kabonmonoksit zehirlenmesi ile kıyısından dönünce anlıyorsun ki o gün ne kadar geç gelirse o kadar çok anı biriktirip gidiyorsun bu dünyadan...
insan kendi içinde mutlu değilse nereye giderse gitsin, ne yaparsa yapsın kesinlikle hayattan zevk alamıyor.
Bunu çözebildiğinde zaten beyin özgürleşiyor. kalıplardan sıyrılıyorsun. Öncelikli hedefin mutlu olmaya çalışmak oluyor. Hayatta yapmak istediklerin ve istemediklerini düşünüyorsun baştan, gereksiz insanları çıkartıyorsun hayatından. seni anlamayan, yargılayan, olduğun gibi kabul etmeyen, sana birşey katmayan ve hatta enerjini emerek seni mutsuz edenleri bir bir eliyorsun. O zaman geriye ailen ve 1-2 yakın dostun kalıyor. Bir liste yapıyorsun kendine. Ölmeden önce yapılacaklar listesi. Ve listeyi bir bir yerine getirmeye çalışıyorsun (ama ne yazıkki maddi durum hepsine el vermiyor. olsun yavaş yavaş...)
zaman varken isteklerinizi ertelemeyin. hayatın tadını çıkartın. boş insanlarla vakit geçirmeyin, sadece sevdiklerinize ve sizi gerçekten sevenlere değer verin çünkü sadece siz değil onlar da bir gün ölecek...
dizinin her sezonunu izlediğimde nedense etrafımda cia ajanları cirit atıomuş izlenimine kapılıp 1-2 hafta kendime gelemiyorum. Her ülkenin casusunun birbirinden haberi olduğu yetmezmiş gibi hiç bir teşkilatın da kendi ajanına güvenemediğini gözümüze gözümüze sokan dizidir.
Pitır Kuinin diziyi izlenesi kılan efsane karakter olduğunu düşünüyorum ki sanırım yapımcılar da bizimle aynı fikirde olduğundan 6. sezonda da oynatmaya karar vermişler. Tabi biraz daha farklı bir şekilde(!) olacakmış... Merakla bekliyoruz...
1200 TL: işsiz olan için yüksek, çalışan için emek ziyanı olarak değerlendirilebilecek meblağ. Markete gidip alışveriş yapınız, ev kirası-elektrik-doğal gaz- telefon-su ıvır zıvır ödeyiniz bakalım 1200 TL den geriye ne kalıyor. Nefes alıp vermek ise yaşamak bitki gibi fotosentez yapar yaşarsın, ama saksı bitkisinin bile arada saksısının ve toprağının yenilenmesi gerekir.
Anlayan anladı...
Kaçış yöntemidir. Zaten günümüz insanı bir günün en verimli saat aralığını iş yerinde geçirir. Sora eve gelir çocuk gürültüsü, dizi manyaklığı falan filan. Ha bi de kayınvalide-kayınpeder-baldız-görümce-kayınbirader saçmalıkları var. Genelde akşam çocuk sevmek için çay içmeye damlarlar. Noldu? bitti gece!!!
Bi de cumartesi günü yarım gün adı altında seni hayattan bezdiren bir çalışma durumu söz konusu. (Sabahın köründe uyandıktan sonra ha yarım gün ha tam gün arkadaş...) Cumartesi yarım günlük(!) işinden çıkarsın ve artık eve gitmek istemezsin. Tek başına takılmak istesen de alırsın tüm aileyi çıkarsın dışarı. Döner dolaşır çocukla gezebileceğin tek yere AVM ye atarsın kendini. Çocuğun o dönen saçmalıklara binmesini istemenin sebebi de (bence) biraz sesi kesilsin diyedir.
Geriye bir pazar günü kalır. Onun da yeni modası "pazar sabah kahvaltısına gitmek"... Çoluk çocuk toplaşır hava güzelse yeşilliği bol, hava kötüyse şöminesi olan bir kahvaltı salonuna gidilir. Evde 10 tl ye mal olan kahvaltıya bilmemkaç yüzbin milyon para verilir.
Modern insanın hayatı olarak filmini çekmeye kalsan ancak drama tadında kısa film olur...
içtiğim çayın aynı anda gözümden yaş olarak akmasına sebep olan hadise. Gerçek midir değil midir bilinmez... Haftaya kadar nasıl sabredilir? Dizideki en sevilesi ve fazla iyi karakter... Ölmesin yahu :(
yemek yerken yapılan eşsiz muhabbet sırasında ortamda kahkahaların havada uçuşmasına binaaleyn ayarsız gülünüp havada uçan kahkahalara burundan çıkartılan kola ile eşlik edilmesi durumu...
hediye seçmek ayrı bir mevzu. hangi hediyeyi kim için alacağına ve hangi özel gün için hediye edeceğine dikkat etmek lazım. herkesin zevki farklı olduğu için hiç de kolay bir iş değil aslında. ama eğer seçtiğiniz hediyeyi o kişiye özel hale getirebiliyorsanız o zaman bir fark yaratmış oluyorsunuz. Üzeinde hediye ettiğiniz kişinin adı yazılı olan veya fotoğraf ile tamamen kişiselleştirilebilen bir hediyeyi kim beğenmez ki. http://www.biresimden.com da bu tip özel hediyeleri bulabilirsiniz.
Yakınınızda okul varsa hiç çekilmeyecek olaydır.
Hele ki okula yeni başlayan veletlerin annelerinin oluşturduğu telaşlı kalabalık bütün gün okul önünde beklerler. Servisler tüm yolu kapatır. Okul müdürü ilk sabah velileri bilgilendirme konuşması adı altında mikrofon özlemini yüksek sesle bağırarak çıkartır.
Hele o zil sesi...
okulun ilk haftası başka yere taşınma isteği uyandırır.
Ben bunu neden daha önce düşünemedim dersin ve google amcaya sorarsın. Bi bakarsın ki zaten biri senden önce düşünmüş... Hatta bu kadar teknolojik gelişme insana "adam bunu yıllar önce hangi şartlarda nasıl bulmuş?" dedirtir. Zaten teknolojiyi de o buluşlar geliştirmiştir. Bu saatten sonra insanlığın bulması gereken yegane şey kendimize benzettiğimiz gezegeni nasıl düzeltebiliriz olmalı bence...