Niyeti bozuk olduğu için kendisi gibi düşünmeyip hasta olana üzülüp yardımda bulunanlara enayi yakıştırması yapan kişi söylemidir.Ne yazık ki artık her şeye kötü yanından bakmak moda oldu. insanın aklına gelmiyor tabi gerçekten hasta olan birine yardım yapılma ihtimali. Peki hangisi daha üstün bir menfaat acaba, risk alıp hasta birine yardım edebilmek mi? yoksa kandırılma ihtimali için bir hastaya yardım etmekten vazgeçmek mi?Hangi risk daha büyük acaba? Ya da sırf sen kötü düşünüyorsun diye yardım edenlerin amacını düşüncesini bilmeden enayi diyebilmek, neyin cesareti acaba? Zaten insan olmak da sadece vergi vermekle ilintili bir şey, hatta vergi dilimin arttıkça daha bir insan oluyorsun mantık bu.
Diksiyon kursuna giderken Rüştü Asyalı'dan dinlemeye doyamadığım Nazım Hikmet şiiridir.En can alıcı kısmı ise :
ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
demeğe de dilim varmıyor ama
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
iki markanın da birbirine üstünlüğü olmamakla birlikte tamamen tercih meselesidir.Zira iki markanın da çok iyi olan modelleri vardır. Asıl ayrım renk kalitesinde kendini göstermektedir.Bir canon kullanıcısı olarak tercih etme sebebim canonun renklerinin daha soft olması.Nikon makinelerde ise renkler daha canlıdır.Ben doğa resmi çektiğimden ve canonun renkleri bana daha gerçeğe yakın geldiğinden seçimimi canondan yana yaptım.Yapmak istediğimiz çekim, hangi alanda çekim yapacağınız ve ne tarz fotoğraflar çekmek istediğinizi belirleyip buna göre seçim yapmak daha yerinde. Zira aynı fiyat aralığında her iki markanın da üç aşağı beş yukarı aynı düzeyde makineleri olduğundan genel anlamıyla gereksiz bir tartışmadır.
Kanayan bir yaradır,siz unutmak istedikçe aradan geçen zamana rağmen halen aklınıza gelmesi yok mu kafayı yedirtir insana. Hayatınıza yeni insanlar girer umutlanırsınız bu sefer unutacağım diye.ilk zamanlar aklınıza gelmez de .Ama ilişkiniz ilerleyip özellikle de kırılmalarınız,iç çekmeleriniz başladığınızda o iç çekmenizle birlikte çıkar o da gün yüzüne.Yaptıklarınız ,daha çok yapmayı planlayıp yapamadıklarınız, elleri,gözleri, gülümseyişi, verdiği ama tutmadığı sözleri, sizi terkedişi, evlenişi...Hepsi bir bir gelir aklınıza ve gözünüzden yaş akmaya başlar kimi zaman.Düşünürsünüz ve bir tülü anlam veremezsiniz onca sözden sonra sizi öylece bırakan, başkasına giden birine hala ağız dolusu neden sövemediğinizi ve halen onla olsaydım diye düşünebilidiğinizi.Bu böyle yıllarca sürer gider işte.Sevmenin zor olduğu kadar sevince unutmak da zor işte neylersin.
Grup önünde konuşma yaparken yemek yemenin,sigara içmenin saygısızlık olduğunu bilmeyen,olumsuz eleştiriye gelemeyen şahsiyettir.kapalı alanda sigara içmek yasak ama ben okan bayülgenim içerim mantığı sistem karşıtı olmak değildir orda oturan herkese saygısızlıktır. Üstelik bu durumu uyaran kişiye (uyaranın tavrının doğruluğu ya da yanlışlığı ayrı bir konu) faşist yakıştırması yapmak, onu konuşturmamak, üstüne de senin bulunduğun dünyada yaşamak istemiyorum diye çıkışmak, saçmalamanın son noktasıdır.Hem faşistlerden yakın üstüne de senle aynı düşünmeyen biri çıktığında böyle tepki ver,bu nasıl çelişkidir acaba? Bir de halen bu durumu savunanlar beğenmiyorsa çıkıp gitseydi diyenler, deli gibi alkışlayanlar var ki bunlara akıl erdirmek mümkün değil. Adam bü ülkenin yasasını görmezden gelip bi halt ediyor üstüne de özür dileyeceği yerde ben Okan Bayülgenim edası ile uyaranı yerden yere vuruyor,oradaki koyun sürüsü de tepki göstereceği yerde alkışlıyor.Kıza rahatsızsan çık demeyi düşünen zihniyetler Okan Bayülgen'e sigara içeceksen ara ver demeyi düşünemiyor. işte bu yüzden asıl ben istemiyorum Okan Bayülgen gibi 300 kelime dağarcığıyla çıkıp entelektüel kabul edilen, farklı fikirlere karşı böylesine hoyrat tepkileri olan, herkesi hemen faşist diye yaftalayan insanlarla aynı dünyada yaşamak.
Gittiğim en başarısız türk sinemalarından biri.Her şey bu kadar mı abartılır, dramı sadece ağlatmak olarak gören Türk sinemasının neden ilerleyemediğinin de en güzel kanıtıdır bu film.Kamera çekimleri kötü,renk seçimleri yanlış,ajitasyon bol,türü belli değil.Sinema sanatı adına elle tutulur bir yanı yok kısaca.Imdb puanının 4.1 olması zaten yeterince açıklayıcı. Gitmek isteyenler varsa gitmesin , benim gibi bir hata sonucu gidenler olursa da ikinci yarı düzelir mi toplar mı gibi boşa bekleyişe girmesin, Özcan Deniz egosuna maruz kalmasın.
Sayı saymayı bilecek kadar matematik bilin en azından.
Kızlara hacım , abi diye hitap etmeyin.
Hsyatınızı göstermelik yaşamayın biraz kendiniz için bir şeyler yapın.Maç izlemek dışında hobileriniz olsun mesela.
Anadolu Hayat Emeklilik reklamında küçücük çocuğa ileride çalışmadan para kazanacağım dedirten ve bunu ailelerine ayakta alkışlatan zihniyeti kınıyorum sözlük.
An itibariyle sezen aksu,lale mansur,sertap erener ,nihat dogan gibi donemin iktidari altinda ezilen evetcileri surekli ekranlarda gormekten mutsuz oluyorum sozluk.lale mansur yerine illa mansur olcaksa mansur ark,sezen aksu yerine dilberay,nihat dogan yerine ajdar ve sertap erener yerine okuz koysak gonullerimize reel anlamda degil ama fikri anlamda bir iki adim ileri gidecektir bu ulke.
Dikkate alınmaması gereken tavsiye olduğunu kafası çalışan herkes söyler.Şöyle ki: 2012 yılı 2.yarısında geçerli olan asgari ücret miktarı aylık net 739,80 TL'dir. Bu ücretle geçinen kişinin her çocuğuna fazla değil günde 5,00 TL harçlık verdiğini düşündüğünüzde 15x30=450 TL eder. 739,80-450=289,80 TL. Geriye kalan 289,80 TL ile bu adam çocuklarının kıyafetini mi alsın, eğitim masraflarını mı karşılasın, kira mı ödesin, elektrik , su , ısınma giderlerini mi karşılasın? Tavsiye edene sormak lazım asıl asgari ücreti 3 çocuk tavsiyene göre niye belirlemiyorsun diye.
ah ne seviyorum füruğ ferruhzad şiirlerini, dokunuyor bu ara ruhuma usulca.
"yapamazdım, artık yapamazdım
yolun inkârından geliyordu ayak seslerim
ve umutsuzluğum daha büyüktü ruhumun direncinden
ve o bahar ve o yeşil evham
penceremin önünden geçen gönlüme
"bak" diyordu
"yol almamışsın hiç sen, batmışsın."
Edebi açıdan Oğuz Atay'ın açık ara öne geçeceği karşılaştırmadır. Üstelik bunu yayımlanmış bir elin parmaklarını geçmeyecek kitabıyla yapar. Nedenlerine gelince öncelikle Oğuz Atay'ın yaşadığı dönemin koşulları ve yazar olma bilinci Oğuz Atay'ı popüler olma, çok kitap yazma, çok para kazanma gayelerinden çok kendini anlatma, bir nevi dertleşme ,gözlem yapma tarafına itmiştir. Haliyle Oğuz Atay Elif Şafak gibi her yıl bir kitap çıkarmadığı gibi kitapların kes yapıştır derle bir kitap yap moduna hiç bir dönem girmemiştir. Gelelim kitaplarına... Bu ülkede yaşayıp az da olsa hayatın herhangi bir kenarından tutunamadığını düşünenlerin kitabıdır tutunamayanlar,yanına türk edebiyatından koyabileceğim 1-2 eser ancak varken Elif Şafak'ın bu boyutta bir eseri kesinlikle yoktur.O yüzden tutunamayanları kıyaslamaya dahi almayacağım. Baba ve Piç'tir türkiyede gündeme oturmuştur ama okursunuz dili çok satan kitap yazarların dilinden hallice olmakla birlikte bitirdiğinizde sizi etkisine geçici bir süre alır, sonrasında unutur gidersiniz, bir daha okuyum diyebileceğiniz bir kitap değildir. Aşk'tır okursunuz eğer bir yanda tasavvuf bilginiz ya da mesnevi okumuşluğunuz varsa sevmezsiniz ,çerez gibi okuyup geçersiniz,orda burda aaa aşk süper kitap diye gezen apaçilere de derdinizi anlatamazsınız o ayrı. Araf'ı okursunuz araftakileri anlatır yer yer iyi teşbihleri de vardır ama yüreğinizi saramaz bir tutunamayanlar kadar.Denemelerine bakarsınız firarperestte abartılmış bir feminizm dışında hiç bir şey bulamazsınız, iskenderi elinize alırsınız akıcıdır okur bitirirsiniz bu sefer kitabın yazılma amacı acaba ney diye düşünürsünüz. Bir tarafı sırtına aldığını o kadar belli eder işte o kitap.ÜStüne kağıt helvayı alırsınız şaka olmalı dersiniz neden mi o kitabından bu kitabından kes yapıştırla yaptığı derlemeden başka bir şey değildir, sizin edebiyatçı anlayışınız buysa yazar dediğinizden beklentiniz buysa tartışılacak bir şey yoktur. Ama diğer tarafta bir bakarsınız Tehlikeli oyunlar okurken burnunuz sızlar,içerisinde öyle bir mektup vardır ki daha etkileyici mektup yazılabilir mi diye durur düşünürsünüz,bittiğinde keşke hiç bitmeseydi dersiniz. Geçersiniz bir bilim adamının romanına bilim adamı olasınız gelir, bir bilim adamını okursunuz duygulanarak, etrafınızda üniversiteye yeni başlayanlara tavsiye ede ede biteremezsiniz kitabı...Korkuyu beklerken'e başlarsınız bir an bile duraksamaz mısınız ?Hayır işte duraksamadan içinde Kafkayı Çehov'u görerek tadına doyamayarak içiniz ezile ezile okuyup bitirirsiniz. Sonra birileri gelir size bu yazarı biriyle karşılaştır der siz de haklı olarak buna ne gerek var ki diyebilir ya da benim gibi Sezar'ın hakkı Sezar'a verilsin diye çırpınıp bir şeyler karalayabilirsiniz.
Ayıptan başka bir şey değildir.Türkiye'de heykeli dikilecek başka adam kalmamış gibi alex heykeli dikilmiştir.Bu yetmezmiş gibi yurdum insanı da koşa koşa fotoğraf çektirme yarışına girmiştir. Kusura bakmayın da bu adamın ne hizmeti oldu bu vatana ,millete?Daha dilinizi öğrenememiş gidip heykelini yaptınız ölümsüzleştirmek adına, bu nasıl bir anlayış hiç anlamıyorum ya.