hani herkesin dini kendineydi? hani din özgürlük diniydi? kendisi hayatı boyunca sevgi ve sevilmek ne demek bilmediği için mi, yoksa hayatı boyunca biriyle el ele kol kola yürüyemediği için mi bu nefret?
ufakken allahın bildiği tek dili türkçe sanıyordum. sadece türkçe konuşulanları anlıyo diye düşünüyodum. bir gün anneme yabancıları nasıl anlıyo allah baba? diye sormuştum. çocukluk güzel çocukluk masum.
öncelikle başlığı ne olarak açmalıyım diye düşündüm. bundan yaklaşık yarım saat önce şu süperbabalı video geldi karşıma tekrar. en son izlediğimde altı kere arka arkaya izleyip kendime eziyet edip üzülmüştüm. bugün yine karşıma çıktı ve izlemeden yapamadım. arkadaşlar ileride benden iyi bir anne olur mu bilmiyorum ama keşke baba olabilseydim. troll amaçlı söylemiyorum kesinlikle. bir kız çocuğum olsun ve ben bir baba olayım. çocuğumun süper kahramanı olayım onun her an yanında olup onu güldüreyim, bi derdi olduğunda yanında olacak ilk kişi ben olayım istiyorum. evet anneler kutsal, bizi karnında taşır, emzirir doyurur ve bize dünyanın en güzel duygularını, başta şefkati, öğretir. ama bu zamana kadar ben nedense belki insanoğlu biraz nankör olduğundandır bilinmez, babamı hep farklı gördüm. annemden ihtiyacım olduğunda annem para bitti demeye hiç çekinmedim ama babamdan belki yoktur diye istemekte hep zorladım. annem belki aradığında normal karşılayıp heycanlanmıyorum ama babam aradığında bi seviniyordum. ama ben babam tarafından hep enayi yerine konuldum sözlük. ondan para isteyemiyorum diye bana hep kızım durumum kötü gibi şeyler söyleyip acındırıyordu. bundan iki ay önce ne olduğunu anlamadan babama karşı nefretle uyandım. ve aradığında açmıyorum para istemiyorum halini hatrını sormuyorum. zaten ben aramadan sormadan aramazdı da. ben bu insanın, bu lanet insanın aksine gerçekten iyi bi baba olmak istiyorum. evet imkansız, ama keşke çocuklarına bağlı, eşine sadık, ailesi için her şeyini feda edebilecek bir baba olabilseydim. olabilseydim de içimdeki eksikliği başkasının kalbini doldurarak geçirebilseydim. bazen keşke ölü olsaydı diyorum. en azından bi beklentim olmazdı yaşamıyo bi şey yapamazdı diyorum. ama böyle olunca yaşadığı halde çocuğu, çocukları için bir şey yapmadığını gördükçe üzülüyorum. yirmi yaşındayım ve beş yaşında çocukları bile babasıyla olan ilişkilerini gördükten sonra kıskanabiliyorum. engelleyeniyorum kendimi. üzülüyorum. aslında hala küçücük bi kız çocuğundan farkım yok. baba kelimesi her harfiyle her hecesiyle kalbime batıyo. öğretmenlerimi tanıdığım iyi, büyük insanları babam olarak görmekten çok sıkıldım. içimdeki burukluk hiç geçmiyo. siz siz olun babam gibi olmayın.
işteyim, minik böyle dört bilemedin beş başlarında mavi gözlüklü tatlı bi kız var. elinde de şu uçan kazık balonlardan. gittim yanına balonunun adı ne diye sordum nil oya dedi. kendi adı sanıp peki senin adın ne? diye sordum, zeynep dedi. ulan hadi ben manyağım balonunun ismini sordum da dört yaşında kız balonuna nil oya ismini koyacak kadar nasıl manyak olabiliyor? ne yaşadın kızım sen?! nil oya diye bir tanığım hiç olmadı benim bu zamana kadar. bu dünyada herkes biraz manyak ama bu kadar küçüklükten başladığını hiç tahmin etmezdim. gülümsedim sözlük. umarım siz de tebessüm etmişsinizdir.
üç kişilik bir grup olup, şarkıları oldukça eğlencelidir. insan kıpır kıpır oluyo. en azından benim için öyle. hemen bir örneğini sizinle paylaşıyorum.
bkz: https://youtu.be/YXwYJyrKK5A
ayrıca kuzey irlandalı müzik grubudur. hope you enjoy it!
daha önce garsonluk yaptım ve belki böyle bir sürü insanla karşılaştım. ama sanki bugün karşılaştığım insan tipi biraz değişikti. en fazla 16 yaşında olan üç çocuk tarafından sınandım. çayım nerede kaldı? ben vayt çoklıt söylemiştim? bi de vofılım vardı benim gelcek mi? soruları bir yana, servisin aksamış olduğunu varsayıyorum. peki ya bir garsona neden alt sınıf mesleğiymiş gibi bakılıyo? veya düşük kademe işiymiş gibi bakılıyo? önünüze bardak veya tabak koyduğumuz için mi? veya size hoş geldiniz diyip gülümsediğimiz için mi? veya size belki annenizin veya babanızın davranmadığı kadar saygılı davrandığımız için mi oluşuyo bu kibir sizde? ben orta yaşında bir garson önüme bardak ve içecek getirdiğinde yerin dibine girip daha bardağı masaya koymadan elinden hatta tepsiden alıyorum siparişimi. veya kalktığımda kendi sandalyemi hatta beraber oturduğum kişinin sandalyesini de düzeltiyorum. hadi sandalye düzeltme garson oluşumla alakalı ama ben 15 yaşında da bir kafeye gittim. 20 yaşımda da. hiç kimseye hizmetçiymiş gibi davranmadım. garson da hizmet ediyo, doktor da. olay kazanılan para mı? ben doktor daha az yoruluyor veya garson daha az iş yapıyor demek istemiyorum. beni anlayan zaten anlar. gerçekten tüm anne ve babaların bütün gün ellerinde telefonla oynadığına kendimi inandırmamak istiyorum. lütfen bi yerlerde duyarlı insanlar, ebeveynler olsun. gerçi suç yüzde yüz ailede de değil. daha yolun başındayım fakat yaşım ilerledikçe daha da kalitesiz insanlar görüyorum. büyümek istemiyorum.
cehalet zordur mesela. bir şey öğretmek, bilgi sahibi olmak kolay
yalan zordur, doğruyu bulmak çok basit
açlık zordur, birini doyurmak basit
birine vurmak zordur, sevmek ise basit
yalnızlık zordur, birlikte olmak basit
ölüm zordur, fakat yaşamak... yaşamak çok basit
savaş zordur, barış işe basit.
ağlatır. ağlayınca daha çok ağrıtır. ışık kapalı yarım saattir tavana bakıyorum. karabaş otu iyi geliyo dedi baharatçı amca aldım içtim. sıfır etki. uyuyamıyorum bile ağrıdan. biri beni acile götürsün, mümkünse sarsmadan ve yüksek sesli konuşmadan. teşekkürler.
dünyanın en huzurlu aktivitesi. yatak tek kişilik olabilir, deli gibi uyuyup seni yatağın kenarına köşesine atabilir, olsun. bütün derdimi her şeyi unutabiliyorum. sanki hepsi puf uçuveriyo. allahım ben ki ufacık seste uyanıp rahatsız olan bi insanım ama horlaması beni gram rahatsız etmiyor. böyle bazen geç uyuyorum izliyorum falan. ne yazık ki gerçekçi olamadığım konulardan biri bu. bana daha güzel başka bi eylem yokmuş gibi geliyo. bi insanın birine sabaha kadar sarılması mümkün mü bilmiyorum ama çocuğa ahtapot gibi sarılıyorum. sevgiliyle uyumak enfes bir şey.
ne zaman aklıma gelse dellendiğim bir anım var. edirnenin tokatlılar mahallesini bilen bilir. orada kalıyorum. sevgilimle vedalaşıyoduk ve sadece konuşuyoduk. bir kere sarıldık, sarılma gayet normaldi, bir it oğlu itin dibimize kadar gelip gidin ne yapıyorsanız yatak odasında yapın diye bağırmasını gerektirecek bir şey yoktu. insan kendini rezil olmuş gibi hissediyor. aslında rezil oluncak hiçbir şey yok. ama bu sanırım insanların rezilliği. adamın ruhu, beyni çürümüş, ekşimiş. sen çocuğunuzun yanında eşini dudağından filan da öpmüyosundur. daha sonra çocuğum neden böyle çocuğum neden tecavüzcü he he he. ha bi de mahallenin genelinin kız çocukları 8ile 12 yaş aralığında henüz birinin saçını görmedim hepsi kapalı. genelleme yapmaktan hoşlanmıyorum ama iki insanın sarılmasını sadece cinselliğe bağlayan insanlar ne yazık ki hala var. ufacık kız çocuğunun 10yaşında başını kapattıran mahalleden erkek olarak sadece ufak kardeşiyle oynatan insanlar hala var. tiksiniyorum sizden. sokakta öpüşür müyüm? ne yazık ki evime girerken vedalaşırken hayır. polis çağırıyorlar. gerçekten.
hayatım ve kişiliğim. yaşadığım hayatın değerini bilmem gerektiğini düşündüm hep. ve hiç şikayetçi olmadım. ama elimden gelseydi aile yapımı ve karakterimi değiştirirdim. belki o zaman korkmazdım onu kaybetmekten.
sebep erkek olabilir. sevgili veya sevdiği insan olabileceği gibi babası bile olabilir. veya ailesi olabilir. insan her zorluğun bi şekilde üstesinden geliyo, iyi veya kötü ona lafım yok. daha sonra bir hafta bir ay bir yıl sonra buna sadece yara diye bahsediyoruz. kabuk bağlayan, zaman zaman kabuğu kopardığımız, tekrar başa sarıp tekrar kabuk bağlayan yaralar.