diesirae
156 (çikita muz)
onuncu nesil silik 8 takipçi 65.70 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    hungarian rhapsody no 15

    1.
  1. Tarihi bir eser. Liszt'in, 13. ve 18. yüzyıllar arasında yaşamış Macar krallık ailesi, Rákóczi ailesi için yazdığı bir marş bu aslında. Yoruma gerek yok.
    0 ...
  2. hungarian rhapsody no 14

    1.
  3. Yahudiydi Liszt. Onun eseri biraz bu. Kaçışın. insanlığın en kötü sınav kâğıdıydı belki inançlar ve inançların getirdiği zulümler. Bu eser, onun eseri işte. Ağlar Liszt, yorgunluktan, migrenden*, belki arsız narsisizminden. Yine de Başı dik yürüdüğünü, pes tonlarla ifade eder. sakat bir adamın adımlarına benzer parmakların tuşlara vuruşu. Macar rapsodisi ya adı, biraz burada ortaya çıkıyor bedeli. Bir Marş havası sezinlerseniz, tesadüf değil. Kesinlikle değil. O meşhur neşe ve karamsarlık dengesini hatırlatır aralarda yine Liszt. "Aman sapmayın..." der "...bu dengeden!" ve devam eder: "Birini tamamen unutup diğerine sarıldığınız an, tüm yetkinliklerden uzaklaşıverirsiniz." Eserin ortalarının sonuna doğru, 2. rapsodi'den çok tanıdık diziler duyarsınız. ve yine o üçüncü el devreye girer. Çıkmayacak sesler çıkarır, tutulamayacak nasihatler verir. Ucu düşük burnunun* kavisini andırır melodilerdeki türküvari kavisler. Kemiklidir de yine aynı burnu gibi eser. Acıtır. kucağında rahatlıkla uyuyamazsınız öyle. Kişiliğine kişilik katan unsurların rapsodisidir bu Liszt'in. içinde migreni bile vardır; kafa tutar tiz tonlarla! Kulaktan girecek olan yüksek frekanslı dalgalar, beynini fazlasıyla çıldırtmaya yeter bile. Ancak Liszt programını hiç bozmaz; neşeyle karamsarlığı dengelediği gibi, inceyle kalını da dengeler. Mükemmel bir dalga sönümlenişiyle son verir eserine.

    2 ...
  4. hungarian rhapsody no 12

    1.
  5. Bir tablonun ortasından başlarsınız yaşamaya eserin başlangıcında. geçmişiniz yoktur; hippocampusunuzdan silinmiş gibidir her şey. Yaşamaya başladığınız -daha doğrusu atladığınız- şey, bir dalgayı görmeniz olur. Arkanızdan bir dalga yaklaşır, o rüyada kaçmak isteyip kaçamadığınız şey gibi, içinizden geçer sizin. Adımlar vardır eserde belirgince. tok, sert ve kendinden emin; ama sadece adımların özellikleri bunlar. Adımların sahibini kim bilir ne evhamlar, ne buhranlar alıp götürmüştür... Onların da yeri var izleyen bölümlerde. -Şayet ki çalabiliyorsanız- çaldığınızda kullanacağınız Alman stilinin parmaklarınızı nasıl yorduğuna tanık olursunuz. Liszt'in eserlerinde bir karakteristik özellik bulunur metafor olarak: üçüncü el. işte o üçüncü elin en çok ortaya çıktığı eser, bu. Sizi, eğer ki iyi bir piyano dinleyicisiyseniz, kimse bu eserin iki elle çalındığına ikna edemez. Üçüncü bir el gerekir. Ama Liszt yapar. Parmaklarınızın yorgunluğu da, adamın sert ve tok adımlarının bedelidir. Ortalarında, besbelli bir duygu seli alır götürür notaları; biçimden uzaklaşılmıştır, tema yutmuştur artık biçimi. merdivenler inersiniz kaçmak için temadan! Vahşi bir temadan kaçmak çok zordur. Ancak Liszt gibi bir koruyucunuz varsa, hiçlikten, boşluktan bir biçim çıkarabilir size. Yaşadıklarınızı geriye doğru yaşadığınızı farz ederseniz, "buraları hatırlıyorum!" dersiniz; merdivenleri tırmanırken, yine bu hisse kapılırsınız. Sanki eseri dinleyeli 500 sene olmuş gibidir. ezer bir güzel o vahşi temayı Liszt ince tonlarda. Ve yanınıza gelir yeniden. yepyeni bir tema yaratmıştır artık. Gözlerinizi, 17. yüzyıl'ın bir Prusya kasabasında açarsınız. Burnunuza taze üzüm kokuları vurur. bağda koşuşturan çocukların neşeli çığlıklarını işitirsiniz. 300 yıl gençleşirsiniz böylece, üzüm tanesinde benlik bulursunuz.

    0 ...
  6. hungarian rhapsody no 11

    1.
  7. "Senden kalan..." diye başlayan cümlelerin rapsodisi. Bir şeyleri bırakacak kimseniz yoksa bile, dünyaya gelmeden önce size bırakılan bir emanetle özdeşleştirirsiniz eserin başındaki dalgaları. Giderek artan bir şiddetle vururlar kıyıya. Sonra umarsızca bir neşeye verir kendini Liszt. Narsisizmimden hallice bir narsisizmi koyar resme dönüştürdüğü eserinin merkezine. okşar ruhunu, benliğini yavaş crescendolarla. Neşesinin umarsızlığının bile farkındadır sonra; bunun için ara sıra döner özüne, bulutları salar güneş'in önüne bir tanrı edasıyla. Öyle ki, "Yağmuru da yağdırsa tam olacak..." dersiniz şu Eylül günlerine! Ancak o, uzayda asılı kalan bir astronotmuşcasına, belirsizliğe sürüklenir, sizi de peşinden sürükler; safi duygular bağışlar, kendinizi güvende hissedersiniz. Gittiğiniz yer, kallavi bir neşe buhranıdır! Ne dediğimi neden alamayasınız ki? Soğuk çay bile içiyorsunuz.

    1 ...
  8. hungarian rhapsody no 10

    1.
  9. Afacan bir çocuk, evdeki tüm rafları devirerek başlıyor oyuna. işte böyle başlayan bir eser 10. rapsodi. Ebeveynin hiçbir zaman olmadığı bir evde, evreni evden ibaret sanan bir çocuğun özgürlüğü kulaklara çarpar hemen. küçük ellerini çenesine koyup gülümser, kikirder, ince tonlardaki sarhoş dokunuşlar, bu kikirdeyişlerin sembolüdür. Hiçbir çocuğun fırsatı olmamıştır bu kadar özgür olmaya; salt ebeveynleri yüzünden! Onlara sebep olan ebeveynleri... Onları da anar hızlıca bastan tize inen dizelerinde Liszt. Ve sonra çocuğa döner yeniden. Bahtiyarlığına dokunmaz hiç. Hüznün değerini bilmediği çağlarında, hüznüyle neşesine paylaştıracağı yaşam enerjisini, bir rüzgâr ile sembolize eder. Bir tül perdeyi dalgalandıran hafif rüzgâr vardır bu eserde. Çocuksa hâlâ mutludur annesinin rujlarıyla duvarda okula ağaçların üzerine basa basa giden çocuğu.

    2 ...
  10. bir kadının en tehlikeli yaşı

    1.
  11. m60 ucd1

    1.
  12. şimdiye kadar rastlanmış en yoğun galaksi. Bir yıldızdan baktın mı en yakındaki yıldızı da görüyorsun, en uzaktakini de yani.
    0 ...
  13. e ve d alanin

    1.
  14. Imperial College'dan bilim insanlarının, yaptıkları deneyler sonunda elde ettikleri hayatın en küçük yapıtaşlarından ikisi. Bir de glisin elde etmişler. Nasıl Yapmışlar? bir kuyruklu yıldızın, buz kaplı bir gezegenle çarpışmasını yeniden canlandırarak yapmışlar. Çalışmada yanar haldeki mermiler, saniyede 7,15 kilometre hızla, içerikleri kuyruklu yıldızlarla benzer olan buz karışımı hedeflerine ateşlenmiş ve deney başarıyla tamamlanmış.

    Deneyin sonuçları, hayatın dünya üzerinde başlamak zorunda olmadığına dair güçlü işaretler veriyor. Hayatın başlayabileceği alanlar için kapsamı oldukça genişleten çalışma, hayatın nasıl başladığı sorununa yeni parçalar eklemiş gibi duruyor. Hadi hayırlı olsun*.
    0 ...
  15. birlikte sözlüğü bırakmak fikri

    2.
  16. Konu üzerine getirilen bir retoriğe, ayrı bir retorikle karşılık vermek istediğimdir.

    Zaferi elde eden ve azınlıkta olan savaşçılar, çok büyük bir pastanın çok küçük bir dilimini oluştururlar. Pastanın geriye kalan büyük dilimi ise, zaferi elde edemeyen, eriyip giden ve yok olan savaşçılardan oluşur. Kısaca her savaşanın kazanç elde etme garantisi yoktur. Ancak sözlüğün nüfusundaki herhangi bir azalma, moderasyonun hoşuna gitmeyecektir diye düşünüyorum.
    0 ...
  17. matt nash

    1.
  18. Gelecek vaat eden prodüktör/dj'lerden biri daha! Henüz 20 yaşında ve büyük ustalara remixler atmaya başladı bile.
    0 ...
  19. don pepijn schippe

    1.
  20. don diablo

    1.
  21. Don Pepijn Schippe. Hollandalı prodüktör, elektronik dans dj'i, söz yazarı.
    1 ...
  22. could you be mine

    1.
  23. Starlight olarak da anılan Don Diablo ve Matt Nash yapımı. Starlight'ı Muse'cüler parsellediği için diğer adını kullanarak açıyorum başlığı.

    Parça öncelikle çok tatlı. Sadece elektronik tonların çok aksak olması biraz rahatsız ediyor kulağı. Akıcı olamama sorunu var yani. Bununla beraber, parçanın tatlılığı, vokallerden kaynaklanıyor. inanılmaz bir hava katıyor parçaya kadın vokal.

    http://www.youtube.com/watch?v=t6hD6r3sIOE
    0 ...
  24. sklerodaktili

    1.
  25. Pençe Eli diye karakterize edilen deri hastalığı. el ayak parmaklarında sertleşmeyle kendisini gösterir.
    1 ...
  26. sis bulutunun ardında alzheimer

    1.
  27. Gülhan Şen tarafından hazırlanıp sunulan belgesel. Belgeselde dünyada yaklaşık 20 milyon Türkiye’de yaklaşık 250 bin kişini yakalandığı Alzheimer hastalığını konu almakta. 2003'te cnn'de yayınlanmış.
    0 ...
  28. rav escapa

    1.
  29. yahudi inancında, yeşivalarda görev yapan, ders veren din adamı.
    0 ...
  30. adduco

    1.
  31. Bir başka Latince hikâye-kelime! Düşürmek, uyarmak, hareket ettirmek, iletmek, getirmek... Cümledeki yerine göre değişiyor anlamı.
    0 ...
  32. acidus

    1.
  33. Latince'de ekşi, mayhoş. Hatta Türevlenerek "asit" anlamına bile gelebiliyor**.
    0 ...
  34. hungarian rhapsody no 9

    1.
  35. kararlı başlayıp ısrar eden, yorulan, tezcanlı bir çocuk... Sonra kendi haline dönüyor ve başka eğlenceler buluyor. Sanki yetişkin olduğunda "başka eğlenceler bulma" konusunda uzmanlaşacağının haberini almışcasına! Kolayca şekil alan bir oyun hamuruyla çocuğun rapsodisi biraz da bu. Hayal gücünden esintileri tamamen şekle döken, önyargısız, bir karidesin insanların göremediği 11 rengi birden görebildiğinden haberdarmışcasına özgürce.. Şekil, onun için bir bir tema değil, tema onun için bir şekildir artık; istemediği kadar özgürdür! Tüm korkuların kaynağı değil mi bu? Evet, eserde de hissedilir bu korku bir süre sonra: istemediği kadar özgür olmak. ince tonlara doğru inen diziler, korkuyu tam anlamıyla iliklerimize kadar indirir. Ve ardından büyür çocuk; sınır koyar kendine! Artık güvendedir, özgürdür (!).

    0 ...
  36. hungarian rhapsody no 8

    1.
  37. romantique. Bir sözcüğün tınısını notalara dökmek olsa gerek. Lirik yankılar, aşırı yaşama sevincine karşı tampon bölge oluşturan o karamsarlığı çağrıştırırken, tuşlara sert vuruşlar lirizmi artırıyor. Liszt'in, iki eliyle çaldığına biraz zor inanacağınız eser bu. Üçüncü bir el, tiz notalarda bir şeyler karıştırıyormuş gibi gelir hep. Saniyede 15 notaya birden basmayı gerektirir aynı zamanda. Eserin ortalarına doğru, bir şarkı mırıldanmaya başlar parmaklar. O anda dinlediğiniz notaların, odanızdaki veya bulunduğunuz ortamdaki hava akımı içerisinde basıncı değişik atımlar olarak uzaya dağılacak olmasını hazmedemeyip, kulaklarınızla hepsini "yemek" istersiniz. Eserin sonuna doğru, lirizm, yaşama sevincini ve karamsarlığı da yanına alıp uçar! gökyüzüne çıkarır hepsini. Geriye insan kalır... Tüm trajedisiyle, insan.

    1 ...
  38. hungarian rhapsody no 7

    1.
  39. işte belki de en soyutları! "ne anlıyorsun bunlardan"cılara çok güzel bir koz. Crescendolar birbirini izlerken, bir feryada tanık olursunuz adeta; belki feryatlar hep üzüntüyü haykırmakla anlam bulur. Ancak hayır, soyut* bir feryat bu; her tür sevinçten ve her tür üzüntüden alabildiğine uzak! Soyutun anlamı aslında bu eserin bünyesinde biraz daha belirginleşiyor. Normalde eserleri dinledikçe, eser ilerledikçe onlar hakkında fikir sahibi oluruz. Bu eser, bünyeye etkide bulundukça belirsizliği artırıyor; anlam arayışını zorunlu kılıyor. Belki arada duyabileceğiniz uyanışlar, crescendolar bir miktar etkili olurdu bir binanın iskeleti gibi bir şeye ulaşmada. Ama yok; buna ihtiyacımız yok.

    2 ...
  40. hungarian rhapsody no 6

    1.
  41. işte neşeli bir baloya yolculuk! Çocuklar kadar şen bir giriş. Liszt'i tanıyanlar, bu girişe aldanmazlar asla; çünkü o ne yapar eder, hançerini çıkarır tonu o neşeli seviyelerden düşürerek ve dertlere salar insanı daima. Bir dalga gelir ve neşeyi alır, götürür. Liszt, içindeki neşenin de hiç bitmeyeceğini anlatırcasına, yeni bir neşe döker piyanoya. Ardından ortaya hançer çıkar. Eserin daha ortasına gelmemişken, Liszt'in "dili" çözülür. Dokunmaya başlar yine her zaman dokunduğu Limbik sisteme. Neşeyle karamsarlığın dengesini çağrıştırır bu eseri; belki kendi genel ruh halini anlamamız mefhumu söz konusu olduğunda, en yardımcı eserlerinden biridir.

    "Siz istediğiniz kadar alın neşemi; karamsarlığımdan da bir o kadar bağışlarım."

    0 ...
  42. hungarian rhapsody no 5

    1.
  43. Vurucu başlar. Liszt, bunda, o stabil filozof karamsarlığını sokar kapıdan içeri. Bir "merhaba" bile demeden derse koyulur. Önemli bir şeyini kaybetmiş bir adamın umarsız arayışı hissedilir derin ve kalın notalarda, ara sıra incelerden kaçırılan parmaklarla yapılan rapsodide. Ardından ince notalarda gerçekleşir aynı arayış. Kayıptır, bulamaz bir türlü o*nu. Ama arayışı, bir eser olacak derecede kasvetlidir. Sonra bir pes edişten ziyade, bir rest vardır kullanılan kuvvetli vurgularda; tok notalar çarpar tek tek; romantik olmamalarına karşın, akışkandırlar. Yalnızlıkta, düşünceleri ve hayal gücüyle muhteşem bir eğlence edinen "hasta" bir adamdır artık o.

    0 ...
  44. hungarian rhapsody no 4

    1.
  45. Romantik dizilerle başlayan nadir Liszt rapsodilerinden biri. Kırılgan, sevmeyi geçelim, sevilmeye bile ürkek bir kadının titrek adımlarını andırıyor giriş. Ve bir dalgalanma başlıyor sonra. Sanki Liszt bir tanrı kisvesinde, kadını yeryüzünden alarak, gökyüzü bulutlarının arasında bir bayrak gibi dalgalandırıyormuş gibi.. Sonra kadın, yine aynı gökyüzünde. Yine ürkek, kesik notalar izliyor. Ardından, kalın notalardan incelere doğru bir iniş gerçekleşiyor; kadının yeryüzüne indirilişi belki de Liszt tarafından. Ardından eser, yaramaz ve neşeli tonlara bürünüyor. Liszt'in notaların komşuluklarına dair bilgeliği, bu aşamada ortaya çıkıyor.

    1 ...
  46. hungarian rhapsody no 3

    1.
  47. kalın tonlarla başlayan bir başka Liszt yaratımı. Bir tanrı olarak, kendisine kul olan eserler yaratmaması, onun ne kadar özgür bir besteci olduğunu zaten gösterirken, Eser, yavaş yavaş yakıcı bir bal kıvamıyla kulaklarımızdan, östaki borumuzdan aşağı, dokularımızı fethederek akmaya başlıyor. Pekâlâ bu hâlde ölümü çağırırken*, birden yine romantik Liszt ortaya çıkıyor ve kısa bir resital sunuyor. Çift kişilikli ve toplum bireylerinin kesinliği içerisinde kendisine bir kişilik bulamamış bir adamın ikilemlerini anlatırcasına, akışkan ve kesik diziler birbirini izliyor. Ardından bir migren atağı adamın gözlerinden saplanıyormuşcasına*, yeniden çok kalın notalar kükrer. Ve devam eder bir rapsodi. Güneş Sistemi'ndeki diğer gezegenlere de kopyası gönderilmesi gereken cinsten..

    2 ...
  48. hungarian rhapsody no 1

    1.
  49. Sert vuruşlarla başlayan Liszt eseri. Bu çok da "vuruş" olarak nitelenemeyecek dokunuşlardan sonra Liszt, asıl hikâyeye gelerek, içinde hep hazır bulunan, şiirler okurken keman çalabilen, aynı zamanda bir orkestrayı yönetirken, piyanoyu da bir şekilde baştan çıkarabilen adamı harekete geçiriyor. Acıklının neşeliye dönüşmesini, ikisini de bir saç örgüsünde örülen ipler biçiminde tasvir edip, birbirine hiç kopmayacakmışcasına bağlayarak sunuyor. işte diğer rapsodilerin gölgesinde kalmış bir diğer harika!

    1 ...
  50. hungarian rhapsody no 13

    1.
  51. 2 numaralı rapsodinin gölgesinde kalmış, gizli bir kahraman. Hani bir filmde ana kahramanı içten içe destekleyen gizli bir güç vardır ya, işte 19 eserden oluşan bu salvonun en esrarlı eserinde bu güç var. Liszt'in müzikal dehasını bir kenara itip eserin derinliklerine inmemiz pek mümkün görünmüyor; zira Liszt, eserin dokusunu kompleks dizilerle örmüş. Biraz Ortadoğu Oryantalizminden esintiler sunarak başlayan eser, daha sonra modern çağın romantik dizileriyle beraber, gayet modifiye bir hale bürünüyor. Ara sıra o karmaşık dizilerin arasından bizi bu romantik unsurlarla çekip alan Liszt, eser boyunca tatlı bir işkence ediyor şahsıma.

    1 ...
  52. inflation theory

    1.
  53. Büyük patlama kuramını en verimli şekilde revize edebilme potansiyeline sahip teori.

    büyük patlama kuramı, "kendisinden kalan tek fosil" olarak görülen kozmik mikrodalga arka plan ışıması, evrende, uzak ışık kaynaklarından yayılan ışıkların kırmızıya kayması ve galaksi kümelerinin birbirinden uzaklaşması gibi birçok gözlemle tutarlıdır. bunlardan kozmik mikrodalga fon ışıması, büyük patlama'nın ardından tüm evreni dolduran elektromanyetik bir dalgadır. uzak galaksilerden yayılan ışıklardan farklı olarak, bu ışıma, en eski ışıma olarak görülebilir. uzak galaksiler ise evrenin bebeklik ya da çocukluk çağında oluşan ilkel galaksilerdir. fon ışımasının evrendeki yaygınlığının anlaşılması açısından, fon ışımasını, balonu şişirirken balonun içerisine üflediğimiz hava ile bağdaştırabiliriz; o her yerdedir. ya kırmızıya kayma? bunun konsept olarak, yaklaşan ambulansın sesinin tiz gelmesi ve ambulans uzaklaşırken bu sesin kalınlaşması olayından farkı yoktur. ambulans, bildiğimiz gibi ses dalgaları yayar. bu dalgalar yayılırken, aynı zamanda kendisi de hareket halindedir. bu, ambulansın önündeki dalgaların, arkasındakilere göre daha sık olmasına sebep olur. sık olan dalgalar ise daha yüksek frekanslı, yani tiz sesi ortaya çıkarır. galaksimizden uzaklaşmaya devam eden galaksilerde de bu böyledir, ancak tek bir farkla: söz konusu olan ses değil, ışıktır. bu galaksilerin ''arkalarında kalan dalgalar arasındaki mesafe açılır ve frekansı giderek düşen dalgalar, gözlemci olan bizlere ulaşır. düşük frekansa sahip olan renklerin ise, elektromanyetik spektruma bakıldığında, kırmızı ve tonları olduğu görülür. bu uzaklaşma, uzak ışık kaynaklarından bize ulaşan ışınların kırmızıya kaymasına sebep olur.

    ancak bulmacaya uymayan bir şeyler de var. en önemlilerinden başlamak gerekirse, wmap'ten, yani wilkinson mikrodalga anizotropi sondası'ndan bahsetmemiz gerekecektir. wmap, nasa'nın uzaya gönderdiği bir uzay sondası olup, esasında yukarıda bahsettiğimiz, büyük patlama'nın tek fosili olan kozmik mikrodalga fon ışınımındaki değişimleri ve farkları saptamak amacıyla kullanılmıştır. diğer yandan, wmap'in ölçümleri, hemen hemen düz olan bir evren geometrisi ortaya koymaktadır. bunun yanında büyük patlama'nın öngörüsü, bu geometrinin eğriliğinin zamanla artması yönünde. işte sorun da burada.

    esasında ortaçağ kiliselerinin başında bulunan yetkililer, burada biraz masum duruyorlar. zira hiçbirimiz, etrafımıza baktığımızda dünya'nın -şezlongumuza uzanmış vaziyette, ufuktan çıkagelen gemileri izleyecek kadar şanslı değilsek- küre formuna dair bir izlenim edinemiyoruz. aynı şekilde, evrenin formuna dair de, bulunduğumuz noktadan yorum yapmamız biraz acelecilik oluyor. büyük patlama'nın öngördüğü eğriliğin aksine, ilginç bir düzlük söz konusu. biz buna, düzlük problemi diyoruz. bunun yanında ikinci bir problem, ufuk problemi olup, evrenin zıt yönlerindeki çok uzak bölgeler arasında, eski bir bağlantı bulunması gerektiğini, ancak bu iki bölge arasındaki ışık yolculuğunun, evrenin yaşının üstünde bir zamanla mümkün olabileceğini yansıtır. bunun yanında kozmik ışınımın ölçümleri, bu iki noktanın geçmişte bir arada bulularınduğuna dair bulgu da beraberinde getirmektedir. üçüncü problemimiz ise manyetik monopol problemi olup, en kaba haliyle tek kutuplu bir mıknatısın bulunamayacağını söyler. bir mıknatısı ne kadar bölersek bölelim, iki kutba sahip olacaktır.

    şimdilerde m.i.t.'de bulunan büyük kozmolog, alan guth'un başını çektiği bilim insanları, bu problemlere, şişme (enflasyon) teorisi ile çözüm sunmuşlardır. temel olarak enflasyon teorisi, evrenin başlardaki kademeli genişlemesinin sonrasında, son derece hızlı (üstel) bir genişlemeye sahne olduğunu öne sürer. bu dönemde, evrende bulunan enerjiye, kozmolojik bir sabit egemendir ve bu enerji daha sonra, günümüzde bolca bulunan maddeyi ve evreni dolduran radyasyonu oluşturacaktır. enflasyon, yani şişme, saniyenin çok çok küçük bir kısmında, evrenin büyüklüğünün, milyar kere milyar kere milyar katına çıkması olayını niteler. enflasyon, düzlük problemine, büyük ölçeklerde kaybettiğimiz eğrilikle cevap verir. bir futbol topunun yüzeyinde yaşıyorsak, bizler için yüzeyin düz olmadığı açıktır. ancak eğer bu topu astronomik ölçeklere kadar büyütürsek, bir noktadan sonra, tıpkı dünya yüzeyi gibi, eğrilik kaybolacaktır. enflasyon, ufuk problemine, yukarıda bahsi geçen üstel ve aşırı genişlemeyle yanıt verir. böylece, birbirinden bu denli uzak olan iki noktanın, aslında bu genişlemeden önce çok yakın olabileceği anlaşılır. son olarak manyetik monopoller ise, enflasyon sürecinde ortaya çıkmaları şartıyla, enflasyon teorisi dahilinde açıklanabiliyor. şişme sırasında monopollerin yoğunlukları katlanarak düşüyor ve sonuç olarak monopoller, saptanamayacak düzeyde var oluyorlar.
    1 ...
  54. cehaletin kutsanması

    1.
  55. "Vay babası! Bahsedilmemiş ha?..." dediklerim içinde bir numarayı hiç zorlanmadan alan ve en büyük hastalığımız olan.

    Cehaleti kutsarız, çünkü bu toprakların adetindendir güçsüzü korumak, düşene bir tekme daha vurmamak. Belki safça bir refleks, ancak inanılmaz zararlı hale gelebiliyor bazı durumlarda. O durumlardan biri de bu, cehaletin kutsanması. Seçimlere ramak kala Türkiye'de meydanlarda yapılan konuşmalara kulak verdikçe anlarsınız; vatan-millet-bayrak-demokrasi suyuna temcit pilavı değil, cehalettir o kutsanan. tanıdık, bir o kadar güncel bir diyalog oyunu oynanır hep. Diyalog denince malum, 2 kişi gerek oyuna. Bir tarafta bilgisiz ve otoritesiz kişi duracak, biz ona "Cahil" diyeceğiz; diğer yanda da, hem bilgiye hem de otoriteye sahip olan, mâlumatfuruş. Gerisi hep aynı kalıp: Cahil soracak ki, Bilen yanıtlasın; Cahil yanılacak ki, Bilen düzeltsin. Biri olacak ki, öteki de vücut bulabilsin onun aynasında. Bilginin iktidarına ve iktidarın bilgisine sahip olanlar, Cahili içten içe hep çok severler bu yüzden.

    Az çekmedi insan toplulukları bu alışkanlıktan. Arabeskin* yavşaklık olarak anılması da bundandır işte. Düşmüşlüğü, bitmişliği özümseten, cehaleti göklere çıkaran yapılar. Yerin dibine batsınlar.
    0 ...
  56. varoluşun gerçek bir fiil olmaması

    1.
  57. varoluş gerçek bir fiil değildir. varoluşa evrensel olarak sahip olunması olgusunun, onu bir özellik olma onurundan neden yoksun kıldığı belki açık değil. ancak var olmak durumu, bir kavramın içeriğine hiçbir şey eklemez. gerçek bir 100 tl, 100 olası türk lirasından bir metelik daha fazlasını içermez. ama mali durumumuz, 100 gerçek lirayla, salt 100 lira kavramından etkilendiğinden çok daha efektif bir şekilde etkilenir.

    olmadı, tbmm'nin halihazırdaki bir milletvekilini ele alalım. bu kavramın kesinlikle geçerli olduğu 550 birey vardır. şimdi diyelim ki bu kavrama varoluşu da ekledik: "tbmm'nin halihazırda var olan mensupları". bu yeni kavram da tıpkı bir önceki gibi, aynı 550 birey için geçerli olur. yani bir kavrama varoluş eklemek, ona fazladan bir ağırlık yüklemez. tanımlanan olası objenin varoluşsal şansını da artırmaz. aksi takdirde, salt doğru biçimde tanımlayarak, her tür "harika" şeye varlık kazandırabilirdik.
    0 ...
  58. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük