Tarihi bir eser. Liszt'in, 13. ve 18. yüzyıllar arasında yaşamış Macar krallık ailesi, Rákóczi ailesi için yazdığı bir marş bu aslında. Yoruma gerek yok.
Yahudiydi Liszt. Onun eseri biraz bu. Kaçışın. insanlığın en kötü sınav kâğıdıydı belki inançlar ve inançların getirdiği zulümler. Bu eser, onun eseri işte. Ağlar Liszt, yorgunluktan, migrenden*, belki arsız narsisizminden. Yine de Başı dik yürüdüğünü, pes tonlarla ifade eder. sakat bir adamın adımlarına benzer parmakların tuşlara vuruşu. Macar rapsodisi ya adı, biraz burada ortaya çıkıyor bedeli. Bir Marş havası sezinlerseniz, tesadüf değil. Kesinlikle değil. O meşhur neşe ve karamsarlık dengesini hatırlatır aralarda yine Liszt. "Aman sapmayın..." der "...bu dengeden!" ve devam eder: "Birini tamamen unutup diğerine sarıldığınız an, tüm yetkinliklerden uzaklaşıverirsiniz." Eserin ortalarının sonuna doğru, 2. rapsodi'den çok tanıdık diziler duyarsınız. ve yine o üçüncü el devreye girer. Çıkmayacak sesler çıkarır, tutulamayacak nasihatler verir. Ucu düşük burnunun* kavisini andırır melodilerdeki türküvari kavisler. Kemiklidir de yine aynı burnu gibi eser. Acıtır. kucağında rahatlıkla uyuyamazsınız öyle. Kişiliğine kişilik katan unsurların rapsodisidir bu Liszt'in. içinde migreni bile vardır; kafa tutar tiz tonlarla! Kulaktan girecek olan yüksek frekanslı dalgalar, beynini fazlasıyla çıldırtmaya yeter bile. Ancak Liszt programını hiç bozmaz; neşeyle karamsarlığı dengelediği gibi, inceyle kalını da dengeler. Mükemmel bir dalga sönümlenişiyle son verir eserine.
Bir tablonun ortasından başlarsınız yaşamaya eserin başlangıcında. geçmişiniz yoktur; hippocampusunuzdan silinmiş gibidir her şey. Yaşamaya başladığınız -daha doğrusu atladığınız- şey, bir dalgayı görmeniz olur. Arkanızdan bir dalga yaklaşır, o rüyada kaçmak isteyip kaçamadığınız şey gibi, içinizden geçer sizin. Adımlar vardır eserde belirgince. tok, sert ve kendinden emin; ama sadece adımların özellikleri bunlar. Adımların sahibini kim bilir ne evhamlar, ne buhranlar alıp götürmüştür... Onların da yeri var izleyen bölümlerde. -Şayet ki çalabiliyorsanız- çaldığınızda kullanacağınız Alman stilinin parmaklarınızı nasıl yorduğuna tanık olursunuz. Liszt'in eserlerinde bir karakteristik özellik bulunur metafor olarak: üçüncü el. işte o üçüncü elin en çok ortaya çıktığı eser, bu. Sizi, eğer ki iyi bir piyano dinleyicisiyseniz, kimse bu eserin iki elle çalındığına ikna edemez. Üçüncü bir el gerekir. Ama Liszt yapar. Parmaklarınızın yorgunluğu da, adamın sert ve tok adımlarının bedelidir. Ortalarında, besbelli bir duygu seli alır götürür notaları; biçimden uzaklaşılmıştır, tema yutmuştur artık biçimi. merdivenler inersiniz kaçmak için temadan! Vahşi bir temadan kaçmak çok zordur. Ancak Liszt gibi bir koruyucunuz varsa, hiçlikten, boşluktan bir biçim çıkarabilir size. Yaşadıklarınızı geriye doğru yaşadığınızı farz ederseniz, "buraları hatırlıyorum!" dersiniz; merdivenleri tırmanırken, yine bu hisse kapılırsınız. Sanki eseri dinleyeli 500 sene olmuş gibidir. ezer bir güzel o vahşi temayı Liszt ince tonlarda. Ve yanınıza gelir yeniden. yepyeni bir tema yaratmıştır artık. Gözlerinizi, 17. yüzyıl'ın bir Prusya kasabasında açarsınız. Burnunuza taze üzüm kokuları vurur. bağda koşuşturan çocukların neşeli çığlıklarını işitirsiniz. 300 yıl gençleşirsiniz böylece, üzüm tanesinde benlik bulursunuz.
"Senden kalan..." diye başlayan cümlelerin rapsodisi. Bir şeyleri bırakacak kimseniz yoksa bile, dünyaya gelmeden önce size bırakılan bir emanetle özdeşleştirirsiniz eserin başındaki dalgaları. Giderek artan bir şiddetle vururlar kıyıya. Sonra umarsızca bir neşeye verir kendini Liszt. Narsisizmimden hallice bir narsisizmi koyar resme dönüştürdüğü eserinin merkezine. okşar ruhunu, benliğini yavaş crescendolarla. Neşesinin umarsızlığının bile farkındadır sonra; bunun için ara sıra döner özüne, bulutları salar güneş'in önüne bir tanrı edasıyla. Öyle ki, "Yağmuru da yağdırsa tam olacak..." dersiniz şu Eylül günlerine! Ancak o, uzayda asılı kalan bir astronotmuşcasına, belirsizliğe sürüklenir, sizi de peşinden sürükler; safi duygular bağışlar, kendinizi güvende hissedersiniz. Gittiğiniz yer, kallavi bir neşe buhranıdır! Ne dediğimi neden alamayasınız ki? Soğuk çay bile içiyorsunuz.
Afacan bir çocuk, evdeki tüm rafları devirerek başlıyor oyuna. işte böyle başlayan bir eser 10. rapsodi. Ebeveynin hiçbir zaman olmadığı bir evde, evreni evden ibaret sanan bir çocuğun özgürlüğü kulaklara çarpar hemen. küçük ellerini çenesine koyup gülümser, kikirder, ince tonlardaki sarhoş dokunuşlar, bu kikirdeyişlerin sembolüdür. Hiçbir çocuğun fırsatı olmamıştır bu kadar özgür olmaya; salt ebeveynleri yüzünden! Onlara sebep olan ebeveynleri... Onları da anar hızlıca bastan tize inen dizelerinde Liszt. Ve sonra çocuğa döner yeniden. Bahtiyarlığına dokunmaz hiç. Hüznün değerini bilmediği çağlarında, hüznüyle neşesine paylaştıracağı yaşam enerjisini, bir rüzgâr ile sembolize eder. Bir tül perdeyi dalgalandıran hafif rüzgâr vardır bu eserde. Çocuksa hâlâ mutludur annesinin rujlarıyla duvarda okula ağaçların üzerine basa basa giden çocuğu.
nimet nimet. bulunmaz bir şey bu. bu müziği yapabilen tanrıları diğer tanrılardan ayıran özellikleri, var olmaları.
bu lanet olası müziğin bir başka özelliği, sizi herhangi bir "şarkı" aramak zorunda bırakmaması. açarsınız, "deep house" yazarsınız ve gelen setlerden birine tıklarsınız. arada bir tane bile kelek eser çıkmaz. kafa dinlersiniz. kefilim.
Imperial College'dan bilim insanlarının, yaptıkları deneyler sonunda elde ettikleri hayatın en küçük yapıtaşlarından ikisi. Bir de glisin elde etmişler. Nasıl Yapmışlar? bir kuyruklu yıldızın, buz kaplı bir gezegenle çarpışmasını yeniden canlandırarak yapmışlar. Çalışmada yanar haldeki mermiler, saniyede 7,15 kilometre hızla, içerikleri kuyruklu yıldızlarla benzer olan buz karışımı hedeflerine ateşlenmiş ve deney başarıyla tamamlanmış.
Deneyin sonuçları, hayatın dünya üzerinde başlamak zorunda olmadığına dair güçlü işaretler veriyor. Hayatın başlayabileceği alanlar için kapsamı oldukça genişleten çalışma, hayatın nasıl başladığı sorununa yeni parçalar eklemiş gibi duruyor. Hadi hayırlı olsun*.
noel gallagher'ın, inanılmaz güzellikte bir klibe ve altyapıya sahip parçası. "Bir yerlerde aşkı yeniden anlatan bir şarkı var mıdır acaba?" diye düşünürken karşıma çıkmasını bir tesadüf olarak nitelendirmemek için zor tutuyorum kendimi. Piyanonun ve kemanın ardışık ilan-ı aşkları...
"Hang in there love,
you gotta hold on."
Mükemmel de sözleri vardır:
you cant fight the feeling,
and all is the same, the pouring rain..
you know, you know.
it's coming out of the ceiling,
falling from above,
falling in and out of love.
a broken heart is still beating,
in and out of time,
hold your body next to mine..
you know, you know.
but you can't stop the bleeding,
sing to yourself and hold on.
cause everybody's on the run (everybody's on the run)
hang in there love,
you gotta hold on.
hang in there love,
you gotta hold on.
cause everybody's on the run (everybody's on the run)
cause everybody's on the run (everybody's on the run)
you've been drifting and stealing,
trying to walk in my shoes,
but they don't belong to you..
you know, you know, you know they don't.
but you can't find the meaning,
sing to yourself and hold on.
cause everybody's on the run (everybody's on the run)
hang in there love,
you gotta hold on.
hang in there love,
you gotta hold on.
cause everybody's on the run
hang in there love,
you gotta hold on.
hang in there love,
you gotta hold on.
cause everybody's on the run (everybody's on the run)
cause everybody's on the run (everybody's on the run)
hang in there love,
you gotta hold on.
you gotta be strong enough for love
you know, you know.
hang in there love,
you gotta hold on.
cause everybody's on the run (everybody's on the run)
cause everybody's on the run (everybody's on the run)
Konu üzerine getirilen bir retoriğe, ayrı bir retorikle karşılık vermek istediğimdir.
Zaferi elde eden ve azınlıkta olan savaşçılar, çok büyük bir pastanın çok küçük bir dilimini oluştururlar. Pastanın geriye kalan büyük dilimi ise, zaferi elde edemeyen, eriyip giden ve yok olan savaşçılardan oluşur. Kısaca her savaşanın kazanç elde etme garantisi yoktur. Ancak sözlüğün nüfusundaki herhangi bir azalma, moderasyonun hoşuna gitmeyecektir diye düşünüyorum.
birçok yazarın, sözlüğün şu anki durumunu göz önüne alarak değerlendirebileceği fikir. Belki bu, lanet olası federalleri yerinden kıpırdatmaya yetebilir?
Geldi ve geçiyor olan. Evet, geldi ve geçiyor bile; Bir hayat gibi. Eylül, baştan başa... Biz onu beklerken o gidiyor. Güzel bir kadını tanıdım bu ay; doğum günü benden 2 gün önce. Nedense bu derece güzel kadınları hep bu ayda tanırım. Sıcak olmasını istemezdim bu denli. Yağmurlara bulamalıydı şehri! Artık güzel insanların birer parçası olduğu iğrenç insan topluluklarını görmeye tahammül edemiyorum muhtelif yerlerde. Eylül, kasvetini göstererek çekilmeli ve 11 ay sonra bir sel olup yutmalı beni! Boğazına kadar varlığa batmış olan sesleri susturmalı, renkleri yutmalı. Geriye gri yapraklar kalmalı kendinden. Ama yok, Eylül acıyor; tıpkı benim gibi. Ona duygusal olmamasını öğütleyen bir babası yok belki de, bundandır.. Ama Eylül, kalan iki gününü dolu dolu geçireceğim. Söz veriyorum.
Starlight olarak da anılan Don Diablo ve Matt Nash yapımı. Starlight'ı Muse'cüler parsellediği için diğer adını kullanarak açıyorum başlığı.
Parça öncelikle çok tatlı. Sadece elektronik tonların çok aksak olması biraz rahatsız ediyor kulağı. Akıcı olamama sorunu var yani. Bununla beraber, parçanın tatlılığı, vokallerden kaynaklanıyor. inanılmaz bir hava katıyor parçaya kadın vokal.
Bu sene özellikle Axwell'in çılgın attığı buluşma. Seti için seçtiği parçalar, girişteki Sweet nothing remixi, could you be mine "ninnisi", Gelecek vaat eden parçalara yer ayırışı; her şeyiyle mükemmeldi!
Tomorrowland, ulusların üzerinde bir etkinlik olarak gözüme çarpar hep. Orada bulunan insanların hiçbiri, ülkelerinin bayraklarını sidik yarıştırma amaçlı getirmiyorlar oraya. Bizzat birçoğuyla konuşma olanağı buldum ve bayrakların hepsinin sembolik olduğunu söylediler. Yani bir anlamda bayrakların hepsinin bir arada bulunması, "bizim ulusumuz yok" anlamına geliyor. Bu yönüyle de hayranı olunası bir etkinlik Tomorrowland.