Ben gidiyorum, keske buraya gelirken gösterdigim cesareti dönmek icin de gösterebilseydim. Burda daha fazla kalip kendime eziyet etmeye devam etmeyecegim.
Almanya’ya master icin gelmedigimi sen de cok iyi biliyorsun. Sen bana, sana burda ihtiyacim var, cok mutsuzum, nolur gel dedigin icin Almanya’dayim. Yanimda olmayacagini ögrendigim an cekip gitmedim, madem geldim okulu okuyayim dedim ama bu moralsizlik, yalnizlik icinde ders calismaya, ögrenmeye, kendimi gelistirmeye, firsatlari degerlendirmeye motive olamiyorum. Kendime, bu kadar gücsüz degilsin, yaparsin demekten yoruldum. Her sey bok gibiyken iyi olamiyorum ben.
Bunlari sana sitem etmek icin yazmiyorum, samimiyetime ne kadar inanirsin bilmiyorum ama bunlari anlatabilecegim baska kimsem yok.
Hic iyi olmayan psikolojim daha kötüye gitmeye basladi, böyle gitmez mutlaka iyi seyler de olur diye umut ettim, bekledim ancak hicbir seyin iyiye gittigi yok, tek degisen yalnizligin daha da tahammül edilmez bir hale gelmesi. Kendimi bu odada 1 yil daha hayal edemiyorum.
Bensiz gayet iyi olacagina eminim. Kimseyi yüzüstü birakmadigim icin icim rahat.
Ben de hayal kurmamayi ögrendigim zaman mutlu olmayi basaricagim.
Türkceye cevirirken nasil büyük yanlisliklar yapildigi asikar, ancak dert yanmak yerine bir katkim olsun dedim ve cevirileri onayla butonuna tikladim.
Ise Almanca-Ingilizce, Ingilizce-Almanca cevirileri dogrulamakla basladim, cümleler akli basinda, söz konusu Almanca olunca cevirilerde yine yanlisliklar var tabii. Biraz da Ingilizce-Türkce cevirilere bakayim dememle olmayan ingilizcesiyle yabanci kizlara kamera actirmaya calisan bir takim erkeklerin google translate'e yazdiklari cümlelere maruz kalmam bir oldu. Google'da cocuk pornosunu en cok aratan memleketten nasil cümleler cikacagini sandiysam. düzeltmiyorum lan, gidin salak salak laflar edin.
0 ile 12 yaşları arasındadır, diğer milletlerin kızlarından olumlayarak ayıran özellği biraz büyüğünce annesine ev işlerinde yardım etmesi olabilir. ha bir de çabuk büyür...
215 insanının bildiği bir anlamı vardır ki (buradaki ki ile alakası yoktur) ben sana onu şimdi nasıl anlatayım ama söz ilk romanımı yazacak kıvama gelince anlatırım.
Seninle tekrar görüşmeden 15 gün önce seni son kez öpmemin üzerinden 1 yıl geçmesini uykularım kaçarak, eski ve yeni sevgililerinle resimlerine bakarak anmıştım. Bu ayin tarzındaki küçük anma töreni sırasında beni ilk kez öptüğünden beri başka kimseyle öpüşmemiş olmamın nedenlerini fark ettim. Gözümde dünyanın en yakışıklı adamı olman hatta sana Übermensch diyecek kadar seni yüceltmiş olmam bir başkasını öpme düşüncesinin bile midemi bulandırmasına sebep oluyor sanıyordum ya da işin doğrusu kendimi buna inandırıyordum. Öyle olmadığını farketmeme ne neden oldu onu da tam olarak bilmiyorum ama sana da anlattığım o ilk aşk kazasından sonra hiç bu kadar saçma sapan davranmamıştım ben. Seninle her görüştüğümüzde normalde asla yapmayacağım sonradan da deli gibi pişman olacağım şeyler yapıp hiç pişman olmadım. Eee zaten bana göre bu aşk demek değil miydi? işte bu yüzden seninle bir daha görüşmemeye karar vermiştim ama sen görüşelim dediğinde bunların hiçbiri aklıma gelmediği, mutluluktan neredeyse zıp zıp zıplayarak sana geldim.
Sana fotoğrafını gördüğüm an aşık olmuştum ama üstünde durmamıştım, zaten kim olmamıştı ki ama diğerlerine göre biraz abartmıştım tabi, mesela seninle tanışma umudum olmasa da aylarca resmin masaüstümü süslemişti.
Sonra tanıştık, sen beni ilk kez o gece gördün benimse hayalini kurmaya bile cesaret edemediğim an gerçek oldu. Sen o gece ilk kez tanıştığın kızla uyudun bense şaşkınlıktan saçmalıyıp durdum. Seni arayıp, bir daha görüşmeyi istemeyecek kadar rüyaydı yaşadığım. Gerçekte olmuş olamazdı, sen beni öpmüş olamazdın. Şimdi daha gerçeksin, öylesine gerçek ki seni özlüyorum ve evet, sevgilinden nefret ediyorum.
Tanıştığımızdan beri senden başkasını öpmediğime inanmadığın gibi bunlara da inanmayacaksın diye ben bu yazıyı sana sözlükte yazdım. Ben senin aklına nasıl geliyorum bilmiyorum ama ben seni düşündüğümde aklıma ilk gelen saçlarıma biran dokunuşun oluyor.
tanışması istendiği gençle tanışmak istemediğini söylediğinde, neden tanışmak istemiyorsun sorusuna benim daha önce hiç sevgilim olmadı cevabını veren insandır *
bu mantıktaki insan toplama, çıkarma işlemlerini öğrenirken öğretmeninden sürekli şu uyarıyı duymuştur: " elmayla armutu karıştırma çocuğum ! ".
bi de bizim öğretmenimizin boşa giden emekleri karşısında bir lafı vardı: " Nato kafa, nato mermer!"
bakalım senin kız annesi gibi müslüman mı olacak yoksa babasının dinini seçip hristiyan mı olacak sorusuna valla bizimki şimdilik sorunca türküm diyor cevabını veren, pasaportunda din hanesinde ne yazıyor sorusuna türk diye cevap veren bir zihniyetle aynı evde yaşamamın acısı yetmez gibi bir de sözlükte karşılaşınca delirmemek elde değil.
(bkz: her müslümanı türk, her türkü müslüman sanan küçük dünyalı insan)
+ abur cuburla karnını doyurma, bak şimdi hep beraber yemek yiyeceğiz
- ama ben domates yemek istiyorum
+ bak çok güzel çin makarnası yapıyorum ondan yersin
- çin makarnası mı?
+ evet, bak çok güzel
- .... anneee biz çinli miyiz?
+ hayır kızım çinli değiliz
- o zaman neden çin makarnası yiyoruz ?
+ ....
Yalnızımdım, bir kaldırımda oturup, arayabileceğim tek dostumun telefonunu açmasını beklerken. Telefonu açan arkadaşımın, yalnız değilsin demesiyle daha da yalnızlaştım.
Greenpeace'in internet üzerinden büyümelerine izin verilmeden avlandıkları için üreyemeyen ve yok olma tehlikesinde olan balıkların, avlanma boyutlarının yasalaşmasını sağlamak için sürdürdükleri imza kampanyası.
Hükemetin içkiye getirdiği +24 yaş uygulamasına verilen bu kadar tepkiye, bu kadar karalamaya sessiz kalamazdım. Onların benim için yaptığı bu büyük iyilik karşısında herkesin onları suçlamasına izin veremezdim. Evet onlar aslında bir bebek kadar masum, tek istedikleri beni ve benim gibi binlerce genci mutlu etmekti.
Hatırlasanıza 18 yaşınıza girdiğinizde ne kadar mutluydunuz, yasaklar bitmiş istediğiniz her şeyi yapar olmuştunuz. Sonra yıllar geçti, her şeyi yapabilmek heyecan vermemeye başladı, hayat monotonlaştı, gittiğiniz mekanlar bile aynıydı. Önceden kapısından geçerken 18 olsam da ben de gitsem şuraya dediğiniz mekanların müdavimi oldunuz. Oraya neden gittiğinizi bile bilmeden oraya gider oldunuz. Ama sonra bir gün sipariş almadan her zaman içtiğinden getiren garson sizi içeri almıyor, sudan çıkmış balığa dönüyorsunuz. Nasıl olur diye itiraz ediyorsunuz, ben onsekizimi geçeli çok oluyor. O eskidendi, 24 yaşından büyük olmanız gerekiyor diyor. Ben zaten 24 yaşındayım, dün doğum günümdü burada yalnız başıma içerek kutladım diyorsunuz ama bunu der demez dün geceki hüznünüz uçup gidiyor. 24 yaşında olmanın mutluluyla bardan içeri adımınızı ilk kez giriyormuşcasına merakla ve heyecanla atıyorsunuz.
Evet, akranlarım okulunu bitirmiş, iyi bir işe girmişken benim hala eğitim serüvenini bitirememiş olmam ve birkaç ay içinde 25 yaşıma girecek olmamın beni ne kadar üzdüğünü duyan Tayyipcan ( çok samimiyizdir ) üşenmemiş, uzun uzun düşünmüş ve ben anlamayayım diye üzerini içki yasağıyla kapladığı bir " kendini artık genç değilken de genç hisset" yasası çıkarmış; kıyamam ben ona...
Siz de kıymayın, zaten başına ne geliyorsa iyi niyetinden geliyor (!)
dizide namaz vakitlerini hesaplayan o da yetmezse rekatları sayan süper zihniyet, dikkat ettiyseniz kanuni sıçmıyormuş anca yesin içsin sevişsin değil mi?
Anladım ki yalnızlığımla ölüp gideceğim. Dostlarıma güvenmiştim, onlar hep yanımda olur demiştim ama sevmiyorlarmış aslında beni... Yanlış anlamışım ya ben sizi...
Çok seviyorum böyle kendi hayal dünyasında yaşayıp bi de bunu ateşli ateşli savunan insanları, böyle sırtlarını sıvazlayıp evet canım Atatürk yabancı dil bilmiyordu hatta ordan burdan duyduğu ingilizcesiyle kraliçe Elizabeth'e "How are you?" diyip bütün protokol kurallarını yerlebir etmişliği bile vardır diyesim geliyor. Ben böyle derken, "o senin dediğin RTE değil miydi?" diyen densize de bir tokat atasım geliyor; hayır rüyasından uyanınca ne yapacağı belli olmaz mazallah.