Yeter diye bağırmak içten geçtiği halde genelde hiçbir şey söylenemeyen kişidir.
Eğer bu kişi otobüs gibi toplum içerisindeki bir yerde konuşuyorsa daha sinir bozucudur.
Aşırı mutlu eder.
O an telefon ve sen kalmışsınızdır dünyada.
O saniyelerde en büyük merak
"Acaba gelen mesaj beklenilen kişiden midir?"
sorusunda gizlidir.
Ben bu yazıyı sana yazdım
Yazdım çünkü içimde kalanlar var
Yakınımda olsan bile söyleyemediklerim
Ki birbirimizin yüzüne bakmazken söyleyemeyeceklerim..
Ben bu yazıyı sana yazdım.
Çünkü sen kışın ortasında içimi ısıtan yazdın.
Kış bittiğinde kalamazdın.
Gitmen gerekiyordu gittin.
Git dememi istedin.
Gözlerim kal derken
Bütün varlığım kal derken
Git demememi istedin.
Git dedim ve gittin.
Ben bu yazıyı sana yazdım.
Çünkü seni özledim.
Gelecek kış için içimi ısıtacak yazımı özledim.
Bir daha hiçbir mevsim senin olduğun gibi olmayacak.
Çünkü sen gittin.
Sen gitmeyi kendin seçtin.
Giderken beni yıkıp geçtin.
Mahvettin.
Beni yok ettin.
Öldürmeyi denedin.
Gittin.
Oysa ben ölmedim.
Niye öldüğümden emin olup gitmedin?
Niye beni yarım bırakmayı seçtin?
Ben senden nefret bile etmedim.
Ben bıraktım sen yıkıp gittin.
Bu yazıyı sana yazdım.
Çünkü ben seni çok sevmiştim.
Bir tek ben katlanabilirdim senin tavırlarına.
Biliyorsun.
Anlayacaksın da.
Ben bu yazıyı sana yazdım.
Sen anladığın zaman bunu okuyacaksın.
Şimdi benim gitme zamanım.
Sen beni bir gün elbet arayacaksın.
Bulamazsın.
Ha bir de ben bu yazıyı sana yazmıştım.
2 kelime 13 harf.
Aslında bu kadar basit değil. Bazen o kadar mutlu eder ki söyleyen kişi içten söylüyorsa... Hele söyleyen sevilen kişiyse... Ama o kadar masum iki kelime değildir. Söyleyen bir silah gibi kullanabilir bu 13 harfi. Yalandır o zaman. Gerçek görüldüğünde yaralar. Bazı kişiler için o kadar kolaydır ki söylemesi... Oysa böyle anlamlı bir cümle basitleştirilmemeli.
Seviyorsa insan, gerçekten seviyorsa söylemeli.
Ben de onu seviyorum. Bitti.
Okula girişte kılık kıyafet kontrolünden kenara çekilen öğrencinin yaşadığı olay buna örnek sayılabilir.
Öğrenci kriz geçirmek üzeredir. Bir okulda gömlek nasıl yasak olabilir diye düşünürken numarası alınır. Bir de üstüne tenefüste yanıma gel komutunu alır. Öğrenci tam bitti derken sınıfa hocanın çoktan girdiğini fark eder. Öğrenci özür diler. Öğretmen yoklamayı çoktan almıştır. Öğrencinin tüm açıklamalarına rağmen müdür yardımcısının yanına yollanır. Bir de orda azar işittikten sonra geç kağıdıyla sınıftaki yerini alır. Tabi henüz delirmediyse...
Aslında yerinde söylendiğinde doğru bir sözdür.
Ben böyleyim işine gelen benimle bu yolda yürür.
Ama söz konusu cümle bir uyarıdan kaçmak için kullanılıyorsa konuşma ayrılığa kadar sürebilir.
Hep bir umut olmasına rağmen umutsuzluk içinde boğulmaktır.
Acıdır. Çok acıtır.
Geçti zannettiğinizde yine alevlenir bir şekilde.
Düşünürsünüz ne yaptım ben, neden bunları yaşıyorum diye. Kabul edemezsiniz böyle bir yokluğu.
Soru işaretleri her gün çoğalır.
Bir boşlukta bulursunuz kendinizi.
O boşlukta en iyi arkadaşınız yalnızlıktır.
Bir delik açılmıştır kalbinizde.
Hani o ilk kavgada açıldığını zannettiğiniz delik büyümüştür belki de.
Bırakmaz acı sizi. Kaçarsınız.
Başkalarını sevmeyi ya da öyle gözükmeyi denersiniz.
Mutlu gibi gülümsersiniz çevrenizdekiler için.
Ama içinizden silinip gitmez bi türlü bu acı.
Başınızı yastığa koyduğunuzda daha bi canlanır anılar tabi acılarda..
Daha ne kadar sürer diye düşünürsünüz.
Bulamazsınız.
Nasıl, ne zaman geçer?
ilacı nedir bilinmez.
Çektiğiniz acıya değiyor mu bu kişi?
O da büyük bir soru işareti.