır. Beyaz boş bir kağıda bir şeyler yazmak, çizmek her zaman üstü karalı bir kağıda bir şeyler yazmak,çizmekten daha kolay ve çekici gelir. Özellikle post-modern psikoloji bağlamında nitelendirirsek insanların sanatta, mimaride, sosyal ilişkilerde olabildiğince minimalist bir eğilim gösterdiklerini görüyoruz. Çünkü modern yaşamın karmaşası ve yoğunluğu onları bunaltmaktadır onun için daha sadece ilişkileri, kişileri, mekanları tercih etmekdirler, bu onları rahatlatır. işte film'de biraz da bunu gördüm sanki.
Lisede evden çıkamayan tipler gelmiş burada alfalık kastırıyor. Bu özgüvenler nerden geliyor anlamadım.
Böyle bir bireysel-psikolojik-sosyolojik yapılar kalıplarla ortaya çıkmaz eğer kendini geliştirdiğin doğrultuda potansiyelini doğru ve etkin kullanırsan zaten ortamda bir domineliğin( etkinliğin ) olacaktır. Bu sadece sosyal manada değil, herhangi bir çalışma ortamında da kendi alanında ortaya çıkabilir ve geliştirilebilir.
Yani alfalığı öyle kabadayılık, hanzoluk, badboyluk sanmayın, sandırttırmayın.
Burada ciddi manada eşleşmek için yarı tanrı falan olman lazım. Eşleşmesine elbet eşleşiyorsunuz ama eşleştiğin kadın sanki başına silah dayamış gibi zorla cevap veriyor ya da hiç vermiyor. Ne skilleri var ben de anlayamadım bir türlü sanırım benim kafam basmıyor.
Baktığınızda hepsi gayet modern, güzel görünen beyler/hanımlar. Ama konuşmaya başlayınca beyinleri ağızlarından akıyor çünkü dediğim gibi kuru özgüvenle dolurulmuş tiplemeler.
Ha özgüven kötü mü? değil ama kaynağı önemli olan. Eğer özgüvenin kaynağı; eğitimi, kültürü, ciddi manada bir statü ise elbette ortaya kendini koyuyorlar bir şekilde ama bunun dışında bu kaynak sadece; sosyal çevredeki ilgisi olursa aşırı derecede kuru ve sıkıcı oluyor. Ha işte bu ülkedeki de bu uygulamadaki insanların çoğu da böyle.
Gittikçe içi boşalan popüler kültür sıçmığı olandır. Sorsan "herkes"dir.
Öncelikle sapyoseksüel salt "zeka" değil bu zekanın entelektüel gelişime bağlı olarak getirdiği statüden, yorumlamadan etkilenmedir.
Bugün hayatında 2 kitap okumamış, araştırmamış, merak etmemiş belli bir konuya genel olarak ilgisi, entelektüel eğilimi olmayan tiplerin özellikle kadınların, neylerine güvenerek bu sıfatı kendilerine uygun bulduklarını merak ediyorum.
Yani karşında zeki, kültürlü bir adam var ama sen buna kadınlığından başka ne sunabiliyorsun? ne konuşacaksın o sana post modern siyasetten, varoluşçuluktan bahsedicek sen "ayy sen anlat aşkm ben dnlyrm .s.s" falan mı diyeceksin sayın kadın? siz bu adamlarla öyle varoş "gamze kilo mu almış? bugün ne yaptım? burcun neeğğ? berkeyle melis ayrılmış mıııı?" muhabbetlerinizi yapabileceğinizi mi sanıyorsunuz? wow wow wow.
Türkiyede oldukça dışlanan, aşağılanan ve uzak durulan tiplerdir genellikle. Hatta bir hakaret bile sayılır bu coğrafyada bu.
Sanattan anlayan, edebiyatı seven biri gördü mü hemen "aaağğğ kızzz düşrmeyeeğğğ çalışıyooğğr" diyen varoşluğu, küfürü, salaşlığı, patavatsızlığı "samimiyet, rahatlık" sanan tipler tarafından oldukça eleştirilirler.
mesele ön yargılı olmak değil, bu ön yargıyı kıramamak.
Mesela ben gayet genelleyici ve ön yargılı bir insanım ama fikirlerim değişebiliyor gayet de ön yargım kırılabiliyor. Ön yargıyla yaklaştığım kişinin öyle olmadığını anlayınca "ha tamam bu böyle değilmiş" diyebiliyorum. mesele bu.
Ülkede herkes aslında "sanat tarihi, edebiyat, sinema" falan okumak istiyormuş sanırım.Van gogh harici ressam bilmeyen tipler " sanat tarihi ookumak istiyordum da mühendislik yazdım yeaağ" falan diyor. Ulan entelektüel olarak bu derece potansiyel bir ülke olduğumuzu bilmiyordum.
Bırakın arkadaşlar şu şekilciliği puanınız yetiyorsa gidip okurdunuz, çok çalışırdınız yurt dışına burslu, misafir olarak giderdiniz doktoranızı yükseğinizi yapardınız. Fakat o kadar şekilci bir millet olmuşuz ki şey sanıyorlar sanırım "Sanat tarihi okuyam sınavlar daha kolay zaten geçem sürekli 7-24 sergi gezem, entel görünem, sergilerde küratör olam büssürü de param olsun, çevrem olsun." cidden kafa bu.