La vallahi anlamıyom ben bu adamları. Tuhaf geliyo ulan. Gider çekik gözlü diye türk döverler , yok efenim parti binalarına saldırırlar, böyle türk oldukları için allahın onları korumaları gerektiğine inanırlar.
Hayır sen bu adama ne kadar çinli olsa da onun devletin politikalarıyla bir olmadığını anlatmak şöyle dursun, çekik gözlü olduğu için çinli olması anlamına geldiğini bile anlatamıyorsun ki.
La bir dur bir düşün. Ne oluyo lan bu ülkede de. Biz niye bu haldeyiz, kim getirdi bizi bu duruma. Ama yok . Kutsallığın en büyüğünü atfettiği devletine kendine göre en ufak bi zeval mi geldi bayrağının yanına taşı sopayı ekle sonra kendin gibi bi yığın insancığı topla hurra parti binasına. He yavrum siz hdp binasının iki camını kırdınız diye vicdan mastürbasyonunuzu yapacak sonra da vatan kurtarmış olacaksınız.
Kötü olan da ne kadar konuşursak ne kadar laf söylersek de bu adamlara derdini anlatamayacak olmak. Desen bak kardeş böyle böyle ; valla lan kürdüz ama insanız(ancak bundan anlar ya da belki bundan anlar.) Sonra desen insan hakları, anadil hakkı, hatta onların damardan girsen olaya la seni yaratan beni de yarattı , yapma etme desen de olmayacak. E sonuçta damarlarında ki kan asil.
Velhasıl. Dünya da her tür insan var. Bize de böylesi denk gelmiş. Napcaz? Çekeceğiz.
ahhhh nasıl anlatsam ki, hangi kelimeleri kullannsam? hemen hemen tüm şarkılarını ezbere bilirim.
yani demem o ki;
bir fahişe sabaha karşı
çok seksiymişim, öyle diyor
gülüyoruz yalanına
karşılıklı ve anlayışlı
dalgakıranlardaki banklarda
çıkardı ayakkabılarını
bak, dedi, köprü ışıkları
siliyorlar yıldızları
kazıyınca yaldızlarını
altlarındaki demir paslı
ateşe vermeli onları ama
her yerde yangın çıkışları
sordum, niye sattın diye yoksulluğunu?
dedi, elimdeki sadece oydu
niye sattın vücudunu?
daha mı kötü, dedi, satmaktan ruhumu?
herkes, dedi, merak içinde
ölümden sonra hayat var mı diye
boşuna düşünürler
sanki hayat varmış gibi ölümden önce
şimdi şöyle bişey var . feminizm derin mevzudur bilgi birikimi ister. o yüzden şöyledir böyledir demeyeceğim. ama genel olarak kadınlarla ve kadın haklarıyla ilgili bişey olduğunu biliyoruz. şimdi benim şöyle bi sıkıntım var. kadınlar gün içinde yani hayat akışında bi sürü haksızlıkla yüz yüze kalıyorlar. ve ben de arkadaşlarimin yaninda bunu dile getirdigim de bana 'yine başladı feminist feminist konuşmaya ' diye bi geri dönüşleri oluyor. orda gerçekten bi haksızlık var ve ben bunu dert edip dile getirdigimde feminist etiketini yapiştirip söylediklerimin içini boşaltıyorlar. bu gerçekten fazla sinir bozucu. ve bu dangalaklar sadece feminizmin adını biliyorlar.
"fikirlerin savunulmasında özgürlükçü olmak gerekir. herkes istediğine inanma ve savunma özgürlüğüne de sahip olmalıdır."
aslında bakarsanız normalde yukarda söylediğim şeyin doğru olduğuna, olması gerekenin o olduğuna yürekten, canı gönülden inanmış bir insanım. yalnız teoride. yani iş pratiğe dönünce, hayatta canlı örneklerle karşılaşınca o saygı duyma eylemine pek katılamıyorum. ülkücüler de bu saygı duymama aslında duyamama olayının bir parçasını oluşturuyorlar.
thomas more'un kitabı, hayali dünya. önceleri ütopya denilince aklıma gelen bu olurdu. şimdiyse acun'un sikimsonik programı. thomas more 0 acun ılıcalı 1.
bunlar hep kapitalizm.
kitabın adını ilk duyduğumda ; almanya'da bu kitabı okuyan bir çok insanın intihar ettiğini de duymuştum. sırf o merakla okumaya heves etmiş, acaba bende nasıl bir etki bırakır diye düşünmüştüm.
bir kaç yıl sonra üniversiteye gelip de sınıf arkadaşımla bu kitabı konuştuğum da zamanın da onun da bu kitabı aynı nedenle okuduğunu ve onda da bende olduğu gibi pek bir etki yaratmadığını öğrenmiştim.
sanırım intihar edenler kitabı okumaya neden olduğu için en çok goethe'nin işine yaramışlardır.
yani biri ben elazığlıyım deyince bende ister istemez o kişiye karşı 'hmm tamam' ifadesi oluşuyor.
bir gün biter mi ön yargılarım ?
tabi biter canım yani elazığ halkı muhafazakarlık adı altında ki yobazlığını bırakırsa, farklılığa tahammül etmeye(bakın tahammül etmeye diyorum) başlarsa, kendi özlerinin biraz farkına varıp devletin kulu kölesi olmaktan vazgeçip asimilasyon politikasına karşi farkındalık yaratırsa yani ne bileyim kurtlar vadisinin yayımlandığı zaman ortalıkta takım elbiseyle gezen insanlar olmazlarsa (bkz: şehir efsaneleri) belki benim de ön yargılarım da puff olur.
* sizden olmayanın kötü olduğu inancıyla büyütülmüş olmanız da yani türk olmayanın hatta müslüman türk olmayanın ve hatta müslüman sünni türk olmayanın yine hatta müslüman sünni türk erkeği olmayanın hatta ve hatta müslüman sünni heteroseksüel türk erkeği olmayanın tü kaka olduğu gerçegiyle büyütülmüş olmanız yine bir sebep değildir.
* sabah türk olmanın ne mutlu bişey oldugunu söyleyerek büyümüş olmanızın, tarih kitaplarında sadece ne kadar şanlı bi millet oldugunuzun okutulması, sizden başka herkesin sizi yok etmek, bölmek isteyen düşmanlar olduguna inanmaniz da bi engel degildir.
* milletinizi sevmenin yolunu diger milletlerden nefret etmekten gectigine hatta ne kadar çok küfredip aşağilarsaniz o kadar çok sevdiğinize inanmış olmanız da bir sebep değildir.
* ırkçılıği fazlaca kanıksamış olmanız ve sizin gibi ırkçı söylemlerde bulummayanların vatan haini olduguna inanmiş olmanız da sebep değildir.
* asıl sorunun haklarla değil sizin o kutsal saydıgınız ve kendinizden üstün gördüğünüz, hizmet etmesine değil hizmet edilmesine inandıgınız devlette görmemeniz de bir sebep değildir.
* toz kondurmamak icin yaptığı katliamları, faili meçhulleri, cinayetleri, yığınca adaletsizliği görmezden gelinmesi ve uğruna canın feda edilmesi gerektigine inandiginiz devlet yine bir sebep değildir.
* farklılıktan korkmanız, onun yok edilmesi gereken birsey olduguna inanmaniz da bir sebep değildir.
* çünkü sizden farklı olsa da;
* maruz kaldıgı bütün işkenceleri- cop sokmaları, elektirik verilmeyi, bok yedirmeleri- görmezden gelerek barış diyen bir halk var.
* kaçak elektirik, beyaz toros şakalarını kulak ardı edip barış için elini uzatan bi halk var.
* çünkü askerde ölenin de dağda ölenin de aynı kalbe sahip olan ve yine barış diyen bi annesi var.
* ne kadar kürt, laz, çerkes, boşnak .. ne kadar alevi, ezidi, süryani.. ne kadar lezbiyen, gey, transeksuel ve ne kadar kadın olsa da hepsinin istediği tek şey var. barış..
* demem o ki, değişen dünya sistemiyle her şeye, herkese çok rahat ulaşabiliyoruz. ve bizden olmayanların sırf bizden olmadıkları için kötü olduklarına inanacak kadar gözü kör insanlar değiliz.
* paranoyalarımızdan, aman bölünürüz korkularından kurtulmamız gerek. samimiyete inanmamiz, söylenenlere, yapilanlara vicdanlı bir sekilde bakmamiz.
* atsız kafasıyla yasayacagimiz bir dunya da degiliz. herkes düşmanimiz degil.
* tüm kin duygularından arınmak mühim mesele.
önemli olansa oy vermek değil insanlığımız.
nerden başlanılır , nasıl anlatılır(ım)..
en baştan başlamak gerek. çocuğun nasıl dünyaya geldiğinin bilinmediği zamanlardan.. klanlar şeklinde yaşanılan ve her klanın bi kutsalı olduğu zamanlardan.. çocuğu kutsalın verdiğine inanılan zamanlardan.. insanların hala mülkiyet sahibi olmadığı, avcılık zamanlarından..
çocuğun kadına ait olduğu ve yaşamak için doğada bulunanların yendiği zamanlardan.. erkeklerin hükmünün dünya üzerinde olmadığı zamanlardan..
anaerkilden..
kadın güçlüydü, kapatılacaği bi ev ve uğruna öldürüleceği bir namus yoktu. ne zaman çocuk için bi erkeğe ihtiyaç duyulduğu keşfedildi ve mülkiyet kavramı yaygınlaştı kadının çilesi ( arabesk mi oldu bu biraz) başladı.
artık ev de oturmak, çocuk doğurmak ve çocuğa bakmak zorundaydı. artık kas gücünü göstermenin şanlı onurunu yaşayan bir adam vardı. artık tanrıçalar dönemi bitmişti. erkeğin dini kadına evde oturması gerektigini, saklanması gerektigini söylüyordu. asıl olan erkek, kemiğinden yaratılan kadındı.
güçlü olan kadının elinde ki güç alınmıştı. artık yerini ve haddini bilmesi gerekiyordu.
kadının aşagılanması her yerde vardı. platon , aristo, schopenhaur(pek severim aslında kendisini) ,nieztche hepsinin ağzından kadınlar için zehir zemberek sözler dökülüyordu.
zaman gectikçe kadının sömürüsü şiddetini de arttırmaya başlamıştı. sanayi devrimiyle birlikte işçi sınıfının büyük kesimini kadınlar ve çocuklar oluşturuyordu. örgütlenmeler kadın üstünde de kendini göstermişti. ama kadın güçlendikçe üstünde ki baskı da arttırılıyordu.
baskının yaramadığı kadınlar ise erkekleştiriliyor. erk bir zihniyete sahip ediliyor. kadının kendisi namus denilen illetle kirletiliyor. ve bakirelik denilen şaçmalığa inanıyorlardı. eğer bir adamı sevmişse ve bir imam ve bir imza olmadan onunla seks yapmışsa öldürülmeyi hak ettiğini düşünüyordu.
degişen dünya sisteminde kapitalizm devreye giriyor . barbie bebeklerle büyütülen kızlar körpecik vücutlarını olmasına inandıkları vücuda dönüştürmek için heba ediyorlardı. kadın denilince aklına am göt meme üçlemesi gelen adamlar uzak doğuya küçüçük kızları sikmek için seferler düzenliyorlardı.
şimdi bizim üç tarafı denizlerle çevrili , zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarina sahip olan, doğu ve batı arasında köprü görevi gören nadide ülkemize gelirsek..
(ağır klişe içerebilir, uyarmadı demeyin) bizim canım ülkemizde kız bebek pembelerle ( yani utancın, kızarmanın rengiyle) erkek ise gögü gösteren mavilerle büyütülür. bi ölümden bahsedilirken kadın normal insan statüsünden çıkartılıp ikisi kadın beş kişi denilir. kızlara bacaklarını kapatılması tembih edilirken oğlan amcasına pipisini göstermekten bıktırılmıstır. erkek adamımız birine edep öğretirken 'senin anan bacın yok mu' demeyi alışkanlık haline getirmiştir. sanki anası bacısı olmasa yaptığı orospu çocukluğu meşru olacakmış gibi..
haksızlıklarımız yığınlarca.. hepsini yazmaya takatim yok. ama şunu söyleyebilirim. biz kadınlar çok güzeliz. ve güzelliğimizin farkında olmamız için en son ihtiyacımız olan bir erkek.
bir şeye inanırken, düşünürken, hak verirken ve severken gerçekten bi kadın olduğumuzu bilelim.
bizi ellerinin altında daha rahat tutmak için bizi de inandırdıkları o zihniyetin farkında olalım.
yaşamak için bi adama ihtiyacımız yok. biz tek başınayken bile yeterince güçlü ve güzeliz. sırf yalnız kalmamak uğruna kendimizi feda etmek gibi bi haksızlık kendimize yapacağimız en büyük kötülük.
bahsettiğim erkek değil erk zihniyet. yoksa çok güzel adamlar da var bu dünya da.. kadını kadından iyi bilen adamlar.
Masumiyet ve kader filmlerinde ki adi var kendisi yok karakterdir.
izleyeni bilir. masumiyet de tüm film boyunca zagor'un peşinden giden umut'u görürüz. kendi ailesini, kızını ve hayatını bir nevi aşkı için feda etmiştir. yani kader filminde ben bu büyük aşkın temellerini görmeyi beklerdim. en azından umut'u anlamak azıcık hak vermek için. ama masumiyet de adı devamlı anılan zagor'u biz bir kaç sahne dışında pek görmedik. yani iki film de onun üstüne kurulu diyecekken adam ruh olmuştu. demem o ki sevgili demirkubuzseven arkadaşlar ben umut'a hak falan verip onu anlayamadım ve bekir'in yaşadığı patlamayı bende yaşadım;orospusun ulan!