tayyip erdoğan ın ecdadımız dediği paşa aslen alman yahudisi bir doktor, paşanın 1800 lü yıllarda ingilterenin sudan valisi tarafından güney sudan a uganda'ya araştırma için gönderildiği ve çeçe sineği, uyku hastalığını ülkeye getiren insan olarak bilindiği söyleniyor.
Özellikle Avrupa da hayran olunası taş yapılar şeklindedir.
Ülkemizde ise herhangi bir tarihi yapıyı bulmak o kadar kolay değil malesef küçük yerleşim birimleri dışında özellikle bu yapılardan bulmak neredeyse imkansız.
Şehirleşme denen kavramdan anladığımız o kadar saçma ki.
Medeniyet düşüncesi var olan değerleri korumak geliştirmek ve yenilikleri kültürle harmanlamak değil yakıp yıkmak ve nasıl olsa yeniden yaparız düşüncesi üzerine kurulu malesef.
Quartz adlı dergide yer alan bir habere göre ingiltere de yapılan bir araştırma felsefenin dil ve matematik yetenekleri üzerinde bariz katkı sağladığını gösteriyor.
Yıllarca nasıl düşüneceğini yani hangi düşünce süreçlerinin öğrenme üzerinde katkı sağlayacağını bilmeyen kendi öğrenmesini gerçekleştiremeyen öğrenciler olarak bu iki alanda açıkça zorlandık.
Hala devam eden bir çıkmaz var özellikle matematik ve dil çalışmalarının etkililiği konusunda.
Bu araştırmaya göre haftada bir felsefi çalışma yürüten öğrenciler diğer yetenek alanlarına da katkı sağlamış oluyor.
Ülke olarak eğitim sorununun öğrenci ile ilgili kısmını çözmenin yolu her gelişim grubuna uygun etkili ve doğru bir felsefe eğitiminden geçiyor.
Düşünme aslında doğru ve tutarlı düşünme eğitiminin ortaokullara gelmesidir.
Zorunlu hale getirilen ders önümüzdeki yıl 7 ve 8. Sınıflarda okutulacak.
Umarız amacı doğrultusunda verilen bir ders olur, bu dersi layıkıyla verebilecek olanlar ise felsefe sosyoloji en önemlisi mantık alanları formasyonuna sahip Felsefe Grubu öğretmenlerdir elbette.
Bazen insanlığın sonuna dair olumsuz senaryolara sadece inanmakla kalmayıp bu senaryoların gerçekleşiyor olduğunu düşünüyorum.
Kafa karıştırıcı bir ihtimal.
Otizmli çocuklar ile çalışırken gelecekte bir çoğumuzun tıpkı onlar gibi kendi kendine konuşan iletişime kapalı yalnızca birincil ihtiyaçlarını giderebilecek bunu da uzun bir eğitim süreciyle öğrenebilecek insanlara dönüşeceğimizi hatta bir kısmımızın dönüştüğünü düşünüyorum.
Sevgi ihtiyacı her daim var fakat bunu bile ifade edemez hale gelip öncelikli çıkarlara odaklanacağız , ne yaptığını bilmeyen acımasız bir kimliğe bürüneceğiz.
Duyarsız, bencil ne sunulursa almaya ya da tamamen her şeye karşı çıkmaya en ufak farklılıkla çıldırmaya meyilli insanlara dönüşüyoruz yavaş yavaş.
bir filmi kurtaran şeyin ne olduğu üzerine bir karşılaştırma.
nice güzel filmi oyunculara mal etmişizdir ya da pek çok sanat filmi tanınmamış genç ya da deneyimsiz kişiler tarafından kotarılmış sinema tarihine adını yazdırmıştır.
Peki gerçekte bir filmi izlenir kılan, kurtaran nedir.
diğer ekmeklerden daha belirgin bir kokudur, daha güzeldir sanki, Çocukken en yakın bakkaldan alıp koklaya koklaya geldiğimiz zamanlar ve yine ramazan günleri beklenilen ekmek kuyruğu gelir akla.